Share This Article
Bulunduğu konumdan rahatsızlık duymadan varlığını sürdüren, uyum sağlamayı içselleştirmiş, bununla aradığı huzuru bulmuş o kadar çok şair yaşadı, yaşıyor ve yaşayacak ki gezegende.
İlerlemeyi tekrarda aramak muhafazakâr bir çağdaşçılığın işareti. Böyle insanların yazdıkları da sıkıcıdır, kendileri de. Çağdaş görünseler de inat ettikleri tarzı benimsetmeye, diğer arayışların önünü kapatmaya çalışırlar. Modernizmi rahatlık, refahla tanımlarlarken özgürlüğün, bağımsızlığın anlamını tekellerinde tutarlar. Mesele, bu anlayışın karşısında ödünsüz, pervasız, kuvvetli ve soylu bir duruş sergileyebilmek; yazdıklarınızla, düşüncelerinizle, sizi takip edenlerle bütünleşerek tutuculuğa, gericiliğe, sahte aydınlığa set çekebilmenin yollarını aramak, ardından da çözüm üretmektir.
Melih Cevdet Anday, Cağaloğlu’nda eski bir İstanbul evinde. Fotoğraf: İsa Çelik
Melih Cevdet Anday, bu stabil tehlikeyi çok önceden fark edip eserleriyle, kimliğiyle direnen ender şairlerimizden. Onun özgürlük anlayışı, toplumların bağımsızlığıyla koşuttur. Onun edebiyat anlayışı, yenilenmeyi istikrar saymaktır.
Haşim’i sevmeyip Nâzım’ı usta sayan Orhan Veli, kullandığı dilde fakirlik çekmeye başlarken Oktay Rifat’la beraber başka mecralara açılan Melih Cevdet Anday, yerelden küresele uzanan uluslararası bir şiirin inşasını sürdürmüştür. Bu yapılanmada romanın, denemelerin, tiyatro oyunlarının desteğini de almış, görmeyi arzuladığı dünyanın resmini çizmiştir. Ama en dikkat çeken yanı, direncidir. İnandıklarını savunma direnci.
Melih Cevdet Anday, oğlu İdris ile birlikte, Polonezköy, 1970.
İlk kitabımın çıktığı yıllarda Kadıköy Meydanı’nda yapılan bir imzada aynı stantta oturmuştuk. Tedirgindim. Böylesi büyük bir isimle yan yana bulunmak, övünçten çok sorumluluk veriyordu. O keskin bakışları, ağır havasını unutamadım; otoritesi elbette baskı kurmuyordu ancak aldığınız her nefesin hesabını vermeniz gerektiğini hissediyordunuz. Kısaca, saygı uyandırmak değil midir bu? Melih Cevdet Anday, bir saygı anıtıydı.
Adına verilen ödülü almaya gittiğimde, Milas Ören’de, yandaki pansiyondan bir zamanlar yaşadığı evi uzun uzun seyrettim saatlerce. Sonra içeri girdim. Rakısını yudumladığı köşeye iliştim tesadüfen. Çalışma odasına çıktım. Kitaplarına, kâğıtlarına, dinlenme yatağına dokundum.
Melih Cevdet Anday, Halil İbrahim Bahar, Turgay Fişekçi ve Küçük İskender, Cumhuriyet Kitap Kulübü Şenliğinde.
Bende uyandırdığı duygu tüm şairlerin bedeni, nedense belli belirsiz Mayakovski, biraz alaturka-biraz klasik müzik, çokça Anadolu, Türkçenin delidolu derinliği, sevgisini söyleme zorluğu çeken sert bir adam, dostlarının ölümüne şahit olduğu için yorulmuş hüzünlü bir aydın, özlemenin ayakta tuttuğu ayrıksı bir sanatçı, öğrencilerinden şiir değil güzel hayatlar bekleyen bir öğretmendi.
Yetişen kuşaklar için ruhu bol olsun.