Eskişehir'de doğdu. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden 2002 yılında mezun oldu ve aynı yıl girdiği Maltepe Üniversitesi'nden "Çağımızın Bir Tanığı Olarak Albert Camus ve Albert Camus'nün İnsan Anlayışı" isimli teziyle yüksek lisans derecesi aldı. Yazı ve makaleleri Cumhuriyet Gazetesi, Radikal, Cumhuriyet Kitap, Felsefelogos başta olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. Yazıları çeşitli platformlarda yayımlanmaya devam ediyor...
Kardeşi Abel’i ve nişanlısı Boris’i yitiren Haydée Santamaría’nın hikâyesini devrim süreciyle iç içe kurgulayan Amine Damerdji, “Bırakın Size Katılayım”da Küba’nın yakın tarihinden çarpıcı bir kesit sunuyor.
“Delilik Taşı”; Pizarnik’in Delilik Taşını Çıkarmak’taki ve Müzikli Cehennem’deki şiirleriyle buluşturuyor bizi. Bununla da kalmıyor, şairin söylemini oluşturan yaşanmışlıklara, kurduğu dostluklara, onu besleyen edebî ve entelektüel menbaa da götürüyor hepimizi.
Grace Blakeley, “Vahşi Kapitalizm”de yaşamımızın tamamını planlayan ve bunu ekonomik kısıtlamalarla yapan sistemin şirket-finans-devlet bağlantısına dikkat çekip kapitalizmin azınlığı mutlu, çoğunluğu huzursuz eden işleyişini çözümlüyor.
İsmail Gezgin, “İnsan nedir, nereden gelir, nereye gider?” sorusu etrafında şekillenen ve kuşaktan kuşağa aktarılan mitlerine odaklanarak bu kadim hikâyelerin insanı anlama serüvenindeki rolünü tartışmaya açıyor.
Alain Corbin, “On Sekizinci ve On Dokuzuncu Yüzyılda Cehaletin Tarihi” alt başlığıyla yayımlanan Terra Incognita’da, bilgisizliğin nedenlerini ve sonuçlarını, coğrafyalar ve olaylar üzerinden anlatmaya girişirken bilgiye erişememenin ya da bilgi eksikliğinin hangi felsefi, bilimsel ve tarihî dönüşümlerin gerçekleşmesinde rol oynadığını hatırlatıyor.
Piyano çalmak üzerine metinler kaleme alan ve müziğin felsefesine imza atan Nietzsche, Sartre ve Barthes için bu çalgı, dünyayı ve yaşamı anlamanın bir yolu muydu, yoksa onlardan kaçışı mı temsil ediyordu? François Noudelmann, “Filozofların Tuşesi’nde hem bu sorunun yanıtlarını arıyor hem de piyanoyla ve müzikle kurduğu ilişki üzerinden üç düşünürün söylemini inceliyor…
Zygmunt Bauman, modern dünyanın “akışkan” doğasını çözümlemeye çalışırken tüketim kültürünün kuşattığı yaşamlarımızı, unutturulan özgürlükleri ve ertelenen adalet arayışını sorgulayan bir isim. Keith Tester’ın gerçekleştirdiği uzun söyleşi “Bauman ile Sohbetler” düşünürün, tüketim, piyasa, bireysellik ve toplumsallık görüşlerini sıraladığı yanıtlardan oluşuyor.
Biyolog Thor Hanson, “Yanı Başımızdaki Doğa”da bizi tabiata ve onun işleyişine bakmaya, olup biteni görmeye çağırırken “büyüme”, “kalkınma” ve “ilerleme” düsturunun, içindeki canlılarla beraber doğayı yaşamımızdan uzaklaştırıp hızla yok oluşa sürüklediğini belirtiyor.
İnsan ve teknoloji arasındaki çizgiyi bilgiyle çeken Yuval Noah Harari’nin kaleme aldığı “Neksus”, tıpkı “Sapiens” ve “Homo Deus” gibi uzak ve yakın geçmiş ile bugün arasında bağ kurmamızı sağlayan, gelecek için çeşitli öngörüler barındıran bir çalışma…
Albert Camus’nün 1958 yazında Marmaris’te tuttuğu kısa ama çarpıcı notlar, kentin o yıllardaki yüzünü ve yazarın ruh halini ele veriyor. Gelin, Camus’nün defterlerinden çıkan bu unutulmuş ziyarete birlikte göz atalım.
Johann Hari, ‘Sihirli Hap’ta tehlikeli zayıflama ilaçlarının ardındaki sistemi kendi deneyimleriyle birlikte ortaya koyarken, modern beslenme sorunlarına, işlenmiş gıdaların etkilerine ve zayıflama endüstrisinin karanlık yüzüne ışık tutuyor.
Mladen Dolar, geçmişten günümüze dedikodunun ve yalanın evrimini, toplumsal karşılığını ve hayatlarımızı nasıl sarıp sarmaladığını inceleyerek temellendirmelere giriştiği “Söylentinin Felsefesi”nde, Sokrates’ten sosyal medyaya uzanan felsefi ve tarihsel bir zemin inşa ediyor.
Ngũgĩ wa Thiong’o, Kenya ve Afrika’nın Beyaz Adam tarafından işgalini ve onunla işbirliğine girişenlerin hâlini anlattığı romanlar ve tiyatro oyunları ile kıta için ebedî barışın ve bağımsızlığın nasıl sağlanabileceğine dair fikirler sıraladığı denemeler kaleme almıştı.
Gilbert Achcar, kaleme aldığı ‘Gazze Felaketi’nde Filistin’de İsrail eliyle gerçekleştirilen ve sistematik hâle getirilen katliamları inceliyor ve olup bitenlere tarihsel açıdan yaklaşıyor.
Kavga ettiği yaşamı anlamaya uğraşan; uzak durduğu vaizlerle ve tiranlarla sürekli karşılaşan Emil Michel Cioran, kaleme aldığı metinlerde ezeli mağluplara seslendi, “yaşamak uyanık olmaktır” diyerek kötülere ve kötülüklere karşı insanları uyarmaya çalıştı. Hatırlama ve unutma arasında geçen ömrünü, düşünmeye ve yazmaya adayan Cioran’ı ölümünün otuzuncu yılında anıyoruz.
Mücadeleci ve yorgun ruhları anlatan Selçuk Baran, huzursuzluklarını, kaygılarını, yalnızlığını, umutsuz anlarını, heyecanlarını, düşlerini ve düşüncelerini aktardığı “Günlükler 1948-1989″da, hem hissettiklerini hem de gözlemlerini kâğıda döküyor.
John Berger, “Uykuya Yatmak”ta, kızı Katya’yla resimlerden hareketle sanat-hayat-hikâye ilişkisini, yine bakma-görme-yorumlama bağlantısıyla inceliyor.
Carlos María Dominguez,’Kör Sahil’de karşılaşma-hatırlama-hesaplaşma bağlantısı üzerinden Arjantin tarihindeki en karanlık dönemin labirentlerine ve tünellerine giriyor.
Louis-Jean Calvet ‘Dillerimizin Denizi Akdeniz’de, bölge dillerinin, Akdeniz’in tarihini anlatmadaki rolünün yanı sıra ayrımlara rağmen coğrafyayı bir bütün hâline nasıl getirdiğini ortaya koyuyor.