Share This Article
Tracy Rosenthal – Alex N. Press | Çeviren: Gürer Mut
İşçiler on yıllardır krizde. Durağan ücretler ve yaşam standartlarının hızla düşmesi, toplumsal felakete kapı aralıyor.. Umutsuzluğa evrilen gelecek beklentisi, artan yabancılaşma ve kaygı birikimi, yükselen şiddet oranları… Elbette bunların hiçbiri doğrudan işlerin kötüleşmesinin tek nedeni değil, ancak tamamen alakasız da değil. Bu bağlamda, işçi sınıfı hareketindeki son sıçrama umut verici – sendikalar daha yüksek ücret ve sosyal haklar ile daha güvenli çalışma koşulları kazanmanın tarihsel olarak kanıtlanmış tek yöntemi – ancak hâlâ hareket emekleme aşamasında.
Kiracılar için de paralel bir kriz yaşanıyor. Kiralar, ücretlerden daha hızlı artıyor ve on milyonlarca hanenin kira ve fatura giderlerinin yüzde 30’undan fazlasını ödediği, kira yükü altında olduğu görülüyor. RealPage (ABD’de bulunan mülk yönetimi endeksli yazılım şirketi) gibi şirketlerin distopik algoritmaları krizi yoğunlaştırıyor; kiraları en üst sınırlara çıkarıyor ve toplumu kaosa sürüklüyor. Buna karşılık, tahliyeler artmaya devam ediyor ve bu oran artık birçok şehirde pandemi öncesi ortalamaların yüzde 50 üzerine çıkıyor.
Siyasetin merkezine taşınan kiracı mücadelesi
In Abolish Rent: How Tenants Can End the Housing Crisis adlı kitapta, ülkenin en büyük kiracılar birliğinin iki kurucu ortağı olan Tracy Rosenthal ve Leonardo Vilchis, konut, kiracı olma ve soylulaştırma üzerinden, “kiracılara karşı yüzyıllardır süren savaş” dediği olguyu inceleniyor. Bu, Kahrolası Kiralar Çok Yüksek Partisi‘nin (Rent Is Too Damn High Party) temel aldığı ve seçmenler tarafınan yakıcı bir sorun olarak dillendirilen bir konu. ABD Başkanlık Seçimi’nin en hareketli ve merkezi gündemlerinden biri olan bu konu: Demokratların müteahhitler için daha fazla sübvansiyon istediği, Cumhuriyetçilerin ise konut arzına olan talebi azaltmak için kitlesel sınır dışı etme kampanyası çağrısında bulunduğu bir gündeme dönüşmüştü.
İnsanların kendi yoksullaşmalarını ve sömürülerini konut krizi diliyle anlatmaya başladığı bir dönemde adı geçen kitap, ABD sosyo-ekonomisinin eleştirisinden beslenen tarihsel olarak temellendirilmiş bir analiz sunarken, iktidar bloklarının nasıl dönüştürüldüğünü ve merkeze kiracıların mücadelelerinin nasıl yerleştiğini aktarma görevini üstleniyor.
In Abolish Rent kitabının editörü Ben Mabie, Crown Heights Kiracılar Birliği üyesi ve New York NewsGuild ve Uluslararası Profesyonel ve Teknik Mühendisler Federasyonu (IFPTE) Yerel 98‘de emek örgütçüsüdür. Mabie, emek hareketi ile kiracılar hareketi arasında bağlantılar kurarak, işçiler ve kiracıların paylaştığı araçları ve ev sahibinize karşı greve gitmenin patronunuza karşı greve gitmekten farklı olup olmadığını sorgulayan Tracy Rosenthal ve Jacobin‘den Alex N. Press ile kitaba ilişkin önemli konu başlıklarını konuştu.
