Share This Article
Bir önceki yazımda, OECD verilerine göre dünya genelindeki ev fiyatları artışında Türkiye’nin birinci sırada yer aldığından bahsetmiştik. Peki, bunun ana sebebi nedir ? En baştan başlamak gerekiyor….
Gayrimenkul artışını tetikleyen başlıca unsur ABD ile Türkiye arasındaki ilk büyük gerilimlerden biri “Rahip Brunson olayı” olmuştu. 2016 yılında ABD vatandaşı evanjelist Rahip Brunson göz altına alındı. Bu gerilim, ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımlar ve Başkan Trump’ın çelik ve alüminyum vergilerini artırmasıyla devam edip o ünlü mektuba kadar uzandı.
Peki neydi o kriz ve mektup?
‘Bir papaz da sizde var; siz de onu bize verin’
İzmir’de, “terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı” iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen ve ev hapsinde olan ABD’li din adamı Andrew Craig Brunson‘a, 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Ancak rahibin cezaevinde kaldığı süre gözönünde bulundurularak bir daha hapis yatmamasına hükmedildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de yaptığı Polis Akademisi Mezuniyet Töreni konuşmasında “Diyorlar ki, ‘Papazı bize verin.’ Bir papaz da sizde var. Siz onu bize verin biz de onu yapalım yargıda gereğini size verelim” ifadelerini kullandı. Açıkça yargının araç olarak kullanıldığı bir “pazarlık” yapıldı.
![](https://2yaka.org/wp-content/uploads/2025/01/ev_2-1024x683.webp)
2018 yılında apar topar bir karar alındı, Brunson’ın yurt dışı çıkış yasağı kaldırıldı ve rahip ABD’ye uçtu gitti. Çalkantılı ilişkiler, 2019 yılındaki bir mektupla bir kaosa dönüştü.
Suriye’nin kuzeyi ile ilgili gerginlik yaşanan dönemde Trump’ın Erdoğan’a yazdığı, diplomatik protokol kurallarının dışına çıkan bir mektup basına sızdı. Mektubun üzerinde 9 Ekim 2019 tarihi olduğu görülüyordu.
Bu Barış Pınarı Harekatı’nın başladığı güne denk geliyordu.
Mektupta şu ifadeler vardı:
Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz – ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.
Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak görür. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım.
Bu mektup, Saray tarafından önce yalanladı, sonra mecburen kabul edilmek zorunda kalındı; unutturulmak için her türlü yol denense de bu mektup tarihe kara harflerle kazındı. Tüm bu gerilim sürecinde Türk Lirası’nın hızla değer kaybetmesi, inşaat sektöründe maliyetlerin artmasına yol açarak gayrimenkul fiyatlarını ilk majör bazda yukarı çeken olay oldu.
Düşük faizli konut kredisi kampanyası
Bir de tabi bugünlerde bir efsaneye dönüşen yüzde 0,64 faizli konut kredisi olayımız var.
Düşük faizli konut kredisi kampanyası ve Türkiye’nin vatandaşlık programı, gayrimenkul fiyatlarının artmasında önemli rol oynayan birbirini tetikleyen iki faktördü.
2020 yılında COVID-19 pandemisinin ekonomik etkilerini hafifletmek amacıyla, kamu bankaları öncülüğünde düşük faizli konut kredisi kampanyası başlatıldı. yüzde 0,64 faiz oranıyla sunulan konut kredileri, konut alımlarını kolaylaştırarak büyük bir talep artışı yarattı. Bu durum, “0.64’ten kredi çeken guru” gibi ifadelerle ekşisözlük’te hâlâ gündemde.
Talebin hızla artması, konut fiyatlarının da yükselmesine yol açtı. Yıllar içinde enflasyon öyle bir patladı ki, o dönem bu krediyi kullanabilen ve ilk 1-2 yıl zorla da olsa taksitlerini ödeyebilenler bugün 3 bin lira gibi komik rakamlarla ödemelerini sürdürüyor.
Vatandaşlık programı ve yabancı yatırımcılar
Türkiye’nin vatandaşlık programı kapsamında, 250 bin dolar değerinde gayrimenkul yatırımı yapan yabancı uyruklu yatırımcılar Türk vatandaşı oldu. Aileleriyle beraber. Bu yatırım türü 2020 yılı itibarıyla özellikle büyük ilgi görmeye başladı ve bu dönemde yabancı yatırımcılar, Türkiye’de konut alımlarını artırarak piyasayı bolca hareketlendirdi. Satın alınan konutlar üzerinden yapılan satışlarda ise, fiyatların genellikle daha yüksek seviyelerden satılmaya çalışılması dikkat çekti.
