Share This Article
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında başta Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) olmak üzere ülkenin en köklü ve en çok taraftara sahip iki takımı Galatasaray ve Fenerbahçe, bu yıl çok özel bir anlamı olan Süper Kupa finalini kendi topraklarında oynamamayı tercih etti.
Final karşılaşmasının Suudi Arabistan’da oynanacağının açıklaması kasım ayının başında TFF başkanı Mehmet Büyükekşi tarafından açıklanmış ve o günden bugüne organizasyon köpürtüldükçe köpürtülmüştü. Fatih Altaylı’nın belirttiğine göre ise bu teklif doğrudan Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’tan gelmişti.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bulunan Al-Awwal Park (Kral Suud Üniversitesi) Stadyumu’nda oynanacak maç için Suudilerin dev bir bütçe ayırdığı, kupayı kazanacak takımın 65 milyon TL, finalistin ise 43 milyon TL ödül alacak olması kulüp yöneticilerinin keyfini yerine getirmişti.
Her iki kulüp de kasalarına girecek milyonlarca liranın hayaliyle Riyad yollarına düştü ama sonuç ne oldu? Tam anlamıyla bir rezalet!
Maça çıkmakla çıkmamak arasında
Galatasaray ile Fenerbahçe, Cumhuriyet’in 100 yılı dolayısıyla maça Atatürk formalarıyla, “Yurtta sulh, cihanda sulh” pankartlarıyla ve İstiklal Marşı’nı okuyarak çıkmak istedi. Bunun üzerine maç öncesinde bir yetkili çıkarak, “Kral adına konuşuyorum; maçta milli marş okuyamaz, Atatürk ve ‘Yurtta sulh, cihanda culh’ pankartları açamazsınız,” emrini tebliğ etti.
Takımların talepleri kesin bir dille reddedilince, Fenerbahçe ve Galatasaray yöneticileri durumu protesto edip maça çıkmama kararı aldı.
Peki daha önce bu iki kulübün aklı neredeydi? Dahası şunu soralım; Cumhuriyet’in 100. Yılında, bu kadar özel anlamlar atfedilen bir kupanın, Suudi Arabistan gibi Cumhuriyete karşı ideolojik nefretini gizleme zahmetinde bulunmayan bir oluşuma böylesine “meftun” edilmesinin nedeni nedir?
Neden buna baştan itiraz edilmedi? Yoksa bu kararın alınmasını başka bir şekilde mi değerlendirmek gerek?
İdeolojik yakınlıklar
Sözü sakınmaya gerek yok, Türkiye’de siyasal islamcı iktidar uzun zamandan beri Atatürk’ü paranteze aldı, onunla cisimleşen laikliği marjinalleştirmek için ise elinden geleni yaptı ve yapmaya devam ediyor. Siyasal İslamcılık, Suudi Vahhabiliğini bir tür ittifak odağı olarak görse de aradaki ilişki hiçbir zaman eşit bir yerden kurulmadı.
İktidarın Arap diyarlarında maddi ikbal araması ve içine düştüğü her ekonomik krizde İslami değerleri öne sürerek Körfez sermayesine el açması, Suudi krallığına koşulsuz teslim olan bir ülke görüntüsünün ortaya çıkmasına neden oldu.
Kısacası din ile kurulan bu ideolojik yakınlık, seküler modernitenin karşısında konumlandırıldı. Peki bu nedenle Cumhuriyet’in 100. yılında karşılaşmanın Suudi Arabistan’da yapılması tercih edilmiş olabilir mi? Gelinen noktada bunun hayli simgesel bir tercih olduğu açık…
Bu arada akılımıza takılan soru, İsveç’e, Kur’an-ı Kerim’in yakılması sonrasında verilen notanın, neden milli bayrağına, marşına ve kurucusuna karşı yaptırımda bulunan Suudi Arabistan’a verilmediği oldu.
Filistin ile dayanışma krizi
Peki başka ne uyarı gelmişti Suudi yetkililerden? “Yurtta sulh, cihanda sulh” yazılı pankart Suudi yetkililerin neden bu kadar ilgisini çekti?
