Share This Article
2018 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri’nde hüsrana uğrayan muhalefet bloğu, iç tartışmalara gömülmüştü. Anamuhalefet partisi CHP’de birçok isim, Muharrem İnce’nin genel başkan olabilmesi için Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı partiyi olağanüstü genel kurula götürebilmek için yeterli sayıdaki dilekçeyi delegelerden toplamaya çalışırken, Kılıçdaroğlu ve İnce grupları arasında bir ‘delege savaşı’ Türk siyasetini bir süre meşgul etti. Sonunda kazanan genel merkez oldu ve Muharrem İnce partide köşesine çekildi.
Kılıçdaroğlu’nun İYİ Parti’yle ilişkilerini güçlendirdiği bu dönemde, CHP Genel Merkezi her seçimden sonra söyleneni yine söyledi ve moral bozmadan önlerindeki yerel seçimlere hazırlanıp kazanacaklarını belirtti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı ve AKP’yi yenmek için AKP’nin elinden büyükşehirlerin alınması gerektiğini düşünüyordu. Büyükşehirlerin alınmasının hem siyasi hem de mali güç olduğunu bilen Kılıçdaroğlu, Adana’da Zeydan Karalar, Mersin’de Vahap Seçer, Antalya’da Muhittin Böcek gibi kentlerin sevilen isimlerini aday gösterdi. Ankara’da 2014 yılındaki şaibeli seçimi kaybeden CHP adayı eski ülkücü Mansur Yavaş’ı partisinin ağır itirazlarına rağmen yeniden aday gösterdi.
AKP ise partide Erdoğan’dan sonraki en forslu, en güçlü, özgül ağırlığı en yüksek adayını İstanbul’da aday gösterdi: Eski başbakan, TBMM Başkanı ve eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım.
‘Kampanya performansı AKP’lileri ve CHP’lileri şaşırttı’
Herkes CHP’nin İstanbul adayını merak ederken kamuoyunda dolaşan isimlerin hepsi siyasetin ya da iş dünyasının ‘meşhur’ isimleriydi. Ancak Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin hiç tanımadığı bir ismi İstanbul adayı yaptı: Ekrem İmamoğlu.
Beylikdüzü Belediye Başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nun adaylığının ilan edildiği ilk günler AKP cenahı galibiyetten emin, mağrur ve aşırı özgüvenli bir şekilde seçim çalışmalarını yürüttü. Koskoca Binali Yıldırım’a karşı kamuoyunun adını daha yeni duyduğu Ekrem İmamoğlu’nun ne kadar şansı olabilirdi? Hele hele birkaç ay önce genel seçimlerde dağılmış bir muhalefetin adayı.
İmamoğlu, belki de İstanbul tarihinin en çok çalışan belediye başkan adayı oldu. Seçim döneminde her semte gitti. Her eli sıktı. Provokasyonlar yapıldı, hiçbiri başarılı olmadı. Hakaretler edildi, diğer yanağını da çevirdi. Tüm söylemlerini İstanbul’da hizmetle sınırlı tuttu. Ülke siyasetine hiç girmedi. Sadece İstanbul’u konuştu, İstanbul’u anlattı.
İmamoğlu’nun kampanya performansı AKP’lileri şaşırttığı gibi CHP’lileri de şaşırtmıştı. CHP’de halkla bu kadar iç içe olan, insanları aurasıyla bir anda etkileyebilen, pratik zekasıyla tüm söylemsel meydan okumaları kolayca alt eden başka bir siyasetçi on yıllardır hiç olmamıştı.
İmamoğlu sahada çalışırken, Kılıçdaroğlu da oyunu kurdu. HDP, seçmenine İmamoğlu’nu işaret ederek aday çıkarmadı. Ancak bunu ‘kuşu ürkütmeden’ yani muhalif milliyetçi seçmeni AKP adayına veya sandığa gitmemezliğe itmeden yaptı.
