Share This Article
Yalnız Yürümeyeceksin Platformu
Yalnız Yürümeyeceksin, 2018 yılında birbirini internet üzerinden tanıyan bir grup genç kadın tarafından kuruldu. Bizler, Yalnız Yürümeyeceksin’i kurmadan önce birbirimizi Twitter üzerinden tanımış ve kendi çapımızda 8-10 kişilik bir konuşma grubu oluşturmuştuk. İfade özgürlüğü, feminizm, kadın hakları gibi konularda yazılıp çizilenlerden ötürü birbirini bulan ve bu konularda kısmen yakın düşünen bir grup kadındık.
Bir gün bu konuşma grubumuzda bir arkadaşımız kendi deneyimlerinden yola çıkarak bir blog oluşturduğunu söyledi. “Yalnız Yürümeyeceksin” ismini verdiği bu blogda ailesi tarafından kendisine dayatılan ve istemediği dini yaşam ile nasıl mücadele ettiğini, takmak istemediği başörtüsü ile ilgili yaşadıklarını vs. anlatan kişisel, anonim bir mektup yayımlamıştı. Benzer hikâyeleri olan birkaç kişinin de benzer şekilde hayat hikâyelerini içeren mektuplarını kendisine gönderdiğini söyledi.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
Konuşma grubumuzda web tasarım ile ilgilenen başka bir arkadaşımız “ben bu blogu daha güzel hale getirmek istiyorum” dedi; Twitter’da daha fazla takipçisi olan başka bir arkadaş “Ben de sosyal medyada yayımlamak istiyorum” dedi; tasarım ve renklerden anlayan başka bir arkadaş “Ben de logo ve kimliği ile ilgilenmek istiyorum” dedi. Arkadaş grubu içerisinde herkesin kendi yeteneğinden bir şeyler katmasıyla ortaya bugünkü Yalnız Yürümeyeceksin platformu çıkmış oldu.
Dayanışma ağı büyüyor
Kurulduğu günden bugüne 3 bin’e yakın kişiden kendi hikâyelerini anlatan mektup aldık ve her geçen gün yeni mektuplar almaya devam ediyoruz. Bize iletilen metinler, özellikle genç kadınların çocukluktan itibaren belli bir dini yaşam üzerine yetiştirilmesi, kimi zaman okula gönderilmemesi, Kur’an kurslarına gönderilmesini içeriyor. Bununla birlikte mektuplar, neyi nasıl giyeceklerinden, neyi nasıl yaşayacaklarına kadar hayatlarının her aşamasına başkalarının karar veremesini, aile geleneği / zorla / özenerek derken taktıkları başörtüsünü çıkarmak istediklerinde ise ekonomik, fiziksel ve psikolojik şiddetle karşı karşıya kalmalarını, ikili hayat yaşamaya itilmelerini, eğitimden mahrum kalmalarını ve akranlarından geri kalmalarını içeriyordu.
Bu kadınlar, Yalnız Yürümeyeceksin’e mektup gönderdikten sonra onlarla iletişim kurmaya çalışıyoruz; onları dayanışma ağımıza çağırıyoruz. Online dayanışma ağımızda benzer deneyimleri yaşayan farklı insanlarla muhabbet edebiliyorlar ve yaşadıkları sosyal izolasyondan bir nebze de olsa çıkabilmelerini amaçlıyoruz.
Bu dayanışma ağında kimi zaman alanında uzman insanlarla etkinlikler yapmaya çalışıyoruz. Psikolojik destek ve bilgilendirme, ilişkiler ve cinsellik, yabancı dil, eğitim hayatı gibi konularda onlara dayatılan hayat yüzünden yaşadıkları geri kalmışlığın iyileşmesi için çalışmalar yürütüyoruz.
Başörtüsünü çıkarmak istediği, kendisine dayatılan bu dini yaşam pratiğine uymak istemediği için eğitim hayatı tehlikeye giren, ailesi tarafından ekonomik destek verilmeyen ve hatta var olan ekonomisi üzerine el konulan, ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınların özellikle eğitim hayatlarının devam edebilmesi için onları desteklemek isteyen kişilerle eşleştirip belli bir süre burs almalarını sağlıyoruz. Bunu sağlamak için mektup gönderen ve burs formumuzu dolduranlar ile burs vermek isteyenleri eşleştirdiğimiz bir burs ağı kurduk.