‘Militan kiracı örgütlenmesi, güvendiğimiz yasaları inşa etti‘
Ben Mabie – Son yıllarda şehirlerde artış gösteren “yaşam maliyeti krizi” nedeniyle kiracı örgütlenmesinde bir patlama yaşandı. Bu kiracı örgütlenmesi giderek artan bir şekilde kiracı birlikleri aracılığıyla yürütülüyor ve bu ülkedeki işçi sınıfı tarihine özgün bir örnek olarak geçiyor. Tracy, kiracıları niçin özellikle de kiracı birliklerinde örgütleyelim? Kiracı örgütlenmesini hem emek örgütlenmesiyle hem de ötesinde, işçi sınıfını örgütlemeye yönelik daha geniş bir stratejiye nasıl uyum sağladığını söyleyebilir misin?
Tracy Rosenthal – Kiracıları örgütlemekten bahsetmek, içinde bulunduğumuz bağlam hakkında konuşmamızı gerektiriyor. Sermayenin kendini spekülasyon ve mekânların yeniden düzenlenmesi etrafında yeniden organize ettiği bir zamandayız. Mülkiyet değeri ekonomimizde giderek daha büyük bir rol oynuyor. Emek değer üretirken, evlerimiz giderek artan bir şekilde bu değerin depolandığı yer haline geliyor.
Dünya üzerindeki servetin yüzde 65’i gayrimenkulde tutuluyor ve bunun yüzde 75’i konutlarda. Bu istatistik, kiracıların, evlerimizde depolanan bu servet yığınını parçalayıp yeniden dağıtabilen siyasi özneler olarak devrimci potansiyelini anlamamı sağlıyor. Kiracıların özel mülkiyet ilişkilerine meydan okumada ve insan ihtiyaçlarımızın karşılanmasını sağlamada oynayacakları önemli bir rol var.
Şehirlerimizin kolluk kuvvetlerine ve suçlulara yönelik yapılan devasa harcamalara karşılık (kaynaklarımızın bu derecede çalındığı bir noktada) hepimizin daha az güvende olduğu düşünüldüğünde, kiracı örgütlenmesi insanların ihtiyaç duyduğu türden günlük güvenliği sağlayabilir.
Kiracı örgütlenmesinin bu ülkede bir geçmişi var; ancak bir canlanma yaşıyoruz. 1920’lerin ve 30’ların başlarında, kiracı örgütlenmesi ve militan kiracı birlikleri, şimdi örgütlenmek için güvendiğimiz yasaları inşa etti. Yaşanabilir koşullarda yaşama şartı, tahliye sürecine hakkınız olması gibi temel bir şey bile – bunların hepsi geçmişteki kiracı birliği örgütlenmesinin kanı ve teri ile kazanıldı.
Ayrıca daha az uygun fiyatlı ve daha kötü konutlarda yaşıyoruz. Çoğumuz sadece kiramızı ödeyebilmek için yiyecek ve ilaç gibi temel ihtiyaçlardan vazgeçiyoruz ve çoğumuz sokağa atılıyoruz. “Yaldızlı Çağ”daki eşitsizliğin geri dönüşüyle birlikte, o zamandan kalma stratejilerin çağımız için geri kazanılması gerekiyor.
‘Konut maliyetini karşılamadığı sürece, pazarlık masasında ne kadar büyük zam elde ettiğinizin bir önemi yok’
Alex N. Press – Tracy, bir kiracı birliğinin tam olarak ne olduğunu açıklayabilir misiniz? Açıkçası, çoğu insan “sendika”yı duyduğunda, bir işyeri veya sektör etrafında örgütlenmiş insanlardan oluşan bir “işçi sendikası” düşünür.
T.R. – Birçok yönden bir işçi sendikasına benziyor. Yalnız kaldığınızda patronunuzun veya ev sahibinizin kaprislerine katlanırsınız ve birlikte, sahip olduğunuz tek araç olan dayanışmayı kullanarak güç dengesini dengeleyebilirsiniz. Kiracı birliklerinde, çoğu zaman insanların kendi binalarında sızıntı yapan musluklar, bozuk cihazlar gibi kendi sorunlarını ele almak için başladığını, ancak daha sonra aşırı yüksek kiralara ve konut sahipleri tarafından tacize varan gündelik şiddete karşı organize olmaya başladığını görürsünüz. Uygulama işçi sendikalarına benziyor: insanlar bir araya geliyor, mücadelelerinde yalnız olmadıklarını fark ediyor. Bu güç ilişkisine müdahale etmek ve yükseltmek için çeşitli kolektif araçlar ve stratejiler geliştiriyor.