AKP ise İstanbul kampanyasında her geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öne çıkarmaya başladı. Sanki İmamoğlu’nun rakibi Binali Yıldırım değil de Erdoğan’dı. Tıpkı İmamoğlu’nun olmasını istediği gibi. AKP Kanal İstanbul gibi milyarlarca dolarlık projelerden bahsederken, Ekrem İmamoğlu metrobüste bir kere olsun oturarak işine gitmek istediğini söyleyen bir vatandaşı viral olan videosunun ardından bulup onunla metrobüs yolculuğu yaptı.
‘Sisi’ye mi oy vereceksiniz yoksa Binali beye mi?‘
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Millet İttifakı’nı, ilk defa 19 Haziran 2018’de ‘zillet ittifakı’ olarak andı ve bu ittifakın öne çıkması durumunda FETÖ’nün Türkiye’yi yeniden işgal edeceğini iddia etti.
Daha sonraki dönemlerde de Millet İttifakı’na sık sık zillet olarak seslenen Bahçeli, bu ittifakı ‘çamur ve çürüme’, ‘rezaletin çukurunda’ gibi ifadelerle nitelendirdi, ittifakta bulunmayan HDP ile ÖDP’nin ve ayrıca PKK ve FETÖ’nün de bu ittifakta yer aldığını ve bu ittifakın milli güvenlik sorunu hâline dönüştüğünü iddia etti.
Erdoğan da bir konuşmasında Millet İttifakı yerine “zillet ittifakı” ifadesini kullandı ve Millet İttifakı’nın ülkeyi bölmeye çalıştığını iddia etti. “CHP çukurdur, CHP pisliktir, CHP çöp dağlarıdır” diyen Erdoğan, bu yerel seçimlerin bir ‘beka seçimi’ olduğunu iddia etti.
Erdoğan yıllarca ‘katil’, ‘zalim’, ‘diktatör’ diye seslendiği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi CHP’nin adayı İmamoğlu ile eşitlemiş ve halka “Sisi’ye mi oy vereceksiniz yoksa Binali beye mi?” diye seslenmişti. Türk siyasetinin unutulmayan cümleleri arasına giren bu söz, tüm Cumhur İttifakı tarafından sıkça tekrarlandı.
Ve seçim günü… 31 Mart 2019’da AKP İzmir hariç ki orada da Bakan Nihat Zeybekçi adaydı, tüm büyükşehirleri alacağına emindi. Buna göre hazırlıklar yapılmış, pankartlar posterler hazırlanmıştı. Türk siyasi tarihinin en gergin geçen yerel seçimlerinde sandıktan AKP, muhaliflerinin 17 yıldır beklediği o zafer çıktı. AKP Adana, Mersin, Antalya, Hatay, İzmir ve Ankara’yı kaybetti. Bursa’yı kıl payı kazandı. İstanbul ise son yılların en soluksuz seçimine sahne oldu.
‘Kimsenin hakkını yemem ama hakkımı da yedirmem!’
Anadolu Ajansı her seçimde olduğu gibi bu seçimde de AKP adayını en yakın adaydan fersah fersah önde başlatırken, fark giderek kapanmaya başladı. Bunun sadece iki sebebi var: Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu. Birkaç ay önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde seçim gecesi yalnızlıkla baş başa kalan muhalif seçmen, İstanbul seçimlerinde her yarım saatte bir televizyon karşısına çıkıp elindeki ıslak imzalı tutanakları göstererek önde olduğunu söyleyen bir aday gördü.
CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu muazzam bir teşkilatlanmayla her sandığa görevli yerleştirmiş, sorunsuz çalışan bir ‘ıslak imzalı tutanak iletim sistemi’ kurmuştu. Ortada oldu bittiye getirilecek hiçbir pay bırakmayan bu ikili, sabahın ilk ışıklarına kadar partinin seçim merkezinde kameralar karşısında kaldı. “AA ve YSK veri paylaşmıyor. Ahlaklı olun! Kimsenin hakkını yemem ama hakkımı da yedirmem!” muhalif seçmen yıllardır bir seçim akşamı bu cümlenin kurulmasının hayalini kuruyordu.
