Share This Article
Javier Sierra, İspanyol edebiyatının önde gelen yazarlarından biri. Gizli Akşam Yemeği adlı kitabıyla büyük bir çıkış yakalayan Sierra, okuyucularını tarih ve gizemin iç içe geçtiği bir dünyaya davet ediyor. Edebi dilinde akıcı ve sürükleyici bir üslup kullanarak, okurlarını sayfaların arasında kaybolmaya teşvik eden yazar, tarihi olaylara dayanan kurgusal anlatımıyla, derinlemesine araştırmalarla ve tarihi gerçekleri temel almasıyla dikkat çekici bir çizgi yaratıyor. Bu sayede, eserlerinde sadece kurgu değil, aynı zamanda bilgi ve farklı bakış açıları da ön planda.
Sierra, Gizli Akşam Yemeği‘nde Leonardo Da Vinci’nin ünlü Son Akşam Yemeği tablosunun ardındaki sırları araştırarak, sanat ve tarih arasındaki gizemli bağlantıları ustalıkla işliyor. Bu romanında olduğu gibi, diğer eserlerinde de tarihi ve dini semboller, bilinmeyen gerçekler ve komplolar sıkça işlenir. Edebi kişiliği, Dan Brown gibi yazarlarla karşılaştırılmasına yol açsa da, Sierra’nın tarzı daha çok tarihi bir dedektiflik hikâyesi anlatıcısı olarak tanımlanabilir.
Sierra’nın diğer önemli eserleri arasında, The Master of the Prado (Prado’nun Efendisi) ve The Flanders Panel (Flandre Paneli) var. Bu eserlerde de Sierra’nın tarih ve sanat üzerine olan derin bilgi birikimi ve bu bilgileri okura aktarırken kullandığı ustalıklı dil dikkat çekici. Javier Sierra, hem edebi dili hem de edebi kişiliği ile çağdaş İspanyol edebiyatının önemli figürlerinden biri olmaya devam etmekte.
‘Leonardo İsa’yı sadece insan olarak gösterdi’
Geldiğiniz için çok teşekkür ederiz Türkiye’ye ve İstanbul’a…
Teşekkür ederim.
Umarım burada çok güzel zaman geçirirsiniz. Kitabınızı okudum ve oldukça da etkilendim. Türkçe ’ye Gizli Akşam Yemeği olarak çevrilen bu kitabı yazarken motivasyonunuz neydi?
Çocukluğumdan beri tarih her zaman ilgimi çekiyordu. Küçüklüğümden beri her zaman tarihte çok net olmayan, belirgin olmayan şeyler ilgimi çekmeye başlamıştı. Açıklanmayan büyük kişilerin yani tarihte iz bırakmış kişilerin geçmişleri hakkındaki hikâyeler de öyle. Bazı ülkelerin izlediği siyaset ve bu yolun neden izlendiği soruları beni her zaman cezbetmiştir.
Sonunda şunun farkına vardım; bu şüphe ve soru işaretlerinin sanatın arka plânında gizlendiğinin farkına vardım. Sanat tarihinin arka planında inşa edilen şey; görülenin inşa edilmiş hali. Mesela bir sanat eserinin çiziminden oluşuyor tarihler. Tarihçiler sanat eserlerine daha çok dikkat ediyor, onları baz alıyor. Neden peki? Bu sorunun cevabı onlarda yok. Neden sanatçı bu eseri yaptı? Ben de bu sebebi merak ediyorum.
Javier Sierra, Leonardo Da Vinci’nin ünlü Son Akşam Yemeği tablosunun ardındaki gizemli bağlantıları ustalıkla işliyor.
Bu merak beni tarihçi veya sanat tarihçi değil de romancı yaptı. Çünkü bir romancı bir sanat eserinin ardındaki nedenleri bulabilecek biri. Burada da ben Leonardo Da Vinci‘nin Son Akşam Yemeği eseriyle buluşuyorum. Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği eserinin bütün o “evanjelik” döneminin bir göstergesi, bir cevabı olduğu bütün Hristiyanlık tarihinde kabul görmüş bir şey. Ama bu gerçek değil. Tüm akşam yemekleri eserleri İsa’nın şarap ve ekmeği kutsadığını gösteriyor. Ama bu resimde, eserde İsa hiçbir şeyi kutsamıyordu. Notlarından ve yazılarından şunu biliyoruz ki Leonardo, İncil’in bir kısmından ilham aldı. Bu kısımda İsa onun takipçilerine şöyle bir haber veriyor; onların arasında bir haberci var.
Bir hain olarak biliyoruz.
