Share This Article
Dünyanın en dinamik ve kültürel çeşitliliğe sahip şehirlerinden biri olan İstanbul, yüzyıllara yayılan zengin bir sanatsal ve kültürel mirasa sahip. Bu kültürel dokunun merkezinde yer alan Sefarad Yahudi topluluğu ise İstanbul’un kent kimliğinin içinde önemli bir yer tutuyor. İspanyol ve Osmanlı etkilerinin benzersiz bir karışımıyla sentezlenen Sefarad kültürü, İstanbul’un dil, müzik, sanat ve mutfağında silinmez izler bıraktı.
Sefarad Yahudilerinin İspanya’dan ayrılmasıyla yanlarında getirdikleri Ladino dili, kültürün ayrılmaz bir parçası. Ladino, Kastilya İspanyolcasının eski bir formunu koruyarak, İbranice ve Türkçe başta olmak üzere birçok dili içeren bir dil olarak Osmanlı’da gelişmiş. Aileler içinde yaşatılan bu dil, nesilden nesile kültürel değerlerin aktarımında önemli bir rol oynamış.
Türkiye, Ladino’nun hâlâ konuşulduğu ender yerlerden. Türkiye Yahudileri, Ladino’nun unutulmaması için çeşitli organizasyonlar ve yayınlar aracılığıyla dillerini korumaya çalışmakta. Öyle ki, İzmir ve İstanbul bu kültürün korunmasında ve yaşatılmasında iki önemli merkez. Ayrıca, bu kültüre ait yemekler de kültürün yaşatılmasında önemli bir görev üstlenmekte.
Sefarad mutfağının anatomisi
Beyoğlu’ndaki 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, Sefarad gazetelerine, günlüklere ve alışkanlıklarına dair birçok öğeye ev sahipliği yapıyor. 2023 yılında, İspanya’nın Yahudi Mahalleleri Ağı (Red de Juderías de España), İspanya Büyükelçiliği ve İstanbul Cervantes Enstitüsü iş birliğiyle Türk Yahudileri 500. Yıl Vakfı Müzesi‘nde Sefarad mutfağı ve tarihine adanmış Sefarad Lezzetleri sergisi 2023 yılında açılmıştı. (1) Sergide, şef ve yemek fotoğrafçısı Javier Zafra ve İspanya’nın Yahudi Mahalleleri Ağı yönetici direktörü Marta Puig Quixal ile röportaj yapma fırsatı bulmuştum.
Sergi, Zafra’nın yazdığı, Sefarad Tatları ve Aromaları adlı çalışmaya dayanarak hazırlanmıştı. Tarihi bilgiler, gastronomik keşifler ve görsellerle zenginleştirilen sergi, etli yahni ve sebze yemeklerinden şekerli tatlılara kadar çeşitli lezzetleri içermekte ve Sefarad Yahudi topluluğunun tarih ve geleneklerini korumada Sefarad mutfağının önemini vurgulamaktaydı. Bu nedenledir ki, “Sefarad mutfağı” yalnızca damak tadı değil, aynı zamanda kimlik ve kültürel miras anlamına gelen bir geleneği yansıtıyor.
Zafra, Türk ve Sefarad kültürleri arasındaki büyüleyici kültürel alışveri üzerine önemle durmuştu. Örneğin, Türkiye’nin ünlü sokak yiyeceklerinden kokoreçin, aslında “Los zarajos” adıyla bilinen Sefarad kökenli bir yemek olduğunu belirtti. Ayrıca, geleneksel bir Türk yemeği olan dolmanın, Sefarad mutfağında “Los dolmas” olarak adlandırıldığını ve orijinal tarifin dönüştürülmüş bir versiyonu olduğuna inandığını ifade etti. Türk pidesinin, şekil olarak gemiye benzeyen “la coca” ile benzerlik taşıdığını ve bunun, Yahudilerin gemilerle yaptıkları zorlu yolculukları ve sürgünlerini hatırlatan bir simge olduğunu da eklemişti.
