Share This Article
Babası avukat olan Gassan Kanafani, 1936 yılında Filistin’in Akka kentinde, orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Gassan, Filistin’de Fransız misyonerlerin idaresindeki okulda eğitimini sürdürür. Aldığı Fransızca eğitimin zorluklarını bir Arap olarak kabullenemedi ve ilerleyen yıllarda Arapça üzerine ciddi bir çalışmaya girişir.
12 yaşına gelen Gassan, 1948 yılında bir vahşetin tanıklığındaydı artık. Bu yıl içinde yaşanan vahşette, Filistin’in Dair Yassin adlı Arap köyünde yaşayanlar İsrail tarafından öldürülürler. Gassan Kanafani’nin eşi Anni Kanafani, bu olaydan ötürü Gassan’ın doğum gününü bir daha hiç kutlamadığını söyler.
Dair Yassin olayından bir ay sonra Akka kenti İsraillilerin kontrolüne girer. Kanafani ailesi önce Lübnan’da bir köye, daha sonra Şam’ın dağlık bölgelerine göç eder, en sonunda da Şam’daki bir azınlık mahallesinde yaşamlarını sürdürürler.
Ailenin yaşam biçimi kökten değişir, yoksullukla boğuşurlar. Bu durum artık onlar için daimi bir sürgünlüğe dönüşecekti. Gassan 16 yaşındayken, ailesine ekonomik destekte bulunmak amacıyla BM mülteci kamplarındaki çocuklara öğretmenlik yapar.
Öğretmenlik yıllarında, çocuklarla iç içeliği, aileleri yakından gözlemlemesi ve karşılaştığı olaylar düşünce dünyasının temellerinin atılmasında büyük etkendir.
Asıl serüveni bundan sonra filizlenecekti. Yaşamındaki Filistin’i kaleminin ucuyla anlatacak ve bundan güç alacaktı Gassan. Birkaç yıl sonra, Şam Üniversitesi Arap Edebiyatı Bölümü’ne girer. Filistinlilerin bütün dünyanın gözü önünde yaşadığı trajik durumu, bu yıllarda kaleme aldığı kısa hikâyelerle anlatır.
Kuveyt’te yaşadığı yıllarda, kendisine ağır diyabet teşhisi konulur ve yaşamındaki zorluklara bir zorluk daha katılmış olur. Hastalığın etkilerini sürekli üzerinde hissetse de, tutkuyla bağlı olduğu kalemini elinden bırakmaz. Gassan Kanafani, hem hastalık hem de Filistin davasına dair karamsarlığını yazdığı günlükte şöyle dile getirir:
Kısa sürede bütün dikkatleri üzerine çekti
Takvimler 1967 yılını gösterdiğinde, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) kurulur. Gassan Kanafani, FHKC’nin sözcülüğü görevini üstlenir. FHKC’nin parti programını yazar, partinin Marksist-Leninst çizgisini bu programla tanımlar. Ancak Marksist harekete katılmadan önce Gassan Kanafani Nasırcı’ydı.Gassan, bu dönemde birçok gazete çıkarır, makaleler yazar ve kısa sürede bütün dikkatleri üzerine çekmiş olur. Sadece hayran dolu gözler değil, düşmanın gözü de artık onun üzerindedir.
Bu kez takvimler 8 Temmuz 1972 tarihini gösterdiğinde, Gassan Kanafani ve Filistin davası için karanlık günün perdesi çoktan çekilmişti. Oğlu Fayez’in oyuncak trenini tamir ettikten sonra, yeğeni Lamees ile arabaya yönelirlerken küçük kızı Leyla da merdivende babasının henüz açtığı çikolatasını yemekteydi.
Gassan, kontağı çevirdiğinde bomba patlar ve araba parçalara ayrılır. Gassan Kanafani 36 yaşındayken öldürülür; olayı İsrail gizli servisi Mossad’ın Lod Havaalanı’na yapılan saldırının intikamı olarak yaptığı söylenir.
Mossad bunu bir nevi bahane olarak sunar, ama asıl amacın Gassan Kanafani’nin edinmiş olduğu ün, kitleyi ve bağlı olduğu siyasi yapıya etki etme ve yönlendirme gücüyle ilgilidir.