Pankartın İsrail kuşatması altındaki Gazze ve savaşının kurbanlarıyla dayanışma amaçlı olduğu düşünülmüş olacak ki Riyad yönetiminin “Filistin meselesinde taraf tutuyor gibi görünmek istemediği” bildirildi.
Suudi yetkililerin, Süper Kupa öncesinde TFF yetkililerini tribünleri dolduranların Filistin’e destek pankartı açmaması ve tezahüratta bulunmaması konusunda bilgilendirdiği biliniyor. Suudilerin tutumu yeni değil, geçtiğimiz ay Suudi Arabistan, Mekke ve Medine’deki kutsal mekânlarda Gazze için dayanışma gösterilerinde bulunan kişiler gözaltına alınmıştı.
‘Almanya bizi istemedi!’
Başta sorduğumuz soruya geri dönelim; daha işin başında kimse bunları düşünmemiş miydi? Bu projenin resmi olarak TFF’nin kulüplere önerdiği bir proje olduğu biliniyor. Peki, Türkiye’nin iki büyük kulübü TFF başkanının her önerisini harfiyen kabul ediyor mu?
Krizin ardından gelen açıklamalar ise daha da tuhaftı. Ali Koç’ın “Biz Almanya’yı istiyorduk aslında, TFF de istiyordu ama Almanya kabul etmedi” açıklamasından sonra Suudi Arabistan seçeceğine dönüldü.
Büyük bir depremle sarsılmış, on binlerce insan hayatını kaybetmiş, yüz binlerce kişi yaralı halde kurtulmuş ve kışı soğukta geçiren insanların olduğu bir ülkeyiz. “Bu kupa keşke acısı taze insanlar için oynansaydı,” demeden edemiyor insan…
Onun yerine, “Parasını ben veriyorum, sana imkân da sağlıyorum, burada benim ‘borum öter’, parayı veren düdüğü çalar” (!) diyen Muhammed bin Selman’ın huzuruna çıkmak daha cazip gelmiş anlaşılan.
Suudi siyasetinin özü: Sporla aklanma
Muhammed bin Selman demişken, onun ortaya attığı 2030’da “yeni Avrupa olma” hedefinin arka planına da kısaca göz gezdirmek gerek.
Selman’ın tahta geçmesi sonrasında başlayan “sporla aklanma” (sportswashing) projesi, olası krizlerin önlenmesi için kullanılan bir tür maskeleme stratejisi olarak görülebilir. Bunun en bilinen örneği Cemal Kaşıkçı cinayeti. İşlediği vahşi cinayetin ardından parası ve oluşturduğu kamuoyu desteğiyle işin içinden sıyrılan Riyad yönetimi, tüm dünyanın gözleri önünde bir gazeteciyi vahşice öldürdü ve yarattığı maskeleme stratejisi ile çevresine gülücükler saçmaya devam etti.
Bu nedenle, küresel pazara hâkim olma mücadelesi kapsamında sermaye çeşitliliğine hız veren Suudi Arabistan, ulaşım, inşaat, imalat ve madencilik sektörlerinin yanı sıra turizimi de doğrudan besleyen tüm spor branşlarına yatırım yapıyor.
Öyle ki Suudi Arabistan Yatırım Fonu’nun bu iş için ayırdığı 700 milyar dolarlık bir finansmanı bulunuyor. Böylesi devasa bir bütçeye sahip olan Suudi Krallığı, Cristiano Ronaldo, Neymar, Karim Benzema, Sergey Milinkovic-Savic başta olmak üzere birçok dünya yıldızını Suudi Pro Futbol Ligi’ne çekerek futbol pazarını altüst etti.
Bu yatırım sadece futbolla sınırlı da kalmıyor. Formula 1’den tenis turnuvalarına, açık golf turnuvalarından at yarışlarına kadar pek çok spor dalında devasa yatırımlar yapılıyor. Suudi Arabistan siyaseti aklına koyduğu her şeyi satın alırken anlaşılan bu ticarete herkes ortak oluyor!