İmamoğlu saat 22:00’de bir kez daha açıklama yaptı ve YSK ve AA’nın veri paylaşmadığını duyurdu. Bu sırada sandıkların yüzde 60’ı açılmıştı ve İmamoğlu kendi elindeki bilgilere göre Binali Yıldırım ile arasındaki aramızdaki farkın yüzde 5,25’e çıktığını ve kendisinin önde olduğunu duyurdu. İmamoğlu, seçim gecesi tam 12 açıklama yaptı.
AKP tarafında ise aday Binali Yıldırım hariç herkesten bir açıklama geliyordu. İmamoğlu’nun açıklamalarını sıklaştırdığı bir anda, Binali Yıldırım kameralar karşısına geçti ve şu sözleri sarf etti: “İstanbul’da seçim sayımları gayri resmi sonuçları tamamlanmış bulunuyor. Bu sonuca göre İstanbul’da seçimi kazandık. Bu süreçte İstanbul halkının bize verdiği yetki için çok teşekkür ediyorum.”
Yıldırım bu açıklamaları yaparken İmamoğlu seçimleri 27 bin oy farkıyla kazanmıştı. Türkiye’de iktidarda kararları bir kişi alır. Onun pozisyonunu görmeden kimse kendini boşa düşürmez. Kimse şahsi ikbalini kaydırmak istemez. Sorumluluk alamaz, ortaya bir söylem koyamaz. Bu karar alıcıyı hepimiz 22 yıldır ekranlarda görüyoruz. Gece yarısı ekrana çıkan Erdoğan, “Mevcut ilçe sayısından daha fazlası Cumhur İttifakı’nda veya başa baş. Bu ne demektir? Yine halkımız büyükşehiri belediye başkanı olarak verse dahi ilçeleri ne yapmış, yine AKP’ye vermiş” diyerek İmamoğlu’nun galibiyetini kabul etti. Fakat olaylı gece burada bitmedi. İstanbullular sabah uyandığında İstanbul’un her yerinde Binali Yıldırım’ın “Gönül belediyeciliği kazandı” posterleriyle karşılaştı. Kazanacağından çok emin oan AKP, sonuçları beklemeden afişlerle kenti donatmıştı.
‘Hiçbir şey olmadıysa bile kesinlikle bir şeyler oldu‘
Devletin yayın organı AA ise tüm bu tartışmaların, olayların ardından bir sonraki gün saat 13’te verileri güncelleyerek İmamoğlu’nu öne geçirdi.
1 Nisan ve sonrasında ise garip bir dönem yaşandı. AKP İstanbul İl Örgütü 2 Nisan günü, geçersiz oyların yeniden sayılması ve hatalı sandık tutanaklarının düzeltilmesi talebiyle itirazda bulundu. İtirazın YSK tarafından kabul edilmesiyle birlikte geçersiz oyların yeniden sayımına başlandı. Yeniden sayım tam 15 gün sürdü. Tüm halk, oy çuvallarının üstünde uyuyarak çuvalları korumaya çalıştı. Mesaisi bitenin çayını kahvesini alıp sandıkları korumaya gittiği fütüristik bir 15 gün. İnsanların her gün uyanıp, “Mazbata verildi mi?” diye aratıp hayatına devam ettiği bir 15 gün. Sürecin sonunda İmamoğlu YSK İstanbul İl Seçim Kurulundan mazbatasını alarak göreve başladı.
