Ekonomik belirsizlik, toplumsal çürüme ve gençlerin geleceksizliğe mahkum edilmesi, suça eğilimi tetikleyen ana etkenler arasında. Bu tablo, toplumsal ve siyasal yozlaşmanın derinleştiği tehlikeli bir dönemi işaret ediyor.
Türkiye’de giderek artan şiddet olgusu yakıcı bir sorun haline dönüştü. Ekonomik kriz ve sosyal sorunların etkisiyle artan şiddet vakalarını, şiddetin ve değerler mekanizmasının neye evrildiğini klinik psikolog Hilal Bebek ile konuştuk.
21. yüzyılın ilk çeyreğinin bitmesine sayılı günler kala, Türkiye’de kadınların ve çocukların en büyük dileği hâlâ ölmemek, şiddete ve istismara maruz kalmadan yaşayabilmek. Kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve istismarı önlemek için bu yüzyılın ikinci çeyreğinde nasıl bir yol yürümek gerekir? Biz sorduk, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Genel Başkanı Müjde Tozbey yanıtladı.
Türkiye’de milyonlarca insan, temel yaşam standartlarından uzak bir hayat sürmek zorunda kalıyor. Artan hayat pahalılığı, toplumun geniş kesimlerinde derin bir ekonomik ve sosyal anksiyeteye yol açıyor. Hayat ne kadar pahalılaşırsa, tükettiğimiz gıdalar o kadar pahalılaşıyor. Gıdalar ne kadar pahalılaşırsa, o kadar da kalitesizleşiyor! Türkiye’de gıdanın hüzün verici hikâyesini Gıda mühendisi Zeynep Pehlivanküçük ile konuştuk…
#1 | Şiddet ve suç sarmalının içinde yolunu kaybetmiş bir ülke
#2 | ‘Değersizlik ve adaletsizlik güç istenci ile birleşince, insanı şiddete daha meyilli hale getiriyor’
#3 | ‘Şiddetle büyüyen çocuk ya şiddeti öğrenir ya kendini kurban görür’
#4 | Sistematik suça dönüşen gıda fiyatlarına bir bakış
#5 | Sosyal medyadan ‘yeni tip mafya’ profili…
Emin Arslan ve Gürer Mut, Dışavurum’un bu bölümünde, son yıllarda palazlanan ve Tiktok, Instagram, Youtube gibi mecralarda sergilenen gövde gösterileriyle şekillenen “Z nesil mafya”ların oluşturduğu suç ve şiddet sarmalına odaklanıyor.
Başörtüsü Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan, kültürel, sosyal ve siyasal bir başlık haline gelmiş durumda. Türkiye siyasetinin merkezine oturan bu tartışma süre dursun, son yıllarda başörtüsünü çıkartan veya çıkartmak isteyip de çıkartamayan kadınların kurdukları dayanışma büyük ses getirdi. Kadınların her türlü baskıya karşı başlattıkları mücadele ise gerek muhafazakâr, gerekse seküler çevreler tarafından çoğunlukla öfke ve şüpheyle…
Muhafazakâr bir dünyanın içinde yetişen, kimliklerini ve hayat görüşlerini topluma ve en yakınlarındakilere kabul ettirmeye çalışan kadınların hikâyelerine yer vermek istedik. ‘İnançlarını yitiren’ ve başörtülerini çıkaran kadınlara kulak verdiğimiz bu röportajlarda, birbirinden farklı hayatlar yaşayan kadınların hikâyelerine gelin birlikte bakalım…
Baskıya karşı bir araya gelen kadınlar Yalnız Yürümeyeceksin Platformu ile hikâyelerini birbiriyle paylaşıyor. Anlatılan, özgürlük mücadelesinde birbirlerine destek olan, tahakküme boyun eğmeyen kadınların oluşturduğu sivil inisiyatifin hikâyesi…
Hizbullah’ın saldırısı sonucu işkenceye maruz kalarak yaşamını yitiren Konca Kuriş’ten bu yana, Müslüman/başörtülü feministler muhafazakar camianın geleneksel kodlarını verdikleri hak mücadeleleriyle yıkıyor ve yerine yepyeni bir alan inşa ediyor. Bu mücadeleyi, Müslüman feminist hareketin içinde yer alan Rümeysa Çamdereli ve Berrin Sönmez’le konuştuk.
