Share This Article
ABD’nin CIA eliyle düzenlediği darbelerle yönetim değiştirme zincirinin ilk halkası İran’dı. Bir “halk ayaklanması”nı izleyen ve CIA Başkanı Allen Dulles’ın sütre gerisinden yürüttüğü Ajax Operasyonu adı verilen askerî darbeyle Muhammed Musaddık’ı iktidardan indiren ABD, onun yerine 1979’a kadar ülkeyi yönetecek Şah Rıza’yı getirmişti. Yıl 1953’tü. Dulles, bir sene sonra bu kez Guatemala’da benzer bir darbenin şefliğini üstlenecekti.
1899’da iki şirketin birleşmesiyle kurulan ve Latin Amerika’daki meyve ticaretinin yanı sıra ABD güdümündeki politik hareketlerin belirleyicisi olan United Fruit Company (UFC), Guatemala’da tarihin akışını değiştirmişti. Görünürde başta muz olmak üzere meyve alım-satım işleri yapan şirket, çalıştığı Guatemala’nın ilk diktatörü Jorge Ubico’nun 1941’e dek iktidarda kalmasını sağlamıştı.
Ubico’nun anayasayı askıya alması sonrasında, toplumsal muhalefetin genel grev kararı ve büyüyen eylemler, Ekim 1944’te ordudaki sosyalist subayların Ubico’yu askeri darbe ile devirmesine giden sürecin önünü açtı. Guatemala’nın “Ekim Devrimi” olarak kabul edilen bu sürecin hemen ardından, ülkede sendikalar kuruluyor, işçiler sendikalara üye oluyor ve Guatemala en özgür dönemini yaşıyordu.
UFC’nin başı çektiği Arévalo muhalifleri, hem açıktan hem de el altından darbe tehditleri savurunca 1951’de ülkede ilk seçimler düzenlenmişti. Sandıktan ise tüm politik söylemini toprak reformu, kamulaştırma ve ulusal bağımsızlık üzerine kuran Jacobo Árbenz Guzmán çıkmıştı.
Koltuğa oturur oturmaz vaatleri için gerekli hazırlıklara başlayan Árbenz’in imza attığı en önemli işlerden biri de UFC’nin yoluna taş koyan kooperatifleşme hamlesiydi. Pek çok darbe girişimini savuşturan Árbenz, 1954’te CIA Başkanı Allen Dulles’ın, kardeşi ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ın ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Walter Bedell Smith’in talimatlarıyla gerçekleştirilen harekât ile iktidardan indirilmişti. Komünist olmamasına rağmen ulusal bağımsızlık, kamulaştırma, toprak reformu ve kooperatifleşme icraatları yüzünden ABD’yle ters düşen Árbenz, dönemin ruhuna uygun şekilde “SSCB’nin uydusu bir komünist” olmakla itham edilmişti.
Guatemala’da, 1954-1986 arası çeşitli isimlerin baskıcı yönetimi altında ve bir alevlenip bir sönen iç savaşın gölgesinde şiddet dolu seneler yaşanmıştı. Mario Vargas Llosa, Zor Zamanlar’da işte bu süreci anlatıyor. Soğuk Savaş’ın en sert döneminde ABD’nin laboratuvarlarından biri hâline gelen, 1990’lara kadar uygulayacağı askerî darbe ve yönetim değişikliği tertiplerinin önemli merkezlerinden biri olan Guatemala’nın en kanlı ve acıklı dönemlerinin hikâyesiyle çıkıyor karşımıza.
‘Cici Anne’ ve ‘Meyveci’nin faaliyetleri
UFC’nin, pek çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Guatemala’da da tekel hâline gelmesiyle “Muz Cumhuriyeti” ifadesi ete kemiğe bürünüyor. Bu süreçte hem ekonomiyi ve politikayı hem de günlük yaşamı yönlendiren şirket, aynı zamanda faaliyet gösterdiği ülkelerde siyasi ve sosyal değişimler için girişimlerde bulunuyor. Llosa da bunun Guatemala kesitini, öncesiyle ve sonrasıyla hatırlatıyor.
