Share This Article
Taşra merkezli filmlerle ilgili derdim ne? Neden yıllardır aynı filmin farklı bir versiyonunu izliyormuşum gibi hissediyorum? Peki bu senaryolarda kadınlar nerede? Bu yazıyı, Sema Kaygusuz’un “hayat kuru, hayat kurak” ve Pınar Üzeltüzenci’nin “Taşra Horror” yazılarını okuduğumdan beri yazmak istiyorum.
Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan filmleriyle başlayan “taşra alegorileri” sevdalısı filmler furyasının en yoğun olduğu dönemlerden birine tanıklık ediyoruz belki de. Emin Alper ve Özcan Alper de bu taşra sevdalıları arasında ilk filmlerinden beri katılmış durumda. Keza Emin Alper’in filmografisinde şehirde geçen tek film Abluka (2015) denebilir. Taşra filmleriyle ilgili tam kelimelere dökemediğim pek çok argümanı tertemiz dile getirdikleri için bu iki yazıyı bazı yerlerde anmadan geçemeyeceğim. Yazının sonunda taşra filmlerine alternatif olabilecek Reha Erdem’in son filmi Neandria’dan (2023) bahsedeceğim.
‘Hayat’, ‘Kurak Günler’ ve ‘Karanlık Gece’…
Önce filmleri kısaca özetleyip neden bahsettiğime dair bir fikir vermek istiyorum. Bu filmografide ilk izlediğim filmlerden biri olan Hayat (2023) ile başlıyorum:
Yıllar yılı kavuşamayan genç bir kadınla (Hicran) erkeğin (Rıza) ana karakterler olduğu bu Demirkubuzesk yapım, (1) diğerlerinden farklı olarak “mutlu” sonlanıyor. Kendisine aşık Rıza’nın yüzüne senelerce bakmayan Hicran, evden kaçıp seks işçiliği yaptıktan ve sonrasında babası tarafından zorla kendinden yaşlı bir adamla evlendirildikten sonra Rıza ile mutlu olabileceğini fark ediyor. Film boyunca kavuşamayan çift, sonunda el ele bir bayram ziyareti ve Hicran’ın hamileliğiyle “mutlu sona” ulaşıyor.
Emin Alper’in Kültür Bakanlığı krizi, (2) LGBTİ+ karakterlerin görünürlüğü derken epey ses getiren Kurak Günler (2022) filmi ise daha belirsiz bir anlatıyı kucaklıyor denebilir.
Genç ve idealist savcı Emre, yeni tayin olduğu Yanıklar kasabasında önceleri saygıyla karşılanır. Ancak köydeki bazı nüfuzlu kişilerin hem yeraltı sularına müdahalesine engel olduğu hem de kasabada işlenen bir cinayetin bu nüfuzlu kişilere bağlandığını düşündüğü için kendini karmaşık durumların içinde bulur. Bu karmaşanın içinde tecavüz edilen bir roman kız, Emre ile flört edip etmediğinden emin olamadığımız gazeteci Murat ve kötü nüfuzlu karakterler Şahin ve Kemal de vardır.
Son olarak, Özcan Alper’in Karanlık Gece (2022) filminden bahsedeceğim: Taşraya gelen şehirli idealist örüntüsünü devam ettiren bu filmde, Kadıköylü orman korucusu Ali ve kasabalı İshak arasında gelişen dostluğa flashback’lerle tanıklık ederiz.
Ali, kendi halinde kasabaya adapte olmaya çalışırken, kendisini kasabalı Sultan ile yakınlaşır bulur ve kasabalı erkeklerin nefretini toplar. İshak’ın da bir parçası olduğu linçten sonra, Ali’nin bedeni bir obruğa atılır. İshak, yıllar önce yaşanan bu olayı temize çekmek için araştırmalarına başlar. İshak, bu anlatıda motoru tepesinde kasabada üzeri örtülen hakikati kovalayan bir süper kahraman gibi ayrıksı ve cesur portre edilir.
Karanlık ve kayıtsızlık yaratan taşra anlatısı
Yukarıda adı geçen filmlerin hepsinde, “taşra kentli ve orta sınıf olarak hayal edilmiş izleyicinin bakış açısıyla şekilleniyor, onun endişeleriyle ilgili yerleşik klişelere oynuyor ve bu klişeleri yansıtıyor.” (3) Bu argümana katılmamak elde değil. Sahiden, yozluk, akılsızlık, kötülük, taşraya gelen şehirli orta sınıf karakterlerle karşılaştığında bedenselleşmiş oluyor.
Sürekli “taşra-şehir” ikiliğini besleyen bu bakışın, fazlasıyla üsttenci ve nüanssız olduğunu hissediyorum. Karanlık Gece’de french press’i Sultan’a tanıtan ve ona ders çalıştıran Ali karakteri buna iyi bir örnek olarak görülebilir. Filmlerin anlatı dünyasında bir şeylerin ters gittiği, kelimenin tam anlamıyla güvenli bildiğimiz yerin altımızdan çekilerek derin obruklar oluşturması ve kasabaları bölmesiyle görselleştirilir. Böylece, Üzeltüzenci’nin de belirttiği gibi, obruğun iki yanı güvenli ve net olarak ikiye ayrılır: “Ya o tarafındasınızdır obruğun ya da bu tarafında.” (4) Halbuki, Pınar Üzeltüzenci’nin de belirttiği gibi düşünürsek, şehirler kadar taşra da ortak insanlık kültürünün ve tarihin nüveleriyle beslenerek şekillenir, benzer insanlar oluşturulur. Dolayısıyla, teknik olarak, taşra ne kadar şehirliyse, şehirli de o kadar taşralı olabilir.
