Share This Article
Bir ‘iftira’ hikâyesi: Ece Ayhan, Onat Kutlar, pişmanlık
Hikâyenin izini sürmüştüm ancak Ece Ayhan’ın sonraki pişmanlık cümlelerini bilmiyordum.
İşin içinde Ece Ayhan, onun ameliyatı için toplanan para, Onat Kutlar’ın buna öncülük edişi, ardından Ece Ayhan’ın ihbarı, Ecevit vs. girince… Nereden baksanız şaşırtıcı ve üzücü bir olay oluyor.
Ece Ayhan
Pişmanlık cümlelerine geleceğim ama önce filmi başa saralım…
2 yıl evvel Evrensel ciltlerini karıştırırken Sennur Sezer’in 1995 tarihli bir Onat Kutlar yazısıyla karşılaştım. Sennur Sezer yazısında Kutlar’ın “bir şair tarafından ihbar edilmesi” nedeniyle ajansının sık sık basıldığını belirtiyordu. Şairin kim olduğunu merak ettim haliyle…
Sennur Sezer’in yazısında bahsettiği şu kadardı:
“Beyin ameliyatı geçirmesine yardımcı olduğumuz bir ozan arkadaşımız, bu imecenin önde gelenlerini ve Onat’ı döviz kaçakçısı olarak ihbar etmişti.” (1)
Şöyle devam ediyordu Sennur Sezer:
“Paranoyası, dönemin başbakanını da bu kaçakçılık ve dolandırıcılığa ortak gösterene kadar, hiçbirimiz, olayın ‘bir ozanın hasta düşlerinden’ ibaret olduğunu anlatamamıştık ‘resmi makamlara’.”
Şairimiz beyin ameliyatı olmuştu, elde bu vardı.
Ardından yine Sennur Sezer’in 7 yıl sonra yayımlanmış başka bir yazısı parçayı tamamlamamı sağladı. Onat Kutlar yazısında Ece Ayhan’dan bahsetmemişti. Ece Ayhan’a dair yazısında da Onat Kutlar’ın adını vermiyordu. Yine de iki yazının toplamıyla parçalar birleşmiş oluyordu:
“Beyin tümörü yüzünden İsviçre’ye gitti, 2,5 yıl orada yaşadı. Bu ameliyat onun kendisine yardım eden birçok arkadaşı için öyküler yaratıp onları suçlamasına ve bir bakıma yalnız kalmasına yol açtı.” (2)
İsim, Ece Ayhan’dı. Peki ne olmuştu da iş ihbara, polis baskınlarına kadar gelmişti? Onun da cevabını Fikret Otyam’da buluyorduk.
Fikret Otyam, 2002’de yazdığı yazıda, Ece Ayhan’ın ameliyatları için bir yardım kampanyası düzenlendiğini, toplanan paraların Ece Ayhan’a gönderildiğini yazıyordu.
Sonrası tuhaf.
Bir gün dönemin başbakanı Bülent Ecevit, telefon edip Otyam’ı çağırıyor. Otyam gittiğinde Ecevit 8 sayfalık bir mektup uzatıyor. Mektup Ece Ayhan’dan. Mektupta “kendisi için toplanan paraların iç edildiğini” yazıyor, şahit olarak Otyam’ı gösteriyor. Ardından Otyam’ı bu kez savcı çağırıyor. Sonrasını Otyam’dan okuyalım:
“Ne biliyorsam en ufak ayrıntısına kadar anlattım, bunun Onat’a yapılan iğrenç bir iftira olduğunu ısrarla vurgulayarak.” (3)
Savcı ise Otyam’a soruşturmayı titizlikle yürüttüğünü, en son da kendisini dinlediğini, mektuptaki iddiaların doğru olmadığını açıklıyor.
Gelelim geçtiğimiz günlerde erişebildiğim Ece Ayhan söyleşisine ve şairin pişmanlığına…
13 Mayıs 1995’te Express dergisinden Ümit Bayazoğlu, şairle görüşüyor.
Şair o dönemde Çanakkale’de, dayısının oğlu ile sobalı bir evin ikinci katında yaşıyor. Bayazoğlu’nun gözlemine göre, sağlık durumu pek iyi değil, “peş peşe geçirdiği ameliyatlardan dolayı yorgun düşmüş”.
Ve başlıyor Ece Ayhan anlatmaya:
“Çok adam kırdığımı kabul edişim, Onat Kutlar’ın ölümüyle başlar. Onat öldü, birdenbire düşündüm, Onat benim arkadaşım. Benim dışarıda ameliyat oluşumda çok faydası oldu. Ben tek başıma nasıl giderdim! Onat’ın ölümü çok etkiledi beni. Ben onunla yaşarken boğuştum, ölmüşken değil. Sorun Onat’ın arkadaşım oluşuydu. Arkadaşımın yaptığını içime yediremedim. Çok sert çıktım adama.” (4)
Sonrasını da anlatıyor Ece Ayhan…
“Ona sahip çıkanlara da çok sert çıktım” diyor.
