Share This Article
Türkiye ile İtalya arasındaki ilişkilerin çok eskilere dayanan, hatta antik dönemlere inen bir geçmişi vardır. (1) Osmanlı öncesi İstanbul’da Galata, Foça, Enez ve Amasra, Ceneviz kolonileri olmuşlardır. Osmanlı devleti ilk ticari hakları 1352’de Genova için tanımış, bunu Fatih Sultan Mehmet devrinde, önce Venedik, sonra Floransa izlemiştir. (2)
Venedik Cumhuriyeti 15. yüzyılın sonunda, Floransa 16. yüzyılda İstanbul’da devamlı temsilciliklerini kurmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu ile İtalya’ daki kent-devletlerden Genova, Venedik, Floransa, Milano ve Napoli arasında Fatih döneminde yoğunlaşan diplomatik, ticari ve kültürel ilişkiler, 16. yüzyılda daha da sıklaşmıştır.
Lorenzo de Medici, Floransa ticaretinde önemli bir yeri olan Osmanlı pazarları için Fatih’le dostluk ilişkilerine girişmiştir. Floransalı tüccarların Bursa pazarlarında ne denli aktif oldukları bilinmektedir. 16. yüzyılda Venedik’te Osmanlı tacirlerinin (Türk, Yahudi, Rum) artan sayıları karşısında işlerini yürütebilmeleri için Fondaco dei Turchi adlı kendi merkezlerini kurmaları, 1551 yılında Venedik’in İstanbul’daki temsilciliğinde Türkçe öğretim yapan bir lisan okulu açması, bu ilişkilerin sıklığının kanıtlarıdır. (3)
Osmanlı mimarlık alanında faaliyet gösteren İtalyanlara ilk kez 19. yüzyılda rastlanmaktadır
Osmanlı saray çevrelerinde sultanların portrelerini yapmak için Venedikli ressamların özellikle tercih edildikleri bilinmektedir. Bunlardan Gentile Bellini 1479 yılı süresince İstanbul’da sarayda konuk olmuş, Fatih Sultan Mehmet’in iki yağlıboya portresini yapmıştır. Benzer uygulama daha sonra Kanuni Sultan Süleyman (1520-66) ve III. Murad (1574-95) devirlerinde de sürmüştür. (4) Sultan II. Beyazıt’ın (1418-1512), dönemin ünlü Rönesans ustalarının mühendislik yönlerini bildiği, 1503 yılında Leonardo da Vinci’den, dört yıl sonra da Michelangelo’dan Haliç için köprü projeleri ısmarlamasından anlaşılmaktadır. (5)
İstanbul doğumlu İtalyan Mimar Giulio Mongeri tarafından İtalyan Neogotik üslubunda, betonarme olarak inşa edilen kilisenin duvarları belirli yüksekliğe kadar mozaik kaplama ve yapının dış cephe duvarları tuğladan oluşur.
19. yüzyılın Batılılaşma hareketleri içinde özellikle saray çevresinin ve üst kesim Osman- lının ilgi gösterdikleri Batı müziğinin İstanbul’da yaygınlaşmasında da İtalyan sanatçıların payı büyüktür. Bandosu ve orkestrası ile ilk müzik okulunun kurulması (Muzika-i Hümayun), müzikal oyunlar, opera ve operettanın tanıtılması ve sahnelenmeleri ilk kez İtalyan müzisyenlerince gerçekleştirilmiştir. (6)
Osmanlı mimarlık alanında faaliyet gösteren İtalyanlara ilk kez 19. yüzyılın sonlarında rastlanmaktadır. 18. yüzyılın ortasından başlayarak Batılı biçimlerin şekillendirdiği Osmanlı mimarlığının son dönem yapılarının bir bölümü, Sultan Abdülaziz’in “Efendi” lakabı verdiği mimar Montani, tiyatro binaları tasarlayan Barburini, Alessandro Vallauri, Annibale Rigotti ve Art Nouveau (Stile Liberte) akımının Türkiye’deki temsilcisi Raimondo d’Aronco gibi bazı İtalyan mimarların imzasını taşımaktadır. Devrin sultanı tarafından “Bey” ve “Saray İkinci Mimari” unvanları ile ödüllendirilen Raimondo d’Aronco, geçen yüzyılın sonlarında ülkesinin mimarlığında da önde gelen isimlerdendi.
