Share This Article
Birkaç ay önce başörtüsü hakkında bir dosya hazırlamaya karar verdiğimizde başta çok heyecanlansam da kendim de aynı yollardan geçmiş biri olarak hikâyeleri toplamaya ve yazmaya başlamak uzun zamanımı aldı.
Çok hassas ve pek çok yere çekilerek anlamlandırılmaya çok müsait bir konu olduğu için, 2yaka ekibi olarak hikâyeleri en hassas şekilde ele almaya ve yazmaya oldukça dikkat ettiğimizi belirtmek istiyoruz.
Türkiye’de başörtüsü meselesi gerek gündelik yaşamda gerekse politik düzlemde her zaman kendine yer bulan bir konu. 28 Şubat döneminde başörtüsünün; yalnızca inançlarını belli eden bir simge olması dolayısıyla kadınların devlet eliyle eğitimden ve iş hayatından koparılarak sistematik bir kadın düşmanlığına maruz bırakıldığına şahit olmuştuk.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
‘Kalıba’ sokulmak istemeyen kadınların hikâyeleri
O dönemde başörtülü kadınlar eğitim ve iş hayatından uzaklaştırılırken aynı, hatta daha radikal düşüncelere sahip tüm erkekler eğitim alabildiler, iş hayatında da kendilerine yer bulabildiler. Hatta günümüzün politik eksenini de buna borçlu olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Meselenin şimdiki boyutuna baktığımızda ise Türkiye’de başörtüsü takmak istemeyen kadınlar “mütedeyyin mahallede” çevreleri ve aileleri tarafından ayıplanırken, “seküler mahallede” pek çok kişi tarafından da “özgürleşme” çerçevesine sokulmaya çalışıldığına tanık oluyoruz.
Oysa kadınlar, görüştüğümüz Defne’nin de deyimiyle; “yalnızca olmayı seçtikleri şeyden öte herhangi bir görev yüklenmek istemiyor” ve yalnızca arzu ettikleri gibi bir hayat yaşamak istiyorlar. Biz de başörtüsünü çıkaran kadınların ve “inançlarını yitiren” kadınların hikâyelerini anlatmak istedik.
Konuyu, başörtüsünü çıkaran kadınlar ekseninde ele almayı tercih ettiğimiz için de bu hikâyelere daha geniş yer verdik. Başörtüsünü çıkaran kadınlarla konuştuğumuzda ise zannedildiği gibi yalnızca baskıyla örtünmediklerini ve herhangi bir “kalıba” sokulmak istemediklerini fark ettik.
Elbette ailelerinin “insanlar ne der” hayaletine maruz kalarak hayatlarının bir bölümünü bu hayalete kurban veren ve yalnızca istemedikleri bir kıyafeti reddetme girişiminde bulundukları için tehdit ve baskıya maruz kalan birçok genç kadın da vardı içlerinde… Ve yine şunu gördük ki; erkeklerden bazıları öyle olmadığını iddia etse de başörtüden vazgeçen bir kadın ile inancından vazgeçen bir erkek aynı yollardan yürümüyor, kadınların yolu çok daha dikenli. Üstelik kadınlık hem örtülüyken hem de örtüsüzken başlı başına bir “kadın olarak var olma” mücadelesini de beraberinde getiriyor.
‘Benim kavgam dışarı ile değil içerideki benleydi’
Defne (34), Bir kurumda Genel Sekreter.
Başörtüsü ve inanç yolculuğunuzdan bahseder misiniz? Başınızı örtmeye ve örtünüzü çıkarmaya nasıl karar verdiniz, bu süreçte neler yaşadınız?
Tipik muhafazakâr aile çocuğuyum. Yazları Kuran kursu, kışları okulda geçen bir çocukluk. Kapanmam konusunda ailem tarafımdan herhangi bir baskıya maruz kalmadım. İlkokuldaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi hocamızın bizimle fazla ilgilenmesi, bize gösterdiği özenden sanırım onu mutlu etmek çabasındaydım. Bu sebepten kapandım yine onun yönlendirmesi ile İmam Hatip Lisesine kayıt yaptırdım.
Lise 2. sınıfta istediğimin bu olmadığına karar verdim. Okumalarım arttıkça mutsuzluğum da artıyor ve artık dinsel referanslara olan aidiyetim kopmuştu. Lise son sınıfta başka bir okula geçiş yapıp sosyoloji bölümüne yerleştim. Bu kez gittiğim şehirde başka “inançlı” kişilerin tavırları beni iyice dinden soğutmaya yetti. Düşündükçe ve gördükçe daha fazla sorgulamaya başladım. Bu sorgulamalarım Tanrıyı sorgulamak veya yargılamak için değil emirlerindeki hikmeti anlama amacı taşıyordu.
Başörtünüzü çıkardıktan sonra çevrenizden gelen tepkiler nasıldı?
Sanırım ailemden çok arkadaş çevrem biraz yadırgadı. Zaten onlar tarafından inançlı ama aykırı fikirleri olan her an dinden çıkmaya müsait bir kişilik olarak görülüyordum. İş çevremden daha çok destek gördüm. Bu benim için çok kıymetliydi. Aile ve akraba gibi yakın çevremden garipseyen bir iki bakış dışında incitici bir şeyle karşılaşmadım. Bunda da annemin bana siper olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kararı alırken amacımın onu üzmek olmadığını, kendisine bir şey diyen olurlarsa sadece yanımda olduğunu belirtmesinin yeterli olacağını söylemiştim.
Başörtünüzü çıkardıktan sonra neler yaşadını, hayatınızda neler değişti?
Aslında hayatımda değişen bir şey olmadı. Benim kavgam dışarı ile değil içerideki benleydi. Fark ettiğim şuydu; insan korktuğundan kaçar, sevdiğine ise yaklaşır, ben O’nu -Yaratıcıyı- seviyorsam gerçek ben olmalıydım. Kararımın ardından mutlu biri olmaya başlamak kendimi sevmeme bu da kavgamın azalıp hayatı anlamlandırmama yardımcı oldu. Tesettüre devam eden biri olsaydım, korkularım hayatımı daha çok zehirleyecekti.
