Share This Article
On yıldan uzun bir süre önce Pablo Neruda’nın biyografisini yazmaya giriştiğimde şiirin politik gücünü ve toplumsal değişikliklere esin verme yetisini incelemek istiyordum. Neruda’nın toplumsal şiirleri, dile getirdiği insanlığın ayrılmaz bir parçasıydı; elinde kalem olmadığında da doğrudan eylemin içinde cesurca yer aldı.
Neruda: The Poet’s Calling kitabını yazmayı tam da Trump’ın ilk yüz gününün sonunda bitirdim. Haliyle yıllardır incelediğim konular birden yeni bir önem kazandı. Direnişin gittikçe daha etkili bir sözcük haline geldiği günümüz politik gerçekliğinde, geçtiğimiz yüzyılın en önemli ve simgesel direniş şairlerinden biri bize ne diyebilirdi?
Kendi kültürel hikâyemizin bir sonraki bölümünü şekillendirmeye devam ederken bize ne sunabilirdi? Bazı yanıtlar, ya da en azından bakış açıları, Neruda’nın hayatının ve işlerinin ayrıntılarında bulunabilir.
Neruda’nın mirası, rol aldığı tarihi olaylarla doğrudan şekillendi. Gençlik yıllarında, Şili’deki devrimci öğrenci hareketi sırasında ülkede hâkim olan aristokrasiye meydan okuyan genç kuşağın sesi, aktivist yazar rolünü üstlendi.
Son yıllarında Şili’yi Amerikan müdahalesine karşı şiddetle savundu ve Salvador Allende’nin tarihe geçmiş sosyalist hükümetini Fransa’da büyükelçi olarak temsil etti. Okurlarıyla ve kendi yazdıklarıyla ilişkisi sert politik krizlerin ve diktatörlüğün bu dönemlerinde şekillendi.
‘Kömür madeni bölgelerinde cinayetler işlendi!’
1947’de Soğuk Savaş Şili’yi vurduğunda, ülkenin hilekâr ve ne yapacağı belli olmayan başkanı Gabriel González Videla, Neruda’ya ve seçilmesine yardım edenlere karşı cephe aldı.
Emekçilere ve sola karşı baskıcı uygulamaları yürürlüğe soktu: Komünist gazeteyi kapattı, grev yapan üç yüz kömür madencisini Patagonya’nın bir adasında hapsetti. İşçi liderlerini ve öteki “huzur bozucuları” Augusto Pinochet adında, otuz üç yaşındaki bir yüzbaşının yönettiği toplama kampına gönderdi.
O zamanlar bir senatör olan Neruda, yazdıkları ve eylemleriyle bu durumun karşısında yer aldı. Senatoya gidip sesini yükseltti:
Artık meclis bile sansüre tabi. Konuşamıyorsunuz bile. Kömür madeni bölgelerinde cinayetler işlendi!
González Videla daha fazlasını dinlemeyecekti. Neruda’yı vatan hainliğiyle suçladı ve tutuklanmasını emredip onu sürgüne gitmek zorunda bıraktı.
Neruda, Madrid yolcusu
Neruda anıtsal kitabı Evrensel Şarkı’yla (1) (Canto General), estetik ve kavramsal olarak cüretkâr yeni bir şiirsel dil geliştirerek karşılık verdi. Kitap, Amerikalıların tarihini, direnişin lirik ve epik bir hikâyesi olarak yeniden kurgular ve iyileştirir.
Elli yıl sonra, 2003’te, Santiago metrosunda çalışan bir inşaat mühendisi bana Evrensel Şarkı’nın “Amerikalıların tarihini fatihlerin değil, insanların kendi bakış açılarından gösterdiği için” önemli olduğunu söyledi.
Neruda’nın şiiriyle yaşadığı toplumsal değişimler arasındaki ilişki, İspanya İç Savaşı’nın patlak verdiği zamandaki kadar doğrudan kendini göstermemiştir hiç. Neruda otuzuncu yaş gününden hemen önce Şili konsolosu olarak 1934’te Madrid’e gitti.
