Share This Article
İnsanlık pek çok ekonomik kriz atlattı; bunlardan en bilinenleri 1929 Büyük Buhran, 1973 petrol krizi ve 2008’de yaşanandı.
Bunların haricinde “yerel” krizler, ya büyük olanların habercisi ya da onların artçısıydı. Arjantin’de 2006’da patlak veren kriz, her iki gruba da dâhil ediliyor.
1955’te Perón, ülkeden kaçtığında dünyanın en zengin insanları listesinin başındaydı. Çünkü birkaç yıl evvel “Arjantin Merkez Bankası koridorlarını bile kaplıyor” dediği altınların çoğunu yanında götürmüştü. O tarihten itibaren hırsızlıkların ivme kazandığı, takım elbiseli tefecilerin türediği Arjantin’de halk enikonu yoksullaştı.
Borç balonu, halkı değil finans kuruluşlarını ve yöneticileri zenginleştirdi
Jorge Rafael Videla önderliğindeki cunta, 1978’de düzenlediği darbeyle yönetimi ele alınca bir yandan sıkıyönetim bir yandan IMF baskısı altında ezilen Arjantinliler, ekonomik ve siyasi kabadayıların kurduğu rejime maruz kaldı.
1983’e dek ülkeyi yöneten Videla, koltuğu bırakınca ekonomi daha da kötüledi, imdada yine IMF yetişti. Sıcak para ve borç balonu, halkı değil finans kuruluşlarını, bakanları, sanayicileri, senatörleri, kongre üyelerini ve generalleri zenginleştirdi.
24 Mart 1976’da askeri darbenin başını çeken Jorge Rafael Videla, 1981’e kadar da ülkeyi yönetti. Arjantin tarihinde “kirli savaş” olarak kayda geçen 1976-1983 arasında, çok sayıda siyasi mahkum işkence gördü, çok sayıda kişi katledildi, çok sayıda kişi kayboldu. İllüstrasyon: Juan Colombato
2006’ya kadar böyle süren düzen, ülke tarihinin en büyük kriziyle sonuçlandı; Kanadalı Scotiabank ve İspanyol Banco de Santander’in başını çektiği finans kuruluşları batınca binlerce insan birikimlerinden olduğu gibi evlerini de kaybetti.
Bu durum, Perón’un kaçışıyla dibe çöken 1955 Arjantini’ne benziyordu. O yıl, sokaklarda dilenciliğe başlayan orta sınıf, finans kuruluşlarının ve ülkedeki siyasi yozlaşmanın kurbanı oldu. Ülke çalkalanırken tefeciler, verdikleri borçların ve faizlerinin tahsilatının peşindeydi.
Yemek karşılığında şiir
O günlerde IMF, Arjantin’e güvenmediğini, kredi notunu sıfırladığını söylemiş ve “vereceğimiz paranın çalınacağını bildiğimiz için yeni bir kredi aktarımı yapmayacağız” demişti.
Aynı vakitlerde sokaktaki Arjantin halkı yeni bir yaşam biçimi geliştirmişti; daha doğrusu eski dönemleri hatırlıyordu: İnsanlar, takas yöntemiyle parasız bir ekonomiye bel bağlamıştı. Bu yöntemin en ilginç taraflarından biri, yemek karşılığında şiir veren şairler veya giysi karşılığında yazı veren yazarlardı.
Juan Perón, 5 Haziran 1943’te gerçekleşen askerî darbenin ardından kurulan cunta hükümetinde Başkan Yardımcılığı, Çalışma Bakanlığı ve Savaş Bakanlığı görevlerini üstlenmiş, faşist İtalya’daki korporatist modelden etkilenerek sendikaları doğrudan hükümet kademelerine entegre etmeye başlamıştı.
Halkın bu şekilde kendi ekonomisini kurmasını sağlayan, Alberto Manguel’in deyişiyle 2006’da olduğu gibi 1950’lerin ikinci yarısında da “kimsenin uygar bir toplumun adaletine inanmamasıydı.”
Güven tazeleyen tefeciler ülkeye dönene kadar bu inançsızlık sürdü ve sonra ülkeden kesin olarak kovulduklarında yeniden canlandı…