Share This Article
Kiraz Çiçeklerinin Altında / Ango Sakaguçi / Çev. Edanur Adalıoğlu Şen / İthaki Yayınları / S.80 / Japon Edebiyatı
“Ama o ağaçların altından insanları çıkarınca geriye nasıl ürkütücü, nasıl korkutucu bir manzara kalıyor bir bilseniz!”
Ango Sakaguçi, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’sının ruh hâlini ve ülkedeki kimlik bunalımını en iyi yansıtan yazarlardan biri. Osamu Dazai ve Sakunosuke Oda’yla birlikte edebiyatın serseri tarafını temsil eden Buraiha edebiyat topluluğunun en önemli isimlerinden olan Sakaguçi, Kiraz Çiçeklerinin Altında’da korku, travma ve ölümle yüklü iki uzun öykü anlatıyor.
Kitaba adını veren ilk öyküde âşık olduğu kadın için kente taşınan yabani bir haydut medeni yaşama ayak uyduramaz ve seri cinayetler işlemeye başlar. Haydudun korktuğu tek şey ise kiraz çiçekleriyle dolu ıssız bir koruluktur. İkinci öykü “Aptal”da Amerikan hava saldırıları yaşadığı mahalleye yaklaşan İzava bir sabah uyandığında dolabına saklanmış bir kadın bulur. İzava kadını hem bombardımandan hem de yaşadığı trajik hayattan kurtarmak zorundadır.
Virgül Yazıları / Orhan Koçak / Everest Yayınları / S. 526 / Seçki
Orhan Koçak, 1997 yılının Ekim ayından 2009 yılının Aralık ayına dek istikrarlı olarak çıkan, kapandığı güne dek genel yayın yönetmenliğini üstlendiği aylık kitap ve eleştiri dergisi Virgül’ün ilk sayısını şu sözlerle açmıştı:
“Virgül’ü şöyle tanımlamak isteriz: Okunmuş gazetelerle birlikte atılmayacak bir kitap dergisi. Günü geçtikten sonra da okunacağını varsaydığımız bir dergi. Niçin çıkarıyoruz Virgül’ü? Okura yol göstermekten çok, kitaba bir eleştirel bağlam kazandırmak için. Bu ülkede başka kitap dergileri de olduğu halde, bazı önemli yayınların yeterince tartışılmadan özel kitaplıkların dilsiz dünyasında kaybolduğunu gördük. Çoğu zaman gözden kaçan şey, o kitabın kendi türünden ya da farklı türlerden kitaplarla ilişkisi oluyor. Oysa anlamın ve anlamanın ilk koşulu, bağlamın bilinmesidir.”
Editoryal yazılardan güncel değinilere, kitap tanıtımlarından polemiklere ve her alandan edebiyat ve sanat tahlillerine uzanan geniş bir yelpazedeki metinlerin toplandığı Virgül Yazıları, bir arşiv kaynağı olarak hem kaleme alındıkları dönemin dünyasına ve edebiyatına hem de Koçak’ın yazarlığının ufkuna ve kuvvetine ışık tutuyor.
Kül Katmanları / İzzet Göldeli / Ve Yayınevi / S.72 / Şiir
İzzet Göldeli’nin yeni kitabı Kül Katmanları yalnız “Metal Yorgunluğu”, “Lale Fermanı” ve “İğnedenlik” gibi, okuru sonuna geldiğinde birkaç dakika sessiz kalmaya iten eşsiz şiirler içermiyor, bir bütün olarak da dingin ama aynı zamanda da sarsıcı bir güzelliğe sahip.
Bir bakıma, uzun, tek bir şiir olduğu ya da, en azından, içerdiği şiirlerin, en derin katmanlarında, birbirlerini çağrıştırdığı, tamamladığı, aynı potada erimeye doğru götürdüğü ileri sürülebilir.
Bir İhtilal Olarak Millî Mücadele / Sungur Savran / Yordam Kitap / S. 432 / İnceleme
Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yıldönümünü yaşıyoruz. Bu yolu açan, 1918-1923 arası dönemde verilen Millî Mücadele’dir. Gerek cumhuriyet gerekse onu hazırlayan bu tarihî mücadele, daima tek bir bireyin, Mustafa Kemal’in zihninde şekillenmiş bir fikrin uygulanması olarak indirgemeci biçimde ele alınmıştır.
“Bir İhtilal Olarak Millî Mücadele”, her şeyden önce Millî Mücadele’yi farklı bir pencereden, Marksist bir analiz temelinde anlama çabasıdır. Sungur Savran, bu tarihî olayın Marksist anlayışa göre gerçek bir devrim olduğunu savunuyor. Sonuçta bir burjuva devrimi olarak biçimlenmiştir ama özellikle 1918’den 1921 başına kadar başta köylülük ve işçi sınıfı olmak üzere emekçi sınıflar da kendi örgütleri ile bu mücadeleye katılmışlardır. Millî Mücadele bu kitapta her şeyden önce bir toplumun kriz çağında yaşadığı sınıf mücadeleleri açısından ele alınıyor.