İspanya kralı üç yıl önce nihayet düşmüş; idealist, ilerlemeci bir ruh yazarları ve entelektüelleri canlandırmıştı. Özellikle de Neruda’nın bir önceki yıl tanıştığı şair ve oyun yazarı Federico García Lorca’yı. Neruda Madrid’e ilk gittiğinde Lorca onu tren garında bekliyordu.
İspanya zıt politik ve entelektüel akımların savaş alanı
Uzakdoğu’daki bir dizi konsolosluk görevi sırasında içine düştüğü depresyonun ve yalıtılmışlığın çetrefil döneminden – kendi deyişiyle “parlak yalnızlık”tan – gün ışığına çıkan Neruda, böyle bir kardeşliğe açtı.
Bu dönem şiirleri son derece kapalı olmasına karşın yine de sadece kendi iç dünyasına odaklanmadı: Konsolosluk görevleri sırasında, yazmanın dışında, kadınların aşağılanması ve sindirilmesi, beyaz olmayan yerliler ve yoksullarla ilgili konularda aktif olarak yer aldı. Ezilenlerin yanında yer almış bir aktivist olarak gelecekteki mirasına rahatsız edici bir sayfa ekledi ve anılarında Sri Lanka’da Tamil bir hizmetçiye nasıl tecavüz edildiğini bile anlattı.
Madrid’e vardığında Neruda’nın morali aktivistlerin ve sanatçıların heyecan verici, sağlam dostluğuyla canlandı. Ama İspanya’nın toplumsal ve politik durumu gerilimli ve karışıktı.
Tarihçi Gabriel Jackson’ın yazdığı gibi, 1930’da İspanya, “Hem can çekişen bir monarşi, ekonomik kalkınmanın çok dengesiz olduğu bir ülke hem de şiddetli, zıt politik ve entelektüel akımların savaş alanıydı.”
Hitler ve Mussolini’nin yakınlarda güç kazanmasıyla İspanyol faşistleri kendilerini daha doğrudan ve sert biçimde gösterdiler. İlerici hükümet ayakta kalmak için direniyordu. 1936 Martı’ndan başlayarak, faşist grup Falanj’ın üyeleri Madrid sokaklarında otomobilleriyle alaylar halinde gövde gösterisinde bulundu.
Makineli tüfek taşıyor ve işçi mahallelerindeki sözde Kızılları vuruyorlardı. Sağcı yayın kuruluşları orta sınıfa bir komünist devlet korkusu aşılayıp İspanya’yı ancak bir askeri darbenin kurtarabileceği düşüncesini yayarken haziran itibariyle komünist, sosyalist ve anarşist partilerden pek çok üye açıktan açığa bir devrim propagandası yapmaya başladı.
Faşist bir karşıdevrimin dedikoduları, solcu bir eşcinsel ve sözünü sakınmaz bir cumhuriyetçi olan Lorca’nın başını döndürüyor, onu sersemletiyordu. Muhafazakâr, nüfuzlu ailesinin onu koruyacağını umarak memleketi Granada’ya kaçtı.
Pablo Neruda
‘Antifaşist Entelektüeller Birliği’ kuruldu
17 Temmuz 1936’da faşist general Francisco Franco, İspanya İç Savaşı’nın ilk kıvılcımını çakan askeri bir ayaklanmaya önderlik etti. Mussolini ve Hitler uçaklarla, silahlarla onu destekledi. Milliyetçiler olarak bilinen isyankârlar derhal, Neruda ve arkadaşlarının yaşadığı Madrid’e ilerledi.
Neruda ve arkadaşları Antifaşist Entelektüeller Birliği’ni henüz kurmuş, akıl ve yaratıcılıklarını Cumhuriyet’in savunulmasında kullanmaya karar vermişlerdi. Moral bozucu bir dönemde bir yandan kültürü canlandırırken öte yandan ideolojilerini destekleyen, Cervantes’ten Lorca’ya popüler tiyatro oyunlarını halkla buluşturdular.
