Öykülerinde, romanlarında, araştırmalarında ve incelemelerinde doğa-insan-kültür uyumuna yer verirken mitolojiye, felsefeye, tarihe ve yaban hayata dair notlar paylaşan Deniz Gezgin, “Doğa Defteri”nde antropoloji, mitoloji, edebiyat, tarih gibi pek çok disipline atıflar yaparak doğanın işleyiş sürecini ve takvimini getiriyor karşımıza.
John Berger’ın şiirleri gerçeklerden, trajedilerden ve etrafımızda olup bitenlerden çıkıp geliyor. ‘Yaranın Sayfaları’nda bir evren kuran Berger, birer eşlikçi ve kendi başına yoğun anlama sahip çizimleriyle ve fotoğraflarıyla yüzleştiriyor bizi. “Çaresizlik duygusundan doğar” dediği şiir ağırlıklı bir kitap bu…
Ölümünün 65. yıldönümünde, 1935’ten 1959’a dek tuttuğu günlüklerinde Albert Camus’nün edebî ve felsefi söyleminin izlerine, romanlarının ve denemelerinin nüvelerine, eleştirilerine ve eski dostlarıyla kavgalarına, absürt ve başkaldırı dönemlerini de içeren çağının tanıklığına rastlıyoruz. Diğer bir deyişle kendisini doğrudan sunan bir sanatçı-filozofla yüzleşiyoruz “Günlükler 1935-1959″da.
1980’lerin ortalarında İran’ı terk eden Shahrnush Parsipur; Ayetullahların yasaklattığı ve “toplumun ahlak kurallarına saygı göstermesi için” uyarılmasına neden olan kitabı “Erkeksiz Kadınlar”da ülkenin yakın tarihini anımsatıyor.
Felsefeci Mark G. E. Kelly, Bugünün Normali’nde şimdilerin “normaller”i ile yakın geçmiştekiler arasındaki bağlantıyı incelerken günümüzün gerçeklerini eleştirmeye ve sorgulamaya çağırıyor bizi.
Mario Vargas Llosa, “Zor Zamanlar”da Soğuk Savaş’ın en sert döneminde ABD’nin laboratuvarlarından biri hâline gelen, 1990’lara kadar uygulayacağı askerî darbe ve yönetim değişikliği tertiplerinin önemli merkezlerinden biri olan Guatemala’nın en kanlı ve acıklı dönemlerinin hikâyesiyle çıkıyor karşımıza.
Donald Kuspit, boku ve çöpü, tekinsizliği nedeniyle yaşam alanlarından uzak tutan, gizleyen ve gözden ırakta dönüştüren, bunların kusurlarını kazanca çeviren modern insana onların varlığını sanat yoluyla hatırlatanların bir dökümünü yapıyor Sanat Tarihinde Bokun Zaferi’nde.
Eva Meijer, “Sessizliğin Politikası”nda sesi yüksek çıkanın güçlü sayıldığı ve güçlünün sesinin kuvvetli çıktığı zamanımızda, baskıdan mustarip olanlara yoğunlaşıyor.
Jürgen Martschukat, kaleme aldığı Fitness Çağı’nda formda olarak daima genç ve yenilenebilir kalmaya çabalayan, sosyal yaşamın ve rekabetin ancak böyle devam edebileceğini düşünen kişilerin, kültürel ve ekonomik sisteme dâhil olma sürecini inceliyor.
Édouard Loui ve Ken Loach, Sanat ve Siyaset Konuşmaları’nda solu ve yükselen aşırı sağı, popülizmi ve milliyetçiliği, hem ortak bir bakış açısıyla hem de bir yönetmen ve yazar gözüyle enine boyuna değerlendiriyor.