20. yüzyılda Türkiye’de çalışan İtalyan mimarlar
20. yüzyılın başında uzun süren problemli savaş yılları sırasında bile sayıları az da olsa yabancı mimarların Türkiye’de çalıştıkları bilinmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra Batılı ülkeler düzeyine ulaşmak için gösterilen çabalar içinde mimarlık dahil teknik birçok konuda yabancı uzmanların yardımlarından faydalanılmıştır. Ankara’da modern bir başkent kurulması, kentlerin imarına ilişkin uygulamalar, yeni ihtiyaçların getirdiği yapıların gerçekleştirilmesi, mimarlık eğitimi veren tek kuruluş olan Akademi’de mimar yetiştirilmesi gibi sorunlara çözüm getirmek üzere ülkeye çağrılan Alman, Avusturyalı, İsviçreli, Fransız plancı ve mimarların yanı sıra, İtalyanların da cumhuriyet mimarlığına katkıları büyük olmuştur.
İtalyan tasarımcılar arasında, ilk gelen mimar Giulio Mongeri, 1934’ten itibaren uzun süre çalışan mimar Paolo Vietti-Violi, daha sonraki yıllarda üniversitelere konuşmacı olarak davet edilen Bruno Zevi ve Giancalo di Carlo, mühendislik alanında büyük usta Pier Luigi Nervi, 1950’ler ve sonrasında planlama konularında emekleri geçen, Bursa ve İstanbul için kapsamlı raporlar hazırlayan, 1955 Ankara İmar Planı ve 1958 İstanbul Sheraton Oteli yarışmasında jüri üyeliği yapan Luigi Piccinato, 1968’de Side yarışması jüri başkanlığı, 1969-84 yılları arasında Ankara Nazım Plan Bürosu’nda danışmanlık yapan Giovanni Astengo, son yıllarda tatil köylerinin tasarımlarının ortak çalışmalarında yer alan mimarlar, mimar kökenli olmadıkları halde 1920’li yıllarda bina yapmış olan birkaç İtalyanın adı verilebilir. İtalyan mimarların 1950’lere kadar bina yaptıkları, bu tarihten sonra gelenlerin ise konuşmacı, yarışmalarda jüri üyesi veya şehircilik konularında danışman olarak hizmet verdikleri görülmektedir.
Aziz Fransua adına 1230 yılında ilk yeri olan Galata civarında inşa edilen kilise, iki büyük deprem ve yangından sonra yeniden aynı yerinde kuruldu. Kilise son büyük yangınını 1696 yılında geçirdikten sonra dönemin padişahı II.Mustafa kiliseyi camiye dönüştürmüş ve daha sonrasında rahipler taşınarak günümüzdeki yerine yani Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerine St. Antuan adına itafen yapıldı.
20. yüzyılın ilk yıllarından erken 1930’lara kadar aralıklarla Türkiye’ye gelerek uygulama ve eğitim alanlarında çalışan ilk önemli mimar Giulio Mongeri‘dir; 1906 yılından 1930 yılına kadar, o zamanki adıyla Sanayi-i Nefise Mektebi, sonraki Güzel Sanatlar Akademi’sinde çalışmış, 1920’ler ve sonrası Türk mimarlığının biçimlenişinde etkili olacak mimarlar kuşağını (Arif Hikmet Koyunoğlu, Sedad Hakkı Eldem gibi) yetiştirmiştir. Akademi’de yönettiği ve modern akımın gelişiyle 1930 yılında kapatılan atölyesinde Batı “Historicism”i uygulayan Mongeri, öğrencileri tarafından, cephe çizimlerine çok ağırlık veren, Türkçeyi iyi konuşan, titiz ve değerli bir hoca, iyi bir mimar olarak değerlendirilmektedir.