Edward Said’in, “Entelektüel her zaman yalnızlık ile saf tutma arasında bir yerde durur” (2) cümlesi, Gassan Kanafani’nin yaşamında çizdiği eylemlerle örtüşür.
Evinin hemen yakınında öldürülmesi, çocuklarının ve eşinin o anlarda evde bulunması, olayı trajedi olmaktan çıkarır, dünyanın merhametine sığmayacak büyük bir acıya dönüştürür.
Gassan Kanafani’nin eşi Anni Kanafani, bombanın patladığı anın sonrasını şöyle anlatır:
Birkaç metre ötede Lamees’i bulduk, Gassan yoktu. Ona seslendim, sonra sol ayağını fark ettim. Fayez başını duvara vuruyor, kızımız Leyla defalarca “Baba, Baba…” diye haykırıyordu. Donakaldım. (3)
‘Söylemek istediğimi hikâyeden başka hiçbir yolla söyleyemem‘
Gassan Kanafani, ilk eseri ‘Güneşteki Adamlar’ kitabını yayımlandığında edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırır.
Henüz 24 yaşındaydı, fikir dünyası Filistin’in özgürlüğü üzerine kuruluyken, Filistinlilerin sürgünlüğünü, çaresizliğini, umutsuzluğunu ‘Güneşteki Adamlar’ ile dünyaya duyurur.
Sadece Filistinlilerin değil ezilen halkların hikayesini de yazmış oluyordu.
Filistin’in Çocukları Hayfa’ya Dönüş ve Diğer Hikayeler kitabının önsözünde Karen E. Riley, Gassan Kanafani’nin kendi yazım dünyasına ilişkin yorumunu şöyle aktarır:
Artık arkadaşlarımın gazetecilikle daha az ilgilenmem konusundaki tavsiyeleri giderek yoğunlaşıyor. Söylediklerine göre, en sonunda gazetecilik, hikâye yazma konusundaki sanatsal yeteneğimi yok edecekmiş̧.
Doğrusu, bu mantığı anlamıyorum. Bu, okuldayken duymaya alışkın olduğum mantığa benziyor: ‘politikayı bırak da derslerine çalış̧’ daha sonraları da Kuveyt’te, ‘yazmayı bırak da sağlığına dikkat et.’
Gerçekten de ders çalışmakla politika arasında, yazı yazmayla sağlığım arasında ya da şimdi gazetecilikle hikâye yazmak arasında bir seçme şansım var mı? Ben bir şeyler söylemek istiyorum.
Bunu kimi zaman günlük gazetenin resmi haberlerinde, kimi zaman başmakale biçiminde ya da toplum sayfasında küçük bir haber olarak söyleyebilirim.
Kimi zamansa söylemek istediğim şeyi hikâyeden başka hiçbir yolla söyleyemem. Sözünü ettikleri seçim aslında var olmayan bir şey.
Bu bana, her okul döneminin başında çocuklardan köyde mi yoksa şehirde mi yaşamak istediklerine dair bir yazı yazmalarını isteyen Arapça öğretmenini anımsatıyor. Oysa bu çocuklar bir mülteci kampında yaşıyorlar! (4)
İktidar ve tedirginlik
Gassan Kanafani’nin İsrail’in hedefinde olması sanatta, edebiyatta ve gazetecilikte onun yarattığı etki alanıyla birebir ilintilidir. Onun sosyalist ve Hristiyan kimliği de bu noktada önem teşkil etmektedir.
Yaşamının edebiyata yansıması, onun iktidar araçlarının hedefinde olmasıyla birebir örtüşmektedir. Gassan Kanafani, düşünselliğiyle üretim tasavvuru arasındaki yaratının yanına özgürlük, direniş ve sürgünlük fikrini koyar.
Gassan, hem bulunduğu konum hem yetiştiği şartlar itibariyle edebi etik çizgisinde ısrar ederek, toplumsal ve kültürel alana sorumluluk bilinciyle yaklaşır; döneme arşivlik yapar, toplumsal belleği kendi eserleri üzerinde inşa eder.
