Share This Article
Sıcak bir ağustos gecesi, klimanın karşısında sıcaktan mayışmış zihnime biraz olsun nefes aldırmaya çalışıyor, bir yandan da Instagram’da geziniyorum. Takip ettiğim bir tiyatro oyuncusunun hikâyesinde Artalan Kolektif hesabını ve Hardlove oyununun duyurusunu görüp yattığım yerden doğruluyorum.
Artalan Kolektif ismini ilk defa görüyorum. Hardlove‘ın da yeni sezonda izleyeceğimiz yeni oyunlardan biri olduğunu anlıyorum ve hesapta paylaşılan künyeyi okumaya koyuyorum. Işık tasarımını Yasin Gültepe‘nin, müziklerini ise Arkadaş Deniz Koşar ile Mekin Sezer‘in yaptığı Hardlove‘ı hemen listeme ekliyorum ve sezon açılır açılmaz izlemek için sabırsızlanmaya başlıyorum.
Anıl Can Beydili‘nin yazıp yönettiği, Atakan Yılmaz ve Tuğba Sorgun‘un oynadığı Hardlove‘ı iki hafta önce Kadıköy Boa Sahne’de izledim. Bilet kontrolünden geçip salona girdiğimizde çift kişilik bir yatak, tavandan sarkıtılmış çerçeveler ve duvar raflarıyla desteklenmiş bir yatak odası dekoru karşıladı bizi. Seyircinin yerleşmesini beklerken Arkadaş Deniz Koşar ve Mekin Sezer‘in oyun için yaptığı şarkıyı dinlemeye başladık.
Hardlove‘ın broşürlerinde oyunun konusu “Hayatlarından memnun olmayan iki kişi, barda tanışır ve sevişmek üzere eve gelir. Fakat teknik bir aksaklıktan dolayı sekste uzlaşamayınca konuşmak ve birbirlerini tanımak zorunda kalırlar,” olarak belirtilmiş. Giderken seks üzerine bir oyun izleyeceğimi düşünmüştüm ama tam olarak öyle olmadı.
Çağına ayna tutan yeni bir dil: Hardlove
Anıl Can Beydili, henüz 20’li yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, gencecik bir yazar. (Hatam varsa ekibin beni bilgilendirmesinden keyif duyacağımı ekleyeyim.) Bir süredir konservatuvardan yeni mezun olmuş, oyun yazan ve yazdığı oyunları sahneye koymak adına uğraşan ekipleri izlemeye özel bir çaba harcıyorum. Bu çabamın nedeni biraz yeni neslin yazıyla ve sanat üretimiyle ilişkisini yakından takip etmek biraz da değişen çağın, yazdıklarına nasıl yansıyacağını çok merak etmem.
Hardlove işte tam da bu açıdan beni etkileyen bir oyun oldu. Ülke sınırlarının, ekonomik ve sosyal değerlerin ve ideolojik tartışmaların yeniden tanımlandığı; insan ilişkilerinin, toplumsal cinsiyet kavramlarının, aşk ve sevginin yeniden anlamlandırıldığı bugünün dünyasında iki insanın arasında kurulan bu yeni dilin sahnede kendine yer bulduğunu görmek hoşuma gitti.
Oyun, bir barda tanışıp sevişmek için adamın evine geçen iki kişinin hikâyesi olarak başlıyor. Boa Sahne’nin hilal şeklinde dizilmiş sandalyelerine oturuyoruz ve iki genç insanın sekse hazırlığını izlemeye başlıyoruz. Onlar soyunurken, sevişmeye başlarken, müziğin gittikçe yükselen sesi ve dekoru boyayan kırmızı ışıklar, seyircilerin arasında dolaşan buz gibi havayı engelleyemiyor.
Alternatif sahnelerde sıradışı oyunlar izlemeye alıştığını düşünen seyirci ilk birkaç dakika öyle şaşkın şaşkın ne olacağını anlamaya çalışıyor. Sahnede izlediğimiz şey bir sevişememe sahnesine dönüşünce seyirci birden rahatlıyor ve hiç konuşulmasa da herkesin yatak odalarında yaşanması muhtemel o tüm aksiliklere ufak ufak gülüşler eklenmeye başlıyor. Hardlove hem metniyle hem de serinkanlı oyunculuklarıyla zihnimizin utangaç perdelerini aralayıp bizi sadece oyunu izlemeye odaklayabiliyor.
Bu hikâyede cinsiyet yok, ortaklaşılmış bir “hissizlik” var
Aşkın, sadakatin, sevginin ve fedakârlığın kadınla özdeşleştirildiği destanlar, bugünün dünyasında artık eskisi kadar ilgi çekici değil. Bir önceki kuşakların sık sık gözden kaçırdığı, belki de kabul edemediği bir gerçek var: Bugünün kadınları duyguya ihtiyaç duymadan sekse, ilişkiye ihtiyaç duymadan da bir erkekle kısa süreli vakit geçirmeye ihtiyaç duyabiliyor.