Düşük faizli konut kredileriyle yerli talebin artışı ve vatandaşlık programıyla yabancı talebin yükselmesi, Türkiye’deki gayrimenkul fiyatlarının hızla artmasına neden oldu. Bu iki etken, piyasanın hareketlenmesine ve fiyatların spekülatif şekilde artmasına zemin hazırladı ve hatırlayalım: dönemin Ekonomi Bakanı Berat Albayrak’tı…
*
Aslına bakarsınız her yazımda bahsediyorum, bütün işim bu; saat 10 gibi başlayıp saat 19’a kadar bu konuyla ilgili insanların çektiği sıkıntıları dinliyorum. Konsoloslukların beyanları sadece komik, bakın yanlış anlaşılmak istemem hatta bence büyük ölçüde haklılar. Fakat sadece tutarsız ve anlamsız bahanelerle dolu açıklamalarını kast etmekteyim. Hiçbir açıklama yapmasalar, bence daha da haklı olacaklar.
Haklı bulmamdaki sebeplerden başlıcaları, maalesef ki ülkenin gündemi Instagram’da yapılan “doomscrolling” gibi sürekli farklı şeyler gördüğümüz, duyduğumuz fakat bize hiçbir şey anımsatmayan sonsuz bir döngü olduğundan kimilerinin bazı önemli konuları hatırlatması gerekiyor. Ülkemiz açık kapı politikası uyguluyor; anlaşılan uygulamaya da devam edecek. İngiltere’de yapılan mülteci anlaşması, Almanya’da suça karışan mültecilerin Türkiye’ye gönderilmesine yönelik anlaşmanın yapılması… Bunlar sadece son 3 aylık gündemden maddeler.
![](https://2yaka.org/wp-content/uploads/2025/01/ev_3-1024x683.webp)
Türkiye’nin göç programı ülkenin repütasyonunu ciddi bir şekilde düşürdü. Bizimle aynı pasaporta sahip bir sürü yabancı çete, mafya ülkemize doluştu. Ülkede özgür basın ölmüş, iktidarın nüfuz etmediği tek bir kılcal damar kalmamış; ama buna rağmen neredeyse her hafta bahis, kara para, mafya, hesaplaşma, çete, silah, kavga, cinayet haberleri bu medyaya rağmen önümüze düşüyor.
Türk parasportuna sahip olmak diğer ülkelerin programları ile kıyasladığımda korkunç derecede kolay ve avantajlı kalıyor. Herhangi bir dil, kültürel entegrasyon şartı yok; suça yatkınlığı olup olmadığını anlayabilmek adına 4-5 sene kişiyi gözlemlemek için denetim de zatenyok. Sadece 6 ayı bu denli önemli bir karar için yeterli görüyorlar, bence bu delilik.
Kıyaslayabileceğimiz en yakın ülkeler, zaman ve vatandaşlığa erişim olarak Karayip’teki kara para cennetleri Saint Kitts & Nevis, Saint Lucia vb. Karayip’te bu vatandaşlık programlarına sahip bir çok ülke var, Schengen bölgesine, Çin’e hatta İngiltere’ye vize serbestliği sağladıkları için tercih ediliyorlar. Bu adalardaki nüfusun tamamının toplamı 400 bin kişidir ve bağış opsiyonu da sunmaktadır.
Türkiye programının maalesef çok boşlukları var. Örneğin Türkiye’nin en azından bağış opsiyonu sunmasını isterdim. Fakat kimsenin bundan memnun olmazdı sanırım. Pek çok kişinin işine gelmezdi… Sonuçta genel olay örgüsüne bakıldığında ülkenin verdiği kendiyle ilgili her önemli karar, “Karadeniz kökenli bir müteahhite” çıkıyor. Bağış opsiyonu, belki doğru kaynaklara harcanabileceği için bu senaryo AKP’nin çok tarzı değil.
Çin, Brezilya ve Amerika gözünü Avrupa’ya dikti
Tüm bu olayları üst üste koyduğumuzda, gayrimenkul fiyatlarının bir anda akıl almaz derecede yükseldiği, vize kuyruklarının bitmediği, döviz kurlarının saat başı yukarıya tırmandığı bu sürecin, “faiz sebep enflasyon sonuç” mantığının bir ürünü olduğunu söylememiz yanlış olmayacaktır.
