Share This Article
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı üçüncü kez yenecek mi? Bu seçim tam teşekküllü bir otokrasinin kurumsallaşmasının önündeki son engel mi? Cumhur İttifakı Adayı Murat Kurum kazanırsa İstanbul’da ve Türkiye’de neler değişecek? Gelin beraber çözümleyelim.
14 Mayıs Seçimleri’nde yüzde 35 oy alarak 22 yıl önceki oy oranına gerileyen AKP, birçok ilde MHP ile ittifak yaparak partinin yaşadığı kaybı durdurma arayışında. Genel seçimlerden hayal kırıklığıyla çıkan CHP, artık tek başına.
2019’daki birlikten, 2024’te rekabete
2019’da kazanılan büyükşehirleri korumak en büyük hedef. 28 Mayıs’tan beri söylemini tamamen değiştirerek CHP’yi “baş husumetli” ilan eden İYİ Parti, ittifaktan ayrılarak hemen her yerde aday gösterdi. CHP ile ittifakın partiyi güçsüz kıldığını düşünen Meral Akşener, yaklaşık bir yıl önce Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş için devirdiği 6’lı masa sürecinin ardından, bugün iki belediye başkanını ağır bir dille eleştirerek karşılarına aday çıkardı.
2019’dan bugüne politikasında değişikliğe giden bir diğer parti ise Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) . 2019’da “kent ittifakı” olarak İstanbul’da aday çıkarmayan DEM, bugün partinin önde gelen siyasetçilerinden Meral Danış Beştaş’ı aday gösterdi.
Dengeleri değiştirebilecek bir diğer parti ise Yeniden Refah. Fatih Erbakan‘ın liderliğini yaptığı parti, Şanlıurfa ve Yozgat’ı alırsa sürpriz olmaz. Ancak daha da büyük hamle, İstanbul’da AKP’ye kaybettirmek.
Sembolik, ekonomik ve siyasi sebepler İstanbul’u vazgeçilmez kılıyor
Tüm bu partilerin denklemlerinin, seçim bölgelerinin hepsinin toplamından daha heybetli duran yer ise İstanbul. İstanbul, “Tayyip Erdoğan hikâyesi”nin başladığı kent. Erdoğan’a göre burası “onun” kenti. Sembolik olarak değeri çok yüksek.
Peki sadece sembolik mi? Tabii ki hayır. İBB; TBMM, Cumhurbaşkanlığı, İletişim Başkanlığı, MİT, Diyanet İşleri Başkanlığı, İçişleri, Sanayi ve Teknoloji, Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanlıkları dahil olmak üzere dokuz bakanlık ve 13 devlet kurumundan daha büyük bütçeye sahip.
Ve işin siyasi ayağı da var. Ekrem İmamoğlu, Tayyip Erdoğan‘ı hem 31 Mart 2019’da hem de 23 Haziran 2019’da iki kez yendi. Erdoğan’ın 30 yıllık siyasi kariyerinde kendisini gölgede bırakan tek lider İmamoğlu. Her ne kadar kanunen son kez cumhurbaşkanı seçilse de, gurme bir Türkiye seçmeni kanunların günün sonunda her zaman Erdoğan’a yaradığını bilir. Bu sebeple Erdoğan, kendisine meydan okuyan İmamoğlu’nu yenerek önümüzdeki 4 yılı dikensiz bir gül bahçesine çevirmek niyetinde.
Kaybedilen seçimden bir gün sonra başlayan kampanya
İmamoğlu’nun bu dönemki seçim kampanyasına baktığımızda aslında bugünün sürecini 29 Mayıs sabahından itibaren inşa etmeye başladığını görüyoruz. Yıkılmış, dağılmış, hayal kırıklığına uğramış, son umut kırıntılarını tüketmiş muhalif seçmenin karşısına enerjik, geleceğe dair umut vadeden mesajlarla çıktı İmamoğlu. Hemen ardından tüm İstanbul’u, “Kazandık, İstanbul’a kazandırdık” afişleriyle donattı. İmamoğlu, bugüne hazırlığı o günlerden yaptı. Ancak seçimlere Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde gidilirse kendi özgül ağırlığına rağmen İstanbul’un çok zora gireceğinden emindi.
Bir yandan İstanbul’un üzerindeki mağlup havasını atması için kenti donatırken diğer yandan dağılmış kitlelerin ‘değişim’ söyleminin öncüsü oldu. Özgür Özel‘le bir ittifak kurdu, tüm ağırlığını onun için koydu ve Türk siyasi hayatında pek görülmeyen bir şekilde, delegeler genel başkanı değiştirdi. İmamoğlu’nun bir sonraki hedefi ise İstanbul’u yeniden kazanmak ve muhalefetin doğal lideri olmak.
Kampanya sathına girdiğimizde İmamoğlu her zamanki gibi pazarlara, açılışlara giderek, halkın içine karışarak siyasetteki şeytan tüyünü konuşturdu. Metro inşaatları, İSKİ’nin altyapı yatırımları, çevre düzenlemeleri, tarihi yapıların restorasyonları gibi birçok projeyi halka anlattı. Açıkçası Murat Kurum‘un performansı da İmamoğlu’nun siyasi ağırlığına daha da ağırlık katmış gibi duruyor.
İmamoğlu kaybederse Türkiye’ye ne olur?
14 Mayıs öncesi heyecanın esamesi olmasa da, bugün Türkiye bir yol ayrımında. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin kuvvetler ayrılığı ilkesini ciddi ölçüde zedelemesi nedeniyle artık Türk demokrasisinin denge-denetleme mekanizması yerel yönetimler ve merkezi hükümet arasında kurulmuş durumda. Erdoğan yönetiminin bir siyasi karar alırken iki kere düşünmesi için muhalefetin bir şekilde ayakta kalması gerekiyor. Metropollerin AKP’den desteğini çekmiş olduğunun yeniden görülmesi, hükümetin toplumun her kesimini gözeten ılımlı bir politika yürütmesine yol açabilir.
İmamoğlu’nun İstanbul’u kaybetmesi, toplumsal muhalefeti devirir. Siyasi kariyerindeki son tehlikeyi de bertaraf eden Erdoğan, daha sesli bir şekilde yeni bir referandum çağrısı yapar ve bitaraf olanın bertaraf olacağını düşünen TBMM’deki bazı partiler, bu yeni anayasaya kılıfını bularak destek verebilir. CHP bölünmese bile, Kılıçdaroğlu ve ekibiyle büyük bir mücadele başlar. Bu hengamede zaten asli görevi olan iktidarı denetleme konusunda yıllardır başarılı bir sınav veremeyen ana muhalefet, odağını tamamen kaybeder.
İstanbul özelinde bakarsak, İmamoğlu’nun kaybetmesi Kanal İstanbul’un hayatımıza yeniden girmesi anlamına gelir. İstanbul’un dev bütçesi, kamuoyunda tek bir tartışma bile duyulmadan, gölgelerin ardında kullanılır.
İmamoğlu kazanırsa neler olur?
Ekrem İmamoğlu’nun kazanması ise iktidarın tüm gücüne, son 5 yıl yapılan tüm engellemelere rağmen toplumsal muhalefetin İmamoğlu’nun omuzlarında yeniden yükseleceğini gösterir.
Bugün Türkiye’de partisinin önünde iki siyasetçi var: Biri Erdoğan, diğeri İmamoğlu. Ve İmamoğlu’nun önünde artık onu engelleyebilecek bir Kılıçdaroğlu da yok. İmamoğlu bir duvardır. Yıkılırsa, muhalefet de düşer.