Share This Article
Konuşma ve anlatma, psikanaliz ve edebiyat bağlantısı kurmasının yanında, hikâyenin de yaşamda hayli fazla yer tuttuğunu dile getirip bunu kitaplarında işleyen Adam Phillips, psikanaliz için “yaşamanın zorluk ve heyecanları hakkında ilginç fikirleri halka ulaştırma yolu” diyor.
İnceleyip yoğunlaştığı ve metinlerinde ele aldığı konuları birer anlatı hâline getirirken Rilke’nin deyişiyle “meyvenin çekirdeğine” ulaşmak için farklı disiplinlerden yararlanan Phillips, yaşamın salt sorunlardan değil, aynı zamanda çözümlerden de oluştuğunu hatırlatıyor.
“Delilerin” bereketini vurgularken “normal” ve “anormal” gibi yüzeysel ayrımların çekimine kapılmayan, yabancılaşmanın nedenlerini sorgulayan, kişinin yaşama amaçlarını araştırırken arzuları pas geçmeyen ve hiçbir indirgemeciliğin çukuruna düşmeyen Phillips, merakın hem kendisi hem de karşısındakiler için tünelin ucundaki ışık olduğunu belirtiyor. Bunun ise bizi “güleryüzlü şüpheciliğe” götüreceğini savunuyor.
Psikanalizin sınırlarında kalmadan ve yaşamla bağını koparmadan yol alan Phillips, ironiyi ve edebiyatı da bu yola dâhil ediyor her zaman. Böylece bizi insan olmanın başa çıkılmaz yönünü keşfe ederken geçmişi ve bugünü karşılaştırmaya da çağırıyor.
“Yaşamı açıklayan söz dizisi” dediği psikanaliz aracılığıyla hayata dair hikâyeler anlatan Phillips, hem onun hem de insanın nasıl değişip dönüştüğünü kavramaya çalışırken ne istediğini bilen veya bilmeyen kişiyi gündeme getiriyor. Dolayısıyla değişimin ve dönüşümün bir bilgi sorunu olduğunu tarihe, felsefeye, dinlere, sosyal ve kültürel olaylara bakarak temellendiriyor.
Phillips’in yoğunlaştığı bir başka konu ise kendi uzmanlığı; psikanalizin değişimini ve dönüşümünü incelerken hem zamanımızın “kişisel gelişim” modasına eleştirel bir pencereden bakıyor hem de psikanalizin geçmişiyle bugününü karşılaştırıyor. İyileşmek Üzerine, bu bağlamda yazarın kültür, tatmin, haz gibi temalar eşliğinde psikanaliz kuramlarına girdiği ve iyileşmenin ne olduğunu (elbette ne olmadığını da) irdelediği bir metin.
‘Kişisel gelişim, kişisel sabotaj olabilir’
Hastalanmanın korkudan ve ketlenmeden kaynaklandığını, bunun tedavisinin de aynı nedenlerle zorlaştırdığını hatırlatan Phillips, farklı metotları benimseyenlerin farklı yöntemler izleyerek meseleyi hâl yoluna koymaya çalıştığını söylüyor. Konunun bir de “hasta” tarafı var tabii:
Tedavi olmak kişinin tercih ettiği hayatı sürdürmesidir: Bu da bizim arzu edilebilir bir değişim için şartlarımızdan biridir. Başka bir deyişle hastanın kendi hayatına dair tamamen bir kavrayış içerisinde olduğu farz edilir, hasta gerçekten ne istediğini biliyordur ve bu arzunun sonuçlarından haberdardır. Hasta faydacıdır; amacı, istediği hayatı elde etmek için elinden geleni yapmaktır; mümkün olanın repertuarını genişletmek ister.
Phillips, iyileşmeyi istemenin, diğer bir ifadeyle kişinin tedavi arzusunun hem ilk adım hem de konunun özü olduğunu hatırlatırken sağlık ve iyilik arasında bir ayrıma gidiyor. Öte yandan, iyileşmeyi istemenin ve tedaviye başlamanın, kişinin buna açık olmasıyla gerçekleşebileceği notunu da düşüyor. İnsanın nasıl değişmek istediğini değil, sadece değişmek istediğini bilebileceğini, bu durumda psikanalizin tedaviden daha iyi bir şey sunabileceğini söylüyor.
“Tedaviden daha iyisini” anlamak için iyileşme ve psikanalize ilişkin sorulara, ardından yorumlara ihtiyaç var. Phillips de orayı zorluyor:
Temel soru şöyle oluşur: Herhangi bir birey için iyileşmek ne demektir (neyde iyileşmek)? Bununla ilgili fikirleri nereden ediniyoruz ve bu fikirlerle veya onlara dair ne yapabiliriz? Olduğumuzdan daha iyi olmanın, gelişmenin bizim için nasıl şekillendiğine bağlı olan çok fazla şey var. Bunu tespit etmek sözgelimi sporda, iş hayatında veya tıpta; etiğe, sanata ve elbette psikanalize kıyasla daha kolaydır (bir psikanalist veya herhangi bir terapist için gelişmek, iyileşmek ne demek?). Yani psikanaliz, -bu hem yararlı hem de tartışmalı olabilir- bizlere başarı ve kişisel gelişim hakkında tereddüde düşmemiz için alan tanıyor. (…) Kişisel gelişim, kişisel sabotaj olabilir. Fazla bilmek; geleceğin fazla bilinmesi. Zihni dağıtan bir şey; kişinin kendi tasavvurundan bir sığınak.