Zafra, bu kültürü birçok geleneği bir araya getiren bir “kültürel kesişme” olarak nitelendirdi ve katkıları, Sefarad topluluğunun mirasını korumanın ve tanıtmanın önemine ışık tuttu.
Günlük ifadeler ve alışkanlıklar ortak bir kökten geliyor
İspanya’nın Yahudi Mahalleleri Ağı yönetici direktörü Marta Puig Quixal da serginin açılışına katıldığında: “Bizim için buraya, Sefarad halkı için en önemli yerlerden biri olan İstanbul’a gelmek çok önemliydi. Serginin bu kadar çok insanı bir araya getirmesi duygusal ve inanılmaz,” ifadesine yer vermişti.
Quixal, İspanya’nın bir değişim döneminden geçtiğini, birçok şehir ve belediyenin arşivlerini yeniden gözden geçirerek miraslarını tanımaya çalıştığını vurgulamıştı. Bu bağlamda, Yahudi kültürünü ve Sefarad topluluğunun yüzyıllardır devam eden güçlü bağlarını tanımanın çok önemli olduğundan bahsetmişti. Günlük ifadeler ve alışkanlıkların pek çoğunun ortak bir kökten geldiği kültürel etkileşime dikkat çekmişti.
Quixal ayrıca, 1492’deki sürgün öncesinde İber Yarımadası’nda yaşayan Sefarad Yahudileri tarafından tarihsel olarak konuşulan Ladino dilinden ve diaspora tarafından kültüre kazandırılan “K” harfinin kullanımı gibi Türk etkilerinden bahsetmiş ve sözlerine şu şekilde devam etmişti:
Bugün sadece biz değil, bu şehrin kalbinde böylesine katmanlı bir kültürü tanıttığımız için gelen insanlar da minnettar. Bu sergiyi Türkiye’nin diğer şehirlerinde de sergilemeyi umuyoruz, ilk adım olarak da yıllarca bir Sefarad topluluğuna ev sahipliği yapmış olan İzmir’i hedefliyoruz.
İstanbul’un ünlü Sefarad aileleri ve katkıları
İstanbul’da, Osmanlı döneminden itibaren birçok ünlü Sefarad ailesi şehirde derin izler bıraktı. Bu ailelerden biri olan Eskenazi ailesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Budin Kalesi’nin Osmanlı’ya teslim edilmesinde önemli bir rol oynayarak, sonraki nesillerine vergi muafiyeti sağlayan bir ferman almıştı.
Diğer önemli ailelerden biri de Nahmias ailesidir; Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk matbaasını 1493 yılında İstanbul’da kurmuşlardır. Ayrıca Salomon Ailesi, Osmanlı sarayında diplomat olarak çalışarak kültürel ve sosyal bağların güçlenmesine katkıda bulunmuştur.
Osmanlı modernleşmesinde büyük etkisi olan Kamondo ailesi, İspanya’dan kaçarak İstanbul’a yerleşmiş ve ardından Paris’e göç etmiştir. Ailenin önemli ismi Abraham Salomon de Kamondo, modern bankacılığın kurucularından olup, İstanbul’un ilk belediyesinin kuruluşunda, kentsel altyapının modernleşmesinde ve yeni eğitim kurumlarının açılmasında öncü olmuş.
Ünlü fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar
“Doğu’nun Rothschild Ailesi” olarak anılan Kamondolar, İstanbul’da Bankalar Caddesi’ndeki ünlü Kamondo Merdivenleri’ni inşa etmiş, Kasımpaşa Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Galata Residence ve çeşitli ticaret hanları gibi sayısız yapıyı inşa ettirmiş. Ünlü fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar da İstanbul doğumlu bir Sefarad olarak Türk kültürüne önemli katkılar sağlamıştı.
Dipnot
1) Tracing vibrant legacy of Sephardic community in Istanbul; Daily Sabah, 19.04.2023.