Antalya’da artan konut kira fiyatları nedeniyle mağdur olan yüzlerce kiracı, sosyal medyada bir araya gelerek “Kiracılar Dayanışması Platformu”nu kurdu.
Bir kiracı birliği kurduğumuzda, genellikle ev sahibine bir talep mektubu göndererek çok küçük bir adımla başlıyoruz ve oradan bir kira grevine kadar ilerliyoruz. Burada açıkça işçi sınıfı eylemliliğine bir benzerlik var. Bu süreç içerisinde, doğrudan eylem ve protesto biçimlerine girişiyoruz. Genellikle ev sahibinin kapısına geliyoruz, çünkü konutumuz bizim için kişisel; bu onlar için de kişisel olmalı.
İnsanlar binalarından başlıyor ve oradan bloklarını ve mahallelerini düşünmeye doğru ilerliyor. Özellikle, Los Angeles Kiracılar Birliği‘nde, yalnızca konutunuzdaki sorunları çözmek için değil, aynı zamanda sokaklardaki sorunlarla nasıl başa çıkılacağını da düşünüyoruz. Yaya geçidinizin olmaması veya polisin çocuklarınızı taciz etmesi gerçeğiyle nasıl başa çıkıyorsunuz?
A.N.P. – Emek dünyasında da kesinlikle benzer tartışma başlıkları var. Bugün Amerika’daki emek örgütlenmesinin karşısında ciddi bir sorun var. Konut maliyetini aşmadığı sürece, pazarlık masasında ne kadar büyük bir zam elde ettiğinizin bir önemi yok.
Şu an biz bunları konuşurken, Batı Yakası’ndaki on binlerce Boeing işçisi grevde. Çoğu Seattle bölgesinde yaşıyor. Sendika, şirketin yaklaşık yüzde 40’lık teklifinin yeterli olmadığını söyledi. Çünkü bu işçiler uzun zamandır zam almadılar ve konut maliyetlerindeki artış, şirket tarafından önerilen zam oranını tartışmalı hale getiriyor.
Sağlık hizmetleriyle ilgili de benzer tartışmalar var. Sağlık maliyetleri bunu aşarsa, işçilerin ne kadar zam aldığının bir önemi yok. Sağlık maliyetleri ciddi boyutlara ulaştığında, işçilerin ne kadar zam aldığının bir önemi yok. İşçiler çoğu zaman, kendi zararına olacak şekilde yalnızca ücretlere, yan haklara odaklanır; geniş kapsamlı toplumsal ve siyasi meselelerin nasıl ele alınacağını bilmez.
Los Angeles’da, “UNITE HERE” otel çalışanları geçtiğimiz yaz ayında, yazarların ve aktörlerin başlattığı Hollywood grevi esnasında iş bırakmıştı. Sendikanın pazarlık yaptığı otelin sahibi olan holding, sendikanın sorumlu otel yönetmeliğini gündeme getirmesine öfkelendi. Peki ne vardı bu yönetmelikte? “Sorumlu Otel Yönetmeliği”, boş otel odalarının evsizler için geçici olarak barınak sağlaması gerektiğini; buradaki maaliyetlerin ise oltelde kalan müşterilerden “uygun fiyatlı konut fonu”na aktarılacak vergi ile karşılanmasını istiyrodu. Öğretmen sendikaları ise barınma maliyetini pazarlık masasına nasıl koyacakları konusunda çeşitli şekillerde başarılar elde etmişti.
T.R. – Sendikaların kira maliyetini ciddiye aldığını gördüğümüz birçok yer var. Kaliforniya Üniversitesi akademisyenlerinin greviyle ilgili değerlendirmelerde bulundum ve grevcilerle röportajlar yaptım. UC Santa Cruz‘daki greve öncülük eden örgütçülerin pazarlık esnasında kira desteği konusunda istediklerini alamayınca grevi sürdürme kararı vermişlerdi; çünkü ücretlerinin yeterli sayılabilmesi için kira başlığının güvenceye alınmasını istiyorlardı. Bir süre sonra kira meselesi, grevin temel başlığı haline geldi. Akademisyen işçilere 9 aylık maaş ödeniyordu ancak, kira da 12 ay boyunca ödeniyor ve aldıkları ücretler Kaliforniya’nın yaşam maliyetiyle hiçbir şekilde uyuşmuyordu.