Osmanlı Rönesansı
Giulio Mongeri, mimarlık uygulamalarını önceleri İstanbul’da, cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da ve sonra da Bursa’da gerçekleştirmiştir. Yaklaşık 1900-1926 yılları arasında kendi bürosunda Batı eklektizmi anlayışıyla tasarladığı İstanbul’daki yapıların sayısı oldukça kabarıktır. Bunlar arasında Karaköy Palas, Maçka Palas, İtalyan Sefareti (sonraki Yüksek Tekniker Okulu), iki klinik binası (Nişantaşı – Güzelbahçe Kliniği ve Haseki Hastanesi Nurettin Bey Pavyonu), Eminönü-Katırcıoğlu Han, kendi evi (sonra Tevfik Remzi Polikliniği), Beyoğlu Sainte-Antoine Kilisesi sayılabilir.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Mongeri’den Ankara’da iş ve ticaret merkezi olarak planlanan Ulus semtinde dört önemli yapının tasarımı istenmiştir. 1926-29 yılları arasında gerçekleştirilen TC Ziraat Bankası Genel Müdürlük binası, Türkiye İş Bankası merkez binası, Osmanlı Bankası Ankara Merkez Şubesi ve Gümrük ve Tekel Başmüdürlüğü binası, II. Meşrutiyetle güçlenen ve modern akım devreye girene kadar erken cumhuriyet mimarlığında etkili olan, birinci milli mimarlık üslubunda tasarlanmışlardır.
XVI. yüzyıl klasik dönem Osmanlı mimari özelliklerinin milli hislerle cephelerde yansıtıldığı ve “Osmanlı Rönesansı”ya da “Osmanlı Neo-Klasisizmi”de denen Türk mimarlık tarihine dönük bu üslup, 1920’li yıllarda, dönemin ideolojik yapısı gereği destek gören tek mimarlık akımı olduğundan ve sözü geçen binalar başkentte tasarlandıklarından Mongeri tarafından da benimsenmiştir.
Klasik kuralların biçimlendirdiği üç yatay bölmeye ayrılan simetrik kütleleri, yeni yapı sistemlerinden betonarme iskeletin dışa yansıtılmadan, Selçuklu ve Osmanlı yapısal ve süsleme öğeleriyle bezeli taş kaplı cepheler arkasında gizlenmesi, yalancı kubbe kullanımı, üslubun bu yapılarda da görülen ortak özelliklerindendir. Mongeri özellikle İş ve Ziraat bankalarında Türk mimarlığının geçmişinden aldığı biçimleri kendi “Historicist” anlayışına uygun düştüğü için cömertçe kullanmıştır.
Mongeri’nin Ankara için gene milli üslupta hazırladığı, gerçekleşmeyen iki projesi daha vardır; bunlardan biri 1926 yılında tasarladığı Gazi Köşkü için önerisi, diğeri 1927 yılında Türk Ocağı binası için düzenlenen yarışmaya sunduğu projedir. Bu yarışmayı öğrencilerinden Arif Hikmet Koyunoğlu‘nun kazanması Mongeri’yi hem sevindirmiş, hem de hocası olarak gururlandırmıştı. (7) Mongeri, öğrencilerinden Sedad Hakkı Eldem‘e Ziraat Bankası inşaatında, Arif Hikmet Koyunoğlu’na Sainte-Antoine Kilisesi‘nde iş imkanları sağlamış, Bursa’daki son yapısının tasarımında da genç Türk mimarı Hüsnü Tümer’le birlikte çalışmıştı.
Ankara’da yükselen mimari
Yaşlı kuşak mimarlar arasında modern mimarlığı ilk kabullenen Mongeri olmuştur. Bursa’da Çelik Palas Otel ve Kaplıcaları, modernist ilkeleri mümkün olduğunca uygulayarak gerçekleştirdiği ilk denemesidir. İşlevselliğin ön plana alınması, birkaç kemer, geometrik süsleme ve basamaklı çatı uzantılarına rağmen genelde gözlenen yalınlık ve betonarme iskelet sisteminin uygulanması, yeni anlayışın bu yapılardaki belirtileridir. Gene de Mongeri sonuçtan tatmin olmamış, modern yapmak istediği halde başaramadığını, dolayısıyla yenilikleri gençlere öğretemeyeceği düşüncesiyle 1930 yılında, modern mimarlık eğitimi yolunda ilk girişimlerin başlatılmakta olduğu Akademi’den ayrılmıştır. (8)
Maçka Palas’ın birinci kattaki ön cephesi.
