Share This Article
Elias Canetti | Çeviren: Taylan Alpagut
İnanan Müslümanlar dört farklı tarzda toplanırlar:
1) Yukarıdan gelen bir sesle davet edildikleri namaz için günde birçok kez toplanırlar. İbadet toplulukları olarak tanımlanabilecek küçük, ritmik gruplardır bunlar. Her hareket tam olarak belirlenmiş ve tek bir yöne, Mekke’ye doğru yönlendirilmiştir. Haftada bir kez, cuma namazında bu topluluklar çoğalarak kitlelere dönüşürler.
2) Kâfirlere karşı Cihad için toplanırlar.
3) Büyük Hac sırasında Mekke’de toplanırlar.
4) Mahşerde toplanırlar.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
Bütün dinlerde olduğu gibi, Müslümanlıkta da görünmeyen kitleler çok büyük önem taşır. Ama burada, birbirine karşıt konumdaki görünmeyen ikili kitleler öteki büyük dinlerde olduklarından daha net bir biçimde duyururlar kendilerini.
Kıyamet borusu çalar çalmaz bütün ölüler mezarlarından kalkıp askeri bir komut almiş gibi aceleyle yargı alanına doğru giderler. Bir tarafta inananlar, bir tarafta imansızlar olmak üzere birbirinden ayrılmış çok büyük iki küme halinde Tanrı’nın önünde dizilmişlerdir şimdi ve Tanrı her iki kişiyi tek tek yargılar.
Umut ve korku
Bütün insan kuşakları böylece bir araya gelir. Herkes kendini ancak bir gün önce mezara girmiş gibi görür. Hiç kimse mezarda geçirmiş olabileceği upuzun zaman sürelerinden haberdar değildir. Rüyasız ve anısız bir ölümdür onlarınki. Ama kıyamet borusunun sesi herkes tarafından işitilir. “O gün insanlar büyük kalabalıklar halinde ortaya döküleceklerdir.” Kuran‘da sık sık o büyük anın insan kalabalıklarından söz edilmektedir.
İnanan bir Müslümanın düşünebileceği en geniş kitledir bu. Şimdiye dek yaşamış olan bütün insanların bir yerde toplanmış olmasıyla ortaya çıkan sayıdan daha büyüğünü hiç kimse düşünemez. Bu, artık büyümeyen tek kitledir. En büyük yoğunluğa da o sahiptir; çünkü kitleyi oluşturanlardan her bir kişi aynı yerde kendi yargıcının önüne çıkar.
Ama bu kitle tüm büyüklüğüne ve yoğunluğuna rağmen başından sonuna dek her zaman ikiye bölünmüş olarak kalır. Her kişi kendini bekleyen şeyin ne olduğunu tam olarak bilir: Kimilerinde umut, kimilerinde korku vardır.
“O gün ışık saçan yüzler olacaktır, gülen, sevinçli yüzler. O gün toza bulanmış yüzler olacaktır, karanlığın örttüğü yüzler; imansızlardır bunlar, suç işlemiş olanlardır.” Burada mutlak adil bir yargı söz konusu olduğundan hiç kimsenin aslında ait olduğu kaderden kaçması mümkün değildir.
Dünyevi yolculuk
Müslümanlıkta kitlenin ikiye bölünmüş olması kaçınılmazdır; bu bölünme inananlar ile imansızlar kümeleri arasında varlığını sürdürür. Onların her zaman için aynı kalacak olan yazgılarıdır birbirleriyle savaşmak. Din savaşı kutsal ödev olarak kabul edilmektedir; böylece de daha bu dünyadaki yaşam sırasında, her savaşta kıyamet gününün ikili kitlesi önceden oluşturulmuştur.
Müslümanın göz önünde tuttuğu ve daha az kutsal olmayan bütün bütüne farklı bir imge daha vardır: Mekke’ye Hac yolculuğu. Bütün ülkelerden azar azar akıp gelen insanlardan oluşan yavaş bir kitledir burada söz konusu olan. Bu yolculuk, Mekke’ye olan uzaklığa bağlı olarak, haftalarca, aylarca, hatta yıllarca sürebilir.
Yolculuğu yaşam boyunca en az bir kez gerçekleştirme ödevi, bir insanın tüm dünyevi var oluşuna damgasını vurur. Bu hac yolculuğuna katılmamış olanlar gerçek anlamda yaşamamışlardır.
Yolculuk yaşantısı inancın kaplamış olduğu tüm alanı deyim yerindeyse sarmalar ve inancı, çıkışını borçlu olduğu bir yere toplar. Hacılardan oluşan bu kitle barışçıldır. Hedefine ulaşmaktan başka hiçbir şey istemez, yöneldiği biricik şey budur onun. İmansızları boyunduruk altına almak bu kitlenin görevi değildir; o yalnızca önceden belirlenmiş yere ulaşmak ve orada bulunmuş olmak zorundadır.
Arafat’taki gün
Mekke büyüklüğünde bir kentin bu sonsuz hacı kalabalıklarını içine sığdırabilmesi çok anlamlı bir mucize olarak kabul edilmektedir.
12. yy’ın sonlarına doğru Mekke’de bir süre konaklayan ve bu konuda ayrıntılı bir yazı kaleme almış olan İspanyol hacı İbn-i Cübeyr, dünyanın en büyük kentinin bile bunca insani barındırmaya yetecek yeri olmadığını söyler. Ama Mekke’ye, Cübeyr’ın ifadesine göre, özel bir genişleyebilme yeteneği ihsan edilmiştir; içindeki embriyonun biçimine göre küçülen ya da büyüyen bir dölyatağıyla karşılaştırmak gerekir onu.
Hac’ın en önemli anı Arafat’taki gündür. Burada 700 bin insanın bir araya gelmesi gerekmektedir. Sayı bunun altına düştüğünde, bu eksiklik insanların arasına karışmış olan görünmez meleklerce kapatılır.
Gene de, bu barış günleri gelip geçtiğinde din savaşı yeniden haklılık kazanır. Müslümanlık konusunda en uzman kişilerden biri şöyle demektedir:
Mücadelenin ve savaşın peygamberidir Muhammed… O önceleri kendi Arap çevresinde yapmış olduğu şeyi cemaatinin geleceği için vasiyet olarak bırakmıştır: İmansızlarla mücadele, inançtan çok inancın güç alanının, ki bu Allah’ın güç alanıdır, genişletilmesi… Müslümanlığın mücahitleri için öncelikle önem taşıyan şey, imansızların Müslümanlığa döndürülmelerinden çok boyunduruk altına alınmalarıdır.
Peygamberin Tanrı’dan esinlenmiş kitabı Kuran bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmaz:
Kutsal aylar sona erdiğinde, imansızları bulduğunuz yerde öldürün; yakalayın, sıkıştırın onları ve her türlü pusuyu kurun onlara karşı.