‘Açık veya kapalı olmanız sizi bir kesimin şiddetinden koruyor’
Başörtülü olduğunuz dönemde yaşadığınız zorluklar nelerdi? Türkiye’de başı örtülü bir kadın olmak sizce nasıl bir deneyim?
İnsanın ne isteyip ne istemediğini ne ile mutlu olacağını bilmesi bir ayrıcalık. Üniversite de okuduğum dönemde derslere başörtüsü ile girmek yasaktı. Okul tuvaletinde başını açıp kapatmak onur kırıcı bir durum. Son senemde yasak kalkınca ben ve diğer arkadaşlar derslere olduğumuz gibi girme cesareti gösterdik. Bu cesaretimiz alaya alındı, bazı hocalarımız buna devam edersek bazı yaptırımlar ile karşılaşacağımız konusunda gözdağı veriyordu. Hatta tez danışmanım bana uygun olmadığı gerekçesiyle tez konumda epey zorluk çıkardı. Okuduğum felsefe kitaplarının bana uygun olmadığını gidip din kitabı okumamı salık verdi. Uzun süre eksiğim olmayan tezimi onaylamayıp boş yere beni bekletti. Kendime olan güvenim ve verdiğim cevaplar sayesinde yanıldığını kabul edip tebrik etti.
Seküler ve mütedeyyin bir çevrede örtülü bir kadın olma deneyimleriniz nasıldı?
Bu ülkede kadın olmak başlı başına bir sorunken açık veya kapalı olmanız sizi sadece bir kesimin şiddetinden koruyor. Her iki durumda da diğer kesimin istemediği/onaylamadığı kadınsınız.
‘Cesaret insanın en güzel meziyeti’
İnançlı bir ailenin -eğer öyleyse- başını örtmek istemeyen / başörtüsünü çıkarmak isteyen kızı olma deneyimini anlatır mısınız?
Din inanç bazı kesimlerde kör bir bıçak gibi. Hiçbir yana dönmenizi istemezler. Güya sizi yaralanmaktan korumak onların görevidir. Eğer böyle bir çevreniz varsa onların sınırları içinde kalır ve asla o sınırı aşamazsınız. Benim aile yapım o kör bıçaktan değil. Tek endişeleri, “elalem ne der” korkusuydu. Yıllarca bu bakış açısıyla çevrelendiğim için itirazlarım ciddiye alınmıyordu.
Mutlu olmadığımı amacımın dinden çıkmak değil Allah ile aramı iyileştirmek olduğunu söyleyince kabul gördüm. Açık veya kapalı fark etmeksizin tüm kız kardeşlerim, önce kendi kalplerine karşı dürüst olsunlar. Hele ki, tesettüre kendini ait hissetmeyip “ne derler” korkusuyla kendilerine eziyet ediyorlarsa… Hâlâ inançlıyım ve dinden çıkmadım. Cesaret insanın en güzel meziyeti. Sartre’ın o müthiş sözünü hatırlayalım:
Esasen olmayı seçtiğim şeyden öte başka bir şey değilim.
*
‘Beni en çok etkileyen şey cehennemde yanmaktan korkmamdı’
Betül (32), Öğretmen.
Başınızı örtmeye ve örtünüzü çıkarmaya nasıl karar verdiniz, bu süreçte neler yaşadınız?
Kendimi bildim bileli varoluşsal konulara ilgim vardı. Çok küçük yaşlardan beri Allah ve öteki dünya konusuna kafa yoruyordum. Bulunduğum bölge dini inanç ve yaşamı önemseyen bir iklime sahipti. Ben de hakikatin din olduğuna çok küçük yaşlarda inanmıştım. Bu inancın okul öncesi dönemde başladığını söyleyebilirim. Beni en çok etkileyen şey Allah’ın beni korumasından çok cehennemde yanma ihtimalimdi. Bütün inancım bu cezadan kaçmak üzerine kuruldu diyebilirim.
Başı açık kadınlara neden başı açık olduklarını sorardım mesela. Onların da cehennemden çok korkması gerektiğini düşünüyordum. Bu temelden yola çıkınca da çok katı bir inanç ile hayatı yaşama arzum arasında bir çatışma yaşamaya başladım. Çünkü hayattan zevk aldığım çoğu şey din tarafından yasaklanıyordu. Küçük yaşlardan beri ilgilendiğim tiyatro ve oyun yazarı olma hevesimi yarıda bıraktım.
Üniversiteye başlar başlamaz pardösü giydim. Bir dönem perukla okula gittim. Müzik dinlemeyi bıraktım ve erkeklerle arama ciddi bir mesafe koydum. Beş vakit namaz zaten hayatımın vazgeçilmez bir parçasıydı. Ancak ne kadar ibadet etsem ve Allah’ın istediği gibi bir “kul” olsam da içimdeki huzursuzluk peşimi bırakmadı ve uzun süre anksiyete tedavisi gördüm. Terapiye başladıktan sonra hayatımdaki birçok kararı yeniden değerlendirmek zorunda kaldım.
Bunlara ek olarak başörtülüyken kendimi kadın olarak çok zor beğeniyordum. Başörtümün bana yakışmadığını hissediyordum. Genellikle de pek beceremiyordum bu da beni mutsuz ediyordu. Saçlarımı çok severdim ve başörtülüyken bile hiç kısaltmadım. İçten içe bana bakmayan erkeklerin açık olsam beni beğenebileceğini düşünürdüm mesela.
Başörtünüzü çıkardıktan sonra çevrenizden gelen tepkileri paylaşır mısınız?
Aslında baba tarafım seküler çevreye daha yakın diyebilirim. Anne tarafım daha muhafazakârdır. En büyük çatışmayı annemle yaşadım bu yüzden. Hâlâ tam olarak kabul etmiş değil ama beş yıl geçti ve aramızdaki çatışma çok azaldı, normale döndük.