Fakat AKP tarafının ısrarı ve itirazları bitmedi. İktidar cenahından garip bir koro yükselmeye başladı: “Hile” AKP Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali için YSK’ya başvurdu. Bu süreçte AKP Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, çağları aşacak olan o cümleyi sarf etti: “Hiçbir şey olmadıysa bile kesinlikle bir şeyler oldu.” Ve sonunda olması imkansız denen şey oldu, YSK İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etti. Buraya dikkat, Muhtarlık pusulası, İlçe Belediye Başkanlığı pusulası, Belediye Meclisi pusulası aynı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı pusulası aynı zarfta. İptal edilen tek seçim Büyükşehir Belediye Başkanlığı.
Kurul’un, 4 üyeye karşı 7 üyenin oy çokluğuyla aldığı kararı, sandık kurulu başkan ve üyelerinin kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmaması nedeniyle aldı. İmamoğlu’nun mazbatası iptal edildi. Türkiye siyaseti, daha önce hiç görülmemiş bir senaryonun içindeydi adeta.
Tekpi büyük oldu
Seçimin iptal edilmesi kararının ardından tüm İstanbul Beylikdüzü’ne, İmamoğlu’nun kalesine akın etti. Türkiye siyaset tarihinin belki de en görkemli mitingi, İmamoğlu’nun ceketini çıkarıp beyaz gömleğinin kollarını kıvırırken sarf ettiği, “Heyecanımız yüksek, gençliğimiz var” sözleriyle yaşandı.
Tekrar tüm İstanbul’u karış karış gezerek mağduriyetini İstanbullularla paylaşan İmamoğlu, artık gittiği her yerde bir rock star gibi karşılanmaya başlamıştı. Rakibi Binali Yıldırım’ın seçimin iptaliyle ilgili ilk sözü ise, “Çünkü çaldılar” olmuştu.
Havanın güçlü bir şekilde İmamoğlu’na döndüğünü sezen AKP, 20 yıldır reddettiği ‘canlı yayında muhalif rakiple tartışma’ eylemini İmamoğlu’na önerdi. İki parti anlaştı, iki aday canlı yayında tartıştı. Nispeten sönük geçen tartışmanın ardından yeniden sandıklar kuruldu ve 23 Haziran günü Ekrem İmamoğlu rakibine tam 800 bin oy fark atarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.
Seçim yasakları bitmeden Habertürk TV’de canlı yayın programında bulunan Nagehan Alçı’nın farkı öğrendikten sonra canlı yayını üzgün bir şekilde terk etmesi dün gibi hafızalarda.
Türkiye ekonomisi özellikle 2017 Cumhurbaşkanlığı Referandumu’nun ardından ciddi bozulmalar göstermeye başlamıştı. 2018 seçimlerini Erdoğan’ın kazanması, bu anti-demokratik sistemin kökleşeceği sinyalini verdi ve denge-denetim mekanizmasının aşındığı ülke, gelir adaletsizliğinin daha da hissedilir olduğu, alım gücünün düştüğü kronik bir sürece girdi. 2018 seçimlerinden hemen sonra olan Rahip Brunson kriziyle patlak veren kur krizi, Türkiye’nin uluslararası alanda yalnızlaşması ve yargının siyasallaşmasıyla azalan yabancı yatırımcı; ülkenin sallantıdaki ekonomik istikrarını devirdi.
Ancak Türkiye, metropollere sıkışmış bir ülke. Metropoller ve Anadolu’daki illerin öncelikleri, problemleri, devletten beklentileri çokfarklı. Ekonomik istikrarın bozulması ve vergi yükünün çalışan orta direğin omuzlarına yüklenmesi, AKP’nin metropollerdeki oyunu azalttı. Yani adaylar olduğu kadar ülkenin ekonomik iklimi de 2019 seçimlerinin sonuçlarının sebebi.
Türkiye’nin en uzun seçiminin sonunda İstanbul’da bir belediye başkanı değil, siyasi bir lider doğdu. Hem de AKP’nin kendi elleriyle gerçekleşti bu. Bugün Türkiye’de partisinin önünde olan iki siyasi figür var: Biri Erdoğan, diğeri İmamoğlu.