Share This Article
Serinlikler / Ayşenur Tanrıverdi / İletişim Yayınları / S.119 / Öykü
“Bana biraz cesur olmam gerektiğini, korkak olduğum zamanlarda bile doğru yere saklanabileceğimi öğütlüyordu. Oysa ben korkaklığın başarılarla parlatılmış cesaret anlatılarından daha cesur bir girişim olduğunu düşünüyorum. Bugüne dek taşıyamayacağım kadar çok bilgi yüklendim. Birkaçını yolun ortasına öylece bırakıp koşarak uzaklaşmakta, bu yeni dünyadan korkmakta nasıl kötü bir yan olabilir? Cesaret, cesaret… Tek bildiğiniz bu!”
Ayşenur Tanrıverdi, Serinlikler’de yaşamla uyumsuz kişilerin düşüncelerine sızıyor. Bazen hiçbir şey yapmadan izleyerek, bazen de intikam içgüdüsüyle yeniden inşa edilen mutlulukların, insanın kendisi ile karşı karşıya kaldığı sahici ve benzersiz anların peşine düşüyor. Yaşama sevincine karışan can sıkıntılarını, utançtan beslenen arzuları, gerçekleri, gerçeğe uymayanları ve insanın özünden kopan delilikleri bir serinlik anında sahneliyor.
Evlerden Uzak / Marilynne Robinson / Çev. Birgül Oğuz / Metis Yayınları / S.192 / Roman
“Çünkü insan yalnızlığı bir kere tattı mı, başka türlü de var olmuş olabileceğine inanması artık imkânsızdır. Yalnızlık mutlak bir keşiftir. İnsan aydınlık bir pencereye içeriden baktığında ışıkları yanan bir odada kendi imgesini görür; göle yukarıdan baktığında da ağaçlar ve gökyüzüyle sarmalanmış kendi imgesini görür. Aldatmaca bariz, bariz olduğu kadar da pohpohlayıcıdır. İnsan karanlıktan aydınlığa baktığında ise, burası ile orası, bu ile şu arasındaki bütün farkı görür. Belki sığınacak yeri olmayan tüm insanlar içten içe öfkelidir; çatıyı, omurgayı, kaburgayı kırmak, pencereleri paramparça etmek, zemini sular seller altında bırakmak, perdeleri delik deşik etmek, kanepeyi suya batırmak isterler.”
Annelerinin ölümünün ardından önce anneanneleriyle, sonra büyük halalarıyla, en sonunda da teyzeleriyle birlikte göl kıyısındaki küçük bir kasabada yaşayan iki kız kardeşin hikâyesini anlatıyor Evlerden Uzak. Bir yandan büyümenin kendine özgü sıkıntılarıyla boğuşan Ruth ve Lucille, diğer yandan da teyzeleri Sylvie’nin alışılmadık karakteri ve hayat tarzı karşısında bocalayarak kendi yollarını çizmeye çalışıyorlar.
Amerikalı yazar Marilynne Robinson, aile, kayıp, hafıza, fanilik, aidiyet ve yabancılık gibi konulara kafa yorarken, derinlikli gözlemleri ve şiirsel betimlemeleriyle sıradan şeylerin büyüsünü açığa çıkarıyor.
Ingeborg’un Tollak’ı / Tore Renberg / Çev. Damla Güler Eren / Timaş Yayınları / S.208 / Roman
Yaşlı keresteci Tollak çelişkilerin adamı; gururlu ve öfkeli, dürüst ve şefkatli. Ona uzun zamandır bir anlam ifade etmeyen dünyaya lanetler yağdıran, bir süre önce ortadan kaybolan güzel karısı Ingeborg’a duyduğu aşkla dolup taşan…
Ama şimdi ölüyor Tollak.
İki çocuğu uzakta; annesi ondan vazgeçtiğinden beri Tollak’ın baktığı yarım akıllı Oddo var yanında yalnız. Ancak Tollak, çocuklarının gelmesi için ısrarcı; çok geç olmadan onlarla konuşması ve sırrını paylaşması gerekiyor.
Hem büyük bir aşk hikâyesi hem de bir psikolojik gerilim anlatısı gibi okunan bu romanda Tore Renberg, dünün dünyasından bir adamın, bugünle çarpıştığı dokunaklı, karmaşık ve rahatsız edici portresini incelikle işliyor.
Eleştirmenler tarafından Cormac McCarthy, John Williams ve Tarjei Vesaas gibi yazarların eserleriyle karşılaştırılan ve Renberg’in en seçkin işi gösterilen Ingeborg’un Tollak’ı aşk, şiddet ve modern hayata direnişe dair bir roman.
Aklımdaki Diyarlar – Edward Said’in Hayatı / Timothy Brennan / Çev. Aydın Çavdar / Ayrıntı Yayınları / S.512 / Biyografi
Edward Said, “Şarkiyatçılık” teriminin dile eleştirel bir anlamda girmesiyle sonuçlanan ve onun, postkolonyal çalışmaların kurucu babası olarak görülmesine yol açan çok etkili kitabı Şarkiyatçılık ile tanınır.
