Share This Article
Her ne kadar “uzak” denilip Türkiye’de çok yakından takip edilmese de Latin Amerika dünyada her zaman mücadele fitilinin ateşe verildiği ve yeni eğilimlerin kendisini ilk gösterdiği topraklar oldu. Sömürgeciliğe karşı direnişten başlayan bu tarihi etki, günümüze de pembe dalgayla yansıdı. “Sola dönüş” olarak adlandırabileceğimiz pembe dalganın yetersiz kalışı da Trumpvari aşırı sağın önizlemesinin Arjantin’de doğmasına vesile oldu: Javier Milei.
ABD ve dünyanın ciddiye alması gereken bir isimdi Milei, Trump’ın yeniden seçilmesinin dünyaya neler yapabileceğinin bir özeti gibiydi, ancak “uzak” denildi, görülmedi ve de ciddiye alınmadı. Ciddiye alınmadı çünkü seçimi kazandığında sahneden elektrikli testereyle şovunu yapan “bir deli” olarak görüldü. Bugün o testere, Elon Musk’a hediye edilerek Beyaz Saray’da da temsil buldu.
Dünya bir yandan Donald Trump’tan cesaret alan Milei gibi adamların elinde distopik bir hal alırken, diğer yanda da “artık demokrat görünmek zorunda kalmayan” otoriterlerin maskesinin düştüğü bir evreden geçiyor.
Arjantin ve Türkiye neden birbirine benziyor?
İsmini dahi “gümüş” anlamına gelen Argentum’dan alan, Latin Amerika’nın belki de en zengin topraklarından biri Arjantin. Kapitalist ekonomilerin, savaş sonrasında kendilerine gelene kadar dişlerini geçirdiği, “beyaz” ellerin bir türlü bırakmak bilmediği bu topraklar, bugün de kendi içinde var ettiği bir “beyaz adamın” delilikleriyle uğraşıyor. Modernist ekonomik yaklaşımının 21’inci yüzyıl gölgesi, namı diğer “anarko kapitalist” ve tartışmasız bir deli olan Javier Milei’nin yönettiği ülkede halk, hem hükümetin polisince hem de ekonomi politikalarıyla her gün örselenmeye devam ediyor.
Tıpkı Türkiye gibi.
Anadolu, tarih boyunca sayısız medeniyetin gelip geçtiği bir toprak parçası. Yüzyıllardır farklı ellerin yoğurduğu, Batı’nın vazgeçilmez bir sınır taşı, Doğu’nun ise gözünü alamadığı bir köprü. Ve şimdi, o köprünün altından geçen suların bulanıklığında, ülke yeni bir yol ayrımında. “Beyaz” görülmediği dünyada beyazlara rağmen beyazlar için peşkeş çekilen Türkiye, siyasal İslam’ın elinde bir bilinmeze savrulurken, gençler hapishanede gün yüzü görmeden seslerini çoğaltmaya çabalıyor. Halk, her gün sırtına inen vergi kamçısıyla boğuşurken “Hak, Hukuk, Adalet” diyenlerin sırtına inen polis cobu da bizden 13 bin kilometre uzaklıktaki Arjantin’de halkın sırtında açılan yaranın aynısını açıyor.
Türkiye ve Arjantin benzer bir şekilde 2000’lerin başında IMF yardımıyla ekonomik krizlerden çıkış aradı. Her iki ülkede de aşırı borçlanma, yapısal dengesizlikler ve siyasi istikrarsızlık krizi derinleştirdi. IMF reçeteleri, kısa vadede ekonomik toparlanma sağlasa da halkın alım gücünü düşüren kemer sıkma politikaları nedeniyle uzun vadede yeni krizleri tetikledi. 2000 sonrası uygulanan reformlar bir süre büyüme getirse de borçlanmaya dayalı ekonomi modeli sürdürülemedi ve yeni dalgalanmalar kaçınılmaz oldu. Bugün her iki ülke de geçmiş krizlerin izlerini taşıyor ve benzer ekonomik çıkmazlarla mücadele ediyor.
Ve şimdi her iki ülkede de halk, otoriteye karşı sesini yükseltiyor.
Aynı adımlar, aynı sonuçlar
Türkiye ve Arjantin ‘de de halk sokaklarda hakkını arıyor ve biz de Arjantinli siyaset bilimci Rodrigo Borrás ile otoriterleşen dünya üzerine konuşalım istedik.
Barras, Mile’nin ekonomi politikalarından bahsederken şunları söylüyor:
Milei hükümetinin ekonomi politikaları Arjantinliler için yeni değil; 70’lerde askeri diktatörlük döneminde, 90’larda ise neoliberal politikalar uygulanmıştı. Kontrolsüz ithalatın serbest bırakılması yerli üretimi yok ediyor ve bununla birlikte istihdam da azalıyor.