Arkadaşlarım ve ailemin diğer üyeleri olumsuz bir yorum yapmadı. Üzülenler beni kırmamak için nötr kaldı. Beni seven inançlı arkadaşlarım bile mutlu olacağım seçimi yapmam konusunda destekledi. Yolculuğuma eşlik ettiler… Birkaç kişiyle yolumu ayırmak zorunda kaldım ama bu sayının çok olmaması beni hâlâ çok mutlu ediyor. Kapalı ya da açık olduğum için değil ben olduğum için sevildiğimi hissetmiştim.
‘Tesettürlüyken olduğum gibi davranamıyordum’
Başörtünüzü çıkardıktan sonra hayatınızda neler değişti?
Öncelikle sırtımdan büyük bir yük kalktığını hissettim. Sonrasında, “evet ya ben böyleyim işte,” duygusu… Çünkü tesettürlü olmanın beni baskıladığını hissediyordum hep, olduğum gibi davranamıyordum. Enerjisi çok yüksek neşeli bir insanım. Gülmeye, kahkaha atmaya bayılırım mesela. Ama dini hassasiyetler hep biraz daha dikkatli olmam konusunda beni uyarırdı ve kendi hislerimden dolayı suçluluk hissederdim. Bunu birçok farklı örnekte deneyimledim.
Bu arada ben dini ritüellere harfiyen uyulması gerektiğini düşünen ve buna göre hareket eden biriydim. Yani sadece başörtülü bir kadın değildim. Başörtüsü takıyorsam bazı şeylere dikkat etmem gerektiğini düşünüyordum; bugün de böyle olması gerektiğine inanıyorum. Bunu birçok kişi eleştirebilir belki ama başörtülü insanların seküler yaşam tarzı benimsemesi bana hâlâ “çelişkili” geliyor.
‘Devlet, inancımı rahat yaşamam konusunda bana yasaklar getirmişti’
Türkiye’de başı örtülü bir kadın olmak sizce nasıl bir deneyim?
Başörtülü olmanın hayatıma kattığı en önemli deneyimin Türkiye’de azınlık olmanın nasıl bir duygu olduğunu deneyimlemiş olmamdı. Kendimi yoğun bir şekilde “dışlanmış” hissediyordum. Devlet güçlüydü ve inancımı rahat yaşamam konusunda bana yasaklar getirmişti. İnancım o kadar baskındı ki, bir dönem okulu bırakmayı bile düşünmüştüm. Sonrasında okuma ve öğrenme arzum baskın çıktı ve çok şükür ki böyle olmuş.
Dindarlığın hor görüldüğü ortamlarda da çokça bulundum. Bu durum sürekli kendimi açıklama ve karşı tarafı ikna etme ihtiyacımı arttırıyordu. Hatta dine daha çok sarılmama neden olduğunu söyleyebilirim.
Peki, seküler ve mütedeyyin bir çevrede örtülü bir kadın olmak nasıldı?
Seküler ortamlarda daha tedirgindim. Onların bana göre daha rahat olduklarını görüyordum ve kendimi geri planda hissediyordum. Mütedeyyin çevrelerde ise hep onaylanan ve hayranlık uyandıran kişiydim. Güvenilir olmak ve insanların sizi takdir etmesi hoş bir duyguydu.
*
‘Tesettürün yaşamak istediğim hayatla uyuşmadığını fark ettim’
Aslı (33), Ev hanımı.
İnanç yolculuğunuzdan biraz bahseder misiniz? Başınızı örtmeye nasıl karar verdiniz? Ne oldu da başınızı açma kararı aldınız?
Muhafazakâr bir ailede büyüdüm ve başörtüsü hayatımın içindeydi. Küçükken hayalimdeki meslek hoca olmaktı; o şekilde yetiştirildim. Erken yaştan itibaren dini eğitim görmeye başladım. Başörtüsünü regl olunca takmam gerektiğini biliyordum. Regl oldum ve başörtüsünü taktım. O yaşlarda zaten çok fazla sorgulamazsınız, neyi gördüyseniz, dinlediyseniz onu yaparsınız genellikle; ben de öyle oldu.
Başörtüsünü çıkarma fikri ise okuduğum okul gereği yaptığım araştırmalar ve sorgulamalar neticesinde oldu. Bir çok kadın hocam örtüsüzdü. Başlarda bunu yadırgadığımı hatırlıyorum; sonrasında merak ettim araştırdım. Daha sonra ise tesettürün yaşamak istediğim hayatla uyuşmadığını fark ettim. Başörtülü görünmekten rahatsızdım çünkü gerçek beni yansıtmıyordu. Ayrıca, örtünmenin gerekliliğine olan inancımı da yitirmiştim. Uzunca bir süre düşündüm taşındım. Zamanla bana daha fazla yük olmaya başladı ve çıkarmaya karar verdim.
‘Yağmurda saçım ıslansın, rüzgârda uçuşsun istedim’
Başörtünüzü çıkardıktan sonra çevrenizden gelen tepkileri paylaşır mısınız?
Ailem cemaate mensup aşırı muhafazakâr bir aile. Başörtümü çıkartma kararımdan sonra büyük tepkiler aldım. Reddedilmekle tehdit edildim. Başımı açtığımda 27 yaşındaydım. İki çocuğum vardı ve evliydim. Eşimin ailesi daha seküler bir aile. Kayınvalidem örtülü değil. Onlar kararıma saygı duydular. Ailem de baskı gösteremedikleri için bir süre sonra kabul ettiler.
Muhafazakâr sosyal çevremin bir kısmından baskı gördüm ve arkadaşlıklarım bitti. Onlar küçük bir kısmıydı. Diğerleri neden diye sormadılar bile. Günlük yaşantıma devam ettim, korktuğum kadar zor olmadı. Eşimin kararıma saygısının etkisi büyük tabii ki… İstemedi ama saygı duydu.
Bu süreçten sonra hayatınızda neler değişti?