Birlik ayrıca, özellikle cumhuriyetçi askerler için hazırlanmış, küçük bir dergi çıkardı. Okuma yazma bilmeyenler için birliğin bir üyesi dergiyi sesli okuyacaktı. Antonio Machado ve Rafael Alberti’nin de dahil olduğu yazar listesi olağanüstüydü.
Şiiri dışarıya doğru yön değiştirmeli, eyleme geçmeli
Savaşın birinci ayında milliyetçiler Lorca’yı tutukladı. Lorca’nın suçu sorulduğunda görevli subay “başkalarının silahla verdiğinden daha fazla zararı kalemle verdi” diye yanıtladı. Üç gün sonra Lorca ve öbür tutuklular zeytin ağaçlarının yanında kurşuna dizildi.
Bu haber Neruda’yı yürekten sarstı. Bir arkadaşın katledilmesinin dehşetinden öte Lorca’nın ölümü daha fazlasını simgeliyordu: Lorca şiirin ta kendisiydi; faşistler sanki şiirin kendisini katletmişti. Neruda, geri dönüşsüz bir noktaya gelmişti. Şiiri dışarıya doğru yön değiştirmeliydi; eyleme geçmeliydi.
Daha fazla melankolik mısra, kırmızı gelincikler serpiştirilmiş aşk şiirleri veya metafizik yazı yoktu; hepsi faşizmin yükselişinin gerçeklerini görmezden geliyordu. Gözü pek, yinelenen sözcükler ve açık, canlı imgeler amacına hizmet ediyordu artık: Yüreğindeki çarpıntıyı ve yaşadığı gerçekleri anlatırken geniş bir kitle tarafından doğrudan anlaşılabileceği bir yöntem.
Bu durum en iyi Bir Tutam Açıklama (2) şiirinde gösterir kendini. Sadece şiirin adı bile, şairin duyulma ve anlaşılma konusundaki aciliyetini aktarır okura:
Soracaksınız bana: Leylaklar nerde?
Nerde gelincik yapraklı metafizik?
Nerde yağmur, saçıp birer birer
sözcükleri, yarıklarla ve
kuşlarla bezeyen?
Sayıp dökeyim bütün haberleri.
Ben bir uzak semtte yaşadım,
uzak bir semtinde Madrit’in, çanlarla
saatlerle ve ağaçlarla.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Çiçeklerin evi
derlerdi evime çünkü her yarıktan
sardunyalar fışkırırdı: güzel mi güzel
bir evdi
köpekleri ve çocuklarıyla.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Federico, anımsar mısın
toprağın altından,
balkonlarımda nasıl
çiçekler doldururdu ağzına haziran ışığı?
Kardeşim, kardeşim benim!
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Ve bir sabah tutuşuverdi her şey,
bir sabah yalımlar
fırladı topraktan
insanları yutarak
ve sonrası hep ateşti,
baruttu hep sonrası,
sonrası hep kan.
Haydutlar, uçakları ve Mağriplileriyle,
haydutlar, yüzükleri ve düşesleriyle,
kutsayan kara cüppeli papazlarıyla
indiler çocukları katletmeye gökyüzünden,
ve çocuk kanına boyadılar sokakları
yaygara koparmadan, çocuk kanı gibi.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Ve soracaksınız şiiri niçin
düşlerden ve yapraklardan söz açmıyor,
koca koca yanardağlarından ülkesinin?
Gelin de görün sokaklardaki kanı.
Gelin de görün
akan kanı sokaklarda.
Gelin de görün kanı
sokaklarda akan.
Şairlerin Savaşı
Neruda savaşa tepki olarak, Tercera Residencia’nın bir bölümünü oluşturan Yürekteki İspanya kitabında yer alan toplamda yirmi bir şiir yazdı. Bu şiirler onun önceki, daha kapalı kitaplarının okuru olan kültürlü, entelektüel kesimin ötesine ulaşmayı amaçlıyordu.
Şimdi Neruda’nın şiirleri, eski giysileri ve iddiaya göre, düşman bayraklarını kullanarak kâğıt hamuru yapan cephedeki askerlerce basılıyordu.