UC’nin kendisi bir mülk sahibi ve gayrimenkul spekülatörüdür. Bu açıdan bakıldığında, bu işçiler başlangıçta hayat pahalılığı düzenlemesi talep ederek üniversiteyi kendi iş modeline karşı zorladı. Üniversite çalışanları, üniversitelerin bulundukları yerlerdeki arazi ve topluluklar üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olabilir.
B.M. – UC grevinden bahsetmeniz komik, çünkü talebin o kısmını hayata geçirmede başarısız olsalar da, diğer lisansüstü öğrencileri meşaleyi devraldı. Dartmouth araştırmacıları, lisansüstü eğitmenleri ve genel olarak yüksek öğrenim emekçileri, ücretlerini tüketici fiyat endeksine endekslemede başarı elde ettiler ve bu da aynı zamanda açgözlü ev sahipleri olan işverenlerin konut fiyatlarını artırmaya yönelik teşviklerini durdurmaya yönelik bir başka adımdı.
Sendikalar üyelerini konut sorunları konusunda başka nasıl örgütlüyor?
A.N.P. – Kısa süre önce hayatını kaybeden Jane McAlevey, bu kavramdan bahsetmek için “bütünsel işçi örgütlenmesi”ni kullanıyordu: “Mesai bitiminde hayatınız sona ermez ve toplumdaki bağlarınız iş yerindeki gücünüzü artırır.” Bu yaklaşımı, 1999’dan 2001’e kadar Stamford Örgütlenme Projesi‘nin bir parçası olarak Stamford, Connecticut’ta çok çeşitli işçileri içeren bir şekilde uyguladı: taksi şoförleri, belediye memurları, hademeler, huzurevi görevlileri ve özellikle de Stamford’un kiliselerini dahil ederek uyguladı.
Bu projenin bir parçası olarak, işçiler sadece ücretleri, yan hakları ve çalışma koşullarını artıran sözleşmeler kazanan yaklaşık 4 bin 500 işçi için sadece ön sözleşme değil, konut konusunda da somut kazanımlar için çabaladı. Konut başlığı, yıkılması planlanan toplu konut projelerinin kurtarılmasını, aynı toplu konut komplekslerindeki iyileştirmelerin ödenmesine yardımcı olmak için 15 milyon dolarlık yeni devlet fonlarının sağlanmasını, şehir tarafından kapsayıcı bir imar politikasının kabul edilmesini ve belediye meclisi tarafından binlerce uygun fiyatlı konutu koruyan bir yedek yönetmeliğin kabulünü içeriyordu.
Tracy, bir kiracı olarak senin bakış açısından değerlendirecek olursak, bu reformlardan hangisi senin için daha öncelikli?
Sendikaların gündemindeki konut sorunu
T.R. – Özel konut piyasasına iki tür müdahalemiz var. Biri kamu konutu: insanlara yaşayacak yer sağlamak. Diğeri ise kira kontrolü.
Özellikle Kaliforniya’da kira kontrolüne yönelik birçok sendika desteği görüyoruz; bu harika, ancak toplu konutları koruma ve finanse etme çabaları da gerçekten çok önemli. Pek çok ilerici toplu konutlardan uzak durmak – toplu konutun anlamından ziyade, bugüne kadar taşıdığı anlamdan dolayı- istiyor. Bu nedenle de, yıllar içinde toplu konutlara ayrılan fonlar kesildi ve projenin kendisi sürekli damgalandı. Dolayısıyla kiracı hareketinde, bize güç veren ve ev sahiplerinden gücü alan reform türlerini düşündüğümüzde, bu iki başlığın amaç doğrultusunda işe yaradığını biliyoruz.
