Share This Article
İslam’da kadın hakları ve konumu uzun yıllardır konuşulan önemli konu başlıkları arasında. Postkolonyal teori ile birlikte kuramsallaşması hızlanan İslam ve kadın, feminizm ve Müslüman kadın gibi kavramların bir sonucu olarak ortaya çıkan “İslami feminizm” düşüncesi 1990’lı yılların başından itibaren kendisinden sıkça söz ettirmişti.
Müslüman toplumlarda kadının konumunun tartışılmaya açılması ve bu sorunun ana odak noktasının İslam’dan mı yoksa sonradan ortaya çıkan geleneksel kodlardan mı kaynaklandığı sorusu etrafında birleşen kadınlar, haklarını savunabilmek için bazı alternatifler geliştirdi. Bunun sonucu olarak “ikincil” konumlarının İslam’ın kendi ilkelerinden değil içinde bulundukları ülkenin siyasal, sosyal ya da ekonomik durumundan kaynaklandığı tezi üzerinde fikir birliğine ulaştılar.
İslam’dan uzak bir şekilde uygulanan geleneksel kabullerin doğruluğu ise birçok kadın platformu tarafından tartışmaya açıldı. Bu tartışmalar Müslüman kadınların kendi içlerinde farklı yönelimler oluşturmasına zemin hazırladı.
Hem Müslüman kimliğini sürdürebilmek hem de siyasal, sosyal ya da ekonomik olarak haklarını savunabilmek için Kur’an merkezli bir bakış açısı geliştirerek “İslami feminist” düşüncenin temellerini oluşturdular.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
Söylemin üretilmesi ve çeşitlenmesi
İslam ve kadın üzerine önemli çalışmaları olan ve İslami feminist düşüncenin öncü isimlerinden olan Amine Vedud, Kur’an’ın kadınlar lehine ve kadınlar eliyle yeniden yorumlanarak “doğru” bir şekilde aktarılması gerektiğini vurguladı. İslami feminist düşüncenin temellerini de bu ana prensip oluşturmaktadır.
Kadınlar yaptıkları tefsir ya da hadis eserleriyle İslam’da kadın algısını fundamentalist bir yaklaşımla yeniden ihya etmeye çalıştılar. Çok eşlilik, darb ayeti, seyahat, cemaatle namaz, velayet gibi birçok tartışmalı konuyu gündeme getirerek bunların İslam’ın özünden kaynaklanan kurallar olmadığına dair iddialarını temellendirmek için Kur’an’a başvurdular.
Kadın ve erkek eşitliğini İslami bir boyutta Kur’an ve Sünnet ışığında ele almaya çalışan İslami feminist düşünce, Kur’an’ın esas itibariyle kadın ve erkek eşitliğini sağladığını ortaya koymaya çalıştı. İslam’ın ataerkil bir din olmadığını kanıtlamaya çalışan kadınlar, İslam’da kadın ve erkeğin ontolojik olarak eşit olduğunu çeşitli ayetler aracılığıyla ortaya koydu. İslami feministler bu çalışmalarında kadını ikincil konuma iten bütün geleneksel uygulamalara karşı gelerek geçerli antitezleri ortaya koydu.
1992 yılında İran’da merkezli Zanan (Kadın) Dergisi’nin editörleri tarafından tanımlanan İslami feminist düşünce daha sonra farklı ülkelerde de karşılık bulmuştur. Özellikle, Malezya’da faaliyette olan Sister in Islam (SIS) grubundaki Müslüman kadınlar ve bazı kadın düşünürler tarafından da geliştirilmiştir. Bu kurumlar arasında kadınların kendini tanımlaması noktasında bazı ihtilaflar mevcut.
Bununla birlikte, eser üreten ve İslami feminist literatüre katkıda bulunan yazarların bazıları kendilerini İslami feminist olarak tanımlanmak istemiyor. Kur’an ve Kadın eseriyle bu tefsir çalışmalarına katkıda bulunmasına rağmen Amine Vedud da kendini İslami feminist olarak kabul etmemekte. Margot Badran ise bu noktada İslami feminist söylemin üretilmesi ve çeşitlenmesi için katkı sağlayan kişilerin kendilerini İslami feminist olarak nitelendirmeseler bile bu tartışmalar içinde var olabileceğini vurgulamakta.
