Share This Article
IGOR (2019) – Tyler, The Creator
Kayıt: Westlake (Los Angeles)
Mayıs 2019
Yapımcı: Tyler, the Creator
Uzunluk: 39:43
Şu ana kadarki yazılarda birçok türden bahsettik: 60’ların folk müziğine bir baktık, 90’lar Japonyası’nın punk akımını gördük, sonra biraz da 80’ler gotiklerini dinleyelim dedik. Fakat bugün ufkumuzu daha da genişletiyor ve Rap/HipHop müziğe bir dalış yapıyoruz.
Özellikle Rap müzik dendiğinde aklımıza gelen belli başlı isimler vardır ve bunlardan en efsaneleşmişleri çoğu zaman 90’lar ve 2000’ler rapçileri/hiphop’çılarıdır.
Fakat elbette ki 2010’la sonrası için de böyle isimler bulmak mümkündür, bugün bakacağımız isim de zaten hem bir sanatçı/söz yazarı,hem bir rapçi hem de bir internet ikonu olarak nam salmış; endüstrinin pervasız çocuğu Tyler, The Creator olacaktır.
Tyler, The Creator’ın müziğine baktığımızda birçok alt türü görmek mümkündür: alternatif, elektronik, pop, hiphop…
Geniş açıdan baktığımızda aslında bir rap şarkıcısı değildir bile; elektronik pop üzerine rap yapan biridir. Hatta kendisi de “IGOR” albümüne 2020 yılı Grammy Ödülleri’nde “yılın en iyi rap albümü” ödülünün verilmesini eleştirmiş; albümün aslında pop kategorisinde olması gerektiğini ve rap/urban katagorisine atılmasının geri planında ırkçı bir yaklaşımın olduğunu (siyahi bir sanatçıya pop gibi daha geniş kitlelere ulaşan bir türde ödül vermek yerine albümü 2. plana atmak) söylemiştir.
Bu noktada elbette hepimiz sanatçıya katılmaktayızdır zannımca, çünkü “IGOR“ gerçekten de yalnızca bir rap albümü değil, müzikal bir deneyimdir.
Öncelikle “IGOR” isminin arka planına bakalım. “IGOR”, sıkça kullanılan bir özel isimdir elbet ve direkt baktığımızda albüm isminin olmasında çok da bir anlam yoktur. Fakat merceği biraz daha büyüttüğümüzde, “IGOR” ismi zihnimizde farklı bir anlama bürünecektir.
“IGOR” (bazen “Ygor”), film ve edebiyat evreninde varolan bir tiptir aslında. Özellikle gotik edebiyatta gördüğümüz Igor arketipi, korkunç esas kötünün asistanlığını yapan çirkin ve kambur asistanıdır. İlk olarak Mary Shelley’nin efsanevi romanı Frankestein’da görülmüştür; daha sonra birçok film ve kitapta da yerini almıştır.
Bu albümde de, “IGOR” arketipinin hikayesini görür gibiyizdir. Şarkılara baktığımızda hiçbir zaman kazanamayan, 2. plana atılan ya da bazen ürkünç sözler söyleyen bir karakterimiz vardır; bu da elbette ki Igor’un kendisidir.
Albümün müziği de bu noktada temaya uyum sağlar. Pop/elektronik müzik dendiğinde zihnimizde ister istemez pembe-mavi, neşeli ve dinamik bir enerji canlanır. Ama “IGOR”‘un müziği bazı noktalarda korkunçtur, bazı yerlerinde kalbimizi kırar. Farklı şarkılarda tekrar eden belli kalıpları görmemiz de mümkündür; bu da “IGOR” albümünün baştan sona belli bir yere aidiyeti olduğunu gösterir. Ve elbette, müzikal anlamda da asla es geçilmemesi gereken başarılı bir altyapıya sahiptir.