Hal böyle olunca, Türk vatandaşları yurtdışında gayrimenkul, fon vb. yatırımlar yapıp döviz bazında kendi mal varlıklarını korumaya çalışıyor ve bu sayede oturum kartı, beraberinde vize serbestliği hakkı, hatta pasaport hakkı elde ediyor.
Peki, bu programlar ile ilgilenen sadece bizim gibi ülkelerin vatandaşları mı?
Bu soru net bir şekilde hayır, hatta listede şaşıracağınız ülkeler de var. Burada motivasyon her zaman değişmekte. Uzun yıllardır olan ve yaşamadan belirli bir sürenin sonunda vatandaşlık olmaya hak kazanılabildiğinden, Portekiz Golden Visa programını örnek alarak konuşursak en çok başvuru yapan milletlere baktığımızda Çin, Brezilya ve Amerika’yı görmekteyiz. Amerika’da da Trump’ın kazanmasıyla beraber kendini güvende hissetmediklerini açıkca belirtmeye başlayanlar çoğunlukta.
İnanılmaz organize bir şekilde, X yani eski adıyla Twitter’ı, kullanmama kararı alınıyor. Ana akım medyada Demokratların bu kadar güçlü olmasına rağmen bu denli net bir reaksiyon vermesi Amerika’daki Trump’a olan tutumun örneklerinden sadece birkaçı. Görüldüğü üzere her ülkede çifte vatandaşlık için farklı motivasyonlar bulunuyor. Bu yüzden farklı ülkelerin haklarına sahip olmaya sadece vize serbestliği olarak bakmamak gerekiyor.
Miçotakis ve Luís Montenegro
Bilmeyenler için çok kısaca Golden Visa’nin ne olduğundan bahsetmek gerekirse, bir ülkede gayrimenkul yatırımı, fon yatırımı, vadeli hesaba para transferi, şirket kurulumu, bağış vb. gibi özetle kaynak aktarımı ile yatırım yapılan o ülkede yatırım yaptığı için fiziksel olarak o ülkede ikamet etmeden oturum izni veya pasaport gibi sosyal haklar elde edebileceği programlara verilen genel bir isimdir.
Yunanistan programını şu yazıda anlatmıştık:
Kasım ayında Avrupa Komisyonu’na sunduğu tasarıda, Golden Visa opsiyonunun devam edeceğini ve Yunanistan’da iş gücünü artırmak için yeni bir program geliştirdikleri de duyuruldu. Detaylara bakacak olursak, yatırımcılara “startup” şirketlerine en az 250 bin euro yatırım yaparak ikamet izni alma imkânı sunuyor.
Yatırımcıların üç ana şartı yerine getirmeleri gerekiyor: Şirketin sermayesine veya oy haklarına yüzde 33’ten fazla hisse sahibi olmamak, ilk yıl içinde en az iki yeni iş yaratmak ve bu iş gücünü beş yıl boyunca sürdürebilmek.
Luís Montenegro ise Portekiz’in göçmenlik programının geliştirmeye kararlı adımlara atmaya devam etmekte. Geçen sene kasım ayı itibariyle gayrimenkul opsiyonu kaldırılan programda farklı seçenekler sunulmaya devam ediyor. Bunlardan başlıcaları fon, bağış ve şirket kurulumu… Montenegro, buna ek olarak “Golden Solidarity Visa” tanıttı. Bu opsiyon kapsamında 25 bin euro değerinde göçmenlerin kabulü ve entegrasyonu için kullanılan altyapı ve ekipmanlara yatırım yapmalarını içermekte.
Özetle, beklenildiği üzere göçmenlik programlarında çeşitlilik süreci başlıyor. Kültür olarak benzerliklerimizi sürekli olarak konuştuğumuz bu iki ülke için bu durum rahatlıkla söylenebilir, fakat maalesef ki, bu benzerliğimiz kültürde sınırlı. Görüldüğü üzere, Türkiye’nin vatandaşlık programı yüzünden inşaat ve diğer harcama kalemlerinde hayatımızı etkileyen bu ucuz, hızlı ve kazançlı olarak pazarlanan vatandaşlık programının bir an önce revize uğraması gerekmekte.