Share This Article
Gürültülü Yalnızlık için bir yok etme senfonisi denilebilir. Yok ederken söylenen, yok olurken mırıldanılan. Otuz beş yıldır atık kağıt işinde çalışan ve tüm love storysinin bu olduğunu söyleyerek başlayan Hanta 1976 yılında, Çekoslavakya’da devlet sansürünün ağırlığını hissettirdiği zamanlarda yazılmış bir kitabın karakteridir ve yazarı Bohumil Hrabal’ın otobiyografik temsilidir. Hrabal o döneme yazması cesaret isteyen bir eleştiri getirir bu kitapla. Şiddetin, havada asılı bekleyen düşünceleri asla yok edemeyeceği tarafındadır görüşleri. Her bir sözcüğün presle baskı altına alındığı, kültürel yıkımın başladığı ve yazmanın boşluğa bırakıldığı zamanlarda boş sayfayı şu kelimelerle doldurur Hrabal:
Gerçek bir kitaba yöneltince bakışlarımı ve basılı sözcükleri silince, geriye sadece havada uçuşan, havada asılı duran maddesiz düşünceler kalır, hava besler onları, havaya geri dönerler, çünkü eninde sonunda her şey havadadır, nasıl kutsal ekmekte İsa’nın kanı var da yok, işte tıpatıp öyle.
Bir ayine benzetir Hanta presle yok ettiği kitaplarla ilişkisini, önce okur onları, içine sindirir, açar baskı kokusunu içine çeker, Homeros’un bir kehanetiymiş gibi okumaya başlar ilk cümleyi. Nihayetinde balyasına yerleştirir okuduklarını, havadan geleni havaya gönderir. Rembrandt, Hals, Monet, Manet, Klimt, Cezanne, Goethe ve Schiller ya da Hölderlin ve Nietzsche… Kant ve Hegel. Balyanın yok edici yüzüyle karşılaşmayan kimse kalmaz geride. “İnsandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığın çivisini dövecek kadar demir kalır sadece.” (1)
Bu yok ediş senfonisi yalnız adam Hanta’nın var oluş biçimine dönüşür, bir süre sonra bu ezme biçiminden haz alır, ki kendi kendine kalmayı, düşüncelerin kalabalıklaştırdığı yalnızlığı yalnızlık olarak görmez, tek başımayım der, ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişotuyum der. Bir tür sayıklama başlar kalabalık yalnızlığında, gürültülü yalnızlığı bundandır. İnsan ruhunu ezen teknoloji ona gürültülü bir yalnızlık bırakmıştır sadece. Preslediği düşünceler konuşmaya başlar onunla yalnızlığının getirisinde. Düşüncelerin maddesel halini preslemek onun için bir hazdır çünkü Hrabal’ın edebiyat güzergahında görünüşler aldatıcıdır. Çünkü her an, hayranlığın dibinde bile, şeylerin baş döndürücü boşunalığı karşısında trajediye açılan o ürperti hissedilir. Böylelikle Hrabal, Hanta’nın edimiyle şeylerin baş döndürücülüğünü sönümlendirerek aldırır bu hazzı çünkü madde yok olsa da düşünceler dışarıdan gelir:
Her düşüncenin salt insanların belleğinde yazılı olduğu zamanlar daha güzeldi herhalde, o zamanlar düşünceleri ezmek için insanların kafalarını preslemek gerekirdi ama bu bile bir işe yaramazdı, çünkü gerçek düşünceler dışarıdan gelir, oradadırlar […] (2)
Orada, havada asılı duran düşünceler, harflerin yanyana gelişiyle sözcüklerle bedenleşir, ağızdan dökülen her bir sözcüğün zihindeki o buluttan yere düştüğü bilinir, aracı insandır düşüncenin, bundandır ki “birlik, düzenlik” ideolojileri kendisi dışında, kendisi gibi fikir üretmeyen araçları, sözcükleri, zihinleri imha etme amacını taşır, sırf dışarıdan gelene hükmedebilmek, içeriyi düzenleyebilmek için.
Hanta’nın senfonisine bu birlik anlayışının savunucuları da katılır, yok ediş mahzeni Nazi yayınlarıyla dolar, Hitler’in fotoğrafları, haritaları… 35 yıllık hidrolik presinden geçenler, kültür devamlılığını yerine getiren ve yok olmaya mecbur bırakılan filozoflar, edebiyatçılar, ressamlar değildir. Tarihi baştan yazmaya girişen, saflık ideolojisi temsilcileridir de. Böylece kozmik bir yok oluş senfonisidir Hanta’nın presinde çalanlar. Korku çağında, yazarlığını gizli gizli devam ettiren Hrabal her şeyi pres makinasından geçirse dahi hayatı affeden tarafıyla bitirir romanı. Çingene kızı ILONKA’nın adını duyarız nihayetinde. Bir göçebe gibi, bir çingene gibi yaşama iştahına sahip insanların en sahici yanıdır ILONKA. Yaşamsal gücün yükseltişi şöyle seslenir bize:
Gökler insancıl değil ama o göklerden daha fazlası var kuşkusuz, uzun zamandır unuttuğum, belleğimden büsbütün sildiğim şefkat ve sevgi. (3)
Dipnot:
1) Bohumil Hrabal, Gürültülü Yalnızlık, s.21.Notos Yay. Çev: Elif Gökteke
2) Ibid,10.
3) Ibid, 68.