1920’ler İstanbul’unun mimarlık sahnesinde Mongeri’nin yanı sıra mimar kökenli olmayan başka İtalyanların adlarına da rastlanmaktadır. Bunlardan U. Ferrari, İstanbul Belediyesi’nde görevli bir Türk mimarının 1927 yılında milli üslupta tasarladığı Kadıköy hal binasının müteahhitliğini yapmıştır. (9) Kendisinin İstanbul’da birkaç da bina tasarladığı anlaşılmaktadır; bunlardan biri, bir süre önce yıkılmış olun Kaptan Aziz Derya Köşkü’dür. Deniz makine mühendisi olan E. De’Nari, Eminönü’nde 1924 yılında temeli atılan yüksek katlı bir işhanını (bugünkü Türk Ticaret Bankası) tasarlamıştır. Bu yapının cephelerinde “Secessionist” süslemenin Türkiye’deki geç tezahürü izlenebilmektedir. De’Nari Mongeri‘nin mimarı olduğu Beyoğlu’ndaki Sainte-Antoine Kilisesi’nin mühendislik işlerini yürütmüş, Haseki Hastanesi Nurettin Bey Pavyonu’nda gene Mongeri ile birlikte çalışmıştır.
Batı dünyasının 1920’lerde kabul ettiği ilkelerin biçimlendirdiği Birinci Uluslararası rasyonel-fonksiyoncu mimarlık, 1930’larda Ankara başta olmak üzere önce yabancı, sonra Türk mimarlarınca yurt ölçeğinde yaygın bir biçimde uygulanmıştır. Böylece tarihe dönük birinci ulusal mimarlığın yerini, Batıdaki mimarlığı tekdüze duruma getirmiş olan çok yalın, düz çatılı, geometrik (kübik) biçimler almıştır. Erken cumhuriyet yıllarında bu anlayışla uygulama yapan tek İtalyan mimar Paolo Vietti-Violi‘dir. Ülkesinde stadyum, hipodrom ve kapalı spor yapıları konularında uzmanlaşan Vietti- Violi, Ankara için yapılacak spor tesisleri için gelmiş, 1934-1955 yılları arasında aralıklarla Türkiye’de kalmıştır. (10)
1930’lu yıllarda cumhuriyetin spor konusuna verdiği önem, Ankara’ya modern bir spor tesisinin yapılmasından ve Türkiye’nin Almanya’daki spor etkinliklerine katılmasında anlaşılmaktadır. Sağlıklı cumhuriyet gençliğinin yetişmesi isteğinin yanı sıra, yabancı misyon şeflerinin de katılacakları geçit törenlerinin düzenlenmesi ve at yarışları için başkentin bir stadyum, hipodrom ve ilgili diğer tesisleri de içine alacak modern bir spor merkezine gereksinimi vardı. Bu amaçla ilk girişim 1934 yılında bazı yerli ve Avrupa gazetelerinde yapılan bir yarışma duyurusu oldu ve gelen üç öneri arasından Paolo Vietti-Violi‘nin tasarımı kabul edildi. (11)
Modernizmin İstanbul’daki biçimsel ve yapısal özellikleri
Yirmi hektarlık bir alana yayılan tesiste mimarın öngördüğü yapı programı, yirmi beş bin kişilik, açık ve kapalı tribünleri olan bir stadyum, atletik sporlar için mekanlar, vestiyerler, tenis kortları, ikisi açık, biri kapalı üç yüzme havuzu, atış poligonu, cumhurbaşkanı ve protokol için tribünleri, koşular ve törenler için dört ayrı pistiyle üç bin kişilik hipodrom, işaret kulesi, yönetim ve servislerle ilgili yapılar, spor kulüpleri, ahırlar, halk için pergolalı gezi alanları, meydanlar ve ağaçları içermekteydi.
Karşılaşılan teknik sorunlar arasında İncesu ve Bentderesi’nin ıslahı, bataklık olan arazinin drenajı, tesviyesi, suların akıtılması önde gelmekteydi. Vietti-Violi ve Milano’daki iş ortağı mimar Ladislas Kovacs tüm bu sorunları başarıyla çözmüşler, böylece Ankara 1936 yılı sonunda Balkanlar’ın en büyük ve modern hipodromuna ve diğer spor tesislerine sahip olmuştu. (12)
P. Vietti-Violi, dönemin İstanbul Valisi Lütfü Kırdar’ın isteği üzerine Dolmabahçe spor tesisini de tasarlamıştır. Mimar, elli bin kişilik Dolmabahçe (İnönü) Stadı’nı, futbol, basketbol sahalarını ve tenis kortlarını engebeli bir arazi üzerine büyük bir ustalıkla yerleştirmiştir. Tesisin ilk yapısı olan stadyum Vietti-violi ile İstanbul’dan Fazıl Aysu ve Ankara’ dan Şinasi Şahingiray adlı genç mimarların ortak çalışmaları sonucu 1938-39 yılları arasında tasarlanmış, 19 Mayıs 1940’ta temeli atılmıştır.
