Share This Article
İran yakın tarihinde yaşanan belli başlı birkaç kırılma; siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel anlamda ülkede hızlı dönüşümlere yol açtı. Bunların ilki, Kaçar Hanedanlığı’nı sona erdirip “cumhuriyet”i ilan etmek üzereyken din adamlarının bu girişimi engellemesiyle kendisini Pehlevi Hanedanı’nın ilk temsilcisi olarak tahtta bulan Rıza Han’ın, modern İran’ı kurma yolunda fazla mesafe kat edememesiydi.
1925’te kral olan Rıza Han, ertesi yıl tacı giydi ve kendisini Şah ilan etti. Buna karşı çıkan az sayıdaki kişiden biri, gördüğü hukuk öğreniminin ardından Lozan Üniversitesi’nde doktora yapan Muhammed Musaddık’tı. 1913’te İran’a dönen ve bir sonraki yıl Fars kentine vali olarak atanan Musaddık, 1925’e kadar sırasıyla Maliye Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Ulusal Danışma Meclisi Üyesi olarak görev yaptı.
1925’te fikir ayrılığına düştüğü Rıza Han tarafından tüm görevlerinden alınan ve 1944’e kadar siyasetten uzak kalan Musaddık’ın hayatındaki bu dönem, daha sonra “İran’daki ilk sürgünlük” olarak adlandırılacaktı.
Musaddık’a karşı düzenlenen ilk darbe sonrası halk liderlerini askerlere teslim etmeyerek darbeyi geri püskürttü. 1953
Hedef 1909 Anayasası
Şah Rıza Han, İkinci Dünya Savaşı sırasında, SSCB ile Almanya arasında “diplomasi” yürüttüğünü söylese de İttifak Devletleri bunu, Nazilerle yakınlaşma diye niteleyip 1941’de İran’ı işgal etti ve tahttan indirilen Şah’ın yerine oğlu Muhammed Rıza geçirildi.
1944’te tekrar milletvekili seçilen Musaddık’ın öncülük ettiği Millî Cephe, 1949’da seçimlerin âdil yapılması, basın özgürlüğünün güvenceye alınması ve sıkıyönetimin sonlandırılmasıyla ilgili taleplerini dillendirdiği bir protesto gösterisi gerçekleştirdi.
Hiçbir zaman partileşmeyen Millî Cephe, İran’daki adaletsizliklerin düzeltilmesi, özgür seçimler, yeni anayasa ve güçlü bir ekonomi gibi söylemler geliştirmişti. Bunların hayata geçirilebilmesinin yegâne koşulu özgürlüktü; Musaddık’a göre tam bağımsızlık için Pehlevi Hanedanlığı’nın ve ülke petrolünü çıkartıp işleten İngiltere’nin gücü elinden alınmalıydı.
Babasıyla olduğu gibi oğlu Muhammed Rıza’yla da ters düşen Musaddık, hedefini açıkladı: 1909 Anayasası’nın harfiyen uygulandığı bir cumhuriyet ve petrolün millîleştirilmesi…
Musaddık öncülüğündeki Millî Cephe, 1950 seçimlerinde sekiz milletvekilliği kazanmasına rağmen halkta büyük karşılık buldu. Bu desteğin verdiği güçle anayasa reformu ve petrol tesislerinin İran’ın denetiminde olmasıyla ilgili çalışmalarda aktif şekilde rol alan hareket, 1951’de Petrol Komisyonu’na millîleştirme tasarısını kabul ettirdi. Tasarı 13 Mart 1951’de meclisten geçti.
Ambargo ile başlayan siyasi, sosyal ve ekonomik kriz
İran’da sevinç gösterileri devam ederken Musaddık, Nisan 1951’de başbakanlık koltuğuna oturduğunda programı belliydi: Petrol gelirleri, sadece İran tarafından halkın ve ülkenin ekonomik gelişimi için kullanılacak, seçim kanunu değiştirilecek…
Programın ilk maddesi İngiltere, ABD ve bu iki ülkeyle yakın ilişkileri bulunan Şah’ı rahatsız etmişti. Muhammed Rıza Pehlevi, Nisan 1951’den itibaren Musaddık’la politik bir çekişme içine girdi. Bununla birlikte Musaddık’ın, önce İngiltere ve ardından ABD ile yürüttüğü görüşmeler sonuçsuz kaldı. 1952’de İran, ambargo nedeniyle petrol satışı yapamaz hâle getirildi.
ABD, ambargoyu kaldırmak için İran’da faaliyet gösteren İngiliz şirketlerinin zararının karşılanmasını istedi, Musaddık ise bunu reddetti.
