Share This Article
Geçmiş, geçip gitmiş bir şey midir? Hayli yıkıcı bu soruya yanıt ararken hatıraların, belleğin iyi ve kötü oyunlarının geçmişi hep diri tuttuğunu fark etmemiz olası. Beatriz Sarlo’nun ifadesiyle “kaçınılmaz geçmiş”, hatırlamanın laneti ve hafızanın gücüyle karşımıza dikiliyor. Bir ihtimal daha var, o da karşılaşmalar. Bütün bunlar, tarih ile hayatı birbirine karıştırıyor ve yaşamı şekillendiriyor; kişileri oradan oraya savuruyor. Geleceği biçimlendirdiği gibi onu örseleyebiliyor da.
Carlos María Dominguez, Kör Sahil romanını bu gerilim üzerine inşa ediyor. Camboya ve Arturo Balz karakterleri aracılığıyla karşılaşma-hatırlama-hesaplaşma bağlantısı kuran Dominguez, her ikisini kuşkuların ve Arjantin tarihindeki en karanlık dönemlerin başında gelen Videla cuntasının şiddetli sarmalına sokuyor. Başka bir deyişle geçmişin labirentlerine ve tünellerine itiyor.

‘Ölüm ile sıkıntı arasında seçim yap’
Arturo, gelip yerleştiği Uruguay’da huzur bulan; denize, bahçeye, kuşlara ve doğaya meraklı biri. Kulübesi ise hem geçmişinden sıyrılmaya çalıştığı hem de onunla yaşadığı bir mekân.
Arturo’nun bir gün arabasına aldığı Camboya ise hayal kırıklıklarını dışavuran, etrafındakiler tarafından budala gibi görülen bir kadın. Arjantin’den 1930’larda anarşistlerle beraber göçen büyükannesinin ölümüyle sarsılıyor ve “çocukluğundan beri kendisini saran örtünün ansızın üzerinden çekiliverdiğini, çırılçıplak kaldığını” hissediyor.
“Ölüm ile sıkıntı arasında seçim yap” diyen büyükannesinin dünyadan ayrılışıyla biraz uzağa gitmeye karar veriyor Camboya. Babası ise onun geçmişten bihaber olmasını istemiyor; Arjantin’de darbeyle işbaşına gelen Videla cuntasının gölgesinin herkes gibi onların da üstüne düştüğünü hatırlıyor ve hatırlatıyor:
İşkence görmüş, babasının ölümünü, kız kardeşinin kayboluşunu, ailesinin mahvoluşunu yaşayan Ernesto, kızının, kendisinin ödediği bedelden habersiz yaşamasına katlanamıyordu. Buna borçluydu. Herkes borçluydu buna ya da yanlış bir yerde duruyordu ve şanssızdı. Kaldıramadığı şey, tam da sabahın erken saatlerinde, ellerinde kova olan sakallı üç gencin aptalca bir şey yapmak üzere olduğu ihbarı üzerine hareketlenen devriye arabası oradan geçerken köşe başındaki duvara ‘kahrolsun diktatörlük’ yazmanın ahmaklığını kabullenmekti.

