Share This Article
Çağdaş müzik yapımındaki kariyeri neredeyse kırk yıla yayılan, Frank Sinatra’dan Michael Jackson ve Will Smith’e kadar birçok yıldızla çalışan Amerikan eğlence dünyasının dev ismi Quincy Jones 91 yaşında hayatını kaybetti.
Jones’un ailesi The Times‘a yaptığı açıklamada, “Bu ailemiz için inanılmaz bir kayıp olsa da, yaşadığı harika hayatı anıyoruz ve onun gibi bir başkasının asla olmayacağını biliyoruz. O gerçekten türünün tek örneğiydi ve onu çok özleyeceğiz; varlığının özü olan sevgi ve neşenin yarattığı tüm eserlerin dünyayla paylaşıldığını bilmenin rahatlığını ve büyük gururunu yaşıyoruz. Müziği ve sınırsız sevgisiyle Quincy Jones’un kalbi sonsuza kadar atacak” ifadelerine yer verildi.
50’li yıllardan bu yana müzik dünyasının yakından tanıdığı “Q”, yani Quincy Jones, parlak bir orkestra şefi, plak yapımcısı, besteci, aranjör, trompetçi ve plak şirketi yöneticisiydi. Müziğin neredeyse her alanında yer alan Jones, Dizzy Gillespie, Miles Davis ve Count Basie‘den Frank Sinatra, Aretha Franklin ve Michael Jackson‘a kadar pek çok süper yıldızla bir arada çalışmalara imza attı; arkasın ise dev bir müzikal miras bıraktı.
Amerikan müziğini dönüştüren devrimci bir güç olan Jones, bu ayın sonunda 28. onursal Grammy Ödülünü alacaktı.
Hampton ve Gillespie orkestralarına katıldı
1933’te Chicago’da doğan Quincy, Seattle’da büyüdü. Yoksullukla geçen zorlu bir çocukluk geçirdi, ancak teselliyi müzikte buldu. 11 yaşına geldiğinde piyanoyu keşfeden Quincy, genç Ray Charles ile kurduğu dostluk sayesinde müziği hayatının tek amacı haline getirdi.
Quincy, çok erken yaşta ciddi zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Daha 10 yaşındayken annesi akıl hastanesine kaldırılan Quincy, bu döneme ilişkin anılarında, annesinin neden kendisiyle birlikte eve gelemediğini bilmediği için hastaneye yaptığı ziyaretlerin acı verici olduğunu söylemişti.
Annesinin hastaneye yatırılmasının ardından sokaklarda büyümek zorunda kaldığını da söyleyen Quincy, Chicago’nun güney yakasında sert ve suçlularla dolu bir mahallede yaşam mücadelesine çok erken yaşta atıldığını belirtmişti. Öyle ki, bir gün Jones eve doğru yürürken bir grup sokak serserisi önünü kesmiş ve çıkan arbedede bıçaklanmıştı.
1950’lerin başında New York’a taşınan Quincy, müzik sayesinde Berklee Müzik Okulu’ndan burs kazandı ve kısa bir süre sonra Lionel Hampton‘ın grubuna katıldı. Count Basie ve Tommy Dorsey ile yolları kesişen Quincy, bir süre sonra Dizzy Gillespie Orkestrası‘ndaki yerini aldı.
Grammy Ödülü’nü alan ilk siyahi müzik yönetmeni
Dizzy Gillespie ile önemli konserler veren Quincy, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Güney Amerika ve Ortadoğu turlarında müzik direktörü olarak görev yaptı. Bu deneyim Quincy‘nin bir caz orkestrasını yönetme becerilerini geliştirdi.
Quincy, 1957’de Paris, Fransa’ya taşındı ve ünlü Nadia Boulanger ile müzik teorileri üzerine çalışmaya başladı. Avrupa ve Kuzey Amerika’da turneye çıkan bir caz orkestrası kurdu. Eleştirmenler tarafından beğenilmesine rağmen turne para kazandırmadı ve orkestra dağıldı.
O dönemi Musician dergisine anlatan Quincy, “Gezegenin en iyi caz grubuna sahiptik ve yine de kelimenin tam anlamıyla açlıktan ölüyorduk. İşte o zaman müziğin ve müzik piyasasının ne olduğunu keşfettim” diyerek durumlarını özetliyordu.
Jones’un hikâyesi engelleri aşma hikâyesidir. 60’ların başında büyük bir plak şirketi olan Mercury Records‘un ilk Afro-Amerikalı yöneticilerinden biri oldu ve sayısız kişinin önünü açtı. 1964 yılında Sidney Lumet‘in The Pawnbroker filmi için ilk film müziğini besteledi. Başarıları arasında 1971’de Grammy Ödülü’nü alan ilk siyahi müzik yönetmeni olmak da vardı. Film yapımcısı olarak ilk filmi The Color Purple ile on bir dalda Oscar’a aday gösterildi.
Aralarında In Cold Blood, In the Heat of the Night ve The Italian Job filmlerinin de bulunduğu 35’ten fazla filmin müziklerini yaptı. Film müziklerinin yanı sıra, 1960’larda özellikle Frank Sinatra‘nın Count Basie ile 1964’te It Might As Well Be Swing ve 1966’da Sinatra at the Sands albümlerinde prodüktörlük ve aranjörlük yapmaya devam etti. Daha sonra Sinatra’nın 1984’teki L.A. Is My Lady albümünün yapımcılığını üstlendi.
