Share This Article
Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı’ndan 5 yıl sonra çektiği son filmi Kuru Otlar Üstüne önce Cannes Film Festivali’nde yarışıp ardından Adana Altın Koza’da Türkiye prömiyerini yaptıktan sonra nihayet geçen hafta gösterime girdi.
Daha proje aşamasından itibaren merakla beklenen, Cannes’dan büyük övgülerle ve başrol oyuncusu Merve Dizdar’a kazandırdığı En İyi Kadın Oyuncu ödülüyle dönen film daha açılış haftasından Nuri Bilge Ceylan’ın (NBC) en iyi başlangıç hasılatını yapan filmi oldu.
Ele aldığı konu itibarıyla daha kâğıt üzerindeyken bile büyük tartışmalar yaratacağı beklenen film bu beklentiyi boşa çıkarmadı. NBC filmografisinin hem en karanlık hem de en politik filmi olarak adlandırabileceğimiz Kuru Otlar Üstüne, yönetmenin alışılmış “insan ruhunun röntgenini çekme” alışkanlığının üzerine bir de ülkenin ve belki de genel anlamda yaşadığımız çağın insanı getirdiği yere işaret ediyor.
Kesişen yollar…
Film, Erzincan’ın karlarla kaplı ücra bir köyüne ara tatilden dönen resim öğretmeni Samet’in (Deniz Celiloğlu) görüntüsüyle açılıyor. Ve 3 saat 17 dakika boyunca çalıştığı okulu, eğitim verdiği öğrencileri ve aynı okulda görev yapan meslektaşlarıyla kurduğu ilişkiyi anlatıyor. Samet filmin kahramanı olmakla birlikte NBC sinemasında şimdiye kadar karşılaşmadığımız bir antikahramana dönüşüyor.
Samet’in hiç sevmeden geldiği bu yerdeki son zamanları. Bir an önce bu geri kalmış, imkansızlıklar içinde çırpınan, sakinleriyle hiçbir ortak noktası olmadığına inandığı köyden ve okuldan kaçası var. Tayin olmayı ve İstanbul’a dönüp içine düştüğü mutsuzluğa, yılgınlık ve karanlığa çare bulmayı bekliyor.
Öğrencileriyle pek de sıcak ve sevgi dolu bir ilişkisi olmayan Samet onların içinden sadece Sevim’i; akıllı, dışa dönük, kendinden emin ve tatlı bir kız çocuğu olanı seçmiş. Derslerde ona söz veriyor hatta tatil dönüşü ona getirdiği hediyeyi kimselere göstermeden veriyor. O, bu köyde ve artık zorlukla sürdürdüğü öğretmenlik mesleğinde sevmediği her şeyin tersi, âdeta bir panzehir gibi.
Okuldaki bir diğer yaşıtı öğretmen olan Kenan’la (Musab Ekici) aynı lojmanı paylaşıyor Samet. Ve bir gün kendisi gibi köyde değil ilçede, daha büyük bir okulda öğretmenlik yapan Nuray’la (Merve Dizdar) yolları kesişiyor. Başta hoşuna gidecek gibi olsa da ayağının aksadığını, engelli olduğunu öğrendiği Nuray’la bir arkadaşlık kursa da ona karşı cins olarak yaklaşmaktan kaçınıyor.
Filmin en büyük sürprizi kuşkusuz Sevim’i canlandıran Ece Bağcı’nın başarılı performansı. Bağcı, Sevim’in kimi zaman suskun kalıp kimi zaman da dile gelerek yansıttığı tüm duyguları yaşından beklenmeyecek bir oyunculukla seyirciye sunuyor.
Üç öğretmen arasındaki girift ilişki
10 Ekim Ankara Garı katliamından sağ kurtulan ancak bir bacağını kaybeden Nuray sendikalı, “örgütlü” ve her dem mücadele ruhunu taşımaya devam eden biri. Aslen de oralı ve ailesinin kaygıları ve isteği doğrultusunda istediği her yerde çalışabilecekken Erzurum’a dönmüş. Nuray, Samet’in olmadığı her şey âdeta. Onun şu meşhur “taşradan” aldığı ve etrafına yansıttığı karanlığın aksine, hayattan kopmasına ramak kalmış olmasına rağmen hayat ve ışık dolu.
Bir yanında öğrencisi Sevim, bir yanda da Nuray, film boyunca varlıklarıyla Samet’in karanlığını ve giderek kötücülleşmesini yansıtan birer ayna haline geliyorlar. Samet “Benim ilgimi çekmedi, Nuray’la sen ilgilen istersen,” diyerek onu Kenan’a itiyor. Ve ne zaman ki Nuray, Kenan’a ilgi duymaya başlıyor işte o zaman filmin başından beri ortaya koyduğu koyu karanlık, kırılan erkekliğiyle birleşiyor ve bu üç öğretmen arasında bir aşk üçgeni demeye dilimizin pek de varamadığı, girift bir ilişki doğuyor.