Carlos María Dominguez,Crisis dergisinin yöneticiliğini, Brecha haftalık dergisinin genel yayın yönetmenliğini, Búsqueda haftalık dergisinin edebiyat sayfalarının editörlüğünü ve El País Cultural başta olmak üzere birçok medya kuruluşuna katkıda bulunan bir isim.
Camboya ve Arturo, sahildeki kulübede ikinci kez karşılaştığında Pandora’nın Kutusu misali geçmişin kapısını açıyor; hatırlamaya ve anlatmaya başlıyor. Elinin altında yalnızca ihtiyaç duyduğu şeyleri bulunduran, senelerce ertelediklerini gerçekleştirmek isterken işe yaramadığını düşündüklerini ıskartaya çıkaran Arturo’nun yaşamına Camboya’nın aniden girmesi onu şaşırtıyor.
Arjantin’in 1970’lerdeki hâli kaçışlar, sakınmalar, devrim ihtimali ile Peronizm ve diktatörlük arasındaki sıkışmışlığın yanı sıra hayatlarının kesişiminde yer alan insanlar ve kuşkular, ikilinin hızla ilerleyen sohbetinde yeni yollar açıyor. Buralardan geçtikçe 1970’lerin ikinci yarısında Arjantin’i kasıp kavuran nobranlığın bıraktığı derin izleriyle, gitme ve kalma bocalamalarıyla yüzleşiyorlar. Dahası, geçmişin sarsıcı ilişkilerini, yaşanmışlıkları ve yarım kalmışlıklarıyla karşılaşıyorlar.
Sütre gerisindeki canavar
Camboya ve Arturo arasındaki konuşmalar, ikilinin hatırladıkları ve hesaplaşmaları, hem ailevi hem de politik. Başka bir deyişle ailelerinde olup bitenler ve hikâyeler, Arjantin tarihiyle bir şekilde kesişiyor.
Dominguez’in kurguladığı hikâyenin bir diğer yönü, diktatörlük zamanında yaşanan dağılma ve kopuşların ardından, parçaların yeniden bir araya getirilmeye çalışılması. Gerek Camboya gerek Arturo böyle bir arayış ve çaba içinde. Buna sessizlikler ve az kelimeyle çok şey anlatma gayreti, kaçışlar ve korkular da dâhil. “İki darbe ve arasında yalnızca hiçlik” ifadesi, Camboya’nın ve Arturo’nun geçmişiyle birlikte, Arjantin’in tarihini de özetliyor: Bu, aynı zamanda insanların (örneğin Camboya’nın) yaşamda başkalarının darbesi sonucu itildiği açmazlara ve boşluğa da denk geliyor. Camboya’nın aklından geçenler de bu denk gelişin bir yansıması:
Zaman, insanları ne hâle getiriyordu? Kendisine saklanmayı öğretmişti.

Pek çok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi Arjantin’de halkı cendereye alan darbe ile Arturo ve Camboya gibi insanların yaşadıkları arasında bağ kuruyor Dominguez. Diğer bir ifadeyle bireylerin ve toplumların başına gelen darbeleri birbiriyle ilişkilendiriyor. Öte yandan, ülkeler gibi insanların da karanlık tünellerden geçtiğini söylüyor satır aralarında: Politik kötülükler kadar, insanın çiğliğinden de mustarip olunabileceğini hatırlatıyor.
Dominguez, Arjantin’de Videla cuntasının yanı sıra genel olarak Latin Amerika’da darbeler ve şiddetle kurulan baskıyı, bunun sonucunda darmadağın olan hayatlara dair iç içe geçmiş hikâyeler anlatıyor Kör Sahil’de. Camboya’yı ve Arturo’yu kolektif hatırlamanın birer kesiti hâline getiren yazar, onlarla birlikte pek çok yan karakterin üstüne gelen geçmişi, her an ortaya çıkan, çıkmasa da sütre gerisindeki bir canavar misali resmediyor. Böylece başta Camboya ve Arturo olmak üzere hikâyeden gelip geçen herkes hatırlayarak, anlatarak ve meşrebine uygun hesaplaşmalara girişerek bu geçmişi temize çekmeye ya da onu aşmaya uğraşıyor. Dolayısıyla kaybettiği kimliğini arayan Camboya misali kendilerini arıyorlar. Dominguez romanıyla tam da bu hesaplaşmaya ve arayışa gönderme yapıyor. Karakterlerin hatırladığı her ayrıntı ve geri çağırdığı her an, bahsi geçen muhasebenin ve arayış yolculuğunun bir parçasına dönüştüğü gibi karanlık boşluklara ve anlam kayıplarına da denk geliyor.
Kör Sahil, Carlos María Dominguez, Çeviren: Gökhan Aksay, Olvido Kitap, 128 s.
