Share This Article
Fransa’nın aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin Paris’teki iyi korunan genel merkezinde, merdiven boşluğuna asılan devasa posterlerde, kollarını zaferle kaldırmış ve “ağzı kulaklarında” iki figür görülüyor. Birini zaten herkes tanıyor; on yıllardır Fransa’nın aşırı milliyetçi grubunu tanımlayan Marine Le Pen. Diğeri ise uzun boylu, koyu renk takım elbiseli genç bir adam: Jordan Bardella…
İkilinin tepesinde de dikkat çekici bir sloganda yazılmış: “ZAMANI GELDİ”
Öyle de oldu. Her şey Fransız aşırı sağının Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde diğer tüm Fransız partilerden daha fazla sandalye ve oy alarak benzeri görülmeyen bir başarı elde etmesiyle başladı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron beklenmedik bir kararla 30 Haziran’da ülkede erken parlamento seçimleri yapılması çağrısında bulundu.
Geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen genel seçimlerin ilk turunda aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) zafer kazanması, Fransa başta olmak üzere Avrupa siyasetinin aşırı sağın hegemonyası altına girdiğinin resmiyete dönüşmüş haliydi.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
Le Pen’i ne kadar tanısak da, aşırı sağın yeni figürü 28 yaşındaki Jordan Bardella ise zaferin gerçek mimarı olarak görülüyor. İlk turun ardından yaptığı konuşmada, “Tüm Fransızların başbakanı” olma sözü veren Fransız sağının “taze kanı”, Fransız halkının net bir karar verdiğini sözlerine ekledi. Fransa’da iki turlu genel seçimlerin ilk turunda Ulusal Birlik (RN) oyların yüzde 33,15’ini kazanırken, sol Yeni Halk Cephesi (NFP) ittifakı yüzde 28 aldı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “Cumhuriyet İçin Hep Birlikte” ittifakı ise yüzde 20’de kaldı.
“RN iktidarın kapısında” başlığını kullanan Fransız gazetesi Le Parisien, bugün yapılacak seçimlerin ikinci turunda aşırı sağın mecliste çoğunluğu sağlayabileceği ileri sürdü.
Peki ama seçimin gerçek mimarı olduğu ileri sürülen Jordan Bardella kim? Dilerseniz birlikte inceleyelim…
‘Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanacağız’
Uzunca bir süredir Fransız kamuoyu tarafından tehlikeli bir figür olarak resmedilen Le Pen ve partisi, 2022’de yeni bir genel başkan arayışına girdi, genç ve yıpranmamış bir isim üzerinde birleşti. O zamanlar ismi pek duyulmayan Bardella, son aylarda Avrupa Parlamantosu seçimleri için Le Pen’in baş adayı olarak Fransa’yı karış karış dolaştı.
Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan göçmen politikasına, AB’nin geleceğine dair çeşitli konu başlıklarını doğrudan etkileyecek olan AB Parlamentosu seçimleri öncesinde Avrupa sağının kayda değer bir ilerleme kaydedeceği biliniyordu fakat, 9 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan tablo çok daha ürkütücü boyuta ulaştı. Aşırı sağ, tüm Avrupa’da ciddi bir seçim zaferi kazandı.
Ortaya çıkan tablo çok kısa zamanda Avrupa siyasetini baştan aşağı değiştirecek yeni bir sağ eğilim ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Özellikle, yeni çıkan figürlerle…
Bardella, böylesi bir dönemin aktörü olmak için sahnedeki yerini aldı. Parti merkezinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan 28 yaşındaki Bardella, “Benim arkamda vatansever aktivistlerden oluşan neslimin temsilcileri var. 20-30 yıl önce olmayan bir şekilde yönetecek bir kuşak siyasette aktif olamaya hazırlanıyor” dedi ve ekledi:
Sadece Avrupa seçimlerinin galibi olmakla kalmayacağız, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimini de kazanacak ve geleceğimizi tamamen değiştireceğiz.
Ekonomik durgunluk ve savaş kitleleri yordu
Bardella’nın dediği oldu ve 9 Haziran’da yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde Ulusal Birlik oyların yaklaşık yüzde 32’sini aldı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un liberal kanattaki partisi Rönesans ise yüzde 15’te kaldı.
