Share This Article
İstanbul, kendimi bildim bileli kafamı karıştıran bir şehir… Burada doğdum ve büyüdüm, yıllarca buradan uzak kaldım ve temelli geri döndüm… Her zaman yeniden İstanbul’dan kaçabilmeyi de düşündüm. Bazen hâlâ düşünüyorum. Klişe olacak ama “Ne bu şehirle ne de bu şehirsiz” cümlesi herhalde en çok İstanbul için geçerli olur.
Bu şehirle ilgili kendi içimde emin olduğum şeylerden biri ise yabancı arkadaşlarıma bu şehri gezdirmeyi çok sevdiğim. Bunun en büyük sebebi, onlara İstanbul’u gezdirdikçe şehre farklı gözlerle bakabiliyor olmam. İstanbul’a dair zaman zaman sönen heyecanım; ne zaman bir arkadaşıma Beyoğlu’nun dar ve karmaşık sokaklarını gezdirsem ya da ne zaman onlarla bir vapura binsem yeniden canlanıyor.
Levan Akin’in GEÇİŞ filmi de tam olarak böyle bir heyecanı yeniden uyandırdı… İçinde olduğum için benim gözlerimde ‘normalleşen’ İstanbul’a yeni bir gözle bakmamı sağladı. İstanbul’un içinde var olan ve kendini var etmeye çalışan kuir dünyasına, bu dünyanın aidiyet ve kimlik arayışlarına dair güçlü bir anlatı sunan GEÇİŞ; emekli bir öğretmen olan Lia’nın, kaybolan yeğeni Tekla’yı bulma yeminiyle Batum’dan İstanbul’a doğru yaptığı yolculuğu anlatıyor. Lia, İstanbul’a vardığında avukat Evrim ile tanışıyor ve ikisi arasında ikisinin de hayatını değiştirecek bir bağ kuruluyor.

Sinema salonundan çıkarken, belki sadece 24 saatliğine de olsa, İstanbul’a olan sevgim başımı döndürecek boyutlara ulaşmıştı. İstanbul’un kuir hikâyesine ses vermek ve filmde tanıdık yüzlerle karşılaşmak da cabası oldu.
Yönetmen Levan Akin’in “Dayanışmaya övgü ve İstanbul’a bir aşk mektubu” olarak tanımladığı son filmi GEÇİŞ şu an MUBI’de gösterimde. Oyunculuğuyla hayran bırakan Deniz Dumanlı ile filmdeki Evrim karakterini, oyunculuk yolculuğunu, GEÇİŞ’in ve İstanbul’un ona kattıklarını konuştuk.
Kimliğini, hayatını ve hayallerini savunan bir kadın
Sevgili Deniz, öncelikle seni tanıyabilir miyiz? Oyunculuk hayatına nasıl girdi merak ediyorum…
Ben Deniz Dumanlı, 40 yaşındayım. Oyunculuk benim için her zaman bir kendini ifade etme biçimi oldu. Çocukken bile hikâyeler anlatmayı, farklı karakterlere bürünmeyi severdim. Oyunculuk ise ilk olarak hayatıma bir ilkokul gösterisinde girdi diyebilirim.
Filmde canlandırdığı karakter Evrim’le ilk tanıştığında ne hissettin? Karakterinden sana bahsedildiğinde seni en çok etkileyen şey ne oldu?
Evrim’in hikâyesini ilk duyduğumda onun içindeki gücü ve direnci hissettim. O sadece bir avukat olmak isteyen bir kadın değil, aynı zamanda kendi kimliğini, hayatını ve hayallerini savunan biri. Bu beni çok etkiledi.

İlayda Kulaksızoğlu ve GEÇİŞ filminde Evrim karakterini canlandıran Deniz Dumanlı.
Evrim ile senin aranda nasıl bir bağ var? Onun hangi yönlerini kendine yakın hissediyorsun, hangi yönleri sana tamamen yabancı?
Evrim’in mücadeleci ruhu, inatçılığı ve çok güçlü bir adalet arayışı var. Ben de hayatımda hep kendi yolumu çizmek ve hak ettiğim yere ulaşmak için çabaladım. Ama o biraz daha sert ve net biri bence, ben daha yumuşak ve esnek olabiliyorum. O yüzden bazı anlarda onun kadar kararlı olamadığım zamanlar oluyor.
Gerçek hayatta Evrim’le arkadaş olur muydun? Eğer Evrim’le bir kahve içecek olsaydın ona ne sormak isterdin?
Kesinlikle olurduk! Ama sanırım bazen çok hararetli tartışmalar yaşardık. Ona en çok şunu sormak isterdim: “Bunca mücadeleden sonra gerçekten mutlu musun?” Çünkü güçlü insanlar dışarıdan çok sağlam görünür ama içlerinde ne yaşadıklarını bilmek her zaman mümkün olmaz.
Hayatta pişman olduğun bir şeyin yıllar sonra peşinden gitmek bence çok zor bir hareket. Lia’nın arayışını nasıl değerlendiriyorsun?
Lia’nın hikâyesi aslında birçok insanın içinde yaşadığı “ya olsaydı” sorusuna bir yanıt arayışı. Bence cesur bir hareket ama aynı zamanda çok kırılgan bir tarafı da var. Geçmişi sorgulamak bazen iyileştirici olabilir, bazen de insanı daha da yaralayabilir.
GEÇİŞ’in çekim günlerinin atmosferini tek kelimeyle anlatacak olsan, ne derdin? Levan ile çalışmak nasıldı?
“Mutlu”. Hem duygusal olarak hem de fiziksel olarak mutlu olduğum bir süreçti. Levan çok vizyoner bir yönetmen, sahnelerin derinliğine çok önem veriyor. Onunla çalışmak yaratıcı anlamda çok besleyiciydi.