New Magic Wand, Earfquake, Gone, Gone/Thank You
Devdas – Original Motion Picture Soundtrack (2002)
Kayıt: Universal Music India
Mart 2002
Yapımcı: Bharat Shah
Uzunluk: 52:56
Daha önce müzikal albümlerine bakıp yorumlamıştık fakat hiç film sektörüne bir giriş yapmamıştık. Bugün benim de çok sevdiğim bir film müziği albümüne bakacağız: “Devdas”.
Öncelikle bir konuya değinelim: Genel anlamda baktığımız zaman, Hint film ve dizilerinin insanlar arasında çok iyi bir izlenimi yoktur. Kötü bir dizi sahnesini betimlemek için “Hint dizisi sanki” denir ya da ucuz bir aksiyon filmine Hint filmi benzetmesi yapılır. Elbette ki kalite anlamında pek de iyi olmayan Hint filmleri/dizileri vardır fakat aynı durum örneğin Amerikan film/dizi sektörü için de geçerlidir.
Hiçbir kritik tarafından geçer not almamış, sinematografi anlamında gayet başarısız birçok Amerikan filmi vardır, fakat biz suçu tüm sektöre mal etmeyiz; çünkü biliriz ki Amerikan film sektörü aynı zamanda çok kaliteli sayısız filme de sahiptir. Bu anlamda da ön yargıyı bıraktığımız zaman, Hint film sektöründe de aynı durumun geçerli olduğunu görürürüz. Buna en güzel örneklerden biri de “Devdas”tır.
Aynı ismi taşıyan romanın bir uyarlaması olan “Devdas”; kalp kırıklıkları, özlemler ve kavuşamayanlarla dolu buruk bir aşk hikayesidir aslında.
“Bollywood’un altın çağı” olarak nitelendirilen dönemde çıkmış “Devdas”, zaten Hint film sektörünün en değerli filmlerinden biridir.
Hatta aynı zamanda Bollywood’un en yüksek bütçeye sahip yapımıdır. Bu kadar yüksek bütçeye sahip olması belki abartı gelebilir fakat izlediğiniz zaman bunun sebebini gerçekten çok iyi anlıyorsunuz. Tüm o kıyafetler, müchevherler, dekorasyonlar ve çekim atmosferiyle izleyiciye inanılmaz bir görsel şölen sunmaktadır.
Bir de Bollywood’un en efsanevi oyuncuları bu filmdedir: Shahrukh Khan, Aishwarya Rai, Madhuri Dixit…
Filmin müziklerine baktığımız zaman hepsinin apayrı bir hikaye olduğunu görürüz. Müzikler, sahnelerin gücünü arttıran arkaplan müziğinden çok sahnenin kendisi haline dönüşen anlatılardır, olayın bir parçasıdır.
Zaten Hint filmlerinde müzikler çok özel bir yere sahiptir. “Devdas”ta da geleneksel Hint müziği enstrumanlarıyla donatılmış ve bazı noktalarda Hint kültür ve mitolojisinden parçalar taşıyan bir müzikalite ve söz yazımı vardır.
Müziklerinde şarkıları söylemek için oyuncuları şarkı sekansları esnasında seslendiren bir şancı kadrosu da vardır. (Bu genel olarak Hint film sektöründe olan bir özelliktir.)
Yani anlayacağınız, her bakımdan sanat değeri yüksek bir müziğe sahiptir.
Şarkıları dinlemek de elbette çok keyiflidir, fakat esas keyif verecek kısmı şarkıların film parçalarını izlemektir. Danslarıyla, sahne geçişleriyle ve kamera kullanımıyla şarkı sekansları, gözlerinizi ayıramadığınız bir görselliğe ulaşırlar. Kullanılan kıyafetler ve figürler de zaten anlatılan hikaye ile paralel kullanılır; bu yüzden müzikle bağlantısı kopmaz. (Örneğin, “Beni Öldürdü” anlamına gelen “Maar Dala” şarkısında arkadaki dansçı kızların Hindistan’daki “cenazede beyaz giyme” kültürüyle bağlantılı olarak beyaz giyiyor olması.) Bu yüzden Türkçe veya İngilizce altyazılı izlemenizi tavsiye ederim.