İktidar ve devletin talan ettiği değerleri, tarihsel olayları siyasi bilinç ve kültürel değerleri unutturmayarak, yıkıntının kendisini bizzat iktidarın ve devletin karşısına koyar.
Bunu yaparken de, yereldeki gözlerle evrensel çizgide, ses olma yoluna gider. Bu nedenle yazının girişindeki Mahmud Derviş’in sözü, edebiyatın ya da sanatın iktidarların dönüştürücü ve yeniden düzenleyen güç normlarını nasıl ters yüz edebileceği üzerinde düşünülebilir.
Çünkü kitleleri çağırmak, kitlelere unutmama bilincini vermek, kitleleri bir arada tutmanın en güçlü yollarından biri de, sanatın ve edebiyatın takınmış olduğu ideolojiyle kitleyi uyandırmaktan geçer.
Sanat ve edebiyatın işlevi, iktidarı tedirgin etme durumuyla açığa çıkar ya da insanları harekete geçirme, onların benliklerini okuyabilme ölçüsünde.
Gassan Kanafani de eserleriyle, Filistin toplumunun benliğini okumasına, uyanmasına önayak olmuştur. Gassan Kanafani, Jabra İbrahim Jabra, Fetva Tukan, Emile Habibi, Semih El Kasım, Mahmud Derviş vs. yazar ve şairlerle birlikte Filistin Direniş Edebiyatı’nın temsilcilerindendi.
Filistinli yazar Ghassan Kanafani, öldürülmesinden bir yıl önce, 1971’de Beyrut’taki Dar al-Fan galerisinde diğer Arap yazar ve romancılarla bir arada.
‘Güneşteki Adamlar’
Gassan Kanafani, geliştirdiği politik tutumla, deneyimlerinde kök salmış Filistin’i, titizlikle fotoğrafı çekilmiş olayları, yerleri ve hafızaları silmeden taşır eserlerine.
Yazarın, ahlaki vicdan ile sorumluluk arasında görülen duruşu, aslında sessizliğe bürünen, karamsarlığı yaşamın her alanına yaymış, çaresizliğine bir yardım arayan topluma kendini hatırlatmakla geçer.
Kısacası sırt dönmüş dünyaya kalemiyle meydan okur. Toplumun ne tür bir bedel ödediğini görmesi açısından gerçekçidir.
Bir diğer önemli ayrıntıyı unutmamak gerekir ki, Gassan Kanafani, her ne kadar halkının sesi olmaya çalışsa da, bu amaçla eserlerini yazmış olsa da, eserlerinin arka perdesinde ülkelerini terk eden Filistinlilere ciddi eleştirileri vardır.
Güneşteki Adamlar’, kaçışı bir dönüş yolu olarak görenlerin, dünyada kimsesiz kalan, sesini duyuramayan bir halkın romanıdır.
Üç Filistinli, Abu Kays, Esad ve Mervan’ın ülkelerindeki acıları geride bırakıp kaçmayı kafalarına koyan üç Filistinli’nin romanıdır da.
Kitap Abu Kays, Esad ve Mervan’ın zorlu yolculuklarından sonra Basra’da kaçakçı yazıhanesinin önünde bir araya gelmesiyle başlar.
Her ne kadar sonradan yayınlanmış olsa da roman, Altı Gün Savaşları sonrası gelen hezimete denk düşmektedir. Ülkelerinden kaçmaya çalışan Filistinliler, bir gün yeniden Filistin’e dönmenin umudu içindedirler.
Gassan Kanafani, soğuk ve acımasızca yaşanan olayların ardından umutsuzluğun ve karamsarlığın toplumun her zerresine nasıl sindiğini gösterir.
Romanın üç karakterinin yanında, daha önceden Filistin’den kaçmış, şoförlük yapan Abu Khayzaran da dördüncü karakter olarak eklenir.
Yazıhanenin hemen önünde, Kuveyt’a kaçmaya çalışan üç Filistinli’ye yaklaşır Khayzaran, kaçakçıların götürdüğü fiyattan daha ucuz bir fiyata kendilerini götüreceklerini söyler.
