Share This Article
Öğrencilerin eğitim kurumlarına alınmaması, üniversitelerdeki ikna odaları, kamusal alana girmek; başörtüsü, yakın siyasi tarihimizin en çok konuşulan konularından biri oldu. Laik toplum düzenini tehdit ettiği gerekçesiyle yapılan kılık kıyafet düzenlemelerine gidildi. İlk defa 1964 yılında ortaya çıkan ve 1983 yılında gündeme gelen başörtüsü yasağı, başörtülü kadınların üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, askeri tesisler vb. alanlara girmesi ve çalışmasına ilişkin getirilen yasaklar uzun süre tartışma konusu oldu.
Başörtüsü yasağının iki ana kırılma noktası var: 1980 askeri darbesi ile 28 şubat süreci… 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında yürürlüğe giren “Kamuda Kılık Kıyafet Yönetmeliği” nedeniyle kadınlar kamu kurumlarında başörtüleriyle çalışamadı. “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik”in 5. maddesine göre, kamuda kadınların başlarının açık olması gerekiyordu.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
28 Şubat sürecinde de kamuda başörtüsü yasağı devam etti. 1997 yılında Milli Güvenlik Kurulunca “irtica” öncelikli tehdit sayıldı. İrticayla mücadelede yapılması gerekenler 18 madde halinde listelendi, maddelerden bir tanesi de başörtü takanlara karşı kamu kurumlarında yaptırımları düzenliyordu.
Büyük tepki toplayan manşet
TBMM’deki yemin töreni sırasında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, “Burası devlete meydan okunacak yer değildir; lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” sözleri üzerine, Refah Partisi’nin “irticai faaliyetlerin odağı olmak” sebebiyle kapatılması üzerine kurulan Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın başörtüsü nedeniyle protesto edilerek genel kurul salonundan çıkarılması üzerinden ise 25 yıl geçti. 2007 yılında Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilince Köşk’e ilk kez başörtülü bir “first lady” gelmiş oldu.
2008 yılında Anayasa değişikliğiyle başörtüsü konusu tekrar tartışılmaya başlandı. Hürriyet gazetesi 10 şubat 2008 tarihinde “411 el kaosa kalktı” manşetini attı. Anayasa değişikliği Meclis’ten geçse de kamuda başörtüsü serbesti sağlayan yasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne taşındı ve aynı yılın Haziran ayında değişiklik iptal edilerek yürürlüğü durduruldu.
Hürriyet gazetesi 10 şubat 2008 tarihinde “411 el kaosa kalktı” manşetiyle muhafazakâr camianın oklarını üzerine çekmişti.
2013 yılında ise Demokratikleşme Paketi kapsamında kamuda başörtüsü serbest hale getirildi. Kılık Kıyafet Yönetmeliği’nin 5. maddesinde yapılan değişiklikle kısıtlayıcı hükümler kaldırıldı.
Bunu, 2015 yılında hakim ve savcılar için; 2016 yılında da polisler için kaldırılması izledi. Kadın vekiller başörtüleri ile mecliste ilk kez 2013 yılının ekim ayında yer aldı. 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise 20 başörtülü kadın milletvekili mecliste yer aldı. (1)
Tartışmaların belki de en fazla yoğunlaştığı yer üniversiteler oldu. 2007 yılında AKP iktidarı tartışmaları sonlandırıp yasağı apar topar kaldırmak istese de bunu başaramadı. Dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü, 23 şubat 1998 tarihli genelge ile başörtüsünü yasakladı. Başörtülü öğrenciler okula geldiklerinde güvenlik ekiplerince engellendiler ve “ikna odalarında” başlarını açmaya zorlandılar. Başlarını açmayanlar ise eğitimlerine devam edemedi.
CHP Eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başörtüsü üzerinden yoğunlaşan yasakları gerekçe göstererek 2022 yılında, “Kadınların Yürüttükleri Mesleğin İcrası Kapsamındaki Kılık ve Kıyafeti Giymek Dışında Herhangi Bir Zorlamaya Tabi Tutulamaması Hakkında” üç maddelik bir kanun teklifini TBMM Başkanlığına sunduklarını açıkladı. Ardından da anayasal düzenleme yapılması yönünde bir çağrıda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı partililerinin ağır eleştirilerine maruz kalırken iktidar tarafından da karşılık bulmadı.
Ve bu yıl…
Bu tartışmanın sadece Türkiye özelinde yapıldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Özellikle Avrupa ülkelerinde de benzer bir gündem mevcut. Geçtiğimiz aylarda düzenlenen, 2024 Yaz Olimpiyatlarında Fransa’nın uyguladığı başörtüsü yasağı pek çok kadını yarış dışı bıraktı. Fransa belirli spor dallarında bu yasağı uygulayan tek ülke. Görünen o ki başörtüsü konusu özellikle kadınlar için gündemde olmaya en azından bir süre daha devam edecek.
Fakat tüm bu tartışmaların odağındaki temel meseleyi incelediğimizde, kadınların dini/geleneksel/modaya uyma vs. saiklerle kullanmayı tercih ettikleri “başörtüsünün” onların kamusal alandan uzaklaştırılmasına sebep olan bir “korku unsuru” haline getirildiğini, toplumun dini kesimlerince de “islami bir temsil” unsuru olarak kabul edildiğini görüyoruz.
Tüm kılık-kıyafet tartışmaları “kadınlar” üzerinden yürütülürken laiklik aracılığıyla devleti irticai faliyetlerden koruma görevi, din aracılığıyla “islami temelleri” koruma görevi kadınların üzerine yükleniyor. Erkek siyasetçiler kadınların kılıf kıyafetleri üzerinden iktidarlarını sağlamlaştırıyor. Kimi bunu başörtüsünü yasaklayarak yaparken kimi de yasağı kaldırdığı iddiasıyla yapıyor. Oysa 2024 yılında dahi kamusal alandan uzaklaştırılan, yasaklanan ve hak mahrumiyetine uğrayan da Olimpiyatlarda tanıklık ettiğimiz üzere kadınlar oluyor.
Dipnot:
1) Mart 2017 tarihinde 140 journos’da yayımlanan “dünden bugüne başörtüsü yasağı” başlıklı belgesel.