Share This Article
Judith Herzberg Holokost’tan sağ kurtulan bir çocuk olarak şair kimliğini hafıza, travma ve kimlik üzerine inşa etmiştir. Politik açıdan militarizme, devlet şiddetine ve zorunlu kahramanlık anlatılarına karşı mesafeli ve eleştirel bir yaklaşım benimseyen şair sloganvari bir tavırdan ziyade küçük sahnelerde kırılgan duygular üzerinde durmuştur. Sanki şiiri de şairin bir oda içerisindeki varoluşun askıya alınışını seslendirmektedir. Kelime anlamıyla da “sanki” görünüş ile gerçeklik arasındaki gerilimi iletir. Şiirdeki “sanki” hâli, şeylerin tam olarak oldukları gibi değil de bize göründükleri biçimde var olmasıyla örtüşür.
Bir odaya giriyorsun sanki, niye girdiğini bilmeden,
dönmek zorunda kalıyorsun amacının yollarına,
sanki bir şeyler arıyorsun dolapta el yordamıyla,
bulunca anlıyorsun ne olduğunu aradığının,
şeklinde başlar ve dinleyenine bir varoluşun kayboluşuna ilişkin başlangıcın haberini verir. Bir odaya girişin “sanki” kelimesiyle başlatılması kurulan gerçekliğin belirsizliğini taşır ve okuyucuyla arasına “olasılık mekanı” yerleştirir. Odanın bize göründüğü kadar içindeyizdir. “Niye girdiğini bilmeden” duygusu da saf deneyimin, henüz anlamlandırılmamış hâlinin ifadesidir. Odanın içine, bir hayata, rahmin insanı kucakladığı yere düşüşünü çağrıştırır. Anlam henüz kurulmamıştır, sonradan; el yordamıyla kazanılacak bir deneyimdir. Bir odaya girme ve nedenini bilmeme varoluşun belirsizliğini, arayışını imler. Anlam hareketten sonra gelir. Bundan dolayı şiirin başlangıcı, “dünya-içinde-varlık” kavramını andırır. İnsan, tıpkı bir odaya girer gibi, bilinçsizce ve sorgulamadan “dünya”ya girer. Buradaki “niye girdiğini bilmemek” varoluşun amaçsızlığını, başlangıçtaki yönsüzlüğü, insan bilincinin dünyaya sonradan eklemlenmesini, yaşamın başındaki niyet-öncesi hâli ima eder.

İyi Şeyler Yayıncılık, 1991 yılında İrlandalı fotoğrafçı ve reklamcı R. Paul McMillen’ın İstanbul’da attığı yaratıcı bir adımla hayat buldu.Yayın yönetmenliğini Cevat Çapan’ın üstlendiği bu genç yayınevinin, ilk kitabı Ülkü Tamer‘in çevirisini yaptığı Judith Herzberg’in “Sanki” adlı şiir derlemesiydi. İyi Şeyler, adının hakkını vererek, 1990’ların başındaki Türk yayıncılığına taze bir rüzgâr gibi girdi; seçtiği metinlerle okuru düşüncenin kıyılarına çağırırken, her kitabın tasarımına yerleştirdiği incelikle de gözlere yeni bir estetik ufuk sundu.
“Dönmek zorunda kalıyorsun amacının yollarına,” diyerek de yaşamdaki amacı sonradan kurar. Yola çıkan bu belirsizliğin geri dönülerek kurulabilecek bir şey olduğunu düşündürür. Eylemle başlayan insan eylemin gerekçesini kurmaya niyet eder, kurup kuramayacağı ise muğlaktır. Amaç önceden koyduğumuz bir şey olmaktan çıkar, sonradan fark ettiğimiz bir şeye dönüşür. İnsan kendine açıklığı sonradan kazandırır. El yordamıyla, karanlık bir dolaba dalar gibi kendiliğini karanlıktan çıkarır.
sanki bir paket götürüyorsun bir yerlere,
bırakınca onu, düşünüp duruyorsun, irkiliyorsun ansızın
hafifliyorsun, sanki beklerken birini
uzun, uzun tutuluyorsun her geçen kişiye
ama hep bekleyensindir bu arada, sanki
bildik bir yer burası diyorsun, neresi, nedir, bilemiyorsun
diye devam eder Herzberg, belleğin bir paket gibi kendisiyle sürüklenişini, bir yerlere götürülüşünü, zihnin dalgaları arasında kalanları bırakınca insanın ne yaşadığını duyumsamasını anlatır. Sırtında taşıdığı kaygısıdır insanın, onu bir yerlere bırakabilmenin hafifliğini yansıtır dize. Ancak bu hafifliğe irkilme ve tedirginlik eşlik eder, yaşananları bir köşeye bırakmanın tedirgin edici bilinmezliğidir bu belki de. İnsanı bekleyen kişiden bekleme halinin kendisine dönüştüren, açık pencereden içeri girecek olanın ne olduğunu bilmeden bekleten. Bekleme hali insanın bir nevi kim olduğunun askıya alınışıdır. Nereden gelmiştir, nereye gidecektir bilemez. Bekleme, şimdiyi ve geleceği gölgelendirir.
bir koku uyanıyor belleğinde
sanki biriyle hep tetiktesin, sezgiyle,
rahatça uzanıyorsun bir başkasıyla
nasıl bulur hayvanlar yollarını işte öyle*,
diyerek bitirir şiirini ve duyumsadığı bir kokuyla geçmişe gönderir insanı, o şey hem tanıdık hem yabancıdır hem çağırır hem saklanır. Koku burada tesadüf değildir; belleğin en dolaysız kapısıdır. Geleceksiz bir şimdide sığınılan yerdir ve soyut bir andan ziyade bedende yaşayan bir geçmişi imler. “Sanki biriyle hep tetiktesin, sezgiyle” diyerek insanın zihinsel bir bilgi biçimi olmaktan çok, hayatta kalma refleksi gibi işler. Bu açıdan şiir, Merleau-Ponty’ninbeden felsefesiyle buluşur: İnsan önce beden olarak dünyaya yerleşir; dikkat, gerginlik, tetikte olma—hepsi bedensel bilinç kipleridir. Beden olarak yerleştikten sonra ötekiyle karşılaşması genişletir onu, bundandır ki bir başkasıyla uzanması rahatçadır. Tetikte olmanın karşısına yerleştirir bir başkasını. Politik açıdan okunduğunda baskı ortamlarında paylaşılan dayanışmanın nefes alma alanıdır başkası. Politik öznenin yalnızlığının askıya alınışı, tetikte olmanın bertaraf edilişi.
*) Sanki, Judith Herzberg, Türkçesi: Ülkü Tamer, İyi Şeyler Yay.

