Share This Article
Tarihte birbirine benzeyen olaylar meydana gelir elbette ama hiçbiri aynı değildir. Çünkü dönemler ve gelişmelerin yanı sıra zamanın ruhu da yaşananları farklı kılar.
Eylemler ve onları doğuran koşullar ile sonuçlardan türetilen yeni edimler, zamanın ruhunu oluşturuyor. Zamanın ruhu ise bazı kişileri sahneden indirirken bazılarını sahneye çıkarıyor. İşte dönemlerin ve eylemlerin bağlantısını, birbirinden ayrıldıkları noktaları kavrayanlar bu ayrıntıların farkına varabiliyor.
Gazeteci, yazar ve siyaset bilimci Giuliano da Empoli, hem mesleği gereği hem de tarihî kurmaca metinler yazmaya soyunduğu için bahsi geçen bağlantılara dikkat kesilen bir isim. Kremlin’in Büyücüsü başlıklı romanında Empoli, uzak ve yakın geçmiş ilintisiyle Rusya’nın politik gerilimlerine dair kalem oynatırken hayli tanıdık aktörleri metne dâhil ederek ülkenin dünü ve bugününü, gerçek ve kurmaca arasında geçişler yaparak karşılaştırıyor.
‘Yeni Rasputin’
Empoli, romana başlarken hem ipucu hem de uyarı niteliğinde, iç içe geçmiş iki cümle kurmuş:
Bu roman, gerçek kişilerden ve olaylardan esinlenilerek yazılmış olup yazar, roman kişilerine birer özel yaşam ve hayal mahsulü sözler ödünç vermiştir. Yine de anlatılan gerçek bir Rus hikâyesidir.
İlk cümle yakın geçmişe; 1990’ların sonu ve 2000’lerin başına bir gönderme. İkinci cümle ise Rusya’nın Çarlık ve Sovyet dönemlerine bir atıf: Empoli, tarihsel bağlantıyı ve zamanın ruhunu gözden ırak tutmadan, devleti yönetme geleneğinin devam ettiğini anlatmaya çalışıyor. Başka bir deyişle devleti yönetmeye ve iktidarı ele geçirmeye uğraşanların neredeyse tamamının kendisini bir çar olarak gördüğünü ima ediyor. Bu da bizi yeni Rusya’ya yani Putin’in ülkesine götürüyor.
Kremlin’in Büyücüsü, Rusya siyaset geleneğini ve devam eden Putin dönemini, onun danışmanının gözünden romanlaştırdığı bir metin. Dolayısıyla SSCB’nin dağılmasından sonra on yıllık süreçte bocalayan ve Putin’in demir yumruğuyla silkelenen Rusya’ya baktığı bir roman.
Hikâyenin merkezinde iki isim var: “Çar” diye anılan devlet başkanı ve onun danışmanı Vadim Baranov. Görünüşüne pek önem vermeyen, sıradan bir Rus vatandaşı olan ama “Çar”ın sağ kolu hâline gelip her türlü politik, ekonomik, sosyal ve kültürel meselede ona danışmanlık yapan; hem işgal ettiği koltukla hem de tanık olduklarıyla güçlenen Baranov, “muammayla kuşatılmış bir hayatta yol almakla” kalmamış, “Çar”ın üzerinde nüfuza sahip bir isme dönüşmüş. Dolayısıyla son yirmi senede Rusya’da olup bitenlerin hem faillerinden hem de gözlemcilerinden biri. “Kremlin’in Büyücüsü” ve “Yeni Rasputin” diye anılmasının nedenlerinin başında da bu geliyor.
Yeri geldiğinde ketum olan yeri geldiğinde “Çar”a tüm bildiklerini aktaran, resmî ve belirgin bir görevi bulunmasa da başkentte herkesin kendisinden bahsettiği Baranov, saray çalışanlarının da bürokratların da tedirgin duran patronların da şifrelerini çözmeye uğraştığı biri.
“Çar”ın yanında parlayıp güçlenişinin ardından istifasının duyurulup birden ortadan kaybolduğu güne dek sürüyor bu uğraş. Empoli, 2000’lerden itibaren faaliyetlerini sürdüren bu ismin hem “Çar”la ilişkisini hem de Rusya’nın bu dönemde nereden nereye geldiğini anlatıyor. Başka bir deyişle Yeni Rusya’yı…
Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası’nı mağlup etmesinin 78. yıldönümünde Moskova Kızıl Meydan’daki askeri geçit töreninde Putin, emekli askerlerle bir arada.
