Share This Article
1979’un ilk günlerinde siyasi kamplaşmanın en üst seviyeye ulaştığı Türkiye’de kaynaklar neredeyse tükenmek üzereydi. Silahlandırılan gruplar sokaklarda çatışırken hızla darbe iklimine sürüklenen ülke, ekonomik anlamda ABD’nin istediği rotaya; 1980’lere ve 1990’lara damga vuracak neoliberalizm yoluna bir türlü giremiyordu.
5 Ocak 1979 günü Guadeloupe Adası’nda başlayan; ana konunun İran ve Türkiye olduğu zirvede, etkisini bugün bile hissettiren kararlar alındı.
Humeyni, komünist hareketleri bastırması için desteklendi
ABD’yi Başkan Jimmy Carter’ın, İngiltere’yi Başbakan James Callaghan’ın, Fransa’yı Devlet Başkanı Valéry Giscard d’Estaing’in ve Federal Almanya’yı Başbakan Helmut Schmidt’in temsil ettiği zirve; Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede tarihin akışını değiştirecek fikirlerin ortaya atılmasıyla 7 Ocak 1979’da sonuçlanmıştı.
Avrupalılar, İran’da gün geçtikçe şiddetlenen gösterilerle Şah’a karşı ayaklanan ve Humeyni’yi lider olarak öne çıkaran halkın isteklerinin tarafındaydı.
Carter görev süresi boyunca, ABD’nin ekonomik belirsizliğiyle boğuştu. Devam eden enflasyon ve durgunluk döneminin ardından gelen 1979’daki Petrol Krizi’nin etkileri ciddi olarak hissedildi. Bununla birlikte, Carter başkanlığı süresince dış politika da bir çok krizle karşı karşıya geldi.
Carter’ın sağ kolu ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski ise Humeyni’yi ne pahasına olursa olsun durdurması konusunda başkanı uyarıyor, üstelik bu engellemenin Şah eliyle yapılması gerektiğini söylüyordu. Fakat ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve Avrupa, Carter’ın bu adımı atması hâlinde İran’da iç savaş çıkabileceğini rapor etmişti.
Guadeloupe’da yapılan görüşmelerde ABD’nin ağırlığını koymasıyla Giscard d’Estaing’ten, o sırada Fransa’da yaşayan Humeyni’yi komünist hareketleri bastırması koşuluyla İran’a göndermesi ve devrimin resmî lideri olması için destek vermesi istendi.
ABD ve Avrupa, İran’ın SSCB tarafına geçmemesi için Humeyni’ye arka çıkma kararını Guadeloupe Zirvesi’nde almıştı. O günlerde kimse bunun politik sonuçlarını doğru hesaplamadığı gibi İran’daki hareketin, sosyal yönünü tarafsız bir gözle değerlendirmeyi aklına bile getirmemişti.
’24 Ocak Kararları’ için tavsiyeler
Guadeloupe Zirvesi’nin Türkiye oturumu ise İran görüşmelerinden daha kolay geçti. Zirve’nin ikinci ayağında, kredi verilmesi için Türkiye ile IMF’nin anlaşması gerektiği söylenmişti. Bu “tavsiye”, aynı zamanda Türkiye ile Dünya Bankası’nın işbirliğini de kapsıyordu. 1980’de, noktasına virgülüne dokunulmadan hayata geçirilecek ve “24 Ocak Kararları” olarak anılacak “tavsiyeler” şöyleydi:
1. TL’nin değeri düşürülmeli.
2. Petrol ürünleri başta olmak üzere, tüm mal ve hizmetlere yüzde 100 zam yapılmalı.
3. Ücretler sabitlenmeli.
4. Karma ekonomi terk edilerek serbest piyasa ekonomisine geçilmeli.
5. Devletin ekonomideki etkinliği azaltılmalı.
6. Bu “tavsiyeler”in yerine getirilip getirilmediği, Guadeloupe Zirvesi’ne katılan ülkelerin belirleyeceği bir heyet tarafından izlenmeli…
Guadeloupe Zirvesi, aslında o günkü şartları görüşmek üzere düzenlenmiş gibi görünse de Türkiye’nin, siyasi ve ekonomik geleceğinin tartışılıp birtakım kararların alındığı oturumlardan oluşuyordu.
“ABD ve Avrupa, İran’ın SSCB tarafına geçmemesi için Humeyni’ye arka çıkma kararını Guadeloupe Zirvesi’nde almıştı.“
Zirvenin ardından gelen askeri darbe
“Stratejik NATO müttefiki” Türkiye’de, İran’dakinin bir benzerinin yaşanmasını istemeyen ABD ve Avrupa, zirvede çizilen ekonomik programı istikrarla uygulayacak bir hükümet de “tavsiye” etmişti. Ancak 24 Ocak Kararları’nı ilan eden hükümet, hem ABD’ye hem de Avrupa’ya pek fazla güven vermiyor; Türkiye iç siyasetinde sürekli dalgalanmalar yaşanması, bu ekonomik programı harfiyen uygulamayı güçleştiriyordu.
Tüm seçenekleri masaya yatıran ABD ve Avrupa, 1980’lere girilirken Türkiye’nin “istikrarlı” bir yönetime kavuşması ve sunulan ekonomik reçetenin uygulanma kararını da üstü kapalı bir biçimde yine Guadeloupe Zirvesi’nde aldı.
Zirvenin yapıldığı tarihte, elbette Türkiye demokrasisi ve ekonomisinin rayına oturtulacağı tarih belli değildi. Ancak fazla beklenmedi ve 12 Eylül 1980’de, “istikrar”ı ve “huzur”u sağlayacak konsey göreve geldi. Daha doğrusu getirildi.
Ardından, darbe ikliminde yapılan 1983 genel seçimlerini kazanarak tek başına iktidar olan ve 24 Ocak Kararları’nı tavizsiz uygulayacak hükümet işbaşı yaptı…