‘Aşk, her insanın hayatında yer almayı hak eden bir duygu’
Evrim’in hikâyesinin sonunda Ömer ile olan ilişkisini görmek, onları beraberken izlemek çok değerliydi. Sence Evrim karakterinin hikâyesinin böyle bitmesini nasıl değerlendiriyorsun?
Bence Evrim’in hikâyesinin böyle bitmesi, onun tüm mücadelesine bir karşılık gibiydi. Güçlü bir kadın olarak kendi yolunu çizerken, aşkı da hayatına dahil edebilmesi çok kıymetliydi. Çoğu zaman güçlü kadın karakterler sadece mücadeleleriyle anılır ve onlara aşk, huzur ya da mutlu sonlar pek yazılmaz. Ama Evrim, bütün yaşadıklarına rağmen aşık olmayı da, sevilmeyi de hak eden bir kadın. Onun sonunda mutlu ve aşık bir kadın olarak izlenmesi, benim için de çok anlamlıydı. Bir oyuncu olarak böyle bir anı yaşamak ve yaşatmak bana büyük bir haz verdi. Çünkü aşk, her insanın hayatında yer almayı hak eden bir duygu. Bunca karmaşanın, acının ve mücadelelerin içinde Evrim’in yanında birinin olması, onun elini tutan birinin varlığı, hepimize umut veren bir şey bence.
GEÇİŞ, hassas birçok konuyu ele alırken oldukça dürüst ve cesur bir anlatım benimsiyor. Çekimler sırasında ya da senaryoyu ilk okuduğunda, seni zorlayan veya rahatsız eden bir an oldu mu?
Bazı sahneler psikolojik olarak çok ağırdı. Evrim’in kırıldığı, pes etmeye yaklaştığı anları oynamak benim için de zorlayıcıydı. Ama gerçeklikten kaçmayan bir hikâyenin içinde olmak önemliydi.
Oyunculuğun inanılmaz derecede gerçekçi. Merak ettiğim, filmde doğaçlama yaptığın sahneler oldu mu? Levan ve diğer oyuncularla nasıl bir yaratıcı süreç yaşadınız?
Evet, birkaç sahnede doğaçlama yapmamıza izin verdi Levan. Özellikle duygusal yoğunluğu yüksek sahnelerde bazen senaryoya bağlı kalmadan, karakterin o an ne hissediyorsa onu yaşadık. Bu da filme daha doğal bir hava kattı.
Çoğu zaman güçlü kadın karakterler sadece mücadeleleriyle anılır ve onlara aşk, huzur ya da mutlu sonlar pek yazılmaz. Ama Evrim, bütün yaşadıklarına rağmen aşık olmayı da, sevilmeyi de hak eden bir kadın.

Filmde müzik çok fazla öne çıkıyor. Sezen Aksular, Dario Moreno’lar… Sence İstanbul’u en iyi anlatan şarkı hangisi?
Bence Sezen Aksu’nun bütün şarkıları İstanbul’a yazılmış gibi hissettiriyor. Onun şarkılarında bu şehrin hem hüznü hem neşesi var. Ama bir şarkı seçecek olsam, İstanbul Hatırası derdim. Çünkü İstanbul sadece bir şehir değil, içinde binlerce hikâye barındıran bir ruh gibi.
Film Berlinale’de prömiyerini yaptığında inanılmaz övgüler topladı, senin için orada sahnede olmak nasıldı?
Büyüleyiciydi! O an sahnede durup salona baktığımda, verdiğimiz emeğin karşılık bulduğunu hissettim. O anı asla unutmayacağım.
GEÇİŞ’te yer almak senin İstanbul ile olan ilişkine nasıl bir katkıda bulundu veya şehir ile olan ilişkini değiştirdi mi?
İstanbul’u hep sevmiştim ama bu filmle birlikte ona daha farklı bir gözle baktım. Sadece bir şehir olarak değil, hikâyeleriyle, insanlarıyla, çelişkileriyle daha derin bir bağ kurdum.
GEÇİŞ sayesinde oyunculuğuna hayran oldum, dilerim seni perdede ve ekranlarda izlemeye devam ederiz. Senin hayranı olduğun veya birlikte çalışmayı çok istediğin bir yönetmen ya da oyuncu var mı?
Çok teşekkür ederim! Yönetmen olarak Asghar Farhadi ve Fatih Akın ile çalışmayı çok isterdim. İkisi de insan hikâyelerini anlatma biçimleriyle beni çok etkiliyor. Oyuncu olarak da Cate Blanchett ile aynı projede yer almak büyük bir hayalim olurdu.