Soru da şu: bu kişi kimdi? Leonardo’nun eserinde bile bunun kim olduğunu görmek mümkün. İsa’nın çevresinde hare olmayan tek bir kişinin olduğu belliydi. Hristiyanlıkta, Azizler o ışığa, o nura sahipler. Ama Leonardo, bir sebepten ötürü hiçbirine hare çizmedi. Bilmiyoruz bunun sebebini. Da Vinci’nin eserlerinde İsa’nın üstüne yansıyan nur yok. İyi insanlar veya azizler olarak gösterilmiyorlar. Sadece insan olarak gösteriliyorlar. Hristiyanlık sanat tarihinde hain kişi nura sahip olmayan tek kişiydi. Hiçbirinin de nura sahip olmaması, bunu da bir soru işareti haline getirdi, çünkü sanatı gören kişi yani seyirci onun kim olduğunu bulması gerekiyordu.
Bunu bir sırra dönüştürdü ve insanların önünü açtı.
Bu bir oyun gibi oldu, karışık mesajlar veriyordu. Ve ben bunun farkına vardığımda çözmek istedim.
‘Küçük detaylarla birlikte büyük bir tarih inşa ediliyor’
Leonardo Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği adlı eserinde semboller ve gizli mesajlar ile ilgili nasıl bir araştırma yaptınız?
Ben İtalya’nın tarihine aşık biriyim. Bu ülkeyi çoğu kez ziyaret ettim. İtalya’ya dair ilk çağdan itibaren her şeyin doğuşu her zaman çok ilgimi çekiyordu. Ve bu noktada Leonardo Da Vinci ile karşılaşmam ve onunla buluşmamam imkansızdı. Leonardo’nun özel bir değeri var. Kendisi tarihsel bir kişilik ve ayrıca çok fazla yazı bırakmış bir tarihçi. 27 bin yazılı sayfa bıraktı, 14 bin sayfa hâlâ muhafaza ediliyor. Bu 14 bin sayfa içinde her şeyden bahsediliyor.
Bu sayfalarda benim en çok dikkatimi çeken, beni en çok şaşırtan şeylerden biri Leonardo bilmeceleri, kelime oyunlarını çok sevmesi. Ve aynı zamanda resimleri de aynı şekilde… Bu perspektifle birlikte ben onun kafasına girmeye çalıştım. Bilmecelerini nasıl oluşturduğunu görmek istedim. Bunu anladığımda bu kitabı yazabileceğime karar verdim. Ama 3 yıl boyunca seyahat etmek zorunda kaldım. Yani bu eseri görmek için sürekli 3 yıl boyunca Milano’ya seyahatler gerçekleştirdim.
Sadece bir fotoğraf görmek bana yeterli gelmiyordu. Mesela, (fotoğraf gösteriyor) bu eski bir hali fotoğrafın. Son akşam yemeğinde bir kısım var, sol taraf daha karanlık siyah, sağ tarafı daha açık görüyoruz. Bu eserin olduğu yeri ziyaret ettiğimde, var olduğu yerin pencereleri bu taraftan geliyor, soldan geliyor. Ve güneş eserin sağ tarafına vuruyor. Yerinde ziyaret etmezsen neden bu kontrasın olduğunu anlamıyorsun. Bunlar küçük detaylar. Ama bu küçük detaylarla birlikte büyük bir tarih inşa ediliyor.
Augustin Leyre karakteri benim anladığım kadarıyla şöyle; Leyre’nin tüm hikâye boyunca yaşadığı aydınlanma sizin okurlarınıza anlatmak istediğiniz ve sizin okurlarınızı dönüştürmek istediğiniz o aydınlanma. Böyle diyebilir miyiz?
Leyre, Rönesans’ın Sherlock Holmes’u. İpuçlarını birleştiriyor, bir puzzle’ın parçaları gibi. Eğer yanlış yerleştirirsen puzzle’ın parçalarını, sonunda hepsi yanlış olur. Doğru birleştirirseniz aydınlanıyorsunuz.
Okuyuculardan aldığınız geri bildirimler nasıldı?
Bu roman 45 ülkede yayımlandı. Amerika’da bestseller oldu. Tüm dünyadan birçok farklı reaksiyonlar, geri bildirimler aldım. Okuyucuyu en çok şaşırtan şey şuydu, Son Akşam Yemeği içinde bir mesaj vardı ve okunabilecek bir mesaj vardı. Görünen bir mesaj değil, bu bir resimler aracılığıyla oluşturulmuş bir yazıydı, hiyeroglifti. Bu da dikkat ve ilgi çekiciydi.
Bu Son Akşam Yemeğini restore eden ekibin bile dikkatini çekti. Bu ekip 20 yıldan beri restore eden uzman bir ekip. Bu ekibin başına bir kadın vardı. Kadın benim romanı okuyunca bana yazdı ve eserin anlamını anladığını yazdı. Ve bu benim için çok heyecan vericiydi. Aynı zamanda bana romanımın inanılabilinir yani gerçekle bağını hâlâ koruyan olduğunun mesajını verdi.
Tamda buradan devam edeceğim. Benim de verebileceğim geri bildirimle, gerçekten kitabınız gerçeklikle olan bağını koruyabilen bir eser. Bunu nasıl yaptınız. Kurgu ile gerçek arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz?