Cevat Çapan, Önay Sezer, Can Yücel ve Güler Yücel mektup yollayıp, “Sen kara çalıyorsun” demişler.
“İrkildim,” diyor Ece Ayhan, “Dedikleriniz doğrudur,” diye iki satırlık bir yanıt veriyor yalnızca.
Buradan sonrası aynı olayla ilgili mi, farklı olaylarda yaşananlar mı tam anlaşılmıyor ama şöyle devam ediyor şair:
“Ferit Edgü’ye ‘senin namusunu çarşafa dolar, dörde katlarım’ dedim, ‘bana öyle namuslu gözükme’ dedim. Önay Sözer’e, ‘derin puşt’ dedim. Leyla Erbil bana tokat attı. ‘Mahkemeye ver!’ diye bağırdı.”
Ece Ayhan bu bahsi, “Şimdi önüme çıksalar özür dilerim,” diye bitiriyor, “Sivil itaatsizliğin de bir sınırı varmış, bunu öğrendim. İnsan kendine yeniden bakmak zorunda. Her insan her an yer değiştirebilir.”
Tüm bunlar Ece Ayhan’ın şiirinden eksiltmiyor elbette. Yine de bir şair için başka edebiyatçıların bir araya gelmesini takdir etmemiz, sonrasında yaşananlara hayret etmemiz kadar doğal bir şey yok. Ece Ayhan’ın özeleştirileri ve pişmanlığı da bu hikâyeye dahil olmalıydı ve hikâyemiz bitiyor:
Velhasıl, şairimiz sonradan pişmanlığını çekeceği kalpler kırıyor abiler…
Sürü, Oscar aday adayı olacaktı, ‘oldurtmadılar‘
Zeki Demirkubuz’un Hayat filminin Oscar aday adayı olması haberi, Türkiye’nin Oscar’a aday gösterilse ne olur sorusunu en yoğun biçimde sorduran filmini getirdi aklıma, Sürü’yü.
Hem Atilla Dorsay, “Hep inanmışımdır: dönemin Türk devleti filmin arkasında dursa ve Oscar’a gönderilse, onu da alırdı” dememiş miydi? (5)
Peki devletin desteklememesi ne demekti?
Cevabı tam 45 yıl önce, Sanat Emeği dergisinin Eylül 1979 sayısında çıkan haberinde…
Sürü, İsviçre 32. Locarno Uluslararası Film Festivali‘nde birincilik ödülü alıyor. Melike Demirağ’a en iyi oyuncu ödülü veriliyor. Yılmaz Güney ise Büyük Jüri Mansiyon Ödülü’nün sahibi oluyor. Yani filmin uluslararası yolculuğu parlak bir başlangıç yapıyor.
Ancak filmin Moskova Film Festivali’nde gösterilmesi engelleniyor.
Sanat Emeği’ndeki yazıda şöyle deniyor:
“Oscar adaylarının saptandığı Los Angeles Film Festivali’nden çağrı almasına karşın maddi olanaksızlıklar nedeniyle bu festivale katılamayacak.” (6)
Vedat Türkali bu film için “Böyle bir yapıda filme, sinema dünyasında yatırım yapacak insan bulmak kolay değildir. Denemek isteyenler de korkar bundan. Seyirci olağanüstü bir ilgiyle izliyor filmi” demişti.
Bu toplumcu gerçekçi epik film seyircide de karşılık bulmuştu, uluslararası arenada da… Atilla Dorsay’ın inandığına inanmak mümkün. 45 yıl sonra bile…
Dipnot:
1) Sennur Sezer, “Onat Kutlar’la Sinema Ve Edebiyat Üzerine”, Evrensel, 12 Kasım 1995.
2) Sennur Sezer, Ece Ayhan için bir ağıt, Evrensel, 13 Temmuz 2002.
3) Aktaran Hasan Pulur, ““Kim bu şair?”, Milliyet, 23 Temmuz 2002.
4) Ümit Bayazoğlu söyleşisi, “Ece Ayhan: Çok adam kırmışım, özür dilerim”, Express, 20 Mayıs 1995.
5) Atilla Dorsay, “Türkiye desteklese Sürü Oscar’ı alırdı”, Sabah, 21 Aralık 2009.
6) “Sürü ve Sansür”, Sanat Emeği, 19 Eylül 1979.