Savaş dolayısıyla ülkesine giden Vietti-Violi’nin 1945 yılında İstanbul’a dönmesiyle de tamamlanmıştır. Stadyum tasarımında adı geçen Türk mimarlarının eseri olan İstanbul Spor ve Sergi Sarayı (1949) çalışmalarına, valinin ricasıyla sonradan Vietti-Violi de katılmıştır. Mimar, 1954-55 yıllarında İstanbul, Bakırköy’de yapımı için ilk girişimlerin başlatıldığı Veli Efendi Hipodromu‘nun tribün ve ahırlarının tasarımlarını da üstlenmiştir. 1937 yılında atletizm çalışmalarının başladığı Adana’da 1935-40 yılları arasında yapılan stadyum, hipodrom, yüzme havuzu, futbol, basketbol ve voleybol sahalarından meydana gelen spor tesislerinin ülkemizde spor yapılarının yanı sıra farklı işlevli binalar üzerinde de çalışmıştır.
Bunlardan biri, İstanbul, Yeniköy’deki Saffet Lütfü Kozan’a ait ev, diğeri ise 1937 yılında Manisa Valisi olan Lütfü Kırdar’ın isteği üzerine tasarladığı Manisa İl Halk Kütüphanesi’dir. (13) Modernizmin biçimsel ve yapısal özelliklerinin yansıdığı kütüphane, yapıldığı sıradaki düz çatısı, geniş cam yüzeyleri ve dairesel pencereleriyle tipik bir 1930’lar yapısıdır. Vietti-Violi, 1942 yılında Anıtkabir için açılan yarışmaya, kolonatla çevrili, önünde neo-klasik bir portiği olan ve yükseldikçe daralan silindir biçimli bir öneriyle katılmış, ancak dereceye girememiştir. (14)
İtalyan yapı ustaları
Meslektaşı Y. Mimar Fazıl Aysu, Vietti-Violi’nin üstün çizgi yetenekli, çok iyi Fransızca konuşan, çalışkan ve efendi bir kişiliğe sahip olduğunu, spor yapıları konusunu gerçekten iyi bildiğini ifade etmiştir.
1950’lerde İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde konferanslar veren mimarlık tarihçisi, eleştirmeni ve mimar Bruno Zevi, o yıllar yaygın olan dikaçılı geometriye dayalı, rasyonel, uluslararası mimarlığa karşı serbest, organik formları ve Wright’vari (Frank Lloyd Wright) biçimleri içeren yeni bir anlayışın yayılmasında etkili olmuştur. (15)
Yaptığı köprü ile ilgili olarak 1969 yılında Ankara’ya gelen Pier Luigi Nervi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi’nde bir de konuşma yapmıştı. Bu gelişinden bir yıl önce İmar ve İskan Bakanlığı’nda da konferans veren Nervi, İstanbul’a gittiğinde Sinan’ın eserlerine duyduğu hayranlığı belirtmişti. Nervi’nin Opera Köprüsü dışında Ankara için üzerinde çalıştığı bir başka proje, Kızılay binası için yaptığı, silindir biçiminde gerçekleşmeyen bir öneridir. (16)
1970’lerde Ege ve Akdeniz kıyılarında sayıları artan tatil köylerinden Kemer’dekinin (Clup Mediterranee) tasarım grubunda Luciano Giovannini ve Giorgio Giovanni isimli iki İtalyan mimar da yer almıştır. Bunlardan ilki “Göreme” adlı bir kitap yayımlamış, Turizm Bakanlığı’nda iki yıl süreyle danışman olarak çalışmıştır.
Böylece, iki ülke arasındaki çeşitli ilişki yollarından biri olan mimarlık alanının geçmişinin 19. yüzyılın ikinci yarısından günümüze uzandığı görülmektedir. Geç Osmanlı mimarlığında, gayri Müslim mimarlar ve yapı ustaları arasında bu yazıda sözü edilenler dışında, literatürde adından bahsedilmeyen başka İtalyan sanatçılar da yer almışlardır. Nitekim, bir kaynakta, 1892 yılında İstanbul’da inşaat alanında çalışan İtalyan mühendis, müteahhit, duvarcı ustası ve sayıları bir hayli fazla olan marangozlarla bir tuğla üreticisinin ad ve adreslerine rastlanmaktadır. (18)
Konuyu “Mimar”lara ayırdığımız için Akademi’de çalışmış olan diğer İtalyan sanatçılara burada değinmiyoruz. Ancak, 19. yüzyılın sonunda saray baş ressamı Fausto Zonaro ile erken cumhuriyet yıllarının önemli anıtlarının bir kısmının yaratıcısı heykeltıraş Pietro Canonika‘yı da hatırlamak yerinde olacaktır.
