İstanbul’a tek renk yakışmaz: İçki yasağının hissettirdikleri
Share This Article
İstanbul o kadar kalabalık bir kent ki, insanların ruhunun nefes alma ihtiyaç duyduğu yerler de yavaş yavaş yok oluyor. Tabii ki her İstanbullu’nun sosyalleştiği, hayatın günlük sorunlarında uzaklaşıp nefes aldığı kafeler, kütüphaneler, tiyatrolar, kişiler, AVM’ler olabilir. Ancak biraz, “Ayağımız toprak görsün”, “Ferah havada sandalyelerimiz, örtümüzü atıp oturalım” diyorsak, ilk aklımıza Caddebostan Sahili, Moda Sahili, Göztepe Parkı, Maçka Parkı gibi merkezi ve cıvıl cıvıl yerler gelir.
Herkes buralara gelir, isteyen yemeğini yer, isteyen piknik yapar, isteyen kart oynar, isteyen içki içer. Kimse kimseye karışmaz, herkes çöpünü toplar ve gider. Hatta bu lokasyonlar seyyar satıcılar için de bulunmaz nimettir. Bu parklarda sandalye kiralanan bir seyyar satıcılık sistemi bile oluştu.
Sahillerin kısa tarihi
Mesela Caddebostan Sahili, bir dönem kaçak Yeniçerilerin, Bostancıların saklandığı bölge olduğu için bu tekinsiz alana ‘Cadıbostanı’ adı verilmiş. Ancak daha sonra Yeniçeri Ocağı ünlü Vaka-i Hayriye olayıyla kaldırılmış, bölge tımar edilmiş ve Saray çevresi bu bölgede köşkler inşa etmeye başlamış.
70’li yıllarda ise İstanbul’un gece hayatı bu bölgeye kaymış. Meşhur Maksim Gazinosu’nun bugün ünlü Caddebostan Migros’un olduğu yere 1979’da açılmasıyla canlılık daha da artmış. İnsanlar yıllardır sahile sandalyesini koyar, arkadaşıyla, eşiyle dostuyla yer, içer, keyifli zamanlar paylaşırmış.
Mesela Moda Sahili… Bu sahilde bulunan meşhur Moda İskelesi, 1916 yılında Mimar Vedat Tok tarafından tasarlanmış. Ardından, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan talimatıyla, Celâl Bayar ve Zeki Rıza Sporel tarafından 1935’te Moda Deniz Kulübü kurulmuş.
O günden bugüne Moda Sahili aktif, canlı bir nefes alma alanıdır. İnsanlar tıpkı Caddebostan’da olduğu gibi yıllardır sahile sandalyesini koyar, arkadaşıyla, eşiyle dostuyla yer, içer, keyifli zamanlar geçirir.
Tartışmalı genelge
Ancak, geçtiğimiz ay ne olduysa oldu İstanbul’un dokusuna derin olarak işlemiş olan bu açık hava kültürü, İstanbul Valiliği tarafından yasaklanmaya kalktı.
Valilik, bu 40 yılı aşkın süredir devam eden sosyal anlayışı kamu zararına buldu ve açık alanlarda alkol tüketenlere işlem başlatılacağını duyurdu. Bir genelgeyle! Hem de kanunda Valiliklerin vatandaşların halka açık alanda alkol tüketmesine sınırlama getirme gibi bir yetkisi olmamasına rağmen.
Genelgede şu ifadeler kullanılıyor:
Alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmelerin dışında park, piknik ve mesire alanı, sahil bandı, plaj vb. alanlarda çevrenin rahatsız edilmemesi, olumsuz görüntülerin oluşmasına mahal vermemek amacıyla alkol satışı ve tüketilmesinin önlenmesi.
Ve bu karara gerekçe olarak şu ifadeler paylaşılıyor:
İlgili makamlara yapılan şikayetlerde, ilimiz sınırları içerisinde güvenlik ve asayiş bakımından, kamu düzenini bozan ve halkın huzurunu kaçıran olaylara karışan şahısların ekseriyetle alkollü oldukları, umuma açık park, plaj, sahil ve benzeri alanlarda alkol alan şahısların çevreye rahatsızlık vererek halkımızda korku ve panik yaşanmasına sebep oldukları tespit edilmiştir.
‘Kurunun yanında yaş da yanıyor’ zihniyeti kabul edilemez!
İstanbul Valiliği’nin “Ruhsatlı yerler haricinde halka açık alanlarda alkol tüketilemez” gibi bir karar alma yetkisi yok. Böyle bir yasak koymak anayasa ile çelişiyor. Bu yasağa gerekçe olarak, “Olaylara karışanlar hep alkollü çıkıyor” demek hayat tarzını cezalandırmaktır. Devlet, “Kurunun yanında yaş da yanıyor” zihniyetine sahip olamaz.
Bu genelgenin yayımlanmasının ardından tabii ki tartışmalar başladı. Ve İstanbul Valiliği bir açıklama daha yaptı. İstanbul Valiliği Basın Müdürlüğü, “Açık alanda içki içmek yasaklanmadı, sadece çevreye rahatsızlık veriliyorsa cezai işlem uygulanacak” diye duyurdu. Peki bu genelge yayımlanmadan önce çevreye rahatsızlık verenlere cezai işlem uygulanmıyor muydu? Bu genelgeyle mi uygulanmaya başlayacak? Peki o zaman bu genelgenin yayımlanmasının manası ne?
Hiç kimse çevreye zarar veren sarhoş bir insana polisin işlem yapmasına engel olmaz. Polis bu konuda ne kadar hassas olursa insanlar o kadar rahat sosyalleşir. Her meslek grubu toplumun değeridir. Polisler de öyle, yazarlar da, hukukçular da… Her meslek grubu işini ne kadar doğru yaparsa o kadar güçlü ve birbiriyle empati kurabilen bir toplum ortaya çıkar. Her makul insanın isteği de budur.
Ancak buradaki konu, Türkiye’nin yıllar içinde savrulduğu yıpratıcı nokta. Valilik genelgesiyle ilgili gerçekten bir kafa karışıklığı olmuş olabilir, kurumun “İçki içene yazın cezayı” gibi bir yaklaşımı olmamış da olabilir. Ancak insanların yaşam tarzına sistematik olarak o kadar çok müdahale edildi ki, açık iletişimin olmadığı küçük bir yanlış anlaşılma bile bir çığa dönüşüp insanların üstüne çökebiliyor.
Geriye İstanbul kalmaz
Son olarak Serbest Düşünce Derneği, İstanbul Valiliği’nin alkol genelgesine karşı Kadıköy Moda’da “İçeceğini Al Gel” etkinliğinde alkol tüketilmesinin kolluk kuvvetleri tarafından engellendiğini ve idari işlem uygulandığını duyurdu. Açıklamaya göre, derneğin 3 kurucu üyesine Moda Sahili’nde içki içtikleri için idari ceza uygulandı. Karakola götürülerek para cezası kesildi.
Tabii ki herkes hakkını hukuk yoluyla arayacak ve adalete kavuşacak. Fakat yanlış kararlar hukukta düzeltilse de, zihniyetler düzelmiyor. İstanbul birçok rengi içinde barındıran bir kent. İstanbul’a tek renk yakışmaz. O zaman geriye İstanbul kalmaz.