1960’lardan bugünlere toplumun giderek kutuplaştığı, ciddi bir ideolojik kamplaşmanın ete kemiğe büründüğü Türkiye’de seküler-muhafazakâr tartışmaları “başörtüsü” başlığında düğümlenip kaldı. Tüm kılık-kıyafet tartışmaları “kadınlar” üzerinden yürütülürken laiklik aracılığıyla devleti irticai faliyetlerden koruma görevi, din aracılığıyla “islami temelleri” koruma görevi kadınların üzerine yükleniyor. Geride bıraktığımız süreci hatırlamaya ihtiyacımız var. Peki ama bugünlere nasıl geldik?
Muhafazakâr camianın içinde gelişen ve toplumsal dönüşümle maddi bir güce oturan İslami feminizm, Müslüman toplumda belirgin şekilde ortaya çıkan erkek egemenliğe baş kaldırırken, eşitlik mücadelesinde de önemli mevziler kazanıyor. Kutuplaşan bir toplumda İslami feministler, kadını ikincil konuma iten geleneksel uygulamalara karşı geliyor. Dilerseniz muhafazakâr dünyanın içinden çıkan bu hareketin tarihsel köklerine yakından bakalım.
Yasaklarla, serbest bırakılmalarla, seçim vaadi olarak sunulmasıyla, yasalaşsın yasalaşmasın tartışmasıyla siyasetin “kurtarıcı politikası” başörtüsünün kadınların hayatında kapladığı alanla ilgili merak edilen her şeyi “Yasakla özgürlük arasında: Her mahallenin marjinali” dosyasında bulanilirsiniz.
Avrupa, her geçen gün kaçtığı, görmek istemediği aşırı sağ ile yüzleşmek zorunda kalıyor. 70 yıllık merkez sol-merkez sağ dengesi en sonunda bozuldu. Avrupa Birliği, kağıt üzerindeki değerlerine temelden karşı olan aşırı sağ partilerin yükselişiyle sınanıyor. En büyük sınavlardan biri ise Almanya’da. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ülkede ikinci parti konumuna yükselen AfD, AB’nin en büyük ülkesinde, ‘odadaki…
Fransız ve Avrupa siyasetini baştan sona değiştiren bu gelişmenin mimarı gerçekte kim? Bugün yapılacak ikinci tur öncesi Fransız sağının yeni ‘prensini’ tanıyalım.
“1945 sonrası inşa edilen ve 2000’lerin ortalarına dek bir şekilde işleyen liberal siyasetin iflasın eşiğine gelmesi, solun büyük oranda liberalleşmesi ve ortaya çıkan boşluğun otoriter sağ tarafından doldurulması, bugün Avrupa’da yaşananların en önemli nedenlerinden. Diğer bir ifadeyle yüz yıl sonra “Avrupa’da sağ radikalizm” endişesi yeniden dillendirilmeye başlıyor.”
Dünya hep bir devinim içinde. Her 10 yıl kendi gerçeklik algılarını yaratır. Bazıları sönümlenir, bazıları form değiştirir, bazıları da uzaktan ayak seslerini duyurur; bir süre sonra hayatımızın orta yerine oturur. İşte artık kafamızı çevirsek de maruz kalmaktan kaçınamayacağımız şey, küresel çapta yükselen aşırı sağ. Son bir yılda yaşanan ilk büyük ‘şok’ ise Hollanda’dan…
Popülist, nativist, neofaşist? Avrupa’nın aşırı sağ partilerin geniş yelpazesini tanımlamak için çok sayıda terimi var, ancak bunların hepsi ne anlama geliyor?
Mezarından hortlayan ve Avrupa toplumunu etkisi altına alan “faşizm kâbusu”na birlikte göz atalım…
Cumartesi Anneleri 1000. haftada yeniden Galatasaray Meydanında.