Dipnotlar:
1) İki ülke arasında antikiteden günümüze uzanan ilişkileri konu alan bildirilerin toplandığı kaynak:
Il VELTRO Le Relazioni tra l’Italia e la Turchia, Rivista della Civilta Italiana, 2-4 Anno XXIII-Marzo Agosto 1979.
2) H. INALCIK, The Ottaman Empire, The Classical Age, 1300-1600, London, 1973, s. 135.
3) M. CORTELAZZO, “La Conoscenza della Lingua Turca in Italia nel ‘500’, Il VELT- RO, Le Relazioni tra l’Italia e la Turchia, Rivista della Civilta Italiana, 2-4 Anno XXIII- Marzo Agosto 1979, s. 137.
4) G. RENDA, “Europe and the Ottomans”, “Europe und die Kunst des Islam 15 bis 18 Jahrhundert, XXV. Internationaler Kongress fuer Kunstgerchichte. Wien 4-10/9/1983, s. 10 ve not 13.
5) F. ÇOKER, “Haliç Köprüleri”, Tarih ve Toplum, Ağustos 1984, sayı 8, s. 30, 31.
6) “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Musiki ve Batılılaşma”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, 39, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 1217-1225 arası.
7) “Mimar A. H. Koyunoğlu ile Bir Söyleşi” Mimarlık, 77/1, s. 12.
8) B. ÜNSAL, “Mimarlığımız 1923-1950”, Mimarlık, 73/2, s. 38.
9) U. Ferrari ve E. De’Nari hakkında bilgi veren Y. Mimar Sayın Zeki Sayar, Kadıköy hal binasının tasarımcısının Mimar Servet (Celal) olması gerektiğini belirtmiştir.
10) Paolo VIETTI-VIOLİ’nin İtalya’da çoğunluğunu spor tesislerinin oluşturduğu yapıları için Bkz. CALZINI, Raffaele, Paolo VIET- TI-VIOLI, Archives “Internationales” Press, “Great Architects” Series, Geneva, 1932.
11) “Haberler”, Mimar, 1933, n. 5, s. 162.
12) Paolo VIETTI-VIOLI’nin Ankara’daki spor tesislerine ait resimler, plan ve kesit çizim- leri ile tesisin alt yapısına ilişkin ayrıntılı bilgi için Bkz. VIETTI -VIOLI, Paolo, Il Centro Sportivo di Ankara, l’Ippodromo di Maia Merano, Milano 1937, Rivista (Rassegna di Archi- tettura).
13) R. İNAN, Bir Ömrün Öyküsü, Ankara: Öğretmen Yayınları, Mart 1986, s.183’te Manisa valisinin Vietti-Violi’ye kütüphaneyi yaptırttığına ilişkin bilgi verilmektedir.
14) “Anıtkabir Proje Yarışması”, Arkitekt, 1943, n. 3-4, s. 66.
15) Bu konuda Bkz.
Ü. ALSAÇ, “Türk Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Devrindeki Evrimi”, Mimarlık, 173/11-12, s. 22
A. YÜCEL, “Pluralism Takes Command: The Turkish Architectural Scene Today”, Modern Turkish Architecture, Renata Holod and Ahmet Evin, Editors, Universtiy of Pennsyl Press, 1984, p. 122.
16) P. L. Nervi, L. Piccinato ve G. Astengo hakkındaki bilgiler Sayın Haluk Alatan tarafın- dan verilmiştir.
17) Bu konuda Bkz. BAUD-BOVY, Manuel and LAWSON, Fred, Tourism and Recreation Development, A Handbook of Physical Planning, The Architectural Press Ltd., Boston, Mass. 1977, s. 118-119.
18) Annuario Italiano d’Oriente, pubblicato per cura della Societa Operaia Italiana di Mutu- o Soccorso in Constantinopoli, 1892, Tipografia A. Zellich Figli, Teche di Pera, 4, 6, e 8, s. 94. ve s. 52-57 arası.