Cumhuriyetçi askerler dizgiyi yapıyor, bitmiş kopyaları basıyor ve onları çarpışan askerlere ulaştırıyordu. Başka bir deyişle şiir, direnişin yakıtıydı ve Neruda coşkulu bir hareketin yalnızca bir tarafıydı: İspanya İç Savaşı’nda o kadar çok şairinin güçlü etkisi vardı ki, savaşa “Şairlerin Savaşı” deniyordu.
Faşistlerin bombaları Madrid’e düşerken, Neruda Cumhuriyet’le dayanışma göstermek için yazarların bir araya geleceği tarihi bir buluşmanın düzenlenmesinde rol alacağı Paris’e gitti. Ernest Hemingway ve Langston Hughes katılımcılar arasındaydı.
Neruda’nın özgürlük gemisi
Neruda öte yandan cumhuriyetçi ülküyü desteklemek için bir dizi yayın girişiminde bulundu. İngiliz aktivist Nancy Cunard’la birlikte Dünya Şairleri İspanya Halkını Savunuyor’u yayımladı. Cunard’ın evinde bir baskı makinesi vardı; Neruda dizgiye yardım etti. Derginin satışından gelen para Franco’nun birlikleriyle çarpışan cumhuriyetçi askerlere gitti. Toplanan para çok değildi ama bağışçıların özverili, kararlı desteği çok şey söylüyordu.
O sıralarda Şili’nin dışişleri bakanı, Neruda’nın Fransa’daki partizan faaliyetlerini “onaylamadığını” söyledi. Şairin ülkesine dönmesi emredildi; 1937 Ekimi’nde döndü. Franco 1 Nisan 1939’da zaferini ilan etti. Barselona ve bütün Katalonya’yı ele geçirmek için yaptığı son saldırılar yarım milyondan fazla İspanyol mülteciyi Pireneler’i aşıp, hastalık ve açlığa maruz kalıp kamplarda çürüyecekleri Fransa’ya kaçmaya mecbur etti.
Neruda’nın Paris’teki arkadaşları ona durumu yazıp bir şeyler yapması için yalvardı. Şair, onu Paris’e konsolos olarak atayan Şili’nin yeni seçilmiş solcu başkanından yardım talebinde bulundu.
Neruda Paris’te Winnipeg adında eski bir kargo gemisi buldu ve iki binden fazla mültecinin özgürlüklerine kavuşacağı Şili’ye götürüleceği son derece çetin bir yolculuğu örgütledi. Bu başarı bütün dünyada manşetlerden alkışlandı.
‘Bomba atmayın, şiir yazın’
Sebastián Piñera’nın Şili’deki başkanlık seçimlerinin galibi olmasında güçlü göçmen karşıtı fikirlerin yatıyor olmasından endişeye kapılan Ariel Dorfman, daha 2018 Şubatı’nda New York Times’da Neruda’nın mirası üzerine bir yazı kaleme aldı. Yükselen yabancı düşmanlığı ve milliyetçilik Şili’ye özgü olmadığı halde, Şili tarihinin “Sığınacak bir yer arayan yabancılarla karşılaştığımızda nasıl davranmalı”nın bir örneğini barındırdığına dikkat çekti. Winnipeg olayını anlatıp yazısını “Bugünün Nerudaları nerede?” sorusuyla bitirdi.
Otoriterliğin, bir dizi yeni güçlüğün ve adaletsizliğin yükselişe geçtiği günümüze baktığımızda soru geçerliğini koruyor: Şiirin değişimi etkileyecek gücü var mı? El ilanlarına “Bomba atmayın, şiir yazın” yazabiliriz ama acı gerçek, tek bir şiirin hayalperestleri sınır dışı edilmekten kurtarmayacağı veya işe yaramaz bir başkana engel olmaya yetmeyeceği.