Tanıdık geldi mi?
Aslında Barras’ın bahsettiği; İşsizlik, dış borçlanma, özelleştirmeler ve küçülme…
Bunlar Türkiye’nin uzun yıllardır yaşadığı bir gerçeklik, Arjantin ise bir yılda “yeter” demeye başladı. Çünkü Barras’a göre “Bu politikaların olumsuz sonuçları toplumun her kesiminde çok net bir şekilde hissediliyor.”

Arjantinli siyaset bilimci Rodrigo Borrás
Benzer cunta travmaları
CHP lideri Özgür Özel’in bu aralar hükümete yönelik “cunta” eleştirileri tartışma yaratıyor. Türkiye’de olduğu gibi Arjantin’de de dolaşan cunta hayaletleri ülkede korkuyu diri tutuyor. Ve iki ülkede de otokrosi ile yönetilen halklar ise ezilmeye devam ediyor. İşte “açık faşizm” tartışmaları da tam olarak buradan doğuyor. Türkiye’nin en büyük travması hiç şüphesiz 1980 darbesi. Arjantin’de de bunun karşılığı 1976’da yaşandı. Barras, Milei’ye rağmen Arjantin’deki durumun “1976’daki gibi klasik bir diktatörlüğe dönüşeceğini düşünmediğini” söylüyor ve şöyle devam ediyor:
Otoriterleşen ve demokratik kurumları aşındıran bir yönetim biçimine doğru gittiğimiz kesin. Milei, yasaları ve reformları Meclis’i devre dışı bırakarak doğrudan kararname ile yürürlüğe koyabiliyor. Diğer yandan, hükümet protesto edenleri sindirmek için bir korku propagandası yürütüyor. Son haftalarda yaşanan polis baskıları bunun en açık örneği; devlet güçleri birçok insan hakkı ihlaline imza attı. Toplu taşımada bile distopik sahneler yaşandı: Polis yolcuların üstlerini arıyor ve hoparlörlerden protestolara katılanların devlet tarafından cezalandırılabileceği anons ediliyor.
Yine tanıdık geldi, değil mi?
“Arjantin halkı, diktatörlük döneminde yaşanan acıları ve işlenen suçları asla unutmadı” diyen Barras, “Bu yüzden, demokrasinin tamamen ortadan kaldırılmasına izin vermez. Ancak, Milei’nin Cumhuriyet’in temellerini aşındırmak için elinden geleni yaptığı da bir gerçek” diye de ekliyor.
Ekonomik adımlar dahi aynı
Türkiye’nin geldiği duruma baktığımızda, savunma sanayisi dışında diğer bütün üretim alanlarının daraltıldığını ve dışa bağımlı hale geldiğini görüyoruz. Buna, kağıt fabrikalarını örnek gösterirsek ne denli basit kalemlerde dışarıya bağlı bir hal aldığımızı göstermek mümkün. Barras, benzer bir şeyi Arjantin için de söylüyor:
Milei’nin diğer sağcı liderlerden en büyük farkı, aşırı liberal bir çizgiye sahip olması. Bolsonaro, Bukele ve diğerleri kendi ulusal sanayilerini ve ekonomilerini koruma eğilimindeyken, Milei tam tersine Arjantin’in üretim sektörünü yok ediyor. Kendi halkının refahını hiçe sayarak ulusal sanayiyi tasfiye eden bir lider olarak öne çıkıyor.
Milei için şu örneği veriyor Barras, “Bolsonaro, Nayib Bukele değil; Milei de Santiago Peña değil. Hepsi toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik konularında benzer muhafazakâr pozisyonlara sahip olsa da, ekonomik politikalar açısından büyük farklar var.”
Belki de Milei’nin ekonomik açıdan benzerini bulmak için Arjantinlilerin de 13 bin kilometre öteye bakmaları gerekiyor.
Bir de fark var tabii, Barras Arjantin’deki protestolara yönelik Milei’nin tutumunun değiştiğini belirtiyor:
Başlangıçta hükümet protestolara karşı çok daha sert bir tutum sergiliyordu. Ancak kamuoyundaki desteğini kaybettikçe bazı konularda tereddüt etmeye başladığını görüyoruz. Bu, kararlarını değiştireceği anlamına gelmese de, en azından bazı uygulamaları geciktirmek zorunda kalabilir. Çünkü hükümetin aldığı kararların arkasında büyük özel çıkar grupları var ve esas olarak bu çıkar grupları hükümeti ayakta tutuyor.
Türkiye’de ise giderek sertleşen bir tutum içerisinde kitleler umut arayışına devam ediyor.

