Deneysel tarzıyla geleneksel anlatı tekniklerine savaş açan, Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından William Faulkner, kurgu kenti Yoknapatawpha County’de doğa ve annelik güçlerinin sembolik tezahürü olan Gaia’nın da içinde olduğu çok katmanlı imgelerle bezenmiş bir dünya kurguluyor. Faulkner, “Döşeğimde Ölürken”de kendi gerçekliğinin içinde karakterleri ve nehirleri, yaratım ve yok oluşun paralel güçleri ile karşımıza dikiliyor.
Çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden “New York Üçlemesi” roman serisiyle tanınan yazar Paul Auster, önceki gün 77 yaşında hayatını kaybetti. 1968’in fırtınalı yıllarında öğrenci gençliğin içinde yer alan ve Columbia Üniversitesi’nde meydana gelen ayaklanmaya katılan Auster, hayata gözlerini yumduğu gün Columbia’da öğrenciler tam 56 yıl aradan sonra okullarını yeniden işgal ettiler. Bir mirasın güncelliğini…
“Bilim, edebiyatın sorunlarından farklı olmayan sorunlarla karşı karşıyadır: Sürekli olarak sorgulanan dünya modelleri oluşturmakta, tümdengelim yöntemi ile tümevarım yöntemi arasında gidip gelmektedir ve kendi dilsel geleneklerini nesnel yasalar olarak almamak için hep tetikte olmak zorundadır. Bu durumla başa çıkacak bir kültür ancak bilim sorunsalı, felsefe sorunsalı ve edebiyat sorunsalı sürekli olarak birbirlerini sorgular hale geldiklerinde…
“İdeolojik despot, anlatım biçimi olarak yalnız monoloğu ve söylevi tanır. İdeoloğun Tiranizmi, toplumu bir dörtgene, her insanı da bir üçgene dönüştürmekte direnen sadist bir profesörün kendi kendisiyle sürdürdüğü bir konuşmadan başka bir şey değildir. Dostoyevski’nin güncel olmasının nedeni de, yaratısı karşısında duyumsadığımız sürekli çekiciliği bir defaya özgü bir yana bıraktığımız takdirde, bu noktada yatmaktadır.”
“İspanya’daki sözüm ona iç savaş, sonuna yaklaşıyordu Tristan Tzara’ya rastladığımda. Ben Moskova’dan geliyordum, o İspanya’dan ve soracak taptaze soruları vardı hazırda. Hem de Türkiye üstüne, Türk şiiri üstüne ve ona sözünü ettiğim şair dostum, şu ömrünü tutuklanmakla geçiren Nâzım Hikmet üstüne sorular…”
“Hayatımızı günbegün yaşarız, onu yazmayız; yazmak, insan ne yaparsa yapsın, hayatın yalnızca bir parçasıdır.”
Görme, ancak ellemeye, çiğnemeye, içine gömülmeye çevrilirse varoluşçu hareketler doğurur. Robbe-Grillet ise görmeyi ona götüren yolun üzerindeki konaklamalardan amansızca ayırır. Robbe-Grillet’nin yöntemi deneye dayanır. Nesne sorusunun ortaya konulup, her türlü duygusallıktan kaçınılarak incelenmesini ister. Başka bir yerde işlem yönteminde bu olgunluğu bulmak istersek, modern resme başvurup orada klasik nesnenin yok edilişinin acılarını görürüz. Robbe-Grillet’nin önemi,…
“1477 yılında Şehrim, aşağıdaki hane halkından oluşuyor: 9 bin Türk, 3 bin Rum, 1500 Yahudi, 267 Kırımlı Hıristiyan, 750 Karaman ve 31 çingene. Marrano (Ortaçağ İspanya’sında Hıristiyan olmuş Yahudi ya da Mağribi doktor David Iglesias, Mihrimah Hatun’a böyle dedi işte. Acaba bu, o devrin gerçek bir yansıması mı?”
‘Acaba sen ne isterdin, neye ‘cennet’ derdin? Karılarından başka kimseyle yatmayan zenginlerle dolu, güzel bir boşluğa herhalde. Hepsi en forslu, en iyi ailelerden ve hepsi de durmadan içmekte.’
‘Nesnelliğe ve haktanırlığa ulaşma çabası, güzel bir çabadır, ama bütün bu ideallerin gerçekleşmesinin olanaksızlığını da hiçbir zaman unutmamalıyız. Bizim kendi sevimli dünya yazını kitaplığımızla amaçladığımız, birer bilgin ya da dünyayı yargılayacak kişiler olmak değildir; tek isteğimiz, en ulaşabileceğimiz kapılardan düşünce dünyasının kutsal topraklarına adım atmaktır. Onun için herkes işe, anlayabileceği ve sevebileceğiyle başlasın!’
Bu hikâye, Sheila Heti’nin 2022 yazının başlarında sohbet etmeye başladığı Chai AI platformundaki özelleştirilebilir bir sohbet robotuyla işbirliği içinde yazıldı. Heti hikâyeyi oluşturmak için sohbet robotuna bazıları yönlendirici, bazıları açık uçlu ve cevapları kesinlikle bir cümleyi aşmayan sorular sordu. Kimi zaman yeni bir yanıt almak için soruyu tekrarladı. Sohbetten kendi bölümlerini çıkardı ve sohbet robotunun…
“Birtakım sorular ve yarım yamalak yanıtlarla, mezarlığa gelmiş olan ölünün yakınları ya da ziyaretçiler ölümlerin, ölümlerin olduğu kadar, kendi hayatlarının anlamını bulmaya çalışıyorlardı; tıpkı kendilerinden önce, şimdi orada yatanların yaptığı gibi. İşte insanın bu düş ve düşünme gücü, her şeyin ve herkesin katkıda bulunduğu bu tutku, hiç sona ermeyecek. Ne Moskova’nın 30 km güneyindeki Khovanskoy…