Merve Dizdar’ı Kuru Otlar Üstüne’de izlediğinizde Cannes’da ulaştığı başarının tesadüf olmadığını anlayacaksınız. Dizdar, filmde aldığı sürenin kısmen az olmasına rağmen perdeye taşıdığı karakterin en incelikli yanlarını ortaya koyan katmanlı oyunculuğuyla harikalar yaratıyor.
Filmin ikiye bölünen öyküsünde bir yanda da Samet ve Kenan’ın okulda öğrencilere “fazla yakınlaşmasıyla” bağlantılı bir soruşturmaya uzanan sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Öğrencilerine hiç görmedikleri denizlerin resmini çizdirmeyi bile hak görmeyen Samet, Sevim’in kendisine olan çocukça ilgisini kalbinde büyüyen karanlığa teslim edince yaşananların bedelini, küçücük bir çocuğa ödetmekten bile geri kalmıyor.
Nuray ve Kenan’a “numara” çekip kalplerini kırmaktan hiç çekinmeyen, yaşadığı mutsuzluk içinde Sevim’in safça sevgisini dahi ayaklar altına alacak davranışlar sergilemekten geri duramayan Samet, Nuray’la geçirdikleri gecede ve onunla bir masanın iki ucuna oturup yaptıkları uzun sohbet boyunca toplumculuk, bireycilik, bedel ödemek ve özgürlük gibi kavramlar etrafında dönerek âdeta tüm zehrini kusuyor.
Ortadan kalkan dördüncü duvar
Filmin hikâye kurgusu seyirciye 3 saati aşan süresini hiç hissettirmeden akıp gidiyor. Anlatılan öykünün ağırlığına tezat oluşturacak mizah duygusu kimi yerde izleyeni acı acı gülümsetiyor. Genellikle masaların etrafına toplanan ana ve yan karakterlerin uzun diyalogları ise ister istemez seyircinin bir yöne akmasına, taraf tutar haline gelmesine yol açıyor. Buraya ufak bir parantez açıp filmin dar ve kapalı alanlarında geçen sahnelerdeki ışık kullanımına dikkat çekmek gerek belki de…
Özellikle ana karakteri Deniz Celiloğlu’nun kilit sahnelerinde karanlıkta kalan yüzünün üzerine düşen ışık ya da tam tersi aydınlık görünen yüzünü bir anda gölgelendiren ışıksızlık NBC’nin öyküsünü anlattığı karakterine hâkimiyeti ve onu seyirciye aktarırken gösterdiği büyük ustalığının en güzel örneklerinden birine dönüşüyor.
Sahne geçişlerinde birden karşımıza çıkan fotoğraflar, NBC’nin seyirciyi izlediği şeye kaptırıp gitmesine engel olan bir bariyer gibi. Nuray ve Samet’in masadaki uzun sohbetinden sonra bir anda ortadan kalkan dördüncü duvar ise sanki görünmez eller perdeden bir anda çıkıp bizi sarssın ve izlediğimiz her şeyin aslında kurgulanmış bir gerçek, bir film olduğunu hatırlayalım diye var.
Deniz Celiloğlu NBC filmografisinin en tartışmalı karakterlerinden birine hayat verirken oyunculuğuyla âdeta devleşiyor. Samet’in umutsuzluğunu, etrafına bencilliği ve kırılgan egosuyla ördüğü ve sayesinde her şeye üstten bakar hale geldiği o karanlığı perdeye yansıtışı çok başarılı. Musab Ekici de filmin parlayan yıldızlarından.
İnsanlık hallerinden ülkenin eğitim sistemine, erkeklik hallerinden yaralı egolara, umutsuzluk ve kaygılardan kadın – erkek ilişkilerine, diğerkâmlıktan bencilliğe, toplumculuktan liberalliğe kadar söyleyecek çok sözü olan bir film Kuru Otlar Üstüne. Neredeyse büyün yıl karlarla kaplanan, hem kendi insanını hem de oraya dışarıdan geleni yutan ve dönüştüren “taşra” üzerine NBC’nin söyleyecek daha sözü var.
Filmin finali, ülkenin gelmiş geçmiş en başarılı yönetmenlerinden birinin son sözü hikâyenin “kötüsüne” söyletmesi yüzünden tartışmalı sayılabilir. Yolu oralara düşmeden önce idealist bir öğretmen miydi Samet? Bunu bize hiç söylemiyor NBC. Ya da Sevim ve Nuray’la kurduğu ilişkiler onu dönüştürüp hapsolduğu karanlığı aydınlatacak mı? Kuru Otlar Üstüne izleyicisine sordurduğu soruların cevaplarını vermeyen bir film.