Ekonomi, ülkedeki herkesi etkileyen bir sorun olmasının yanında Yalnız Yürümeyeceksin’e yazan kadınlar için ayrıca bir önem taşıyor. Çünkü aileler baskıyı çocuklarının kendilerine olan bağımlılıkları üzerinden kurmaya ve bu bağımlılığın bitmemesi üzerine gayret etmeye çalışıyor. Bu yüzden “burs destekçi”lerine ihtiyacımız her zaman var. Burs ağı, burs vermek isteyen ve ihtiyacı olanın direkt eşleşmesi üzerine yapılıyor, biz aradan çekilip sadece iletişimin güvenliği ve yönetilmesi ile ilgileniyoruz.
Baskının yüzde 90 anneden yüzde 80’i babadan
Yalnız Yürümeyeceksin’e mektup gönderenlerden ulaşıp sorabildiklerimizle yaptığımız çalışma sonucunda bu kadınların “İstediğim kıyafetleri giyinmek”, “Arkadaşlarımla istediğim gibi vakit geçirmek”, “İstediğim sanat faaliyetlerinde bulunmak”, “İstediğim sportif faaliyetlere yeterince katılmak”, “İstediğim bir işte çalışmak”, “Şehir dışında bir okula gitmek”, “İstediğim bölümü okumak” seçeneklerini yüzde 50-80 yapmak isteyip yapamadıkları, “Başörtüsü takmak”, “Bol / bedeni tümüyle örten ve dikkat çekmeyen kıyafetler giymek” “Kuran kursuna gitmek”, “Namaz kılmak”, “Oruç tutmak”, “İmam Hatip okullarına gitmek” konularında ise yüzde 60-90 arasında değişen oranlarda baskı gördükleri ve bu baskının yüzde 90 oranda anne tarafından, yüzde 80 oranında baba tarafından yapıldığı sonucuna ulaştık.
Yalnız Yürümeyeceksin olarak şu ana kadar ulaştığımız kadınlar ve bize gönderdikleri hayat hikâyelerini daha iyi analiz ederek onlara yönelik atölye çalışmaları, farklı etkinlikler, destek ve dayanışma çalışmaları, çeşitli konularda eğitim ve etkinlikler gibi farklı faaliyetler yürütmeyi planlıyor ve düşünüyoruz. Şimdiye kadar burs ağı hariç çoğunlukla online olarak ilerleyen dayanışma faaliyetlerimizin daha kalıcı ve fiziksel alana inmesini planlıyoruz. Bu konularda destek verebilecek her türlü kişi, kurum ve kuruluş ile iletişime açığız.
Özgürlükçü bir algı gençlerde daha yaygın
Türkiye, ataerkil ve muhafazakâr kültürel kodların özellikle son 20-25 yıldır giderek yaygınlaştığı ve kurumsallaştığı bir ülke halini aldı. İktidarın ideolojik ve kültürel mekanizmalarıyla bu yapıyı desteklemesi, yaygınlaştırması; tarikat ve cemaatlerin etkinliklerinin artmasıyla sonuçlandı.
Üniversite yurtları, okullar, akademik kadrolar, bakanlıklar gibi birçok kurum çeşitli cemaatlerin ve tarikatların inisiyatifine bırakılmış durumda. Yukarıdan aşağı inen bu politikanın karşısında ise gençlerin daha farklı bir realitede yaşadıklarını görüyoruz ve yapılan araştırmalar da bu şekilde olduğunu gösteriyor.
Ateizmin ve Deizmin yaygınlaşması, İslam’ı daha farklı anlama ve yorumlama, toplumsal cinsiyet eşitliğinin daha fazla benimsenmesi, dindar/müslüman olsun ya da olmasın daha bireysel ve özgürlükçü bir algının gençlerde daha yaygın olduğu görülüyor. Yalnız Yürümeyeceksin, tam da bu çatışmanın olduğu yeri işaret ediyor ve kadınların “bizi rahat bırakın; ne giydiğimize, neye inandığımıza karışmayın!” duruşunu belirgin kılıyor.
Kadın hareketi içerisinde zaten yaygın ve bilinen bir söylem bunlar, zamanında başörtüsü takmak isteyip takamayan ve okula vs. alınmayan kadınlar arasında da yaygın bir söylemdi. Yalnız Yürümeyeceksin ile ilk defa bir “hareket” olarak direkt “başörtüsünü çıkarmak isteyen”, “dini yaşantı sürmek istemeyen”, “dini baskılardan sıyrılmak isteyen”, “imam hatipe gönderilmek istemeyen” kadınlar tarafından, bizzat bu konuya karşı söylenmiş oldu. Bu sebeple Yalnız Yürümeyeceksin’in varlığını hem Türkiye’deki kadın özgürlüğü alanında hem ifade hürriyeti ve din/vicdan hürriyeti konularında edindiği yer bakımından kıymetli buluyoruz.