Kitabın sonunda hangi karakterin gerçek, hangi karakterin hayal gücü ile yaratıldığını açıkladığım sayfalar mevcut. Okuyucuların bu sayfalara ulaştığında aldığı his ve edindiği düşünce görünenden daha azını hayal ettiği. Olaylar bu şekilde olmasa da gerçekliğe en yakın senaryo bu olmalı.
‘Ben sıklıkla salıncağımı değiştiriyorum’
Aynı zamanda gazetecisiniz. Peki gazetecilik geçmişiniz romancılık geçmişinize nasıl bir katkı sağladı?
Ben yazar olduktan sonra romancı oldum. Çünkü gazetecilikte tanıştığım insanların kalbini aktaramıyordum. Gazetecilik çok hızlı. Ne yer ne zamana sahipsin birçok şeyi anlatma açısından. İşimi iyi yapmadığımı, yeterli olmadığım hissini veriyordu. Yeterli olarak iyi yapmadığım. Romancı olduğum zamanda ise tam aksine her şeyi yapabildiğim, gösterebildiğim bir alandı.
Gazetecilikte sahip olduğum bir fikre bir hipoteze sunabiliyorum. Varsayım yaparsam kötü bir gazetecilik yapmış oluyorum çünkü spekülasyon yapmış oluyorum aslında. Ama romanda keşfettiğim şeyin hacmini genişletebilirim. Ben romancı olmuş bir gazeteci değilim. Mario Garcia Marquez gibi İspanyol ve Latin dünyasında böyle örneklere rastlıyoruz.
Ben sıklıkla salıncağımı değiştiriyorum. Bir oradayım bir buradayım. Ben romancıyım bazen gazeteciyim. Ama sonuç olarak, özet olarak yapmak istediğim şey hikâye anlatıcılığı. Neden ikisinden birinden vazgeçeyim. İki perspektife de sahip olmak varken.
Sierra, hem edebi dili hem de edebi kişiliği ile çağdaş İspanyol edebiyatının önemli figürlerinden biri.
Biraz da bize dönmek istiyorum, Türk romancılığı ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Okuduğunuz bir Türk yazarı var mı?
İspanya’da çok fazla Türk yazarları çevrilmiyor maalesef. Bunun tabi ki düzelmesi lazım. Orhan Pamuk, benim referansım. Ama tek temsilcisi o değil. Bütün Türkiye değil de daha çok İstanbul romancısı. Türkiye’de çok fazla Türkiye var. Ben ülkenin başka yerlerinden de birçok romancı çevrilmiş olmasını isterim. Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabını çeviren kişi geliyor Türkiye’ye.
Ahmet Ümit’i tanıdım yıllar önce, çalışmaları çok hoşuma gidiyor, çok beğeniyorum. Pamuk’tan daha çok beğeniyorum. Çünkü o da gizemlere ve sırlara odaklanıyor. Javier Sierra’nın Türk versiyonu gibi. Bu nedenle de onlarla kontağımı devam ettiriyorum. Son İspanya’ya geldiği sırada ben onun kitabını tanıttım. Onun hoşuna giden şeyler benim de hoşuma gidiyor. Gizemler ve tarih…
O da 16. yy. Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail ile ilgili bir kitap yazmıştı.
Evet.
‘İstanbul kültür konusunda iyi bir ivme kaydetti’
Bundan önce ne zaman İstanbul’a gelmiştiniz?
90’lı yıllardan itibaren gelmeye başladım.
O dönemle bu dönem asrasındaki farkı nasıl görüyorsunuz?
Ben gelmeye başladıktan sonra bir yükselme söz konusu. Çok uluslararası bir şehre dönüştü. İstanbul, kültür konusunda iyi bir ivme kaydetti bir aktarma merkezi olarak. Türkiye’de İncil’de geçen bir sürü şehri gördüm. Kayseri mesela. Van, Ağrı. Aynı zamanda Çanakkale. Sümerlilerin kültürünün orijinalini burada buldum. Medeniyetin inşası. Göbeklitepe. Türkiye insanlık tarihinin kalbi ve bu da benim çok ilgimi çekiyor.
Kitabımı imzalar mısınız?
Panama büyükelçisi Mariela Sagel: Javier ile Milano’ya gitme fırsatı buldum. Gizli Akşam Yemeği’nin Milano’da ziyaret etme fırsatını buldum. Ben Milano da bulunmuş olmama rağmen, eseri görmüş olmama rağmen, aynı perspektiften bakamıyordum. O bizi eserin oluşturduğu yerlere götürdü. Yaptığım en güzel seyahatlerden biriydi.
Javier Sierra: Benim yazdığım her kitaptaki amacım şu; büyükelçinin dediği şeye ulaşmak. Okuyucunun bakış açısını değiştirmek.