Türkiye’de seküler-muhafazâkar eksende yaşanan tartışmalar
Türkiye’de de İslami feminizim üzerine yazan ve bu konudaki tartışmalara katılan kadınlar içinde kendini İslami feminist olarak tanımlamaktan uzak duran isimler bulunmakta. Aksu Bora’ya göre 1990lı yıllarda Türkiye’de konuşulmaya başlanılan İslami feminist yaklaşım, farklı tartışmaları da beraberinde getirmiş.
Laik-İslamcı eksende yaşanan tartışmalar ve başörtüsünün bir şeriat simgesi mi yoksa özgürlükçü bir ifade biçimi mi olduğu konusundaki tartışmalar halen devam etmekte. Türkiye’deki İslamcı feministler, bu çerçevede kendilerine özgü bir söylem ve hareket alanı yaratma gayretinde ve bu durum onları diğer feminist hareketlerden ayıran bir yol izlemelerine mecbur bırakmakta.
İslami feminist düşünceye ait bu tartışmalar sadece Türkiye ile sınırlı kalmamış, küresel ölçekte de İslami feminizmin kendini nasıl inşa edebileceği sorusu tartışılmış. İslami feminizmin, feminizmin genel ilkeleriyle ne ölçüde uyumlu olabileceği, kimlik ve farklılıkların korunması ile eşitlik mücadelesinin nasıl bir arada yürütülebileceği yoğun bir şekilde konuşulmuş.
Kadın hakları ve politikaları ekseninde oluşturulan imtiyazların dindar kadınlar için de aynı şekilde geçerli olup olamayacağı sorunu ise feminist söylemler arasında önemli bir tartışma alanı oluşturmaya devam etmekte. Bu durum İslami feminist çizgide olan Müslüman kadınların da ana sorunlarından biri.
İslami feminist düşüncenin kavramsallaşma problematiği
İslami feminizm, İslam’ı merkezi bir konuma yerleştirdiği gibi seküler feminizmin de ana hatlarından yararlanmakta. Ancak İslami feminist diskur şekillendiği kültürel çevrede, radikal İslami görüş tarafından, İslam’a zıt ve dini değerlere zarar verdiği için eleştirilirken dışarıdan da feminizmin dairesine girmemesinden dolayı eleştirilmekte.
Afsanaeh Najmabadi gibi bazı isimler ise İslami feminizmin, seküler ve dindar feminizm arasında bağı kuvvetlendirip diyalog yolunu açacağını vurgularken, Moghadam gibi isimler de İslami feminist isminin ve kavramının oryantalist bir bakış açısını yansıttığı için bu sıfatla anılmayı reddetmekte.
Bununla birlikte Nazife Şişman gibi isimler ise Müslüman kadınların toplumsal konumlarını iyileştirmek için feminizm kavramının kullanmaya gerek olmadığını, Müslüman bir kadının feminizme gerek kalmadan haklarını savunabileceğini vurgulamakta.
Tartışılan bu konular İslami feminist düşüncenin tam olarak kavramsallaşamamasının ana sebeplerinden. İçeriden ve dışarıdan getirilen eleştiriler, İslami feminist düşüncenin ana sorununun tam olarak benimsenememesine ve ileriye dönük teşkilatlı bir yapıya dönüşememesine neden olmuş, çıktısı uzun vadede alınamamış.
Öyle ki, İslami feminizmin ortaya çıktığı İran’da bile şu an İslami feminizmi bir çıkış yolu olarak gören kadınların sayısı giderek azalmakta. Elbette, bütün eleştirilere rağmen kendini feminist çizgide ifade eden Müslüman kadınlar, İslami feminist düşünceye katkıda bulunmaya devam ediyor.