Share This Article
İstanbul başta olmak üzere bir çok kent her geçen gün sonu gelmeyen bir değişimle çalkalanıyor. Günümüzde “kent politikası” olarak algılanan ve kabul gören kentsel dönüşüm projeleri, mekânsal değişimin yanı sıra kent sakinlerinin gündelik yaşam pratiklerinin değişiminde de önemli pay sahibi. Bu değişim özellikle de ileri yaştaki bireylerin mekânla kurdukları yoğun bağın kopmasına, insan ve mekânla temellen mahalle kavramının dönüşüme uğramasına yol açıyor. Kısacası mekânsal belleğin kaybolmasına…
Aslı Özge’nin yönettiği Faruk filmi, 90 yaşındaki Faruk’un yaşamı üzerinden kentsel dönüşümün yarattığı sosyal ve kültürel baskılara dair dokunaklı bir anlatı sunuyor. Film, kentsel dönüşüm projelerinin hem bireysel yaşamlar üzerindeki etkilerini hem de baba-kız ilişkisini mizahi ve doğal bir dille ele alıyor.
Berlin Film Festivali’nin Panorama Bölümü’nde dünya prömiyerini yapan ve 2024 Berlin FIPRESCI Ödülü’nü kazanan Faruk, kurgu ile gerçeklik arasındaki sınırları ustalıkla ortadan kaldırıyor. Yönetmen Aslı Özge, 90 yaşındaki babası Faruk’u kamera karşısına alarak onun yaşamında önemli bir dönemi belgeliyor ve bu süreçte kentin dönüşümüne dair gerçek bir hikâye anlatıyor.
Apartman sakinlerinin Faruk’u evini yenilemesi için ikna çabalarını ve iki müteahhitlik firması tarafından sunulan projeler arasında bir seçim yapmaya zorlanmasını konu edinen film, Faruk’un kızı Aslı Özge de devreye giriyor ve baba-kız ilişkisi, kentsel dönüşümün yarattığı gerilimler içinde yeniden şekilleniyor.
Faruk, kızına vekalet vermesi için baskı görürken, kızının profesyonel hayatı ve sık seyahatleri baba-kız ilişkisini daha karmaşık bir hale getiriyor.
Aslı Özge
Castells’den Harvey’e, mekânın dönüşümü
Kentsel dönüşümün etkilerini ele alan film, ileri yaştaki bir birayin yaşadığı adaptasyon ve direnç mücadelesini, yaşlılığın getirdiği yalnızlıkla birlikte sunuyor. Yönetmen, bu dönüşüm sürecinin sosyolojik ve kültürel boyutlarını incelerken, mekân ve aidiyet duygusunu öne çıkarıyor.
Bu noktada, Manuel Castells’in mekânsal dinamikler ve toplumsal ilişkiler üzerine kurduğu teorilerle filmin ilişkisini kurabiliriz. Castells’e göre, kentler yalnızca fiziki yapılar değil, aynı zamanda toplumsal pratiklerin ve kimliklerin yeniden üretildiği, ilişkilerin kurulduğu alanlar olarak görülüyor.
Faruk’un evine ve anılarına olan bağlılığı, Castells’in mekânın bir toplumsal alan olarak bireylerin kimliklerini, ilişkilerini ve anlamlarını inşa ettiği görüşüyle örtüşmekte. Faruk’un eski anılarına ve geçmişine bağlı kalarak kentsel dönüşüme direnmesi, onun mekân üzerinden toplumsal kimliğini yeniden inşa etme çabasının bir yansıması olarak görmek gerekiyor.
Gelelim David Harvey’e… Kentsel dönüşüm ve sermayenin “mekânsal yeniden üretimi” teorisi ile karşımıza çıkan Harvey, kentsel dönüşümün kapitalist sermayenin yeniden üretim sürecinin bir parçası olarak görüldüğünü ve bu süreçlerin genellikle düşük gelirli kesimler için mekânsal adaletsizlikler yarattığını savunur. Bu çerçeveden filme göz atarken, Faruk’un yaşadığı sıkışmanın boyutları daha iyi anlaşılıyor.
Faruk’un yaşadığı mahallede müteahhitlerin artan baskısı ve yenileme projelerinin dayatılması, Harvey’nin kentlerin metalaştırılmasına dair eleştirisini yansıtmakta. Yaşlı adamın direnç göstermesi ve bu projelere karşı çıkması, kentlerin yalnızca sermayenin değil, aynı zamanda bireylerin ve toplulukların da mücadele alanı olduğunu ortaya koyuyor.
Özge’nin gözünden bir direniş aracı olarak mekân
Özge’nin büyüdüğü ve annesini kaybettiği bu evin yıkılmasıyla başlayan film, uzun bir sürece yayılan çekimlerle gerçek bir dönüşüm sürecini belgelerken, mekân ve birey arasındaki bağın nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Film boyunca baba-kız ilişkisinin karmaşıklığı ve Faruk’un mekânsal aidiyetinin dönüşümü izleyiciye doğal ve mizahi bir dille aktarılıyor.
Film, ayrıca şehrin dönüşüm sürecini ve zamanın akışını küçük detaylarla işlerken, Faruk’un televizyon başında izlediği yeni yıl programları ve eski gösteriler bu değişimin sembolü olarak öne çıkıyor. Bu sahneler, zamanın ve mekânın nasıl iç içe geçtiğini ve dönüşümün bireylerin günlük yaşamlarına nasıl sızdığını gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak Faruk, çağdaş Türk toplumunda kentsel dönüşümün sosyal ve kültürel etkilerini, yaşlıların mekânla kurdukları ilişkiyi ve bireysel direnişin önemini vurgulayan bir yapım.
Faruk’un belirsiz geleceğine rağmen hayatına dolu dolu devam etmesi, yaşadığı mahalleyle kurduğu bağın derinliğini ve mekânın bir direniş aracı olarak nasıl kullanılabileceğini gösteriyor.
Türkiye-Almanya-Fransa ortak yapımı olan film, görüntü yönetmeni Emre Erkmen’in katkıları ve FC Istanbul, EEE Films, Parallel 45 ve The Post Republic’in yapımcılığıyla şekilleniyor. Geçtiğimiz günlerde MUBI’de gösterime giren Faruk, izleyiciyi kurguyla gerçek arasında bir yolculuğa çıkarıyor.