Share This Article
Alex Kahl | Çeviren: Taylan Alpagut
Arjantinli sanatçı Marcelo Brodsky‘nin siyasi eğitimi genç yaşta başladı. Buenos Aires’deki uzun bir siyasi geleneğe sahip bir kurum olan şehrin ulusal okulu Colegio Nacional‘e giden Brodsk o yıllarla ilgili anılarında, okul döneminde ülkenin sosyal sorunları hakkında konuşacak ve bunları değiştirmek için harekete geçmeye hevesli bir toplamın içinde bulunduğunu aktarıyor.
Babası 12 yaşındayken ona bir Voigtlander fotoğraf makinesi verdiğinde, arkadaşlarının ve ailesinin fotoğraflarını çekmeye ve fotoğrafları yazdığı şiirlerle birlikte bir albüme yapıştırmaya başladığını söyleyen Brodsk, bu süreçte yaşadığı yol ayrımını aktarırken, “O dönem arkadaşlarımdan üçü aniden ortadan kayboldu. Onlar 1976’dan 1983’e kadar Arjantin’de yaşadığımız askeri diktatörlüğün kurbanlarıydı. Kardeşim Fernando da onların arasındaydı” diyor. O noktadan sonra, Brodsk’nin fotoğrafları yepyeni bir önem kazanmış.
Medyada sıklıkla, “kirli savaş” olarak anılan 1976-1983 yılları arasında yaşananlar, genel olarak ABD destekli bir devlet terörü dönemi olarak tanımlanabilir. Askeri güçler ve tanımlanamayan sağcı paramiliter gruplardan oluşan bir karışım, muhalif olduğundan şüphelendikleri kişiler üzerinde terör estirdi.
Öğrencileri, sanatçıları ve gazetecileri; ifade özgürlüğünü veya özgür düşünceyi teşvik etme potansiyeline sahip herkesi hedefine alan rejim, yedi yılı boyunca yaklaşık 30 bin kişinin ortadan kaybolmasına neden oldu. Brodsky’nin kendisi de General Videla‘nın darbesinin ardından Barselona’da sürgüne zorlandı.
Marcelo Brodsky, “Şiddet İzleri. Güneybatı Afrika’daki Alman İmparatorluğu” sergisine hazırlanırken.
Sınıf fotoğrafıyla gelen dönüşüm
O günleri anlatan Brodsky, “Arjantin’de yaşadığımız diktatörlük dönemi Latin Amerika’daki en kanlı süreçlerden biriydi,” diyor ve ekliyor:
O rejim altında yaşamak, o gece eve dönüp dönmeyeceğinizi asla bilemeyeceğiniz anlamına geliyordu. Etrafımdaki tüm arkadaşlarımı kaybettim. Tek başına kalmış bir öğrenciydim ama bir şekilde askeri rejime karşı mücadele verme isteğiyle dolup taşan bir aktivist haline gelmiştim. Baskı ve ölüm çok yakındı. Bizim için duyguların bir karışımı vardı. Direnme ihtiyacı, ama sonra hiçbir yasal savunma olmadan öldürülmenin dehşeti… endişe, korku, umutsuzluk ve öfke…
1996 yılında, darbenin üzerinden 20 yıl geçtikten sonra, Marcelo’nun eski okulu nihayet kaybedilenleri onurlandırmak için yeterli zamanın geçtiğine karar vermiş olacak ki, bu süreçte 112 öğrencinin kaybedildiğini açıklamış. Okulun duvarlarına kayıp öğrencilerin çeşitli fotoğrafları asılmış, gençlerin yazdığı şiir ve öykülerden alıntıların yer aldığı bir etkinlik düzenlenmiş ve acılı ailelerle birlikte 112 kişinin isimleri tek tek okunmuş. Bu anma töreninin bir parçası olan Brodsky ise birinci sınıftaki eski bir sınıf fotoğrafını bulmuş ve elinden geldiğince sınıf arkadaşlarının her birinin izini sürmeye başlamış.
Eski arkadaşlarıyla bir araya gelen Brodsky, sınıf fotoğrafına her biri hakkında bazı bilgiler ekleyerek darbeden sağ kurtulamayan öğrencilerin altını çizmiş. Aslına bakılırsa Brodsky’nin sanatının burada kırılma yaşadığı anlaşılıyor çünkü bu fotoğraf, diktatörlüğün yedi yılını çevreleyen kişisel hikâyeleri araştıran bir fotoğraf denemesi olan Buena Memoria Projesi’nin ilk parçası olmuş.
Bu fotoğraf aynı zamanda Brodsky’nin ileride izleyeceği tarzın da yolunu açtığı görülüyor. Şu anda sanatçının kataloğu, üzerlerine ek açıklamalar, notlar ve alıntılar eklenmiş arşiv fotoğraflarından oluşan geniş bir seçkiyi barındırıyor.
