Share This Article
28 Haziran 1914’te, “Kara El” çetesinin üyesi Sırp Gavrilo Princip, Avusturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand’ı öldürünce siperleri epey önce kazan ve cepheleri doldurmak için gün sayan Avrupa, aradığı fırsatı bulmuştu.
Suikastten bir ay sonra Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a savaş ilan edince Birinci Dünya Savaşı resmen başladı. Yetmiş altı yıl sonra aynı coğrafyada; başka bir savaş tetiklendi.
13 Mayıs 1990’da Zagreb’deki Maksimir Stadyumu’nda Dinamo Zagreb ile Kızılyıldız karşılaşacaktı.
1945’te Komünist Partili gençler tarafından kurulan ve “halkın takımı” olarak anılan Kızılyıldız, Yugoslavya liginin en ileri gelen ekiplerindendi.
TARİH: 13 Mayıs 1990
— Yugoslavya Gurusu (@tojetoturska) May 13, 2020
YER: Maksimir Stadyumu
MAÇ: Dinamo Zagreb-Kızıl Yıldız
SONUÇ: Asla eskisi gibi olmayacak Yugoslavya.
Bugün Yugoslavya'da yaşanacak 'iç savaşın ön provası' olan futbol maçının 30. yıl dönümü…
Olaylara yakından bakmak isteyenler için hikâyeyi anlatıyoruz ⬇️ pic.twitter.com/Sc97Q4dfBN
Meydanlarda etkin olan taraftar grubu
Dinamo Zagreb ise Kızılyıldız’ın gölgesinde kalmıştı. Ancak 1980’lerin ortalarından itibaren, Yugoslavya’yı oluşturan federe yapılardan yükselen “bağımsızlık” sloganları, Mayıs 1990’da Hırvatistan seçimlerini kazanan Franjo Tudjman’ın başbakan olmasıyla ülke sokaklarında ve Dinamo Zagreb tribünlerinde daha gür bir şekilde dillendiriliyordu.
Slobodan Milosevic Temmuz 1997’de Belgrad’da.
Dinamo Zagreb’in taraftar grubu Bad Blue Boys (Kötü Mavi Çocuklar), sadece tribünlerde değil meydanlarda, Tudjman’ın mitinglerinde ve günlük yaşamın her ânında etkindi.
13 Mayıs 1990’da deplasmana gelen Kızılyıldız’ın taraftar grubu Delije (Deliler) ise Bad Blue Boys’a göre çok daha sert söylemlerle Sırbistan Komünist Partisi lideri Slobodan Miloseviç’e bağlılığını her fırsatta açıklıyordu.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
Miloseviç, “birlikten” yana olduğunu söylüyor ama özellikle Kosovalılara ve Arnavutlara karşı düşmanca politik ifadeler kullanıp Yugoslavya’nın, Sırbistan hamiliğinde varlığını devam ettirmesi gerektiğini belirtiyordu.
Delije’nin lideri Zeljko Raznatoviç, nam-ı diğer “Arkan” da aynı görüşteydi. Arkan; mafyayla ilişkisi ayyuka çıkmış, İtalya, Belçika ve Fransa’da hapse girmiş ve silah taşıyan bir Sırp milliyetçisiydi. Üstelik bir dönem Yugoslavya Gizli Servisi’nde çalışmıştı. 13 Mayıs’taki maçta Arkan da vardı.
Dinamo Zagreb–Kızılyıldız karşılaşmasının bir futbol maçı olmayacağı, ülkede birkaç yıldır yaşananlardan ve Zagreb sokaklarında çıkan irili ufaklı kavgalardan belliydi.
Aşırı milliyetçilik içeren ‘bağımsızlık’
Maç sırasındaki küfürleşmeleri güvenlik güçlerinin sert müdahalesi izledi. Daha sonra Bad Blue Boys üyeleri ve diğer taraftarlar sahaya girdi. Çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu polisler, Hırvatları püskürtmek için şiddetin dozunu arttırdığı sırada, Dinamo Zagreb oyuncusu Zvonimir Boban bir Sırp polise tekme atınca Kızılyıldızlılar da çatışmaya dâhil oldu ve seyirciler arasında tam anlamıyla bir savaş başladı.
Yıllar sonra, o gün orada bulunanlarla yapılan söyleşilerde Hırvat taraftarlar, Boban’ın attığı tekmenin ve Bad Blue Boys’un gösterdiği “direncin” , “Sırplara karşı kimliğin ve benliğin korunduğu bir başkaldırı” olduğunu dile getirirken Sırplar da benzer bir yorumda bulunacaktı.
Bir futbol maçından başka her şeye benzeyen Dinamo Zagreb–Kızılyıldız karşılaşması, tamamlanamadığı gibi Tudjman ile Miloseviç’in aşırı milliyetçilik içeren “bağımsızlık” söylemlerini daha da sertleştirmesine neden oldu ve ardından savaş patlak verdi.
“Arkan” Zeljko Raznatoviç
Maçta çıkan olaylar, savaşmaya hazır herkesi bir anda harekete geçirmekle kalmadı, sistematik şekilde işlenecek suçlara da zemin hazırladı.
‘Yugoslavya değil, Sırbistan!’
Arkan, Sırplar ile Hırvatlar çatışmaya başlamadan önce, liderliğini üstlendiği “Kaplanlar” isimli bir milis gücü kurdu.
Kaplanlar, Miloseviç’ten aldığı destekle ve General Ratko Mladiç komutasında ilkin Hırvatlara, sonra Boşnaklara yönelik katliamlar ve cinsel saldırılarda hep en ön saflarda yer alırken Arkan’ın dilinde “Yugoslavya değil, Sırbistan!” sloganı vardı…
Bu sloganla şekillenen ve birkaç yıl içinde tarihe geçecek katliamlar, aynı zamanda mikromilliyetçiliklerin ete kemiğe bürünüşünün de simgesi hâline gelecekti.