Şah Rıza Pehlevi’nin kabineye anayasaya aykırı müdahaleleri nedeniyle istifa eden Musaddık’ı desteklemek üzere 21 Haziran 1952’de halk sokağa çıktı. Kanlı çatışmaların yaşandığı gösterilerden sonra Şah, Musaddık’ı yeniden başbakan olarak atamak zorunda kaldı.
Siyasi, sosyal ve ekonomik krizin bir yıl boyunca daha da derinleşmesi üzerine Musaddık çözüm olarak referandum önerdi ve 16 Ağustos 1953’te gerçekleşen oylamadan galip çıktı. Hükümeti kurma görevi verilmesi beklenirken Şah tarafından başbakanlıktan uzaklaştırıldı ve ordu Musaddık’a karşı darbe girişiminde bulundu. Yakın çalışma arkadaşları, Musaddık’ı orduya teslim etmeyince İran’dan ayrılan Şah, Roma’ya gitti. Sokakları dolduranların dilindeki slogan “cumhuriyet”ti.
19 Ağustos 1953 günü ise meydanlarda Musaddık ve Şah taraftarları vardı…
ABD ve İngiltere’ye sınırsız destek
İran’a ambargo uygulayan ve Musaddık’a geri adım attıramayan ABD ile İngiltere, doğrudan içinde yer alıp Şah taraftarlarını örgütleyerek yeni bir darbe düzenledi. Tahran Radyosu’nun işgaliyle işaret fişeği ateşlenen darbeye destek veren bazı din adamları, Şah’ın elini güçlendirirken halkın seçtiği Musaddık, üst düzey subaylar tarafından gözaltına alındı, ardından “tarafsızlığını” ilan eden mahkemece tutuklandı.
24 Ağustos 1953’te, “İran’ın lideri” olarak ülkeye dönen Şah’ın, ABD ve İngiltere’yle yaptığı protokole göre petrol tesisleri İran’ın himayesinde kalacaktı. Fakat petrol satışı ve gelirlerinin dağılımında, “sütre gerisindeki” bu iki ülkenin sözü geçecekti. Aracı elbette Muhammed Rıza Pehlevi’ydi.
Ülke yönetiminde, ABD ile İngiltere’den sınırsız destek ve yetki alan Şah, yargılandığı dava sırasında yargıçlara, “Benim bildiğim hukukla sizin uyguladığınız arasında hiçbir benzerlik yok,” diyen Musaddık’ın “vatana ihanet” ile suçlanıp üç yıl hapis cezası almasını ve sonra ömür boyu ev hapsinde gözetim altında tutulmasını sağladı.
İran toplumunun hafızasından Musaddık’ı silmek için harekete geçen Şah, kurduğu gizli örgüt SAVAK’ın operasyonlarıyla devrik başbakan hakkında konuşanları ve onun eski çalışma arkadaşlarını, ya öldürttü ya da işkencelerden geçirip hapse atılmasına ön ayak oldu. Musaddık’ın başını çektiği Millî Cephe’nin destekçisi aydınlar, öğrenciler ve TUDEH üyeleri de aynı akıbeti paylaştı.
Musaddık ve onun politikaları hiç var olmamış gibi yoluna devam eden, ambargonun kaldırılmasıyla “ekonomiyi canlandıran” ve petrol gelirlerini istihbaratı kuvvetlendirmeye, silah alımına ve ülkenin zengin ailelerinin servetini katlayacak “reform programına” aktaran Şah, İran halkının gözündeki imajını bir türlü değiştiremedi. Toplumun hep çekinceyle yaklaştığı ve antipatik bulduğu Muhammed Rıza Pehlevi, 19 Ağustos 1953’te CIA’den ve MI6’dan darbe yapmasını isteyerek kendi sonunu daha o tarihte hazırlamıştı.
Şah, Musaddık’ı halkın hafızasından silmeyi başaramadı
Şah’a karşı gösterilerin başladığı ve Humeyni’nin tarih sahnesine adım attığı 1963’te, insanlar Musaddık’ı destekleyen sloganlar atıyordu.
1953’te Şah’ın yaptığı hesap hatası, 1970’lerde Musaddık taraftarlarına, komünistlere ve sürgündeki Humeyni’ye karşı din adamlarını yanına çekmek için güçlendirmesine benziyordu.
Uyguladığı tüm baskıya rağmen Şah, İran halkının hafızasından Musaddık’ı silmeyi başaramadı. Ocak 1979’da, Şah’ın resimlerini yakan ve meydanları dolduran insanlardan bazılarının elinde Musaddık fotoğrafları bulunuyordu.
Halk hareketi İslâm Devrimi’ne ve oradan İslâm Devleti’ne dönüştüğünde, Musaddık’ı ananlar da Şah’ın bir zamanlar yaptığına benzer şekilde yeni rejimin zorbalığına uğrayacaktı…