Prag’dan Dakar’a kadar dünyanın dört bir yanında insanların bürokrasi ve diktatörlüğe karşı ayaklandığı protestoların gerçekleştiği 1968 yılında çekilen fotoğraflar, o dönemde ne için mücadele edildiğini açıklayan sözlerle yeniden renklendirilmiş. Aynı yıl Washington’da düzenlenen Yoksul Halk Kampanyası‘ndan siyah beyaz bir fotoğrafta havaya kalkan yumruklar kırmızı renge boyanmış ve böyle bir pozun sahip olduğu güç vurgulanmış. Prag’daki barış yürüyüşünden bir karede ise protestocuların bedenleri üzerine yazılmış “Tankları durdurun” ve “Özgürlük” gibi ifadeler görülüyor.
‘İmgeye yeni anlamlar ekleniyor, anlatım karmaşıklaşıyor, çeşitleniyor…’
Brodsky’nin çalışmalarında kullandığı hammadde genellikle gazeteler için çekilen olay resmeden fotoğraflardır. “Her görüntü farklıdır, tıpkı her gerçeklik gibi” diyor Brodsky ve ekliyor:
Müdahalemle bir görüntünün odak noktasını değiştirebilirim: Dikkati, ilgili olduğunu düşündüğüm belirli ayrıntılara çekebilirim. Her görüntüyü ayrıntılı olarak inceliyorum ve olduğu gibi gösterildiklerinde göz ardı edilebilecek yönleri işaretliyorum.
Brodsky, 30 yıl boyunca Latin Amerika ve İspanya’da dünyanın dört bir yanından fotoğraf dağıtımı yapan bir fotoğraf ajansı kurdu ve yönetti. Bu iş ona arşiv fotoğrafçılığının önemini ve görüntülerin tarihin anlatılmasında ve deneyimlerin gelecek nesillere aktarılmasında ne kadar önemli olduğunu öğretti. “Arşiv görüntülerini yorumlamak, onlara müdahale etmek ve onlarla çalışmak, anlatmak, yaratmak ve anlamak için muazzam bir potansiyele sahip” diyor.
Anlatmak istediği hikâyeye en uygun arşiv görüntülerini bulmak için araştırmasını yaptıktan sonra, fotoğrafları pamuk kağıda basan Brodsky, her bir görüntüyü çevreleyen bağlamı ve koşulları inceliyor ve fotoğraf üzerine çizmeye başlıyor. “Yazı ve çizimlerim sezgiseldir ve bir planı takip etmez” diyen sanatçı:
Stüdyomda oturuyorum ve çalışmaya başlıyorum. İmgeye yeni anlamlar ekleniyor ve denemedeki diğer imgelerle yeni bağlantılar kuruluyor. Anlatım karmaşıklaşıyor, çeşitleniyor, genişliyor.
‘Gençler, baskı ve adaletsizlikle yüzleşmek için oradalar’
Brodsky’nin portfolyosundaki her görüntü farklı bir olay hakkında bir şeyler söylese de, her birinin aynı zamanda küresel olarak protestoların durumu hakkında daha kapsamlı bir mesaj ilettiğine inanıyor:
Tüm protestolar ve toplumsal hareketler daha önce hiç olmadığı kadar birbirine bağlı. Her şeyin olduğu gibi kalmasını isteyen siyasi güçlerin gerici ve muhafazakârların yarattığı dünyanın dört bir yanındaki her protesto, bir direniş mesajı ve yaşananların kimsenin yanına kâr kalmayacağına dair bir mesaj gönderiyor. Gençler, baskı ve adaletsizlikle yüzleşmek için enerjilerini sunmak üzere oradalar.
Tıpkı bir protestonun tamamen farklı kıtalardaki geçmiş protestolarla ortak noktalar paylaşabilmesi gibi, Brodsky’nin ilk eseri olan “sınıf” fotoğrafında olduğu gibi, basit görünen bir fotoğrafın da dünya çapında daha geniş meselelerle ilişkilendirilebileceğini kanıtlıyor. Bu tarzı ilk denediğinde, bunun bir sanat eseri olmasını değil, kendisinin ve arkadaşlarının yaşadığı deneyimleri göstermenin bir yolu olmasını amaçlamış olmasına rağmen, bu tarz artık Brodsky’nin imzası olarak görülüyor.
“Bu deneyimi görsel yollarla, rasyonel olmaktan ziyade duygusal bir şekilde aktarma girişimiydi” diyen Brodsky, “Sadece bir sınıfa, benim sınıfıma dayanıyor ama bu sınıf okulumuzu, neslimizi, ülkemizi, hatta yetmişli yıllardaki Latin Amerika’yı sembolize edebilir. Sınıf fotoğrafı, şiddet, siyasi hoşgörüsüzlük ve baskının dünyanın dört bir yanındaki pek çok nesilde bıraktığı boşlukların bir temsilidir,” ifadesini kullanıyor.
Bu yazı WePresent’da Alex Kahl tarafından yayımlanan, “Marcelo BrodskyThe artist annotating historical photos for context” başlıklı yazıdan derlenmiştir.