Ben bir kimliği ve bir misyonu temsil etmeyi değil, sıradan biri olmak istiyordum. Dümdüz, hiçbir görüşü temsil etmeyen, dışarıdan siyasi, dini, kimliği belli olmayan normal biri olmak istedim. Yağmurda saçım ıslansın rüzgârda uçuşsun güneşi hissedeyim istedim. Sadece kendim olmak istedim. Giyinişim pek değişmedi hâlâ ölçülü denebilecek bir tarzdayım ama derdim o değildi.
İstediğimi istediğim şekilde, istediğim zamanda özgürce giyebilmek… Kot, tişört mutluyum ama ben seçtim. Örtülüsün dar giyme, kısa giyme, boynunu kapat, yetmedi dış kıyafet giy diyen yok. “Makyaj mı yapılırmış örtülüyken, oje de neymiş” diyen yok artık. Bu rahatlık güzel bir şey. Örtülüyken makyaj kınanır, ben de çok yapmak isterdim. Şimdi özgürüm… Makyaj yaptığım günler senede 50 günü bulmaz. Bunu tercih etmeyi seviyorum. İstediğim gibi… Sıradan ve özgür.
‘Her çevrede iktidar yanlısı olmadığımı açıklama gereği duymaktan çok sıkılmıştım’
Başörtülü olduğunuz dönemde yaşadığınız zorluklar nelerdi?
Başörtülü olmak demek, bir kere iktidar yanlısı siyasal İslamcı gibi görünmek demek. Maalesef artık siyasi bir simge ve bunu onlar yaptı. Her çevrede iktidar yanlısı olmadığımı açıklama gereği duymak ve kendimi ispat etmek zorunda olmaktan çok sıkılmıştım. Bunun yanında seküler bir eşim ve seküler yaşama ilgim vardı. Sosyal çevrem o şekildeydi.
Başörtüsü bir kimliktir. O kimlikle istediğim şeyleri özgürce yapamazdım çünkü kınanmak dahası o kimliği severek taşıyan kişilere zarar vermek istemezdim. İstediğim konserlere gidemedim. İstediğim ortamlara giremedim. Bunu, o kimliği severek taşıyanlara saygı duyduğum için yaptım, toplumsal baskıdan ötürü değil. Olduğumuz gibi görünmeliyiz ya da göründüğümüz gibi olmalıyız ve ben olduğum gibi görünmeyi seçtim.
Seküler bir çevrede ve mütedeyyin bir çevrede örtülü bir kadın olma deneyimlerinizi paylaşır mısınız?
Seküler çevrede örtülü olmak, ilk tanışmada bir sürü ön yargıya maruz kalmak demek, bazen sokakta yaşlı seküler teyze ve amcalardan hakaret duymak demek. Ankara Bahçelievler’de öğrencilik yaptım ve yaşadım. O dönemde birçok seküler amca ve teyzeden hakaret işittim ve aşağılandım. Şimdi de aynı benim, sadece başörtüm yok ama yüzüme gülümseyip çocuğumu seviyorlar.
İnançlı bir ailenin başörtüsünü çıkarmak isteyen kızı olmak nasıldı?
Dindar bir ailenin başörtülü kızı olmak demek birçok baskıya maruz kalmak demektir. Baskı, daha fazla baskı ve daha fazla baskı… Sokağa çıkma sınırlı, okul hayatı sürekli kontrol altında, arkadaş çevresi kısıtlı, karşı cinsle arkadaş olmak yasak, tesettürüne her daim bir bahane ve hep daha fazlasını talep etme durumu. Hiçbir şekilde ailemi mutlu edemezdim görüntümle.
En son açıldım bari böyle mutlu edemeyim dedim! Şimdi mutluyum… Başörtüsünü çıkarmak başta ölüm gibiydi onlar için. Ama kimse ölmedi… Başlarda sosyal çevrelerinden sakladılar. Aile fotoğraflarına bir müddet girmedim, girsem de benim olmadığım fotoğraflar paylaşılmaya dikkat edildi. Sonra zamanla el mahkûm kabul ettiler ve alıştılar. Ama bence ben şanslıydım bu süreci çok zor atlatan kadınlar var. Benim şansım eşim oldu. Bir kadın olarak kendimizi ilgilendiren bir konuda bile bir erkeğin desteğine muhtaç olmak da başka bir araştırma konusu. Eril tahakküm içimize işlemiş. Neyse…
*
‘Başörtüsü takmak benim kararım değildi’
Dilara (23), öğrenci.
Başınızı örtmeye ve çıkarmaya nasıl karar verdiniz, bu süreçte neler yaşadınız?
Dört yaşında Kuran kursuna gitmeye başladım, dindar bir ailede inançlı bir çocuk olarak büyütüldüm. Başörtüsü takmak benim kararım değildi. Zira, 13 yaşında bir çocukken başörtüsü takmaya başladım. Zaten alışık olduğum bir şeydi ancak içten içe hiç takmak istemiyordum. Annemin ve babamın beni evlatlıktan reddetme tehditlerinden ötürü bir çocuk olarak çok fazla korkup kabul etmiştim çünkü babama çok düşkündüm. Her ne kadar isteyerek yaptığımı kendime ve etrafıma inandırmaya çalışsam da bir noktada düşüncelerim patlak verdi ve lise yıllarında inancımı sorgulamaya başladım. Orası oldukça uzun bir hikâye, nitekim hâlâ sorgulamaya devam ediyorum. Ardından üniversiteye başladıktan sonra 18 yaşımda, ailemle oldukça zorlu bir süreç yaşayarak başörtümü çıkardım.
Başörtünüzü çıkardıktan sonra çevrenizden gelen tepkileri ne oldu?