Elbette tüm kadınları içine alan bir iddia değil bu ancak bugün hepimizin kabul etmesi gereken başlıca şey, uçan arabaların geleceğini sandığımız bu yeni çağ, ikili ilişkilerimizdeki toplumsal cinsiyet rollerimizi ortadan kaldırmak konusunda gerçek anlamda yol kat etti. Bugünün genç insanları ve geleceğin yetişkinleri, ilişkileri cinsiyetler ve ödevler üzerinden değil de neler hissettiklerini düşünerek kurmayı büyük ölçüde başarıyor.
Anıl Can Beydili’nin yazıp yönettiği, Atakan Yılmaz ve Tuğba Sorgun’un oynadığı “Hardlove”, insanın en temel dürtülerini ve duygularını, içinde bulunduğu dünyanın gerçeklerinden ayrı yaşayamayacağını hatırlatıyor.
Konuya dönecek olursam, Hardlove‘da kadınlık ve erkeklik rollerine ya da ahlaki yargılamalara hiç yer vermeden sadece hissettikleri ıssızlık ve köksüzlük üzerinden birbirine yaklaşan, kestirip atmak yerine konuşmaya ve birbirini anlamaya çabalayan iki kişi görüyoruz. Sekste ne istediğini ya da ne istemediğini anlatmaya başlayan bu iki kişinin söylediklerinin arkasında yatan bir sürü his olduğunu görünce oyunla aramızdaki mesafe biraz daha azalıyor.
Her şeyi bir çırpıda tüketmeye ya da “öğütmeye” ne kadar yatkın olduğumuzu artık düşünmüyoruz bile. Satın aldığımız yiyecekler, hemen her evde gördüğümüz “kendin kur kendin kullan” mobilyalar, parmağımızı sağa kaydırarak tanıştığımız insanlar, sola kaydırarak bitirdiğimiz ilişkiler… Seksi tabu olmaktan çıkaran bugünün gençleri ve yarının yetişkinleri, tutkularını cesurca yaşayınca arzularını doyurabiliyor mu? Her şeyi bu kadar hızlı var etmek ve aynı hızla yok etmek, içimizde hiçbir yere akıtamadığımız bu “bağ kurma ihtiyacı”na neden bir çare bulamıyor?
Işık ve müzikle sahnede bir dünya yaratılabilir mi?
Hardlove, çağına ayna tutan bir dille ancak didaktiklikten ustaca kaçınarak bize yeni bir dünyanın, yeni bir üretim dilinin oluştuğunu gösteriyor. Tek perdelik bu oyunda metnin boşluğa düştüğünü hissettiğim tek an genç kadının eve geri döndüğü sahne oldu. Çok güzel başlayan ve çok güzel ilerleyen bu metnin toparlanmakta biraz zorlandığını hissettim. Oyunun finali genç kadının evden çıkmasıyla da yapılabilirmiş.
Finali dışında Hardlove‘da sevmediğim bir şey olmadı. Cihan Aşar‘ın dekor tasarımı ve Yasin Gültepe‘nin ışık tasarımı oyunun bizi sokmak istediği o iki kişilik dünyayı yaratmaya yetiyor. Işık ve müzik kullanarak yapılan geçişler hoşuma gitti.
Oyunun afiş tasarımı ve dramaturgisi Yaşam Özlem Gülseven‘e ait. Hareket tasarımı ise Gülnara Golovina‘ya. Hardlove, gencecik, cesur, yaratıcı ve yetenekli bir ekibin elinden çıktığını daha ilk dakikalarda kanıtlıyor evet ama oyuncular Atakan Yorulmaz ve Tuğba Sorgun özel bir tebriki hak ediyor.
“Hardlove,” Artalan Kolektif ekibinin ikinci oyunu.
Sevişememenin gerginliğinden samimi bir yüzleşmeye…
İtalyan sahnelerin seyirciye koyduğu bir – bir buçuk metre yükseklik, sahnenin ardındaki derinlik ve dekorla beraber uzanan sahne yüksekliği oyuncuları çoğu zaman salonda onlara uzanan gözlerden koparıp yarattığı dünyaya odaklayan nimetlerden kabul ediliyor. Alternatif sahneler ya da bilinen ismiyle bu “black box” sahneler oyuncunun bu en büyük nimetini elinden alıyor.
Atakan Yorulmaz ve Tuğba Sorgun, oyunun yarısından fazlasını bir boxer ve bir sutyenle oynuyor. Hem de bir metre önünde ve bir metre sağında gözlerini dikmiş onu izleyen seyirciler varken… Ancak ikisi de oyunun duygusunu sürdürmeyi, o samimi yüzleşmeye doğru yürümeyi başarıyor. İlk dakikanın şaşkınlığı geçtikten sonra ne sutyeni ne boxerı görüyor gözümüz.
Hardlove, Artalan Kolektif’in ikinci oyunu. Tuğba Sorgun’un tek kişilik performansı Hatırlarsanız Mahremiyet Demiştik oyunu da Artalan Kolektif’in işiymiş, bilmiyordum. Sezon başlarken metnin sonunda yaşadığım kopmaya rağmen Hardlove’ı sezonun parıldayanları arasına alıyorum. Artalan Kolektif’in parıltısı ve cesareti umarım bundan sonra da bize nefes aldıracak ve hayran bırakacak nice oyunda sahneye dolmaya devam eder…