Savran bu kitapta epey bir putu kırmaya yöneliyor. Millî Mücadele’nin 19 Mayıs 1919’dan önce zaten başlamış olduğunu vurguluyor. Kuvayı Milliye olarak bilinen güçlerle Ankara hükümetinin askerî güçlerini özdeşleştirmenin yanlışlığını kanıtlarıyla gösteriyor. Mustafa Kemal’in ta Sakarya Meydan Muharebesi’ne (Ağustos-Eylül 1921) kadar Millî Mücadele’nin tartışılmaz lideri haline gelmediğinin altını çiziyor. En önemlisi, Sovyet Rusya’nın mücadelenin kazanılmasındaki rolünün vazgeçilmez olduğunu ortaya koyuyor.
Başta Mustafa Suphi olmak üzere Türkiye Komünist Fırkası’nın önderlerinin, Ocak 1921’de katledilmesinin gerçek faili hep belirsizlik taşımıştır. Savran bu kitapta aynı zamanda bu cinayetin failini tarihî bir belge temelinde açıklıyor.
Safavi İranı: Pers İmparatorluğu’nun Yeniden Doğuşu / Andrew J. Newman / Çev. Damla Gürkan Anar / VakıfBank Kültür Yayınları / S.296 / Tarih
1979 İran Devrimi’nin ardından dünya kamuoyu gözlerini İran topraklarında On İki İmam Şiiliğini ilk defa resmî mezhep olarak kabul eden Safevîlere çevirdi. Safevî tarihine duyulan bu merak, söz konusu döneme ilişkin akademik çalışmalara yeni bir soluk getirdi. Fakat bu çalışmalar bir dizi problemi de beraberinde getirdi: Safevî tarihi Avrupa-merkezci bir perspektife sıkıştı; Osmanlı tarihine reva görülen ilerleme-gerileme gibi indirgemeci yaklaşımlar bu önemli erken modern dönem devletinin tarihini anlaşılmaz bir hâle getirdi.
Edinburgh Üniversitesi profesörlerinden Andrew J. Newman’ın Safevî İranı: Pers İmparatorluğu’nun Yeniden Doğuşu başlıklı çalışması günümüz Safevî tarihi çalışmalarında önemli bir merhaleyi temsil etmektedir. Bu eser, E. Brown, V. Minorsky ve L. Lockhart ve onların çalışmalarının bir özetini sunan, hemen Devrim sonrasında yayınlanmış Roger Savory’nin eserlerinden farklı bir perspektif sunuyor ve yeni sorular soruyor.
Safevî öncesi İran kültürü ve bu yeni hanedanın söz konusu kültürle nasıl bir ilişki kurduğu; Safevî hanedanının nasıl bu kadar uzun ömürlü olabildiği, Şiiliğin bu hikâyedeki konumu ve önemi, Türkmen kabilelerinin siyasi ve sosyal pozisyonları kitap boyunca çeşitli açılardan ele alınıyor. Safevîlerin “çoklu söylemi”, “birleştirici hükümdar” idealleri ve “kapsayıcılıkları” Newman’ın bu devleti tanımlarken kullandığı kavramlar olarak öne çıkıyor. Farsça başta olmak üzere birçok dilde birincil kaynaklar kullanılarak titiz bir araştırmayla yazılmış bu eser, Türkçe Safevî tarihi çalışmalarında önemli bir konuma sahip olacaktır.
Ulusaşırı Adaletin Sınırları / Dilek Kurban / İletişim Yayınları / S. 325 / İnceleme
Dilek Kurban, Ulusaşırı Adaletin Sınırları’nda uluslarüstü mahkemelerin, etno-politik çatışmalar bağlamında, azınlıklara fiziksel şiddet ve politik baskı uygulayan otoriter rejimleri etkili bir şekilde denetleyebilmek için sahip oldukları olanakları ve önlerindeki engelleri sorguluyor. Bu amaçla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’de devam eden Kürt çatışmasıyla ilişkisini ele alıyor.
Kürtlerin hukuki mobilizasyonunun izini süren Kurban, Kürt bölgesinde süregiden şiddeti mümkün kılan etmenlere de işaret ediyor. Bu gelişmeler karşısında AİHM’in otoriter rejimler karşısındaki etkisinin sınırlarını ve bunun nedenlerini inceliyor.
“Ulusaşırı Adaletin Sınırları”, Türkiye örneğinden hareketle, insan hakları bağlamında uluslarüstü mahkemeler ve hukuki seferberlik konusundaki çalışmalar için yeni sosyo-hukuki araştırma yolları öneriyor.