Başörtümü çıkardıktan sonra ailemden gelen tepkiler korkunçtu. Herkes bana inanılmaz kıymetsiz biriymişim, çok büyük bir suç işlemiştir gibi davranıyordu. Şu an ailemle aram düzelmiş olmasına rağmen, en ufak bir sorunda annem ve babam tarafından sorumlu tutulacağımı biliyorum. Bu tepkileri, evden ayrılmama ve bir buçuk yıla yakın bir süre onlarla görüşmememe sebep oldu. Okulumu dondurmak ve çalışmak zorunda kaldım. Benim için çok sancılı bir süreçti. Arkadaşlarımdan gelen tepkiler ise aksine çok olumluydu. Her ne kadar onlara hep isteyerek örtündüğümü söylesem de içten içe mutsuz olduğumu biliyorlardı. Benim adıma çok mutlu oldular ve desteklerini esirgemediler.
Ailemle ayrı oldum süreçten sonra eve döndüğümde ise akrabalarımdan da kötü bir tepkiyle karşılaşmadım, annemin 11 yıl sonra doğurduğu çocuk olduğum için akrabalarım da beni hep çok severlerdi. Çoğu bana kızmak, ayıplamak yerine beni ne kadar özlediklerini söylediler. Tabii aralarında hadsizce hoş olmayan tepkiler verenler de oldu. Kulak asmadım. Hâlâ asmıyorum…
Başörtünüzü çıkardıktan sonra neler yaşadınız?
Başörtümü çıkardığım ilk gün kendimi çırılçıplak gibi hissetmiştim. Kafamdan kapüşonumu çıkaramamıştım. Bu durum birkaç ay devam etti, sürekli bere takıyordum.
Nasıl kıyafetler giyeceğim konusunda çok karmaşa yaşadım. Kısa kollu bir tişört bile bana tuhaf hissettiriyordu. Ancak çok mutluydum. Saçlarıma rüzgâr değdiğini hissettiğim her an içim huzurla doluyordu.
Başımı açmamın üzerinden beş yıl geçti, hâlâ bazen bu huzuru yaşarım. Saçlarımda hissettiğim rüzgâr iliklerime kadar özgür olduğumu da hissettiriyordu bana. Ancak ilk başlarda garip bir nefret oluşmuştu içimde tüm kadınlara karşı. Başı açık olanlardan, babaları onları başları açık da sevdiği için; başı kapalı kadınlardan ise bunu kesinlikle baskıyla yaptıklarına, mutlu olmadıklarına ve mutluymuş gibi davrandıkları için nefret ediyordum.
Halbuki işler bu kadar basit değildi, zaman içinde bunu çok daha iyi anladım. Şimdi dönüp bakınca bunun yıllar boyu yaşadığım travma ve başımı açtığımda yaşadığım zorluklardan ötürü içinde bulunduğum bunalımla alakalı olduğunu görebiliyorum.
‘Lise döneminde aynaya dahi bakmak istemiyordum’
Türkiye’de başı örtülü bir kadın olmak sizce nasıl bir deneyim?
Öncelikle, Türkiye’de başörtülü bir çocuk olmanın korkunç bir deneyim olduğunu söylemeliyim. Özellikle lise dönemim bundan ötürü korkunç geçti. Yaşıtlarımın saçlarını, makyajlarını yapmaya başladıkları bir dönemde, annem günah olduğuna inandığı için, pantolon dahi giyemiyordum. Herkes bilir, ergenlikte genç bir kız için güzel görünmek çok önemlidir. Bense aynaya bile bakmak istemiyordum. Lisede üstüme fazlaca bol gelen ve benim de kendimi içinde çok çirkin hissettiğim kıyafetler giydiğimden ötürü zorbalığa uğradığım da çok oldu.
Fikrimce, başörtüsü size kadın olduğunuzu bile unutturuyor. Eğer ki, çocukken takıldıysa, çocuk olduğunuzu dahi hissetmenizi engelliyor. Çocukken başörtüsü takmaya başlamış olmamın benden her anlamda çok fazla şey çaldığını düşünüyorum. Reşit olmayan kimse böyle bir karar veremez, bana kalırsa zorla yaptırmak da istismar ve suçtur. Olumlu bir yanı yok, o yıllardan bana kalan olumlu anılar da yok. Bugün bile çocukluğumun ve gençliğimin çalındığını çok derinden hissediyorum.
Seküler bir çevrede örtülü bir kadın olma deneyimlerinizi paylaşır mısınız?
Seküler bir çevrede başörtülü bir kadın olmak, bilinçsiz ve hadsiz yorumları beraberinde getiriyor. Lakin benim de bir parçası olduğum Z kuşağı bu anlamda daha açık görüşlü. Arkadaş çevrem hep sekülerdi. Onlardan pek fazla olumsuz tepki almadım. Ancak “çok güzelsin, bir günlüğüne başını açsan, şu kıyafeti giysen, üzülmüyor musun bunları giyemediğin için” vs. gibi bilinçsiz yorumlar aldım. Eee tabii zaman zaman bu çevrelerde aşağılayıcı bakışlara da maruz kalmadım değil.
Bunu söylememek aldatıcı olur. Muhafazakâr çevrelerde ise durum farklı, başörtülü olduğunuz için sürekli övülüyor, Allah’ın takdirini kazandığınız yönünde sürekli pohpohlanıyorsunuz. Bu iki taraf arasında sıkışıp kalmak ise insanı mahvediyor. Çünkü asıl mesele ne bir kıyafeti giyip giyemiyor olmak, ne de Allah’ın takdirini kazanmak. Asıl mesele, bir kız çocuğunun, bir kadının kendi bedeni ve hayatı üzerinde söz sahibi olması.
Beni mutlu eden mini bir etek giyebilecek olmak değil, onu giyip giymeme kararını benim veriyor olmam. Beni mutlu eden şey başımı açmaktan ziyade artık inancımla arama kimsenin giremiyor olması. Umarım açıklayıcı olabilmişimdir. Bir kadının kararları üzerinde yalnızca kendisinin söz sahibi olduğunu, bir çocuğun ise çocukluğunu doyasıya yaşayabildiği bir ülkenin tesis edilsini arzuluyorum.
‘Başını açmak günah keçisi ilan edilmek demek’
İnançlı bir ailenin başını örtmek istemeyen kızı olmak nasıldı?