Phillips, anlatan-dinleyen şeklinde kurguladığı İyileşmek Üzerine’de, kişinin kendisini dinlemesinin ve anlatmaya hazır olmasının önemini vurgularken “hasta, analitik deneyimi gelecekteki büyümesi hakkında kendine ait bir şey yaratmak için kullanmalıdır” dedikten sonra ekliyor:
Analist, yaraya deva olmak yerine büyümeyi kolaylaştırmak için bir çerçeve sağlar (ve çerçeve, bastırılmış bilinçdışını yorumlamak için ön koşuldur, bilgiye benzer herhangi bir şey için ön koşuldur). Amaç başkasının onun yaşamında sorun olarak gördüklerine çözüm vermesi yerine; hastanın kendi yaşamına ait sorunlarına (ki bunlar devam eden ve değişen sorunlardır) kişisel bir çözüm bulmasıdır.
Sözün, anlatının ve hikâyenin önemli bir yer kapladığı psikanalitik tedaviye “anti-meta” diyen Phillips, onu satın alan kişinin neyle karşılaşacağını bilemeyeceğini hatırlatıyor. Bir başka nokta ise “tedaviyi satın alan”ın tedavi olmak istemesi; analistin kişiyi konuşmaya ikna etmesi ve onun da mustarip olduğu şeyi anlatmaya başlaması iyileşme sürecinin en önemli adımı.
“Phillips’in yoğunlaştığı bir başka konu ise kendi uzmanlığı; psikanalizin değişimini ve dönüşümünü incelerken hem zamanımızın “kişisel gelişim” modasına eleştirel bir pencereden bakıyor.”
Psikanaliz ve yaşam ilintisi
Psikanalistlerin teori ve fikirlerini, hem geçmişe bakarak hem de günceli yorumlayarak meydana getirdiğini, tedavi yöntemleri için de benzer noktalardan hareket ettiğini söyleyen Phillips, kişinin değişmeyi istemesinin de değişime direnç geliştirmesinin de tarihî kökenleri bulunduğunu anlatırken sözü haz-tatmin ilişkisine getiriyor:
Tatmine saplantılı bir toplumun çok tatminsiz olabileceği, hatta tatminin ne olabileceği konusunda yanlış fikirlere sahip olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız.
İster tatmin ister hazla isterse başka bir konuda sıkıntısı bulunsun kişi, analiste hikâyesini anlatmaya başladığında Phillips’e göre geçmişe doğru bir yolculuk başlar ve orada hakikatler masaya yatırılır. Bazen de hakikatler gizlendiği için tedaviye direnç gelişebilir. Dolayısıyla dil ve hikâye bazen dikkat dağıtıcı bir hâle gelebilir. Diğer taraftan, tecrübeler ve eylemler hakikate erişme yolunda bize ışık tutabilir. Başka bir deyişle bilgi; Phillips, “bilmek yokluktan etkilenen çalışmadır ve bildiklerimiz iyileşmenin bir yoludur” diyor.
Phillips, iyileşme ile değişim ve dönüşüm arasında bağlantı kurarken ya da bunların birbirine geçişkenliğine odaklanırken Wiilam James’ten hareketle bir yorum yapıyor:
Kusurlu benlik denen şeye yeni bir isim verilebilir. Dönüşüme vermemiz gereken yeni isim değişimdir. Değişimi tanımlamanın yeni yolu inançlarla denemeler yapmak olmalıdır ve kusurlu benlik, basitçe başka bir şey isteyen benlik, yeni veya daha iyi bir şey isteyen benlik olarak adlandırılabilir. Pragmatik bir bakış açısıyla mükemmelliğin önemsiz olduğunu çünkü onunla asla deney yapamayacağımızı, onu asla deneyemeyeceğimizi akılda tutmaya değer.
Phillips, İyileşmek Üzerine’de psikanalizin kurucularından başlayıp günümüzün “kişisel gelişim” furyasına kadar uzanan bir ufuk turu yapmakla kalmıyor, aynı zamanda çeşitli kuramların ve farklı tedavi yöntemlerinin gelişimine dair bilgiler de veriyor. Bununla birlikte yazar, iyileşme üzerinden analist-hasta ilişkisine, anlatım-hakikat bağlantısına yine psikanalizin tarihine bakarak yol alıyor. Her zaman yaptığı gibi politikayı, felsefeyi, tarihi ve kültürü metnine dâhil ederek İyileşmek Üzerine’yi kuru bir teori kitabı olmaktan çıkarıp psikanaliz ve yaşam ilintisini sunuyor okura.
İyileşmek Üzerine, Adam Phillips, Çeviren: Berçem Su Ozak, Ayrıntı Yayınları, 140 s.