Said’e göre Doğu-Batı ayrımı, asla temel ve aşılmaz bir boşluk konumunda değildi. Aslında Şarkiyatçılık’ı tam da bu iddiaya karşı çıkmak için yazmıştı. Bölünme, ona göre daha ziyade jeostratejikti.
Avrupa, Doğu’ya hâkim olmak için önce ana meseleye hâkim olması gerektiğini hissetmiş ve bilgi güç olduğu için, bu hâkimiyet Şark’ın özünü, onun gerçek içsel karakterini belirleme biçimini almıştı. Bu yaklaşım, Avrupa’nın üstlendiği bir projeydi; kaynakları, küresel tasarımları ve Doğu’ya coğrafi yakınlığı vardı ve Doğu, sırf bu nedenle “öteki” olarak tasvir edilmeliydi.
Timothy Brennan’ın yazdığı biyografi Edward Said’in yazar, akademisyen, ünlü bir entelektüel ve siyasi aktivist olarak çeşitli kimliklerini belli bir bağlam çerçevesinde değerlendirerek Said’in yaklaşımlarını detaylı bir analiz halinde ortaya koymaktadır.
Bu kitapta 20. yüzyılın en etkili entelektüellerinden biri olan Edward Said’in gelişiminin ve fikirlerinin rotası çizilirken okura da Doğu-Batı çatışması açısından kapsamlı bir bakış açısı kazanma imkânı sunulmaktadır.
Ruslar / Robin Milner-Gulland / Çev. Bahar Tırnakcı / İş Kültür Yayınları / S.352 / Tarih
Halkların Tarihi dizisi içinde yer alan bu kitap, özellikle 17. yüzyıldan bu yana dünya tarihinde her zaman önemli bir yer işgal eden bir halkı, kuzey komşumuz Ruslar’ı anlatıyor.
Rus edebiyatı, sanatı ve kültür tarihi alanının önde gelen uzmanlarından Robin Milner-Gulland, bu çalışmasında, bir “zihin arkeolojisi”, farklı çağları kat eden bir kültür tarihi perspektifinden hareket ediyor.
Rusya tarihini genellikle Büyük Petro ve modernleşme süreciyle başlatan baskın eğilimin aksine, 1700 öncesi döneme, “Eski Rusya”ya da önemli bir yer ayıran Milner-Gulland, ilk kroniklerden modern döneme dek Rus kültürünün evrimine damgasını vuran temel dinamikleri, inanç yapılarını, “ikonalar âlemi”ni zengin örneklerle anlatıyor.
Temmuz 1914: Savaşa Doğru Geri Sayım / Sean McMeekin / Çev. Nurettin Elhüseyni / Yapı Kredi Yayınları S.328 / Tarih
Yüzyılı aşkın bir süredir, karakterlerin hiçbiri akıllardan silinmedi: Habsburg Hanedanı’nın kaygı içindeki varisi Arşidük Franz Ferdinand; ona suikastı planlayan fanatik Bosnalı Sırp komplocular; suikast sonrası yaşanan karmaşayı fırsat bilen Avusturyalı devlet adamları Conrad ve Berchtold; onlara arka çıkan Kayzer Wilhelm ve şansölye Bethmann; imajını değiştirme peşindeki Rus Dışişleri Bakanı Sazonov; Rusları kışkırtan Fransız devlet adamları Poincaré ve Paléologue; son olarak da Londra’daki Kabine üyeleri arasında durumun ciddiyetinin farkına varıp acilen eyleme geçilmesi gerektiği düşüncesindeki Winston Churchill.
Temmuz 1914, 28 Haziran’daki kanlı eylemle başlayan ve 4 Ağustos’ta Britanya’nın da dahil oluşuyla Avrupa’daki çatışmayı dünya savaşı haline getiren süreci bu figürlerin gözünden aktarıyor.
Savaşın kaderin bir oyununun yahut kaza sonucu değil, düpedüz çıkar peşindeki politikacıların çatışmayı körüklemeleri, büyük tehlikeye karşın tutumlarında diretmeleri nedeniyle patlak verdiğini açıklıkla gözler önüne seriyor.
Bununla birlikte sorumluluklarını yüklenemeyen yahut tansiyonu düşürmek için büyük çaba sarf eden haysiyetli figürlerin dramına da yer veriyor.
Tarihçi Sean McMeekin’ın kaçınılmaz olarak gerilimli ve ince ince detaylandırdığı kitabı Temmuz 1914: Savaşa Doğru Geri Sayım, felaketin ardındaki figürlerin portresini ustalıkla çizerek o mahvedici bir ayın hikayesini neredeyse dakika dakika yeniden kurguluyor. Tarihin en büyük felaketlerinden biri olan I. Dünya Savaşı’nın çıkışını yeni bir bakış açısıyla ele alıyor.