Share This Article
Ferhan Şensoy, oyuncu, oyun yazarı ve oyun yönetmeni. Hiciv ustası ve ünlü. Şahları da Vururlar‘ı saymazsak, Kahraman Bakkal Süper Markete Karşı, Ferhangi Şeyler, İstanbul’u Satıyorum, Aşkın Gözüne Gözlük ve son olarak da Yorgun Matador. Son iki yılda yazıp, yönetip ve oynamayı sürdürdüğünüz oyunlar. Geçen yıl Nobel Ödülü alan İspanyol yazar Camilo Jose Cela, bir söyleşisinde mimariden örnek göstererek, “Sözcükler taşlardan daha uzun ömürlüdür” diye bağlıyor sözünü. Gösteri ve söz sanatına dayanan ‘tiyatro’ ile halka götürmek istedikleriniz?
Tiyatro yazarı olarak “önce söz var” diyenlerdenim. Bunun tersini savunanlar da var. Ben sözden yanayım. Ve sözün kalıcılığına inanıyorum. Özellikle tiyatro söz konusu olunca. Oyundan, bir yapıt yani metin kalmakta bir de soluk fotoğraflar. Tiyatromuzda halka bir şeyler götürmek yerine halkı bizimle birlikte başka bir yere götürmeye çalışıyoruz.
Bu nasıl oluyor?
Şöyle; her oyunda halkın beklediğinden değişik şeyler getirmekteyiz. Örneğin, son oyunumuz Yorgun Matador, izleyicinin beklediğinden değişik bir oyun. İzleyici, konulan yeni bir oyunun bir önceki oyun gibi olmasını istiyor. Yani alıştığı Ferhan’ı Ferhan güldürüsünü istiyor. Diyelim, en çok güldükleri Kahraman Bakkal Süper Markete Karşı. Biz ise, onun yanına daha değişik oyunlar koyarak bir repertuar yapmayı düşünüyoruz.
Ferhan Şensoy, tiyatrosunda sahnelediği oyunlarla halka bir şeyler götürmek yerine halkı kendisiyle birlikte başka yerlere götürmeyi amaçladığını belirtiyor
‘Cami’nin yaşamı bir sürü sanatçının yaşamına benziyor’
Fransız yazarı ve oyuncusu Cami’nin yaşam öyküsünü anlattığınız ve “Madam Bovari benim” diye altını çizdiğiniz Yorgun Matador adlı oyununuzda hüzün ve güldürü iç içe. Başka bir deyişle şarkılarla yaşamöyküsünü aktarırken kısa oyunlarla da oynadığı oyunlardan örnekler veriyorsunuz. Trajikomik değil ama hüzünlü. Hüzünlü komedi. Yaşamakta olduğumuz günleri yansıtan Postmodernizm akımından (ardıl çağdaşçılık) etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
Bence Cami uyumsuz tiyatronun, vahşet tiyatrosunun ve epik tiyatronun babalarının babası. Çünkü Brecht’ten, Ionesco’dan, Artaud’dan önce, onların tiyatrolarında yaptığı yenilikleri, onlardan önce yapmış. 1884 ile 1959 yılları arasında yaşamış olan Cami’yi bize çok çağdaş gösteren de bu özelliği. Cami’nin yaşamı yalnız benim değil, bir sürü sanatçının yaşamına benziyor. Mizahçı olarak ustam Haldun Taner’in deyimiyle, aynı kan grubundanız. Yineleyecek olursak, “Cami, benim”.
Nermi Uygur’un bir sözü var; “Bizi beslediğimiz hayranlıklar yaşatıyor.” İçlerinde ben de olmak üzere tüm izleyicileriniz size hayranlık duyuyorlar. Ya siz? Sizin hayran olduğunuz şeyler?
Ben de sayın Nermi Uygur’a katılıyorum. Benim hayranlığım doğaya yönelik. Doğanın insan ya eliyle bozulmamış bölümüne hayranim.
Doğa sizi nasıl etkiliyor, harekete geçiriyor?
Doğa benim yaratıcılık kat sayımı çok yükseltiyor. Bir de hiç işi gücü olmayan insanlara hayranım.
Bertan Onaran Sanat Çevresi’ndeki bir yazısında; “Ele aldıkları yapıtı doğru yorumlayabilmeleri için, kendilerinin de, en az yorumladıkları insan kadar bilgi birikimi taşımaları” gereğine değindikten sonra “Enerjinin bilgiye da eyleme dönüşüm çevriminde, beden ve beyinlerde işleyişin yorumlayacakları kişininkine denk olması gerekiyor” diye tamamlıyor. Bu düşünceyi yorumcuya değil de oyun izleyicisine uygulayacak olursak, izlenmesi oldukça bilgi ya da tiyatro kültürü gerektiren ‘Yorgun Matador’ adlı oyununuz Türk izleyicilerince nasıl algılandı? Oyunu Fransa’da, Fransız izleyicilerine oynasaydınız bu yorum ne olurdu?
‘Yorgun Matador’ başından itibaren dikkatle izlenmesi gereken bir oyun. Eğer dikkatlice dinlemezseniz, birdenbire kendinizi boşlukta hissedebilirsiniz. Çünkü oyun bir saç örgüsü gibi bir yandan Cami’yi anlatırken öte yandan Cami’nin küçük oyunlarını sergiliyor. İkinci perdede izleyici için, oyun, artık ipuçlarını bildiği bir eğlenceye dönüşüyor. İzleyicinin kısa süren bir şaşkınlıktan sonra, Cami’nin dünyasına girdiğini görüyoruz. Aynı oyunu Fransa’da, Fransızca olarak sahnelemem söz konusu, Fransızların da pek tanımadığı Cami karşısında bizim izleyicimizden daha çok tepki göstereceğini sanmıyorum. Ne var ki, Fransızlar, benim Cami’den giderek ortaya çıkardığım bu oyunu daha iyi değerlendireceklerdir.
‘Yazarın çok daha önemli bir biçimde onurlandırılmasından yanayım’
Günümüzde, resme para ödenmeye başladı. Devlet sinema ve tiyatroya yardım yapıyor. Oysa bir başka sanat dalı olan edebiyat yok sayılıyor.
Ben tiyatrocu olmadan önce şair ve öykü yazarıyım. Ama tiyatroculuğum, yazarlığımı hep gölgelemiştir. Hatta tiyatro izleyicisi beni sahnede, oyuncu olarak görüyor, oynadığım yapıtın yazarı olarak görüyor. Örneğin oyunumu izlemiş bir taksi şoförü beğenisini şöyle dile getiriyor: “Nerden buluyorsun abi o lafları?” Ben de ona bir Mario Puzo ılımlılığı (yumuşaklığı) içinde, “Annem yazıyor canım kardeşim” diyorum. Yazarların yalnız bir basın kartı ile değil, çok daha önemli bir biçimde onurlandırılması yanındayım.
Bir kültür seferberliği başlatacak olsanız ne yaparsınız?
Ben Türkiye’de kitap dağıtımı konusunda büyük sorunlar olduğu kanısındayım. Anadolu’ya turneye gittiğimde önemli sayıda kitap satıldığını görüyorum. Ama benim kitaplarımdan haberleri yok. Sebze ya da giyim kuşam pazarları gibi gezginci kitap pazarları (çerçi) adım adım Anadolu’yu dolaşabilirler. Sokak aralarında ellerinde megafonla.
Muazzez Menemencioğlu‘nun röportajı Kasım 1991’de Hürriyet Gösteri ekinde yayımlanmıştır.