Sema Kaygusuz, bahsi geçen taşra filmlerindeki karakterlerin aslında tipler yaratmanın ötesine geçemediğini, interaksiyona, hisse, konuşmaya uzak bu hafif nihilist toplum dışı karakterlerin kuruluğuna dikkat çekiyor. Kurak Günler’deki savcı Emre’nin toplumsal olanı değiştirme bağlamında “kaçırılmış bir şans” olduğunu belirtiyor. Buna ek olarak, özellikle Kurak Günler’deki kapalı anlatımın seyirciyi kayıtsızlığa ittiğinin altını çiziyor. (5) Gerçekten de Hayat, Kurak Günler, Karanlık Gece ve daha nice taşra filmi, rahatlıkla diyebilirim ki seyircisinde üste yapışan bir karanlık ve kayıtsızlıktan başka hisler yaratmıyor.
Ayrıca Kaygusuz’un belirttiği noktalara ek olarak, bu tarz anlatıların seyirciyi eleştirdiği şeyi tam hedef alamayan, apolitik bir izleğe çektiğini de düşünüyorum. Tam da bu yüzden Kurak Günler bir lubunya/LGBTİ+ filmi olamıyor; homoerotizmin eğreti bir temsili olmaktan öteye geçemiyor!
Reha Erdem’den ayrıksı bir yorum
İşte tam da Kaygusuz’un altını çizdiği kapalılık ve belirsizlik, bizi homoerotik ihtimalleri kriminalize eden Kurak Günler’i savunmaya itebiliyor. (6)
Kaygusuz’un belirttiği noktalara ek olarak, estetize edilmiş ya da gerçekçi olmasına fazlasıyla çalışılan şiddet görüntülerinin anlatıyı derinleştirmekten öte sığlaştırdığını düşünüyorum: anlatmak/hissettirmek yerine göstermek gibi, şiddetin pornografisi gibi. Hayat’ta Hicran’ın dayak yediği sahne, Kurak Günler’in açılışındaki meşhur domuz avı sahneleri buna örnek olarak gösterilebilir.
Sonuca doğru ilerlerken, taşra ve “erkeklik” odaklı bu filmler için bir alternatif olarak, kupkuru bir vahada açan bir çiçek gibi gördüğüm bir filmden bahsetmek istiyorum: Neandria. Kadınların çoğunlukla yan karakter olduğu, neredeyse hiç görünmediği bu erkeklik dolu taşra kurgusuna bir alternatif yaratıyor Reha Erdem. (7)
Ezine’deki Neandria antik kentinin yakınlarındaki bir köyde, annesiyle birlikte yaşayan ve atletizm yarışlarına hazırlanan Suna’nın merkez alındığı filmde de Kurak Günler’dekine benzer bir ekoloji meselesi var: siyanürle altın aranması. Köye nasıl geldiği anlaşılmayan ve imam olduğu sanılan doğasever İmam karakteri, köylüleri örgütleyerek altın aranmasını isteyen muhtar ve çevresine karşı örgütlenmeye çalışırlar.
Daha önce yazdığım gibi Neandria’nın artık kendini tekrar eden ve taşralı erkekleri merkezine alan anlatıya karşı kadınları ve doğayı öne çıkaran bir anlatı kurduğunu düşünüyorum.
Başa dönersem, kasaba/taşra ve şehir ikiliği, bunun değişmez kodlanışı, değişim ihtimalini zihin haritalarımızdan silmekten başka bir işe yaramıyor. Hayat “siyah-beyaz”, “iyi-kötü” ikilikleri için fazla karmaşık değil mi zaten? İşte Neandria, genç kızların altın madeninin kenarında dans ettiği finaliyle hayat denen bu tutarsız ve karmaşık şeyi anlatmaya çabalıyor. Tabii, taşra filmlerinin karşısına konabilecek bir de şehirli anlatılar var. Bir sonraki yazıda, Bu filmlerin açtığı alanlardan ve tartışmalardan bahsedeceğim.
Dipnotlar:
1) Kader (2006) ve Masumiyet (1997) filmleri ile olan benzerliklere referans verilmiştir.
2) https://altyazi.net/haberler/kultur-bakanligi-kurak-gunlere-verdigi-destegi-geri-istiyor/
3) https://kompleks.org/klog/burasi-bizim-degil-bizi-oldurmek-isteyenlerin-kasabasi-tasra-horror/
4) https://kompleks.org/klog/burasi-bizim-degil-bizi-oldurmek-isteyenlerin-kasabasi-tasra-horror/
5) https://www.punctumdergi.com/post/hayat-kuru-hayat-kurak: “Sinemada örtük birer kayıtsızlığa mı çarptık? Kayıtsızlık, zıttı olmayan hal. Duygunun yok edilmesi, hatta onun geri döndürülememesi. Eyleme gücünün azalması değil, eyleme gücünün tümüyle iptal edilmesi. Duygular atlasında ölümcül bir donukluğu, sessizlik olmayan suskunluğu temsil ediyor.”
6) Sinemada LGBTİ+ temsilinin ne kadar seyrek gösterilen, hissettirilen bir şey olduğunu gerçeğini yadsımıyorum ama her temsili de kucaklamaktan yana değilim.
7) https://www.5harfliler.com/neandria-peki-o-meshur-tasrada-kadinlar-ve-gencler-ne-yapiyor/