Kıta politikasında sarsıntıya sebep olan seçimler sonrasında Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron, parlamentonun feshedildiğini duyurdu ve erken seçime gidileceğini açıkladı. Bardella’nın ünü ise AB kampanyasının başlamasıyla birlikte patladı. Fransa’nın muhafazakar gazetesi Le Figaro, Bardella’yı “Milliyetçi gençliğin sevgilisi” olarak resmetmekten çekinmedi ve bir cumartesi gecesi Paris’teki bir kulüpte gençlik kampanyasını nasıl başlattığını övgü dolu sözlerle anlattı. Mayıs ayı başında yapılan bir ankette, seçmenlerin yüzde 31,5’i, listede yer alan 16 siyasetçi arasından Bardella’yı destekliyordu.
Bu oran Macron’un adayı Valérie Hayer‘e verilen desteğin neredeyse iki katıydı. Ayrı bir ankette Bardella’ya sempati duyanların oranı yüzde 38’e ulaşmıştı. Bu diğer tüm siyasetçilerden çok daha yüksek bir oran anlamına geliyordu. İkinci sırada ise Le Pen’in yeğeni olan bir başka “ırkçı” siyasetçi Marion Maréchal vardı.
Ortaya çıkan anketleri değerlendiren siyaset bilimciler bu desteğin sebebi olarak, gençlerin kendi kuşaklarından bir siyasetçiye duydukları coşkudan kaynaklandığını açıkladı. Bu elbette çok sığ bir görüş. Şüphesiz genç seçmenlerin büyük bir çoğunluğu siyasete ilgisiz olduklarını söylese ve siyasi tercihlerinde “günlük kararlar” verse de, gelecek kaygıları nedeniye siyasi tercihlerinde popülist söylemlere kolayca kayıyor.
Avrupa’nın son 10 yılda yaşadığı krizleri hatırlayacak olursanız durumun bu boyuta evrilmesi hiç de süpriz değil. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda finansal ve askeri harcamaların Avrupa ülkeleri üzerinde bir yük olamaya başlaması, artan enerji maliyetleri nedeniyle enflasyonun emekçiler için yaşam maliyetlerinin her geçen gün artırması, kitleler üzerinde ciddi bir yorgunluk oluşturdu.
Mart ayında hükümetin Fransa’nın kamu açığının yüzde 5,5’e yükseldiğini bildirmesi ve ileriye dönük ılımlı bir büyümenin öngörülememesi ve üzerine Macron’un Ukrayna-Rusya Savaşı’nda aktif rol üstleneceklerini açıklaması bıkkınlığı daha da derinleştirdi.
‘Bugünün dünyasında genç politikacılar her zaman popülerdir’
Sağ popülist siyasetin alışkanlıklarından sapmayan Bardella ise ortada bulunan düzen krizi eleştirisi üzerinden Macron’a yüklendi ve kabinesini Fransız vatandaşlarına değil Avrupa Birliği’nin Brüksel’deki “küreselci elitlerinin” politikalarına uymakla suçladı.
Sınıfsal olarak aynı yelpazenin farklı uçlarında yer alan Ulusal Birlik Partisi ve Rönesans Partisi arasında yaşanan gerilimde Bardella, kampanyasını “küreselci elitlerin” politikalarına karşı konumlandırınca pek çok kişiyi etkiledi ve hayranları Bardella’ya kampanya duraklarında selfie çektirmek için hücum etti.
Bu genç “kurtarıcı”nın mart ayının sonlarında Kuzey Fransa’da yaptığı seçim konuşması sırasında bir kadın defalarca, “Jordan, je t’aime!” diye bağırdı; Bardella, videoyu TikTok hesabından paylaştığında ise 1,2 milyon takipçisinden birçoğu kalpler ve öpücük emojileriyle benzer duyguları yineledi.
AB parlamentosu seçimleri öncesinde Bardella’nın gelecekte Fransa Cumhurbaşkanı olacağı iddiası pek ciddiye alınmasa da seçim sonuçlarıyla birlikte, Fransız aşırı sağının ciddi bir özne haline geldiği görüldü. Gençler ve geleneksel muhafazakar seçmenler arasındaki cazibesiyle büyük bir zafer kazanan Le Pen’in dördüncü cumhurbaşkanlığı adaylığının önü açılmış oldu.
Anket firması Ipsos’un araştırma direktörü Mathieu Gallard, “Bardella, genç bir figür ve bugünün dünyasında genç politikacılar her zaman popülerdir. Macron örneğine bakın: O da yedi yıl önce gençti,” ifadesini kullandı.
Macron için ‘Bardella’ tehdidi fazlasıyla gerçek görünüyor
Ocak ayında, aşırı sağın yükselişinden derin endişe duyan Macron, partisinin kitleler nezdindeki imajını yenilemek için daha önce Eğitim Bakanı olan 34 yaşındaki Gabriel Attal’ı “Fransa’nın en genç başbakanını” olarak lanse etti ve göreve getirdi.