İnançlı bir ailenin, başını açan kızı olarak bunu şu şekilde özetleyebilirim sanırım: günah keçisi ilan edilmek! Benden büyük üç kardeşim daha var; onlar da pek çok yanlış karar verdiler, ailemize, anne ve babamıza zarar verdiler. Ancak buna rağmen ben en küçük çocuk olarak başımı açtıktan sonra, ailemizin başına gelen her şeyden sorumlu tutulmaya başladım. Hâlâ saygısız davranışlarına maruz kalıyorum, her ne kadar şu an kendimi savunabiliyor olsam da… Bu durumu kabullendim artık. İnançlı ailelerin, veya hepsini genellemek istemem belki de sadece benim ailemin, bu konuda oldukça ikiyüzlü davrandığını söylemekten çekinmiyorum.
*
‘Bana duyulan sevginin ailemin şartlarına uymaktan geçtiğine inandım’
Gülçin (27), Öğretmen.
Başörtüsünüzü çıkarmaya nasıl karar verdiniz, bu süreçte neler yaşadınız?
Çocuk yaşta başörtüsü taktım. Kalabalık bir ailem var. Aile apartmanında yaşadık yıllarca. Babaanne, dede, hâlâlar, amcalar vs. tamamı muhafazakâr bir sülale. Annem ve babam da akraba zaten. Hâlâlarım da annem de okutulmamış beşinci sınıftan sonra. Ben ailenin ilk torunuyum. Yıllarca bana duydukları sevginin devam etmesinin onların şartlarına uymaktan geçtiğine inandım (haklıydım). Şehir ve mahalle olarak çok rahat bir yerde yaşadım, dolayısıyla büyüdüğüm ortamda yaşıtlarım oldukça rahattı.
Yani aslında normaldiler. Ben çok içimde kalsa da onların giydiği gibi şort, etek, askılı tişörtler giyemezdim. Kızarlarsa diye giymek istediğimi bile söyleyemezdim. Yani çocukluğumdan beri zaten saçlarım hariç kapalı sayılırdım. En fazla yarım kol tişört, okula başladıktan sonra da pantolon bile yasak sadece dizin altında olmak şartıyla etek giyebildim.
Bu ortamda, zaten kapanmaktan başka seçenek göremedim. Ortaokula geçtiğimde, arada kalmış kıyafetlerle zaten alay edilecek gibi görünüyorum, en azından başımı da örtersem “tamam ya kapalı bu ondan” derler diye düşündüm. Üstüne bir de yeni kıyafetler alınacak falan… 13 yaşında bir kız çocuğunun kafası böyle çalışıyor.
Tabi o dönem tüm ailem çok mutlu, çok sevindiler. Zaten farklı bir şey de hiç beklememişler, o da ayrı. Ben birkaç sene böyle, sıkılsam bile devam ettim. Üniversite dahil… Okul bitti, atandım. O dönem okuduğum bir kitaptan da etkilendim, aslında kendimle yüzleştim. Artık inanmadığım bir dine mensup gibi görünmek çok anlamlı gelmedi ve açılmaya karar verdim. Karar anı çok ani oldu. Aile evindeydim.
‘Başörtümü çıkarınca hâlâlarım bana küstü’
Başörtünüzü çıkardıktan sonra nasıl tepkilerle karşılandınız?
Hikâyenin devamı bu soruya cevap olur. Başımı açacağımı anneme söylediğimde bahar temizliği yapıyorduk. Zaten inanmadı şaka yapıyorum zannetti. Ciddi olduğumu anladığımda çok sert tepki verdi ama bu tepki daha çok “elalem ne der” üzerineydi. Kız kardeşlerim hiç kapanmamayı tercih ettiler (çok fazla baskı gördüler özellikle benim küçüğüm – dedem sopayla kovaladı, annem hâlâlarımdan duyduğu lafları yediremedi dövdü kardeşimi vs).
Kardeşim bana destek çıktı. Başta babama nasıl söylesem bilemedim, çok çekindim. Kız kardeşim benim yerime gidip söyledi. En beklenmedik tepkiyi babam verdi. Kızacağını zannettim ama tam tersi, bana zaten inancımla alakalı gerekli her türlü bilgilendirmeyi yaptığını, görevini yerine getirdiğini, istersem saçlarımı açabileceğimi ve kimsenin de laf etmesine izin vermeyeceğini söyledi.
İlk işim profil fotoğrafımı açık bir fotoğrafımla değiştirmek oldu. o dönem hâlâlarımın, amcalarımın dahil olduğu bir WhatsApp grubu vardı. Hâlâlarım orada bir tartışma çıkardılar. Mesele tamamen açılmış olmam ama önce bunu belli etmediler. Sonra beni gruptan çıkarıp ayrı ayrı mesaj atıp “Nasıl açılırsın?! Biz seninle başörtüsüyle okuyup bir yere geldiğin için ne kadar gurur duymuştuk,” gibi şeyler söylediler ve sonra küstüler bana.
Aylarca hiç konuşmadık. Amcam da hâlâlarımı terslediğimi düşünerek küstü. Onlar dışındaki akrabalar da olsa olsa arkamdan konuşmuştur; yüzüme bir şey diyen olmadı. Erkek arkadaşım da yakın arkadaş çevrem de yüzde yüz destekle arkamda durdular. Hepsi hâlâ hayatımda.
Türkiye’de başı örtülü bir kadın olmak sizce nasıl bir deneyim?
Şöyle söyleyeyim, inançlı bir kadın olmakla baş örtülü bir kadın olmak sizce aynı mı? Ben başörtüsünü çocuk yaşta taktım. O zamanlar verilen tepkiler kırıcıydı (bir öğretmenim sokakta gördüğünde örtünmekle yanlış yaptığımı ima etmişti). O zaman kırılmıştım ama şimdi ona hak veriyorum çünkü çocuktum, aklım ermiyordu henüz.
‘Muhafazakâr çevremde hiçbir zaman kafam rahat olmadı’
Seküler bir çevrede ve mütedeyyin bir çevrede örtülü bir kadın olma deneyimlerinizi paylaşır mısınız?
