Share This Article
18 Mayıs 2017, Hotel Panaroma
Sevgili B.,
Bugün Viyana’dan düşündüğünüz saatte ayrılmadınız. Buluştuğunuz kişiden hoşlanıp orada biraz daha zaman geçirmeye karar verdiniz. İyi ki de verdiniz zira Viyana Üniversitesi’ne ve kütüphanesine gittiniz. Oh mon dieu, dediniz içinizden. Kütüphanede etimoloji kitaplarına fazla daldınız, sonra çıktığınız üst kattan alt kattaki masalarda oturmuş çalışan öğrencilere baktınız. Görüntü ne güzel! İki dilde bağırdınız: “Vay benim kulaklarım! Vay benim bıyıklarım!” Bütün kafalar size döndü, kimi şaşkın kimi kıkırdar halde (kısaca kıkırdak, diyelim onlara). Alman görevli hızla içeri girdi: Kütüphanede bağırmak yasak! Yol arkadaşınız, S.’ye dönüp “Bıktım bunun bıyıklarından,” diyor. Siz “Bitte,” diyorsunuz kadına, “en sevdiğiniz renk ne?”
Sıradaki yer mutluluk vaat ediyor! İstediğin kadar yiyip istediğin kadar ödediğin bir lokanta! Çoğunlukla öğrenciler gidiyor ve Avusturyalı yazar bir kadınla Hintli kocası işletiyor. Bu da bir tür direniş, bir tavır! Mutluluktan öleceksiniz! Yemekler de güzel…
Sonra… Sonra… Freud’un evi var! Freud’a neden bu kadar yakınlık duyuyorsunuz? İçiniz bir hoş oluyor. Evden memnun memnun ayrılıyorsunuz.
Dün yürü yürü öldünüz. Bugün de az kaldı ölmenize. 4’te Viyana’dan ayrılıp Strazburg’a doğru yola çıkıyorsunuz. Şehri çoktan gözden çıkardınız. Zaten hava neredeyse kararmış olacak oraya vardığınızda. Hem Alpler’in arasında yol alıyorsunuz ve aklınız şehir dışında bir otelde kalmakta. Sevimli arkadaşınız bunu akıl etmiş. Strazburg’un 50 km dışında göle ve Alpler’e bakan güzel bir otel buluyorsunuz. Lokanta yanı başınızda. Garson kadınlar yerel kostümler içinde. Biranın tadı nefis!
Sizinle ilgilenen garson hoşlanılacak gibi değil. Tam sinirinize yenik düşecekken sizi yatıştıracak bir şey söylüyor neyse ki. Yemeğinizden kıyma çıktı. Garson yanınızdan geçerken saçını çekip üzerine yanınızdaki saksıda bulduğunuz örümceği atıyorsunuz. Yine de çok güzel her şey! Çok sessiz! Koyunlar var. Karanlıkta göldeki küçük teknelerin ve yıldızların ışığından başka şey görülmüyor neredeyse. Keşke, diyorsunuz içinizden, böyle şeylerin tadına varabilse herkes. Durdukları yerden azıcık uzaklaşsalar.
Hava bugün de yaz gibi…
Otele giden yolda şunu düşündünüz; Doğu’nun kadına bakışı ne kadar sakatsa, Batı’nın Doğu’ya bakışı da o denli sakat. Artık burada biraz sakin ol, diyor arkadaşınız bir virajı alırken. Uzaya gideceğim, diyorsunuz.
Kalbiniz kadar temiz bu sayfaya, cırcırböceklerinin sesleri eşliğinde yazıyorsunuz. Karşınızdaki dağın tepesinde galiba ufo var.
Hikâye güzel…
B.