Gallard, bunun doğru bir adım olduğunu ekledi ve “Bardella’nın yükselişiyle başa çıkmak için genç ve dinamik bir Başbakan atamak kesinlikle gerekli bir adımdı,” dedi. Yaklaşık beş aydan bu yana “yaşlı kıtanın” kaderini belirlemek için ayağını sağa basan iki genç “çırak” şiddetli bir mücadele verdi. Macron’un sosyal adalet, iklim eylemi ve AB ortak pazarını güçlü kılacaklarına ilişkin taahhütlerine karşılık, Le Pen’in göçmen karşıtı ve ulus devlet sınırlarının yeniden inşa edilmesine ilişkin vaatleri karşı karşıya geldi.
Seçimden ciddi bir hezimetle ayrılan ve erken seçim kararı alan Macron için ‘Bardella’ tehdidi fazlasıyla gerçek görünüyor. Aslına bakılırsa Macron, yıllardır seçmenleri Bardella benzeri potansiyel bir fenomene karşı uyarıyor, Avrupa’ya ciddi zararlar verebilecek aşırı sağcı bir siyasetçinin tüm dengeleri yerle bir edeceğini sıklıkla dile getiriyordu.
Öyle ki, bu siyasal belirsizlik Fransa için 2017’den bu yana gündemdeydi. 2017 yılında seçimden zaferle çıkan Macron gazetecilere verdiği demeçlerde, “Avrupa Birliğinin geleceği konusunda net olmazsanız aşırı uçlar tarafından öldürülürsünüz; çünkü onlar Avrupa karşıtlığı konusunda oldukça netler” ifadesini kullanmıştı.
Bugün AB’ye karşı güçlü bir popülist hareketin iktidarı alma olasılığı Le Pen’in partisinin Fransız parlamentosunda sadece sekiz sandalyeye sahip olduğu 2017’ye kıyasla çok daha olası görünüyor. Bunun da nedeni Ulusal Birlik Partisi’nin 2022’de 89 sandalye kazanması ve son AB parlamento seçimlerinde ciddi bir ilerleme kat etmesi olarak görülürken geçtiğimiz hafta genel seçimlerden çıkan sonuçlar Ulusal Birlik Partisi’nin Fransa’da gerçek bir siyasal güç haline dönüştüğünü açıkça kanıtladı.
‘Damgalanma korkusu her geçen gün yok oluyor!’
Time dergisinin sorularını yanıtlayan Bardella, Le Pen’in üç cumhurbaşkanlığı yarışında kademeli olarak oy oranlarının arttırdığına dikkat çekerek, “Bugün hareketimizin çok güçlü bir meşruiyeti var ve ilerlemeye devam ediyor. Bizim temsil ettiğimiz fikirler çoğunluğun fikirleri haline geliyor,” diyerek oldukça dikkat çekici bir vurguda bulundu.
Bilindiği gibi Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri iki turdan oluşuyor. Ve bu seçimde Fransız halkı, Charles de Gaulle’ün de dediği gibi; “Fransa halkı ilk turda kalbiyle, ikinci turda ise aklıyla oy verir.”
Fakat bu ezber gelinen noktada bozulmuş olabilir. Bugüne kadar muhafazakâr ve sol seçmenler ikinci turda Le Pen’in kazanmasını engellemek için defalarca birleşti. Ancak aşırı ırkçı söylemlerden uzaklaşan ve söylemlerinde daha “ılımlı” bir çizgiye oturan Le Pen, yeni kuşaklar tarafından “korkularak bakılan” bir özne olmaktan çıktı.
Araştırmacı Gallard’a göre, gençler arasında Ulusal Birlik Partisi giderek, “Diğerleri gibi bir parti olarak” görülüyor. Bardella’ya seçmenlerin aşırı sağı desteklemek konusunda damgalanmaktan korkup korkmadıkları sorulduğunda ise 28 yaşındaki aşırı sağ siyasetçi, “Damgalanma korkusu her geçen gün yok oluyor!” yanıtını veriyor.
Aslına bakılırsa bu sadece Fransa için değil, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde hızla yükselen aşırı sağ hareketler için söylenebilir.