Lise hayatımda ailem “oraya gitme, şunla görüşme,” demese daha sosyal olabilirdim ama başörtüsü yüzünden arkadaşlık etmeyen nadirdir. Üniversite hayatımda başörtümle her ortama girdim, yadırgandığımı hatırlamıyorum, rahattım. İnancımı seküler çevreden kimsenin eleştirdiği olmadı. İçki içmediğim dönemde yani inancım sağlamken içki içen arkadaşlarımla vakit geçiriyorduk ve birbirimizin ortamına saygımız vardı.
Muhafazakâr çevremin bakışları ise daha ben başımı açmadan üzerime dikilmişti. Üzerine tunik giydiğim halde pantolon giydiğim için arkamdan, “kapanmasa daha iyi” diyenleri duyuyordum. Bir ara kap (kısa pardösü) giyiyordum, alışverişte bana hâlâm “bu renk sana çok yakıştı alma anlamı kalmıyor” demişti. Ne kadar çabalarsam çabalayayım muhafazakâr çevrenin hep eleştirecek bir şeyler bulması benim sürecimi çok etkiledi.
İnançlı olmakla başörtülü olmak arasındaki fark neydi sizce?
Ben açılmadan bir sene önce kadar, eskisi kadar inançlı değildim. Başörtülüydüm ama alkol denedim mesela. Oje sürüyordum (çocukken yasaktı arkadaşım sürdüğünde bile kızmıştı ailem – hâlâm şu an kendi dört yaşındaki kızına oje sürerse cehenneme gideceğini söylüyor yani aile aynı kafada). Ailem ojelerimi gördüğünde bir dünya açıklama yapıyordum. Hatta o dönemler kız kardeşim açık olmasına rağmen annem ojelerini bulursa çöpe atıyordu. Amcam ruj sürdüğü için kardeşime tütün yedirmişti.
Benimki gibi bir çevrede (kendi seçtiğim çevrem hariç) sadece açılmak değil, öncesinde başörtülü olmak da zordu, çünkü yukarıda bahsettiğim gibi, çarşafa girsem eleştirecek bir şey bulurlardı. Başımı açtım, inancımın değiştiğini tahmin ediyorlardır ama şu an içki içtiğimi görseler neyle uğraşacağım belli değil.
Özetle, seküler çevrede kendimi muhafaza ettiğim dönemde kafam rahattı. Ama muhafazakâr çevremde hiçbir zaman kafam rahat olmadı. Çareyi onlardan uzaklaşmakta buldum.
*
‘Açılma kararımın ardından çevremden hakaretler işitir oldum’
Leyla (28), Okul Öncesi Öğretmeni.
Başınızı örtmeye ve örtünüzü çıkarmaya nasıl karar verdiniz?
Üniversiteyi kazandığım zaman ailem, kapanırsam şehir dışında bir okula gidebileceğimi söyledi. Bunun üzerine ben de kapanma kararı aldım, zaten ablalarımın hepsi kapalıydı ve onlar beni ikna ettiler ondan öncesinde babam zaten bana psikolojik bir baskı yapıyordu ara ara fiziksel şiddet sinyalleri de veriyordu ben de daha fazla karşı koymak istemedim ve bu nedenlerle kapandım.
İlk başlarda kendimi çok iyi hissediyordum ve bunu kendim istediğimi düşünüyordum, ibadetlerimi de çok güzel yerine getiriyordum. Sonrasında bir şeylerin yanlış gittiğini anladım ve bunun benim isteğim değil tamamen dayatmalara dayalı bir ibadet şekli olduğunu fark ettiğim. Bu noktadan sonra başörtümü çıkartma isteğim baskın geldi.
Başörtünüzü çıkardıktan sonra çevrenizden gelen tepkileri paylaşır mısınız?
İlk başta kimseye söylemedim 1-2 hafta il dışına gittiğim zaman direkt çıkarırdım başörtümü. Zaten saçımı üçe vurmuştum, bunu hangi psikolojiyle yaptığımı hatırlamıyorum ve öyle açıldı. Sonrasında aynı evi paylaştığım öz ablalarımdan biri mezun oldu evi kapattık.
Sonrasında ben KYK yurdunda yaz okuluna başladım ve ablama açılmak istediğimi söyledim, o da bu durumu çok anlayışla karşıladı. Başta “emin misin” tarzında sorular sorsa da, “bu senin hayatın” dedi. Diğer büyük ablam biraz daha inançlı olan diğer ablama danışınca (danışmadım aslında ona öyle söyledim) o da ilk başta karşı çıkar gibi oldu ama sonradan “tamam” dedi.
Biz dokuz kardeşiz ve hepsine verdiğim kararı açıkladım ama anneme söylemedim. O da “Leyla da bir gariplik var, benimle konuşmuyor,” diyerek ablamlara sormuş, bu şekilde öğrenmiş, tabii çok üzülmüş.
Açılma kararımın ardından çevremden hakaretler işitir oldum. Çünkü ben ilk başta adım adım açıldım dışarı çıkarken şapka-bere takıyordum, yavaş yavaş kısa giyinmeye başladım. Başörtüsünü çıkarttıktan sonra da direkt keskin bir şekilde o bastırılmışlık duygusuyla ve duygu mutluluğuyla mini eteğe geçtim.
Mini etek giydiğim zaman arkamdan söylenen hakaretleri duyabiliyordum, özellikle üniversitedeki sınıf arkadaşlarım tarafından söylenenleri. Fakat bu süreç içinde aileme karşı asla bir saygısızlık yapmadım, onların yanında onlara daha uygun giyiniyorum hâlâ.
Seküler bir çevrede ve mütedeyyin bir çevrede örtülü bir kadın olma deneyimlerinizi paylaşır mısınız?