Althusser’in 16 Kasım 1980’de eşi Hélène’i öldürmesiyle değişen yaşamı 23 Ekim 1990’da sona ermişti. Gözetim altına alındığı günden ölümüne dek üzerinde çalıştığı Gelecek Uzun Sürer başlığıyla yayımlanan felsefi savunmasını kaleme almıştı düşünür. Yalnızca bir kitap değildi o; hem özgürlüğünden olmuş hem de benliğinden kopmuş bir adamın dünyaya vedasıydı…
Eric Volant, İntiharlar Sözlüğü’nde, gönüllü ölümü edebî, felsefi ve ahlaki yönleriyle çözümlerken hem vakaları, onlarla bağlantılı kavramları ve kurmaca eserleri hem de buna dair fikir üretenleri A’dan Z’ye sıralıyor.
Güvertedeyken ayağı kaydığı için okyanusa düşen ve koca denizde tek başına kalan Standish’in hikâyesini anlatan Herbert Clyde Lewis, yaşama uğraşını ve her şeyin bir anda değişip tepetaklak olabileceğini hatırlatıyor.
Yazarlığı, eşcinselliği, ABD tarihini anlattığı romanları ve siyasete soyunuşuyla hem çok sevilen hem de alabildiğine eleştirilen ve türlü iftiralara maruz kalan Gore Vidal, ailesinin kurduğu politik ilişkilerin yanı sıra ABD’nin gerçek tarihine dair kaleme aldığı kitaplarla ve akıntının tersine kürek çektiği romanlarıyla ismini duyurmuştu. ABD Başkanlığı’na adaylığını koymasını isteyenler de yok değildi aslında. Ancak bu…
Stuart Jeffries, “Büyük Uçurum Oteli”nde hem yakın geçmişi hem de Frankfurt Okulu temsilcilerinin çabasını anlatırken dünden bugüne miras kalan tartışmaları gündeme getiriyor.
Fotoğrafı anlamaya, anlamlandırmaya ve okumaya çalışan Roland Barthes, annesinin ölümünü izleyen günlerde kaleme almaya başladığı “Yas Günlüğü”yle neredeyse paralel şekilde ilerleyen “Aydınlık Oda”da, fotoğrafı yaşamla, yaşantıyla ve tecrübeyle bir araya getiriyor.
Byung-Chul Han, “Ötekini Kovmak’ta her an her yerde kendini izleyen ve gören; kendini eşsiz ve biricik sanan, aynının cehenneminde ve pozitifliğinde yaşayan, aşırı tüketim ve iletişimle var olan, tüm bunlara rağmen tatminsiz ve depresif hâlde dolaşan bireyi anlatıyor. Kısacası zamanın ruhunda bocalayan kişiyi…
İsmail Gezgin, “Ötekilerin Arkeolojisi”nde uygarlığın sumen altı ettiği, görmediği ve ötelediği insanların öyküsünü anlatırken yine sınırlara getiriyor sözü. Başka bir deyişle sınıflar arasındaki mücadele tarihinden örnekler sunuyor; iktidar ve yakın çevresindeki azınlık ile çoğunluğun gerilimine odaklanıyor.
ABD tarihinin en tartışmalı başkanlarından olan Donald Trump, kaybettiği koltuğunu geri almak için kolları sıvadı. Kasım ayında yapılacak seçimler öncesi kurşunların hedefi olan Trump, seçim kazanma ihtimaliyle sıkça konuşulur hale geldi. Acemilik döneminde yaptıklarıyla hatırlanan Trump, “ustalık dönemi”nde nelere imza atabilir? Yeniden başkan seçilmesi hâlinde Trump’ın yol haritası üç aşağı beş yukarı belli: Daha fazla…
Sermaye, üretim biçimleri ve ilişkilerine dair Marx’ın çözümlemelerini Foucault’nun disipline eden iktidar kavramıyla birlikte ele alan Richard Marsden, Sermayenin Doğası: Foucault’dan Sonra Marx’ta toplumsal yaşamdaki, kültürel ve politik krizleri anlamlandırmaya uğraşıyor.