“Meyveci” UFC’nin büyüme ve kâr hedefi ve “Cici Anne” CIA’nın “demokrasi” ve “huzur” ihracı projesinin yanı sıra zamanın ruhu “komünizmle mücadele” düsturuyla Guatemala’yı tarumar edişini anlatan Llosa, ABD’nin ülkeyi nasıl arka bahçesi hâline getirdiğini romanlaştırmış. Darbe girişimleriyle, darbelerle, ithamlarla ve işbirlikçiler satın alarak “hedefe giden yolda her şey yapılır” yaklaşımının, fırsatlar yaratma ve fırsatları değerlendirme diye özetlenebilecek girişimciliğin bir yansıması bu. Kısacası politik, kültürel ve ekonomik bir oyun.
1944’teki Ekim Devrimi’yle diktatör Ubico’yu koltuktan indiren Juan Federico Ponce Vaides, “spiritüel sosyalizm” teorisiyle Guatemala’da yeni bir sayfa açan Arévalo ve 1951’de seçimleri kazandıktan sonra sendikalaşma, toprak reformu ve ekonomik bağımsızlık hareketi başlatan Árbenz, bahsi geçen oyunun tarihsel kahramanları. Elbette Dulles kardeşlerin yardımıyla Árbenz’i deviren Carlos Castillo Armas da…
Llosa, tarihî karakterlerle ve hayatî ayrıntılarla birbirine paralel iki hikâye anlatıyor: İlki, Guatemala’nın darbelerden, komplolardan, UFC ve CIA eliyle ABD işgalinden oluşuyor. İkincisi ise tarihî karakterlerin ve sıradan insanların yaşama uğraşından.
CIA’nın, 1950’lerden itibaren SSCB müttefiki komünist bir devlet olmaması için sıkı çalıştığı dönemde Guatemala’da parlayan iki yıldız var: 1951’de devlet başkanı seçilen Árbenz ve 1954’te onu deviren Armas. Llosa, ikiliye dair küçük bir not düşüyor:
Politécnica Okulu’nda ikisi de aynı dönemde askerî öğrenci olduğu günlerden beri ondan nefret ediyordu. O zamanlar şahsi sebeplerden ötürü: Árbenz beyaz, yakışıklı ve başarılıyken o, ezik, piç, yoksul ve melez görünümlüydü. Daha sonraları, Árbenz güzel ve zengin bir El Salvadorlu olan María Vilanova’yla evlenirken o, pek çekici olmayan ve kendisi kadar çulsuz öğretmen Odilia Palomo’yla evlenmişti. Ama Árbenz’den nefret etmesinin başlıca sebebi politik çatışmalardı.
Árbenz-Armas çekişmesi, aslında ABD’nin Latin Amerika’da giriştiği işgaller ve darbelerde yaşanan gerilimlerden biri. Llosa’nın ayrıntılarla ve yan hikâyelerle hayat verdiği hikâye ise hem Soğuk Savaş’ın ruhuna uygun hem de bölgeye özgü çatışmalardan.
‘Tanrı, vatan, özgürlük’
Llosa, Guatemala’nın uyanışı ile Árbenz’in sorunların farkına varışı arasındaki benzerliği de ana hikâyeye ekliyor:
Árbenz gençliğinde ülkesinin toplumsal sorunlarını nadiren düşünmüştü: Mesela yerlilerin durumu, bir avuç zengine karşılık yoksul yığınlar, nüfusun dörtte üçünün sürdüğü marjinal, bitkisel yaşam, yerlilerin hayatıyla varlıklı insanların hayatı arasında yıldızlar arası boyutta mesafe, ücretliler, toprak sahipleri, esnaf ve şirket sahipleri onun zihnini çok az meşgul etmişti. Medeniyetin nimetlerinden sadece bir avuç vatandaşının nasiplendiğini anlaması ve mevcut durumun değişerek azınlığın ayrıcalıklarının bütün Guatemalalılara yayılması için toplumsal sorunun köküne inmenin gerekli olduğunun farkına varması çok zaman almıştı. Onlara göre anahtar Tarım Reformu’ydu. (…) María Vilanova sayesinde önünde tanımadığı bir dünya açılmıştı: Asırlık adaletsizlikler, önyargılar ve körlük dolu, ırkçı ama aynı zamanda da uyandırıldığında ve harekete geçirildiğinde Guatemala’yı, El Salvador’u ve bütün Orta Amerika’yı kökten değiştirebilecek gizli gücü barındıran bir dünya. María ona, ABD’de eğitim görürken Latin Amerika ülkelerinin ne kadar geri kaldığını, toplumsal sınıfları birbirinden ayıran korkunç toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri ve burada yoksulların yoksulluktan çıkmak ve hayatta ilerlemelerini sağlayacak bir eğitime erişmek için sahip oldukları azıcık (yok dememek için) fırsatları nasıl öğrendiğini anlattı. ABD gibi çağdaş bir demokrasi ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki en önemli fark işte buydu. Árbenz, onun sayesinde, beyazların -kendilerini beyaz zannedenlerin- yerlilere sanki hayvanmış gibi baktığı Guatemala’da davranışları ve toplumsal ilişkileri belirleyen o sarsılmaz önyargıları aşabildi.