İtalya’nın aşırı sağcı yeni Başbakanı Georgia Meloni ve geçtiğimiz Kasım ayında parlamento seçimlerini kazanarak Avrupalıları şaşkına çevirmişti. Bunun ardından ise Hollanda’nın aşırı sağcı Müslüman karşıtı lider Geert Wilders, göçmen karşıtı milliyetçi söylemler üzerinden seçimi kazandı.
AB politikalarına güçlü şekilde muhalefet eden Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, sağ popülist söylemler üzerinden 14 yıldır üst üste seçim kazandı. Bu gelişmeleri değerlendiren Bardella ise “Avrupa’daki siyasi bağlam değişti. Ulusal kimliklere saygılı, uluslardan oluşan bir Avrupa arzulanıyor,” diyerek Birlik’in geleceğini nasıl gördüğünü belirtiyor.
Bardella, Le Pen’in parti içi reformunun meyvesi
Paris’in zengin batı banliyölerinden gelen Le Pen’in aksine, Bardella hayata çok farklı bir başlangıç yaptı.
Bekar bir annenin tek çocuğu olan Bardella, Paris’in dışında, hükümet istatistiklerine göre Fransa’nın en yoksul bölgelerinden biri olan ve büyük Afrikalı göçmen topluluklarına ev sahipliği yapan Saint-Denis’de bir toplu konut dairesinde büyüdü.
Bardella’nın anlattığına göre, çocukluğunda yaşadıkları bugünkü siyaset algısını derinden şekillendirmiş. “Bu inançlara sahiptim çünkü şiddetle, güvensizlikle yüz yüze ve çok mütevazı, çok güvencesiz bir ortamda büyüdüm” diyen Bardella, partiye 16 yaşında katıldığını ve gereken ebeveyn iznini alabilmek için haftalarca annesine yalvardığını belirtiyor.
Bardella, bir lise öğrencisiyken Le Pen’in söylemlerinden çok etkilendiğini ve bu nedenle partiye adım attığını söylüyor. Bu dönem Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi’ni daha ılımlı hale getirdiği bir döneme denk düşüyor.
Hatırlatmakta fayda var, 1967 yılında Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen tarafından kurulan Ulusal Cephe olarak bilinen grup, ırkçı suçlamalarla anılan bir organizasyondu. Yaşlı Le Pen ise defalarca anti-Semitizm suçlamalarından mahkum olmuştu.
Şu anda 55 yaşında olan Marine Le Pen, 2012’den bu yana ikisi Macron’a karşı üç cumhurbaşkanlığı yarışını kaybetse de partisinin içinde ciddi dönüşümlere imza attı. Öncelikle, kendi babasını ihraç etmek de dahil olmak üzere partinin imajını yumuşatmak için adım attı. Daha sonrasında AB’yi direkt olarak karşısına almaktan uzak duran Le Pen, göçmen karşıtlığı üzerine yoğunlaştı.
Bardella işte tam da bu dönemde, Le Pen’in göçmen karşıtı sert görüşlerini sadakatle benimsedi.
Kuzey Fransa’da 22 Mart’ta düzenlenen bir seçim mitinginde kalabalığa seslenen Bardella, ustasından aldığı referansla, “İslami ideolojinin amansız yükselişine karşı gardımızı asla düşüremeyiz” çıkışının arından gülümseyerek kitlelere el sallaması ve kitleden aldığı geniş destek hareketin yeni öncülerinin geçmişten koparak farklı bir yol izlediklerini kanıtlıyor.
NATO’dan bağımsız bir güvenlik platformu gündeme gelebilir
Le Pen’in cumhurbaşkanlığını kazanması Avrupa siyasi başta olmak üzere jeopolitik dengeler üzerinde de bir deprem yaratacak. AB karşıtı aşırı sağ, Avrupa’nın en büyük ikinci ekonomisi, nükleer gücü ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi üzerinde büyük bir otoriteye sahip olacak.
Fakat, değişim bununla da sınırlı kalmayabilir. Merkel döneminde NATO’nun varlığı sıklıkla sorgulanmış, Avrupa’nın NATO’dan bağımsız bir güvenlik platformu kurması üzerinde görüşler ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, kıtada NATO karşıtı bir ittifakın güç kazanması başta Ukrayna politikasında dönüşümün yaşanmasına, daha sonrasında da küresel güç dengesinde yeni ittifakların belirlenmesine yol açabilir.
Daha doğrusu, De Gaulle’ün 1959’da Strazburg’da yaptığı konuşmada, Sovyetler ve ABD karşısında Avrupa’nın güçlü bir üçüncü kutup oluşturulması fikri bugün de hâlâ daha aşırı sağ siyasetçilerin gündeminde güncelliğini koruyor.