Yine de Neruda, şiirin etkili doğasının – onun eşsiz damıtma gücünün – gittikçe çoğalan, ortak bir çaba sayesinde nasıl değişiklik yaratacağını gösterir: Teker teker, tıpkı bir araya gelen damlalar gibi, her defasında bir şiir bir kişiye temas eder – ister 1930’ların cumhuriyetçi bir İspanyol askeri tarafından okunsun ister radyoda duyulsun ya da yeni baştan kaleme alınsın – bakış açısında bir değişiklik yaratmaya ya da eyleme geçmeye kışkırtır. Şiir bilgilendirir, güç ve ilham verir.
Bu tek başına bombaları durdurmaya yetmez ama bir toplumsal hareketle bir araya getirildiğinde – marşlar, halkın örgütlü kalması, Beyaz Saray önüne bırakılan yedi bin çift ayakkabı – Neruda, şiirin, direnişin daha büyük dönüştürücü etkilerinin duygusal yönden nasıl da güçlü bir bileşeni olduğunu bize gösterdi.
‘Kuyuların dibindeki sesler yeryüzünün gizli kaynaklarına döner‘
Neruda’nın şiirinin etkisi sağlamlığıyla, insanların onun yazdıklarını ne sıklıkla farkındalık yaratmak, harekete geçirmek, ayakta tutmak için bir araç olarak kullandıklarıyla kanıtlanmıştır.
2003 Irak İşgali’nin yolu yapılırken San Francisco’da Neruda’nın sözcükleri sokaklarda afişleri süslüyordu:
Zorba yönetimler şarkı söyleyen kafaları koparır ama kuyuların dibindeki sesler yeryüzünün gizli kaynaklarına döner ve karanlığın içinde insanların ağızlarından fışkırır.” Yaklaşık on yıl sonra, Mısırlı sanat tarihçisi Bahia Shehab, Arap Baharı sırasında Kahire sokaklarına Neruda’nın sözlerini sprey boyayla yazdı: “Bütün çiçekleri koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz.
Beş yıl sonra, Ocak 2017’deki Kadın Yürüyüşü sırasında Neruda’nın aynı sözleri Kahire sokaklarındaki pankartları bu defa İspanyolca aslıyla donatacaktı:
“Podrán cortar todas las flores, pero no podrá detener la primavera.”
Şiirin biricik sonsuz gücünün direnişin ana bileşenleri olduğunu anlayabiliriz
Sosyal adaletsizlik, savaş ve liberal demokrasinin oyun çizgisi bizi köşemizde öylece oturmaktansa eylemin içinde yer almaya zorluyor. Neruda, buhranlara karşılık olarak şiirini kökten bir biçimde değiştirdi. Kasvetli, kapalı, deneysel şiirini, İspanyol İç Savaşı başladığında daha militan, kararlı bir biçim adına terk etti.
İster şair, öğretmen, okur, aktivist, ister dünyayı umursayan sıradan vatandaşlar olalım; biz de kendimizi ifade etme biçimimizi değiştirebiliriz. Sosyal medya çağında, mesajlarımızı direnişçilere iletmek için bayraklara ihtiyacımız yok.
Hepimiz konuşabiliriz. Hepimiz diyaloğun bir parçası olabiliriz. Şiir, Neruda’nın deyişiyle, “bir şeyleri açıklarken” ortak yolumuz olabilir. Neruda ve ötekilerden kendimizi ifade etme ve dinleme biçimimizin – ve şiirin biricik sonsuz gücünün – direnişin ana bileşenleri olduğunu anlayabiliriz.
İngilizceden çeviren: Burcu Yılmaz
Bu yazı The Paris Review’un 26 Mart 2018 tarihli sayısında yayımlanan “What Can We Learn from Neruda’s Poetry of Resistance” başlıklı yazıdan derlenmiştir.
Dipnotlar
1) “Evrensel Şarkı”nın son bölümünü oluşturan yirmi sekiz şiir Türkçede ilk kez Aytekin Karaçoban’ın çevirisiyle Sözcükler’in Eylül- Ekim 2017 tarihli 69. sayısında yayımlandı.
2) Çev: Kemal Özer- Sibel Özbudun. Sevdiğime Seslenir Gibi kitabından. Yordam Yayıncılık, 1992.