Yazar Capote tarafından istenmedi
Quincy’nin müzik piyasasındaki yükselişi bir peri masalı andırsa da, bu sanıldığından çok daha zorlu bir yolculuktu. Sektördeki ırkçılığın ciddi boyutlarda yaşandığı bu dönemde, her fırsatta engellendiğini söyleyen Quincy, In Cold Blood için film müziği yapması istendiğinde, yazar Truman Capote‘nin deri renginden dolayı kendisiyle çalışmak istemediğini açıklamıştı.
Quincy, 2008 yılında San Francisco Chronicle‘a verdiği bir röportajda, “‘Zencilerin olmadığı bir filmde neden siyahi bir adamın müziğini istediğinizi anlamıyorum’ diye bir cümle kullanmıştı. Siyahi bir adamın filmlere girmesinin zor olacağını biliyordum,” ifadeleriyle yaşadığı dönemi anlatmıştı.
Televizyon için de aynı derecede üretken olanQuincy, Sanford and Son, The Bill Cosby Show, Banacek ve Ironside‘ın tema müziklerini besteledi.
Yoğun programı arasında kendi şirketi Qwest Productions’ı kurmak ve Peggy Lee, Vaughan, Billy Eckstine ve Ella Fitzgerald, Sinatra ve kendi grupları için düzenlemeler yapmak da vardı.
Grammy rekorunu elinde tutuyor
Kendi çalışmalarıyla stüdyoya dönerek 1969 ve 1981 yılları arasında Walking in Space ve You’ve Got It Bad, Girl gibi Grammy Ödüllü bir dizi albüm kaydeden Quincy, 1974’te neredeyse ölümcül bir beyin anevrizmasından kurtulduktan sonra albüm yapımcılığına odaklandı; en başarılı çalışmaları Michael Jackson‘ın Off the Wall ve Thriller albümleri ile 1985’te Etiyopya’daki kıtlık kurbanları için düzenlenen bağış etkinliği We Are the World‘ün organizetörlüğünü üstlendi.
1991’de Montreux Caz Festivali‘nde Miles Davis‘i Gil Evans ile 1950’lerdeki orkestra işbirliklerini yeniden canlandırmaya ikna etti ve Davis’in son konserinde orkestrayı yönetti. Quincy, 28’ini kazandığı 80 Grammy Ödülü ile en çok Grammy Ödülü adaylığı rekorunu elinde tutuyor.
2010 yılında Başkan Obama tarafından ABD’nin sanatçılara verilen yüksek onur olan Ulusal Sanat Madalyası ile ödüllendirilen Quincy Jones, 1980 ve 1990’larda Steven Spielberg ile birlikte The Color Purple‘ın prodüktörlüğünü üstlenerek film yapımcılığına girişti. Bununla birlikte uzun yıllar kendi plak şirketi Qwest Records‘u yönetirken müzik yapmaya ve üretmeye devam etti.
Jones’un diskografisi şöyle:
- This Is How I Feel About Jazz, Paramount, 1956
- Bossa Nova, Mercury, 1962
- Walking in Space, A&M, 1969
- Miles Davis/Quincy Jones, Live at Montreux, Warner Bros., 1991
- Quincy Jones/Samm y Nestico Orchestra, Basie & Beyond, Warner Bros., 2000
2008 yılında NEA Caz Ustası Ödülü’ne layık görülmek benim için büyük bir onur. Elbette çocuklarımdan sonra hayatımda en çok minnettar olduğum şeylerden biri, tek gerçek yerli Amerikan sanat formu olan cazın gelişimine tanık olabildiğim ve bu gelişimde rol oynayabildiğim bir zamanda doğmuş olmamdır.
Caz diplomasisinde yer aldı
Yıl 1956 ve Türkiye Hafif Garp Müzikleri Sendikası, Dizzy Gillespie ve orkestrası şerefine Taksim Belediye Gazinosu’nda bir parti vermeye hazırlanıyordu. Bu dönemde, 2. Dünya Savaşı sonrası ABD-Sovyetler Birliği arasında başlayan Soğuk Savaşla birlikte caz, batı yarım kürenin bir kamu diplomasisi aracına dönüşmüş ve kültürel hegemonya mücadelesinin bir enstrümanı haline gelmişti.
O dönem Dizzy Gillespie Orkestrasıyla İstanbul’a gelenler arasında Quincy Jones‘da vardı. İstanbul’da pek çok etkinliğe ve davete katılan Dizzy Gillespie Orkestrası, Türkiye’den sonra rotayı Yunanistan’a çevirdi. Elbette 50’li yılların sonu Türkiye-Yunanistan gerginliğinin doruk noktasına ulaştığı bir dönemdi.
Yıllar sonra o dönemi anlatan Quincy Jones, turnenin en gergin konserlerinin Atina’da yaşandığını söyleyecekti. Konserinden önce Yunan ve Kıbrıslı Rum öğrenciler ABD büyükelçilik binasını kuşatmış ve taşlamıştı. O dönem Kıbrıs’ta EOKA’nın İngiltere’ye karşı başlattığı savaşa ABD’nin İngiltere’yi desteklemesi protesto ediliyordu.
Quincy, gergin bir havada başlayan konserin sonlarına doğru seyircilerin müziğin etkisiyle kendilerinden geçtiğini ve grup üyelerinin sırtlara alınarak Omonoia meydanına taşınarak Atina’nın merkezindeki trafiği kapattıklarını anlatıyordu. (1)
Dipnot
1) Athenstoolkit’de “Dizzy Gillespie in Athens” başlıklı yazıdan.