Fakat, aşırı sağın öncelikli hedefi AB içinde bir dizi düzenlemeyi hayata geçirmek olacak. Bu nedenle liderlerin ağzından, ulusal sınırların yeniden yükseleceği bir Avrupa düzenini yaratmak söylemi var.
‘Ben 21. yüzyılın Avrupa’sını inşa etmek istiyorum’
Tüm bunların yanı sıra Bardella’nın bugünkü öncelikli görevi genç seçmenleri harekete geçirmeye, güvencesizlik ve işsilik sarmalı altında boğuşan 18-24 yaş arası seçmenleri kendi saflarına katmaya çalışmak. Şubat ayında yapılan bir anket, genç seçmenlerin en çok hayat pahalılığı konusunda endişe duyduklarını ve bu sorunu çözme konusunda 34 yaşındaki başbakan Gabriel Attal’a göre Bardella’ya daha çok güvendiklerini ortaya çıkarttı.
Seçim kampanyası sırasında Bardella, ekonomik krizin faturasını göçmenlere ve Macron’un göçmen politikasına kesti. “Aynı geleneklere, kültüre, dile sahip olmadığımız ülkelerden göçmenlere kapılarımızı açtık” diyen Bardella, Nice kentinde birçok suçun yabancılar tarafından işlendiğine inanandığını söyledi ve AB’nin sınırsız hakları yerine Fransız vatandaşlarına iş, konut ve sosyal yardımları önceleyen bir yönetim anlayışın hakim olması gerektiğini belirtti.
Fransa’nın Brexit örneğinde olduğu gibi AB’den çekilmesine karşı çıkan Bardella, Le Pen’in yaklaşık 15 yıl önce gündeme getirdiği bu fikrin seçmenler tarafından şiddetle reddedildiğini görüyor. “Avrupa’yı istiyoruz, ayağımıza bağlanmış bir prangayı değil!” diyen genç siyasetçi, “Ben 21. yüzyılın Avrupa’sını inşa etmek istiyorum,” diye de ekliyor.
Bu “ılımlı” gibi görünen söyleme rağmen aşırı sağın çoğunluğu sağlaması ve söylemlerini hayata geçirmesi halinde, Avrupalı olmayanların hareketini kısıtlamak için iç sınırların inşa edilmesi de dahil olmak üzere birliğin felsefesine ters pek çok başlık hayata geçecek. Bu da Avrupa Birliği’nin kökten değişeceği anlamına geliyor.
Emekçilerin desteği
Her mart ayı başında Paris’in güneyinde düzenlenen ve bir hafta süren tarım fuarında çiftçiler ve sendikalar, ürünleri ve hayvanlarıyla birlikte mallarını tanıtmak, ticaret anlaşmaları ve sübvansiyonlar için yetkililerle bir araya geliyor. Her yıl siyasi liderler için zorunlu bir uğrak yeri olan bu fuar, özellikle de adayların başkentten uzakta bulunan kararsız seçmenlerin desteğini almak için büyük önem taşıyor.
Bu yılki fuar ise önceki yıllardan bir hayli gergin bir atmosferde başladı. Yüksek kamu hizmeti maliyetlerini ve AB’nin ithalat vergilerini askıya aldığı Ukrayna da dahil olmak üzere ucuz ithal gıdaları protesto eden çiftçiler, haftalarca süren gösterilerin ardından yetkililerle karşı karşıya geldi.
Macron hükümetine ateş püsküren onbinlerce çiftçinin tepkisi aşırı sağın prensi için büyük bir fırsat yarattı. Bardella, fuarda saatler boyunca kalabalığın arasından ilerleyerek çiftçilere Macron hükümetinin kendilerini işlerinden ettiğini, iktidarları döneminde Fransız halkının önceliklerinin ön planda olacağını söyledi ve kalabalığın tezahüratları eşliğinde bol bol fotoğraf verdi.
“Fransız halkının öncelikleri” söyleminin sihirli tınısı kitleri adeta büyüledi. Normandiya bölgesinden bir çiftçi geleceğe ilişkin tüm tehlike ihtimallerine rağmen genç Bardella’yı destekleyeceğini çekimser bir dille ifade etti.
Macron hükümetinin yarattığı tahribattan hayal kırıklığına uğrayan yüzlerce çiftçinin arasında yürüyen Bardella, “Jordan, başkan!” sloganlarına korkutucu bir tebessümle karşılık verdi. Tıpkı kendinden öncekilerin yaptığı gibi…