B.M. – Dikkatinizi çekmek istediğim iki deneyim var. Bunlardan ilki ve biri biraz daha tarihsel olanı, nispeten sol görüşlü bir Teamsters (taşıma işçileri sendikası) yerel örgütü olan St. Louis Teamsters’dır. Bu örgüt uzun süredir sadece atölyelerde değil, aynı zamanda çalışanlarının yaşadığı yerlerde de topluluk temsilcileri bulunduruyor. Bu topluluk temsilcileri mahalle entegrasyonu, kamu güvenliği ve bazı durumlarda kiracı örgütlenmesinin başlamasına yardımcı olmak ve iş yerinde öğrendikleri becerileri, taktikleri ve bilgi birikimini insanların yaşadığı yerlere taşımak gibi çeşitli girişimlerde bulunuyorlar.
Bir diğeri ise Connecticut’taki SEIU 1199 New England örneği… Brilik kendi üyeleri içinde araştırmalar yaptı ve üyelerinin başlıca endişesinin konutla ilgili olduğunu keşfetti: kötü koşullarda yaşam ve yatırım yetersizliği, aynı zamanda kontrolden çıkan konut fiyatları… Connecticut Kiracılar Birliği‘ni mali olarak desteklemeye karar verdiler. Bu adımın, eyalet genelinde kiracıların ev sahipleriyle mücadele ederken bağımsız bir araca dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek. Ancak, konut krizine yönelik acil çözümleri savunmak veya bunlar için lobi yapmak dışında, daha fazla sendikanın bu tür iddialı girişimlere yatırım yaptığını görmeyi isteriz.
A.N.P. – Emek mücadelesi bağlamında gerçekleşen grevleri düşündüğümüzde, işçilerin sahip olduğu baskın güçten bahsediyoruz. Grev bir güç gösterisidir çünkü patronun sizin değer üretmeye devam etmenize ihtiyacı vardır. Peki, kiracılar işçilerin sahip olduğu türden kaldıraç gücüne sahip mi?
Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtlarda kalmaya hak kazanamayan üniversite öğrencileri, konut kiralarındaki artış ve yurtların pahalılığı nedeniyle 2021 yılında “Barınamıyoruz Hareketi”ni kurdu. Hareket, kira fiyatları başta olmak üzere yurt ve pansiyon ücretlerini parklarda yatarak protesto etmişti.
‘Evsizler aşırı sağcı projenin radarında’
B.M. – Grevler, işçileri toplumsallaştırmaya, birlikte eyleme geçmeye, patronu can evinden vurmaya zorlaması bakımından önemli. İşletmenin yapısına, işten çıkarılan işçilerin çeşitliliğine, farklı gelir akışlarına ya da işin mevsimsel doğasına bağlı olarak farklı türden işçilerin patronları üzerinde çok farklı güç biçimlerine sahip olduğunu biliyoruz. Aynısı kiracılar için de geçerli.
Ancak kira grevinde stratejik olarak önemi olan şey (emek hareketindekine benzer şekilde), bina içindeki yeni tür ilişkilerin nasıl kurulacağıyla ilgilidir. Evinizle yeni bir ilişki yaratabilir ve bu da birçok başka siyasi girişim için bir başlangıç noktası olabilir.
T.R. – Temel ayrımlardan biri, konutta ikamet ettiğiniz süre zarfında evi nasıl kullanacağınız ev sahibinizin o konut üzerindeki planlarıyla sınırlı olmasıdır. Çoğu zaman bir kira grevinde iki seçeneğiniz vardır: kira ödememek veya evden çıkmayarak yasal süreci devreye sokarak sahip olduğumuz haklara güvenmek.
Bunu biliyorum çünkü iki yıldır kira grevindeydim. Her ay sizden çalınan kaynakları elinizde tutarsınız ve bir bina olarak komşularınızla birlikte bu kaynakların nasıl kullanılması gerektiğine karar verirsiniz. Binanızdaki sorunları kendiniz çözebilir misiniz? Binanızın fiziksel mekânlarının yönetimi, Leonardo’nun “devleti yönetme pratiği”, yeni bir toplum türünü yönetme pratiği dediği şeye erişmenizi sağlar.