Zengin bir kaçakçının şoförü ve aynı zamanda kendisi de Filistinli’dir Khayzaran. Üç Filistinli’ye şunu söyler:
Sınırı geçmeye izni olan bir kamyonum var. Bakın, kamyon benim malım değil, bunu bilmeniz gerek. Yoksul bir adamım ben, hepinizden daha yoksul. Bu kamyonla tek bağıntım sürücüsü olmam.
Sahibi varlıklı, tanınmış bir adam olduğundan kamyon sınırda çok bekletilmez, aranmaz da. Kamyonun sahibi tanınmıştır, saygındır, kamyonun kendisi tanınmıştır, saygındır, bu yüzden kamyonun sürücüsü de tanınmıştır, saygındır. (5)
Abu Khayzaran’ın korkunç planı devreye girer, çaresiz, köşeye sıkışmış, cepleri boş bu üç Filistinli ona uyar. Su tankerinin içinde, çöldeki sıcaklığın korkusuna aldırmadan, umutlarının peşinden gitmek için yola koyulurlar.
Çünkü çölü, en sıcak vaktinde geçmek dışında başka alternatifleri yok, aynı zamanda da devriyeler o saatte çölde görevde olmayı göze alamamaktadır. Kamyon yola çıkar, kavurucu bir güneş vardır.
Üç adam, su tankerinin içinde kızgın güneşi hissetmektedirler. Sınır kontrol noktasına geldiklerinde, daha önce fazla oyalanmadan geri geleceğini söyleyen şoför, askerlerle sohbete koyulur ve tankerdeki üç adamı da unutur.
Abu Khayzaran, daha dönmeden üç Filistinli de kızgın güneşin altında kavrulan tankerde hayatlarını kaybederler:
Göğün ortasında güneş, çölün üzerinde beyaz alevden geniş bir kubbe çiziyor, kamyonun kaldırdığı tozdan gözleri kör edici, çiğ bir parıltı yansıyordu.
Falancanın Kuveyt’ten geri gelmeyeceğini, çünkü öldüğünü, güneş çarpmasından öldüğünü işitirlerdi. Küreğini toprağa sapladığı sırada, önce bir sonra iki dizi üstüne düşmüştü.
Ya sonra? Güneş çarpmasından ölmüştü. Burada mı gömülsün istersiniz, orada mı? Hepsi bu, güneş çarpması.
Pek doğru. Buna güneş ‘çarpması’ adını takan kimdi, acaba? Dahiymiş, öyle değil mi? Bu çöl, kafalarına ateşten kamçılarla çarpan, kaynar katranlar döken bir dev gibiydi, bir yerlerde gizlenmiş…
Abu Khayzaran, gevezeliğine yenilmiş, geç dönmüş, verdiği sözü yerine getirmemişti. Söz ile haysiyet arasındaki koruma güdüsüne bürünen Abu Khayzaran, akşam olduğunda üçünü gömmek isteyecektir.
Ama kısa bir süre sonra bu fikrinden vazgeçer. Cesetleri çöle atma fikri de ona korkunç gelir, en sonunda ise gece olduğunda belediye çöplüğüne atmaya karar verir.
Görevlilerin onları bulup gömeceği fikri, ona daha makbul gelmiştir. Cesetleri çöpe atıp kamyona bindikten sonra fikri değişir, geri döner.
Cesetlerin ceplerindeki paraları ve özel eşyalarını alarak yola yeniden koyulur. Abu Khayzaran’ın yol boyunca dilinden düşürmeyeceği soru, aynı zamanda da bir halkın yazgısını da çizen bir sorudur. Bir halkın sesini duyuramaması sorunudur:
Neden vurmadınız tankın yanlarına? Neden yumruklamadınız tankın duvarlarını?
Neden? Neden? Neden?
Dipnotlar
1. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Hayfa’ya Dönüş ve Diğer Hikayeler, Syf. 11
2. Edward Said, Entelektüel, Syf: 35
3. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Hayfa’ya Dönüş ve Diğer Hikayeler, Syf. 17
4. Gassan Kanafani, Filistin’in Çocukları Hayfa’ya Dönüş ve Diğer Hikayeler, Syf. 13-14
5. Gassan Kanafani, Güneşteki Adamlar Syf. 49