Dostlara Selam (2001) – Neşet Ertaş
Kayıt: Kalan Müzik
Mayıs 2001
Yapımcı: Hasan Saltık
Uzunluk: 70:46
Dünyanın her yerinde, milliyet ve dil fark etmeksizin halk müziği topluluklar arasında önemli bir yere sahiptir. Savaşlar, kıtlıklar ya da gönül kırıklıkları; halk müzikleri bir noktada adından da anlaşılacağı üzere bağrından çıktığı toplumların sesi olur, anlatılamayanların anlatıcısı haline gelir.
İşte tam da bu noktada, dil ve milliyet bariyerleri bir şekilde ortadan kalkar çünkü neticede öz her yerde insandır ve insanın en saf halidir halk müziği.
Ülkemizde de halk müzikleri içerisinde yer alan ozanlık ve aşıklık gelenekleri kültürümüzde önemli bir yere sahiptir.
Birçok önemli isim bu topraklardan gelip geçmiştir; bunlardan birisi de bağlama üstadı, aşıklık geleneğinin son büyük temsilcisi, “Bozkırın Tezenesi” Neşet Ertaş’tır.
Kırşehir doğumlu Neşet Ertaş, bozlak kültürünün (İç Anadolu’da söylenen uzun hava türü) en önemli temsilcisi olan Muharrem Ertaş’ın oğludur. Zaten Neşet Ertaş da müziğini en büyük ölçüde etkileyen ismin babası olduğunu söyler.
Neşet Ertaş, âşıklık geleneğinden gelmektedir. Herkes bağlama çalıp türkü söyleyebilir fakat herkes âşık olamaz çünkü onlar, dünyaya herhangi biri gibi bakmaz. Bazen sesi olmayanların sesi haline gelir, bazen en içten duyduğumuz acılarımıza dokunur, bazen de hayatın anlamı üzerine düşündürür. Neşet Ertaş, aynı zamanda bir bağlama üstadıdır ve bağlama çalmayı kendi kendine öğrenmiştir, yani müzik tam anlamıyla Neşet Ertaş’ın ruhundan kopan bir parçadır onun için.
Bir noktada “üstad” kelimesi bile Neşet Ertaş’ın bağlama icrasını anlatmak için yeterli kalmaz. Bağlama; onun ellerinde ağlar, haykırır ve bizimle konuşur. Zaten sanatında da uzun bağlama bölümleri vardır. Yalnızca bir bağlama ile seslendirilen türküler, onlarca hikaye anlatır duruma gelir.
Bu albümde de Neşet Ertaş’ın sözlerinden, sesinden ve bağlamasından çıkan hikayeler bizi karşılar. Her bir şarkının ayrı bir yaşanmışlığı, ayrı bir derdi ve dokunduğu ayrı bir ukte vardır.
Neşet Ertaş, sözünü söyler, arkasında bağlamasını hafifçe tınlatır. Ama belki de sözlerin yetersiz kaldığı ve boğazın düğümlendiği o anda sözü tamamıyla bağlamasına bırakır. Müzik bu noktada öyle bir hale gelir ki, hiçbir söz söylenmemesine rağmen anlatılmak istenilen ne varsa hepsini bir şekilde anlarız. Ki zaten söze ihtiyaç duymadan insanda böylesine derin duygular yaratabilen bir müzik, tüm sınırlandırmaları ortadan kaldırarak bir sanat yapıtından ziyade insanın göğsüne oturan bir iç çekiş haline gelir.
Benim bu albümden en sevdiğim: Bir Garip. Dünyadan gelip geçmiş tüm dertlilerin ve belki de ezilmişlerin ağlayışı, Neşet Ertaş’ın bağlamasının tellerinden akar gibidir ve dinlerken yalnızca bunları duymazsınız; bir yerde belki kendi derdinize de yanmaya başlarsınız.