Greve gitmek, örgütlerinizde yeni bir militanlık türü üretmektir. Birlikte çalışmanın ev sahiplerini müzakere masasına getirdiğini ve aslında “toplu sözleşme” hakkını kazandığımızı gördük. İki yıldır kira grevinde yaşamayı başarmamın nedenlerinden biri ev sahibimin US Bank olması. Bankaya uygulanan ekonomik yaptırım çok küçük. Para miktarı bir banka için önemsiz olabilir, ancak binamda yaşayan herkes için bu büyük bir dönüşüm anlamına geliyor.
B.M. – Sence bir işçi sendikası ile bir kiracı sendikası arasındaki bu benzerliğin çerçevesi nedir?
A.N.P – Bu ülke konut sahipliği üzerine kurulu ve konut politikalarının çoğu konut sahipliğine odaklanmış durumda, öyle ki konut sisteminin dönüşümüne ilişkin daha geniş tartışma şartlarında veya konuta devlet müdahalesi düşünüldüğünde, kiracıların marjinal bir güç olup olmadığını merak ediyorum.
T.R. – Finans sistemi mülkiyet değerlerini ortalama bir insan için ulaşılmaz ve şirketlerin onları sömürü alanlarına dönüştürmesi için daha erişilebilir hale getirecek şekilde şişirdikçe, konut sahipliği oranlarının düştüğünü görüyoruz. Ev sahibi çoğunluklu bir toplum olsak da, durum her zaman böyle değildi ve yakın zamanda da bu durum değişebilir. Yapacağımız mücadeleyi yerel olarak düşünmeliyiz. Pek çok şehirde kiracılar çoğunlukta; kullanamadığımız bir güç bu, çünkü konutumuz tarafından çeşitli nedenlerle siyasallaşmıyoruz.
B.M. – Amerikan toplumunda “karşı devrim” büyük ölçüde, işçi sınıfı ev sahiplerinin daha sonra sendikaları da mahveden sağcı bir koalisyona zorla dahil edilmesiyle başladı. Eğer orta sınıf ev sahipleri de sıkıştırılıyor ve konut sahibi olma oranı günden güne azalıyorsa, bunun 1970’lerin sonlarında bu ev sahibi isyanlarının başlattığı döngüyle ilgisi var. Bu durum ülkedeki azınlık olan kiracılar için bu ciddi bir siyasi sorun oluşturuyor.
T.R. – Şurası da bir gerçek, aşırı sağcı proje, taraftar toplamak amacıyla evsizliği kullanıyor. “Kiracılar” etrafında örgütlenmemizin nedenlerinden biri, evsiz insanların da bu mücadeleye dahil olduğunu açıkça göstermek istememizdir.
Projemizin bir parçası en savunmasızların ihtiyaçları etrafında örgütlenmektir. Bu bize izlememiz gereken politikanın ne olması gerektiğine dair bir fikir veriyor. Los Angeles’taki evsiz kiracılardan hareketimizin öncüleri olarak bahsediyoruz çünkü onlar birbirlerini güvende tutmak için sahip oldukları az miktardaki kaynakla mücadele için yeni yöntemler keşfediyor. Örneğin sendika aracılığıyla, insanlara evsiz olmanın ne anlama geldiği konusunda uzun vadeli eğitimler veriyor yeni mücadele yolları üzerine projeler geliştiriyoruz.
Hollywood’da, bu kiracı derneğini Los Angeles Kiracılar Birliği‘ne dönüştüren şeylerden biri de, insanların çamaşırhanelerde yaşaması ve sürekli polis tacizine uğramalarıydı. Birlik, kendini güvencede hissetmeyen kiracıları veya evsizleri görünür kılmak için yeni dayanışma ağları inşa etmek için uzun bir proje dönemine girişti. İşimizin en önemli parçası ise aşırı sağın kriminalize ettiği ve ayrımcı bir çerçeveye oturttuğu insanlarla, toplumu yeniden inşa etmeye girişmek en önemli işlerimizden biri.