Oligarkların tasfiye edildiği veya “Çar”a biat ettirildiği, muhalefetin sisteme göre konumlandırıldığı, “Çar”ın sözünün üstüne ancak onun istediği ve kurguladığı kadar söz söylenebildiği Yeni Rusya’da Baranov, gizli bir güç veya mutlak gücün yönlendiricisi rolüyle karşımızda. Elbette gözetlenen, denetlenen ve sınırlı bir alanda hareket etmesine izin verilen biri olarak…
Empoli, Baranov’un konumunu ve yetkilerini anlatırken eski ve yeni Rusya karşılaştırmasına girişiyor; devlet yönetme geleneğinin ve yöneticilerin, birbirine benzerliğinin ve farklılığının ülkeyi nasıl şekillendirdiğini, kurgudan kopmadan ve gerçekleri atlamadan ortaya koyuyor. Rusya’da iktidarın “güneş ve ölüm gibi olduğunu, doğrudan yüzüne bakılmayacağını” bilen bir adamın geçmiş-bugün bağlantısı kurduğunu görüyoruz. Yani bir ayağı komünizm öncesi Rusya’da diğeri ise Sovyet Rusya ve 1990’larda olan bir danışman.
“Çağının yorumcusu değil parçası olmak isteyen” Baranov’un yolunu çizme hikâyesi, eski ve yeni Rusya’nın öyküsüyle birleşiyor. Oyuna dâhil olanlar ve oyunu kenardan izleyip aktörler tarafından yok edilmeyi bekleyenler de bu hikâyenin içinde. Baranov ise her iki grubu denetim altında tutmak isteyen “Çar”ın yanında konumlanarak Yeni Rusya tarihinde bir yer ediniyor. Hakikatten kuşku duyulmasını sağlayıp yeni bir gerçeklik yaratarak iktidar kapılarının açılacağını biliyor ve bu düşünceyle kararlı adımlar atıyor.
‘Balta darbesi’
Baranov’un tanıklığı, Rusya’da bir güç etrafında beraberliğin sağlanarak yeni bir yönetim ve devlet oluşturma sürecinin nasıl geliştirildiğini gösteriyor. Bu yeni dönemin şiarı ise güvenlik ve istikrar. Gerek Baranov gerek Putin’e tabi olup onu “Çar” hâline getirecekler, söz konusu zaman diliminde bu amaç uğruna maddi ve manevi desteğini esirgemiyor. Halkın, sokaklara düzen getirecek ve devletin ahlaki otoritesini yeniden tesis edecek güçlü bir önder arzusuna yanıt verecek Putin’i, hem Rusya kamuoyuna hem de dünyaya duyuruyorlar. Görevine bağlı bir memurun, zamanın ruhu hâline gelen güvenlik, birlik ve istikrar için önce bir lidere ardından otokrata dönüşümünü; “Kremlin’de ikâmet edenin zamana hükmettiğini” aktarıyor Baranov. Bununla birlikte, 2000’lerin başında Rusya’daki durumu da özetliyor:
Moskova artık imparatorluğun başkenti değildi. Şehir, Bolşoy temsilleri esnasında çalan cep telefonlarının ve orman kanunlarını dayatan çetelerin hesaplaşmalarına hizmet eden otomatik silahların metropolü hâline gelmişti. Ortamın havasını belirleyen Kremlin değil paraydı artık. Oligarkların zırhlı Mercedes’leriyle şehrin sokaklarından geçişi, çarlık döneminde soyluların arabalarının kalabalıklar arasından kırbaç darbeleriyle kendilerine yol açışını andırıyordu. Halktan insanların, Moskova’nın iş çıkışı evlerine dönen o uysal, küçük insanlarının ise artık ısıtıcıyı açacak kadar bile paraları yoktu.
“Dünya nimetlerine sırtını dönmüş” ve Rusya’daki “başıbozukluğun” ya da “dağınıklığın” üstesinden gelecek, dirayetli ve otoriter yeni “Çar”ın sessiz ve soğuk gücü, ülkeyi sarıp sarmalayınca Baranov da onunla birlikte yükseliyor. “Liderliğin ve hâkimiyetin sesini” yakından işitiyor; onun asla rakam vermeden hayattan, ölümden, onurdan, vatandan söz edişinin ve dikey iktidarının birinci dereceden tanığı oluyor.