Yani arkadaş çevrem genellikle ne seküler ne muhafazakâr orta şeker bir ortam var ve beni asla kapalı olduğum için veya açık olduğum için yargılayan arkadaşlarım olmadı. En yakın dostlarım arasında kapalı ve açık arkadaşlarım var. Gerçekten birbirimizi yargılamadık hiç. Çünkü ben onlarla kapalılık açıklık üzerinden değil insanlık üzerinden muhabbet kuruyorum ve onları çok seviyorum hâlâ da görüşüyoruz.
‘Benimle aynı kaderi paylaşan insanların hikâyelerini okuyordum’
Tesettürlü olduğunuz dönemde yaşadığınız zorluklar nelerdi?
Ben kendim gibi hissetmediğim bir şeyi yapmak istemedim. Başörtülüyken kendim gibi hissetmiyordum, kendimi güzel de hissetmiyordum ve çok zor geliyordu bana o başörtüyü kafama takmak, bir değerim olmadığını düşünüyordum.
Başörtünüzü çıkartma kararınızdan sonra aileniz bu durumu nasıl karşıladı?
Ailem çok muhafazakâr ve bir zamanlar namaz kılmam için psikolojik bir baskı yaparlardı şu an yapmıyorlar. Ben onlar kadar inanmadığımı fark ettim bir noktada. Ben kapalılığımın üçüncü senesinde açıldım, iki sene boyunca babama söylemedim çünkü babamın ne tepki vereceğini bilmiyordum.
Üniversiteden mezun olduktan üç sene sonra aldığım kararı babama söyledim. Ondan önce babamla bir yere gittiğimiz zaman başımı kapatıyordum veya evden çıkarken kapatıp mahallede gizli bir yerde örtümü çıkarıyordum öyle çıkıyordum dışarı. O dönemde şort, etek giymiyordum, kısa kollu tişörtün üstüne gömlek giyip, gideceğim yerde üstümü çıkarıyordum. Fakat bir gün bir olay yaşandı ve sonrasında babama artık söyleme kararı aldım.
Babam için “elalemin ne diyeceği” çok önemlidir ve ben olabilecek en kötü tepkiyi bekliyordum. Öncesinde anneme söyledim, annem tabi ki arada kaldı, “yapma anlamaz, söylersen kalp krizi geçirir” diye bir suçluluk yükledi üstüme. Çünkü annemler de istemiyordu açılmamı ama alıştılar zamanla. Böyle düşünerek babama söyledim ve beklediğim korkunç tepkiyi almadım. Gayet sakin bir şekilde, “Senin kararın, bu yaştan sonra sana bir şey diyemem ama sana bir daha kızım gibi sarılmamı bekleme,” dedi. Sonrasında üç aylığına bir yere gitti ve geldiğinde eskisi gibiydi hatta bizim aramız babamla hiç bu kadar iyi olmamıştı; babamı çok seviyorum.
Yalnız Yürümeyeceksin diye bir siteyi keşfetmiştim başımı açmadan önce ve orada benimle aynı kaderi paylaşan insanların hikâyelerini okuyup özeniyordum, bazıları başörtüsünü çıkarmayı başarıyor, bazıları başaramıyor… “Acaba bir gün ben de başarabilecek miyim?” diye düşünüyordum. Sonra bir gün yaptım ve şu anda bunun için çok mutluyum. Ve başörtüsünü çıkarmak isteyip de tereddütleri olanlara gerekirse rest çekmek, orayı terk etmek pahasına istedikleri gibi yaşamalarını söylüyorum çünkü bence insanın ne olursa olsun kendi istediği gibi yaşaması en önemli şey.
*
‘Başörtüsü takmıyorum ama inançlıyım’
Zeynep (22), Matematik mezunu.
Zeynep ise 13 yaşında çevresindeki arkadaşlarından etkilenerek örtünmeye karar verdiğini, şu anda artık başörtüsünü takmadığını fakat hâlâ inançlı olduğunu söylüyor.
Başörtüsünü çıkardıktan sonra Zeynep’in anne ve babası çok üzülmüş ve bir süre Zeynep ile konuşmamışlar. Akrabaları ise sürekli tesettür ile ilgili ayetleri okuyup artık günahkar biri olduğunu söylemişler. Zeynep başörtülü olduğu dönemde akranları gibi görünmediğini, daha olgun ve yaşlı ve olgun bir ifadesi olduğunu söylüyor ve bu durumun onu epeyce rahatsız ettiğini belirtiyor.
Zeynep seküler ve muhafazakâr çevredeki deneyimlerini sorduğumuzda ise şu cümlelerle aktarıyor deneyimlerini:
Türkiye’de başı örtülü kadın olmak zorlayıcı bir deneyimdi. Kamplaşmış bir topluma mensubuz ve ben bu kampta öteki gibi hissediyordum kendimi. Ne muhafazakârlar ne de sekülerler beni benimsiyordu. Seküler bir çevrede mütedeyyin bir kadın olmak da, muhafazakâr bir çevrede mütedeyyin bir kadın olmak da benim için epeyce zorlayıcı oldu. Çünkü zihinlerinde olan yapıyı bende bulamayan herkes “pasif agresif” yorumlarda bulunup incitiyor. Ülkemiz insanı, seküler/ muhafazakâr ayırt etmeksizin zorba davranışlardan kaçınmıyor.
‘Umarım herkes kendi istediği şekilde yaşayabilir’
Bu soru ve yanıtlar haricinde soruları yanıtlaya yanaşmayan ve ismini kullanmamızı istemeyen bir arkadaşımız ise başörtüsünü çıkarmayı düşünen kişilere tüm kalbiyle destek olduğunu söyleyerek şu cümleleri kullandı:
Çevrenizde söylenecek olan her türlü çirkin söze kulaklarınızı tıkayın, zaman zaman en yakınlarınız bile sırtlarını dönecek ama kendi isteğinizin peşinden gidin. Ben ekonomik özgürlüğünü eline almış bir kadın olarak rest çekebildim, buna rağmen hiç kolay olmadı; iki yıl olmasına rağmen hâlâ zorluklarını yaşıyorum. Umarım herkes kendi istediği şekilde yaşayabilir.