Söz konusu hikâyeye Árbenz’in arkasından çevrilen dolaplar, Armas’ın hırsını kullanan senaryosunu Dulles biraderlerin yazdığı, UFC’nin ve CIA’nın sahnelediği oyunlar ve entrikalar da dâhil.
CIA ile kol kola giren UFC’nin, reformlara girişen Árbenz’in ve Guatemala’nın geleceğini belirlediği, yalanlar ve kışkırtmalarla ülkede çatışma ortamı yaratarak Latin Amerika’daki darbe silsilesinin fitilini ateşlediği bir dönem bu: Soğuk Savaş’ta ABD’nin SSCB’ye karşı izlediği stratejinin bir yansıması; “özgürleştirici devrimler”den ve gerçekliğin fantastik şekilde çarpıtılma örneklerinden biri. Hakikatlerin ve dedikoduların birbirine karıştığı darbe sonrası dönemin öyküsü:
Castillo Armas kimse tarafından sevilmiyordu, birçok kişi onun karakter ve otoriteden yoksun kıytırık bir herif, sadece bir avuç yakınının -fırsatçılar ve yalakalar- saygı gösterdiği bir vasatlık abidesi olduğunu düşünüyordu. Antikomünist eğilimleri bile o kadar sağlam görünmüyordu zira şimdi yerlilerin elinden zorla alınan toprakların bir kısmını geri vermekten bahsediyordu; bunu henüz yapmamıştı ama hiç kuşku yok ki düşmanlarının yaydığı söylenti giderek büyüyordu. Ayrıca herkes sevgilisi tarafından büyülendiğini ve hükümetin üst düzey kararları da dâhil olmak üzere her şeye Marta’nın karar verdiğini söylüyordu.
Llosa’nın anlattığı, 1954’teki darbenin ardından Guatemala’nın dört bir yanına hızla yayılan hırsların, kötülüğün ve yozlaşmanın hikâyesi. Buna her tarafta fink atan CIA ajanları ve UFC’nin 1944-1954 arası kaybettiklerini geri alması, eski defterleri açıp Árbenz’le hesaplaşmaya soyunanlar, şiddet kurbanlarının ve hakları gasp edilenlerin var olma mücadelesi de dâhil. “Tanrı, vatan, özgürlük” sloganıyla gerçekleştirilen “kurtarıcı devrim”in, Guatemala’yı komünizm tehdidinin eşiğinden döndürüp UFC ve CIA eliyle ABD uydusu hâline getirmesi de baştan aşağı cinayetlerle sarmalaması da cabası.
Perulu yazar Vargas Llosa
Bu, öyle bir “özgürlük” dönemi ki meydanlarda kitaplar, gazeteler ve dergiler yakılıyor, ABD’nin ve Armas’ın komünist ilan ettiği kişiler tutuklanıyor, çiftçilere verilen topraklar UFC’nin kullanımına açılıyor, CIA güdümündeki ordunun yetkileri alabildiğine genişletiliyor, Árbenz taraftarları neredeyse tarihten siliniyor ve Armas “tartışmasız şef” hâline geliyor. Sonrası bol bol çatışma, iktidar kavgası, suikast, işkence, 1980’lere dek süren gerilim ve elbette güzel bir ihtimal olarak kalan gerçek devrim…
Llosa, kanla ve kirli oyunlarla yazılmış Guatemala tarihinden büyük bir bölümü; komplolarla, iftiralarla, darbe girişimleriyle ve darbelerle şekillenmiş ülkenin yakın geçmişini anlattığı Zor Zamanlar’da hafızaları tazeliyor: UFC’nin ve CIA’nın kendi oyun alanına dönüştürdüğü, işbirlikçilerin yardımıyla ABD tarafından fiilen işgal edilen Guatemala’da olup biteni anımsamaya çağırıyor hepimizi.
Zor Zamanlar, Mario Vargas Llosa, Çeviren: Süleyman Doğru, Can Yayınları, 360 s.