B.M. – Emek hareketinin sadece emek yoğunluğunu yeniden inşa etmeye değil, aynı zamanda bir sendikada olmanın ne anlama geldiğini ve sendikaların bu ülkedeki toplumsal vizyonunun ne olduğunu dönüştürmeye çalışan “sorun çıkaran kanadı” veya reform kanadı var. Aynı şey kiracı hareketi için de geçerli. Kiracı birlikleri iniş çıkışlar yaşıyor, Özellikle New York gibi büyük bir şehirlerde..
Ancak insanlarla kiracı derneklerindeki deneyimlerinin ne olduğu hakkında konuşursanız, bir dizi farklı taktik ve öncelik duyarsınız. İşçi sınıfının yaşadığı bölgedeki bir kiracı derneği, New York Polisinin etrafında örgütlenmek, kentsel dönüşüm için mütahitlerle anlaşmak, ev sahipleriyle işbirliği içinde olmak ve kiracı-ev sahibi arasında (ev sahibini de önceleyecek şekilde) arabuluculuk yapmayı alışkanlık haline getirmiştir.
Kiracı sendikacılığının, özellikle New York gibi bir şehirde yapmaya çalışması gereken şey evrensel bir sosyal dayanışma kültürüne sahip ve siyaseti farklı bir şekilde yapmaya istekli olan bir kiracı birliğinin ne olduğunu yeniden hatırlatması ve hayata geçirmesi gerekir.
‘Bizim için değişmeyen tek şey, lanet olası dünyayı yeniden yaratma projesine olan bağlılığımızdır’
T.R. – Filistin dayanışma örgütlenmesi, Gazze’de yaşanan sürecin ardından sola “yatırımların kesilmesi” formülünün bir silah olarak kullanabileceği fikrini verdi. Biz de benzer şekilde, işçilerin yerninden edilmesine karşılık emeklilik fonlarından kaynaklarımızı çekmeyi ciddi şekilde düşünmeliyiz. Burada söz konusu olan sadece artan konut maliyetleri nedeniyle eriyen ücret artışları değil, aynı zamanda işçilerin kendi emeklilik fonları bankalar aracılığıyla kiraların yükselmesine katkıda bulunan şirketlere yatırım olarak aktarılmaktadır. Bu sayede, insanların içinde bulundukları toplumsal dayanışmadan kopmalarını ve yerinden edilmelerini de sağlamış oluyorlar. Bu el koyma işleminine karşı, sendikaların daha büyük kurumsal ev sahipleriyle mücadele ederken uyanık olamsı gereken başlıklardan biri olduğnu hatırlatmamız gerkiyor.
Tarihsel olarak düşündüğümüzde, toplu konut için sahip olduğumuz modellerden bazıları, üyeleri için kooperatif konutları inşa eden işçi sendikalarından gelmektedir. Piyasa dışı konut talep eden sendikalar etrafında geleceğe bakmak çok önemli.
United Auto Workers başkanı Shawn Fain da, barınmanın bir insan hakkı olarak görülmesinin bir yolunun kalıcı ve genel bir kira grevi olduğundan bahsediyor ve bu nedenle kiracı hareketinde nasıl bu ölçeğe dönüştürmemiz gerektiği üzerine de düşünmemiz gerekiyor.
Yeni ortaya çıkan bir hareket olarak sahip olduğumuz çelişkili durumlardan biri, üyeleri tarafından hızla değiştirilebilen ve geliştirilen kurumlardan olmamızdır. Los Angeles’ta şehir çapında farklı organlar oluşturduk ve oluşturmaya devam ediyoruz; yerel şartlara göre yeni şubeler açtık. Bu sayede, üyelerimizin ihtiyaçlarına karşı gerçekten duyarlı olabiliyoruz.
Demokratik bir yapı ortaya çıkartmak istiyorsak, bu yeri geldiğinde “değişebilmemiz gerektiği” anlamına geliyor. Ancak bizim için değişmeyen tek şey, komşularımızla dayanışma biçimleri oluşturmaya ve lanet olası dünyayı yeniden yaratma projesine olan bağlılığımızdır.
Jacobin’de yayımlanan “Getting Renters Organized” başlıklı yazıdan derlenmiştir.