Halkın, SSCB mirasını hoyratça tükettiğini ve gasp ettiğini düşündüğü, başkanlık koltuğuna oturan herkesi yönetebileceğini söyleyen ve kendi popülerliklerini fazla önemseyen “oligarklar”, bu dikey siyasetin soğuk yüzüyle karşılaşan ilk kişiler oluyor. Ardından bürokratlar, muhalefet ve halkın büyük çoğunluğu, bu yeni dikey siyasetle tanışıyor. Kısacası Rusya, bir kez daha “balta darbesi”yle inşa edilirken Baranov, hem tarih bilgisinden hem de tecrübesinden hareketle ülkesine özgü bir gerçeği hatırlatıyor: “Halktan daha kıyıcı bir diktatör yoktur; halkın öfkesini bir tek, şefin sert ama âdil eli dindirebilir.”
En önemli siyasi rakibi Hodorkovski’yi tutuklatan, medyayı elinde tutan Berezovski’yi dize getiren ve halkta korkuyla karışık güven uyandıran “Çar” da tam olarak bunu yapıyor. Baranov ise hem halkın hem de “Çar”ın öfkesini ve sistemin işleyişinde kilit rol oynayan her şeyi yönetiyor.
‘Putin bir casustan ibaretti’
Devletin kaderini sarayın belirlemeye başlamasıyla Putin’in “Yeni Çar” olduğunu söyleyen Baranov, yirmi birinci yüzyılda Rusya’da iktidarın ufak işaretlerle ve küçük ayrıntılarla şekillendiğini hatırlatıyor.
Bahsi geçen ayrıntılardan birini şöyle anlatıyor Baranov:
Putin zannettiğim gibi büyük bir aktör değildi, bir casustan ibaretti. Casusluk, oyunculuk nitelikleri gerektiren şizofrence bir işti, orası kesin. Fakat gerçek bir aktör dışa dönüktür, iletişim kurmaktan aldığı zevk gerçektir. Casus ise buna mukabil, tüm hislerine, varsa tabii, ket vurmayı bilmek zorundadır. Pratikte, bu iki yetenek hizmetindedir, hem bir aktör misali empati kuruyormuş gibi yapmalı hem de ameliyathanedeki cerrahın soğukkanlılığına sahip olmalıdır. Şayet Putin büyük bir oyuncu değilse ben de büyük bir yönetmen değildim, en fazla bir işbirlikçiydim o kadar.
Putin’i anavatanlarını güvenli bir yer kılan kurtarıcı olarak niteleyen çoğunluğun, tarihin sonunun gelmediğine inanışını bizzat görüyor Baranov. Sokaklardan medyaya, ekonomiden politikaya ve kültüre dek hemen her şeyin dönüşümüne imza atan kişilerden biri oluyor. Ta ki “Çar”, iktidara karşı değil iktidarın lehine komplo kuran Baranov’u görme alışkanlığını yitirene ve onu aniden görevden uzaklaştırana kadar.
Empoli, Kremlin’in Büyücüsü’nde 2000-2020 arası Putin’in danışmanlığını yapmış Çeçen Vladislav Surkov’un, romandaki adıyla Vadim Baranov’un (ki bu isim, SSCB döneminde Politbüro ve KGB tarafından izlenen bir edebiyat eleştirmeniydi) tanıklığıyla iktidarın el değiştirmesini ve Putin’in Rusya’da nasıl kök saldığını anlatırken “pasif muhalefet”in yaratılmasındaki rolünü de gözler önüne seriyor.
Putin’in önündeki politik ve ekonomik engellerin kaldırılmasında ya da onların edilginleştirilmesinde büyük pay sahibi olan Surkov’u başkarakter hâline getiren Empoli, Rusya’nın yakın tarihine dair siyasi bir romana imza atarken gücünü enikonu artıran ve otoriterleşen, bir anlamda “Çar”a dönüşen ve imparatorluk hayali kuran bir liderin portresini de çiziyor.
Kremlin’in Büyücüsü, Giuliano da Empoli, Çeviren: Seda Ağar, Ayrıntı Yayınları, 224 s.