Share This Article
Türkiye’de bu yıl aklın ve vicdanın algılamakta zorlandığı bir dizi olay yaşandı. Diyarbakır’da kaybolan ve 19 gün sonra cansız bedeni bulunan 8 yaşındaki Narin, Tekirdağ’da cinsel istismara uğrayıp hayatını kaybeden Sıla bebek ve 19 yaşındaki Semih Çelik tarafından canice öldürülen İkbal Uzuner ile Ayşenur Halil vakalarının üst üste yaşanması, şiddet gerçekliğine etraflıca bakma ihtiyacı doğurdu.
Şiddetin ekonomik ve sosyo-politik tetikleyiciler başta olmak üzere pek çok tetikleyicisi var ancak önlenebilmesi için ihtiyaç duyduğumuz öncelikli şey işleyen bir adalet sistemi. 2018’de kurulduğu günden bu yana kadın cinayeti, cinsel saldırı ve çocuğa yönelik cinsel istismar davalarında gönüllülük esasınca vekillik üstlenen Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Genel Başkanı Müjde Tozbey ile şiddet sarmalına hapsolan çocukları kurtarmak için hukukun, devletin ve sivil toplum kuruluşlarının üzerine düşenleri konuştuk.
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Genel Başkanı Müjde Tozbey
‘Düzenin çarkları, karanlıkta işliyor!’
Çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet/istismar her zaman bu kadar fazla mıydı yoksa bu vakaların üst üste yaşanması, sosyal medyanın da etkisiyle meselenin daha görünür olmasını mı sağladı?
Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar, ne yazık ki bu düzenin sistematik bir gerçeği. Ancak son yıllarda sosyal medya sayesinde bu olaylar daha görünür hale geldi. Görünürlük önemli; çünkü bu düzenin çarkları, karanlıkta işliyor. Şiddeti körükleyen politikalar, yargının cezasızlık pratikleri ve devletin gerici ideolojisi ortada. Görünürlük, örgütlü bir mücadeleyle birleştiğinde değişim yaratabilir.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
Çocuklar ve kadınlar, şiddet ve istismarın mağduru olmaya önce ailede başlıyor. Aileden sağ çıkabilirse bu şiddet ve istismar sarmalıyla okulda, sokakta, işte, duygusal ilişkilerinde ve kamusal alanda köşe kapmaca oynamaya devam ediyor. Burada sistematik bir şiddetten bahsetmek mümkün mü? Öyleyse bu şiddeti yaratan ve besleyen olgular neler?
Kesinlikle sistematik bir şiddet var. Aile, okul, sokak, iş yerleri ve kamu alanları, bu sistematik şiddetin farklı yüzlerini barındırıyor. Kadınları ve çocukları hedef alan bu şiddet; patriyarka, kapitalizm ve gericilikten besleniyor. Kadınlar eve, çocuklar itaat etmeye zorlanıyor. Şiddet ve istismar, düzenin devamı için işlevsel hale getiriliyor.
Şiddet ve istismar vakalarında faillerin çoğunlukla belirli psikolojik rahatsızlıkların arkasında aklanması, ait oldukları sosyo-politik sınıfın imkanları/imkansızlıkları çerçevesinde empatiye layık görülmesi vakaların artışı üzerinde etkili mi? Faillerin diğer vakaların sonuçlarına göre hareket etmesi gibi bir olgudan söz edebilir miyiz?
Faillerin psikolojik rahatsızlık bahanesiyle ya da sosyo-politik ayrıcalıkları sayesinde ceza almaktan kurtulması, adaletin yerini bulmasını engelliyor. Cezasızlık, diğer failler için teşvik edici bir mesaj veriyor. Failler, güçlü olanın korunacağına ve zayıf olanın ezileceğine dair bu mesajla hareket ediyor.
‘Devlet, şiddeti önlemekte sınıfta kaldı’
Çocuğa ve kadına karşı şiddet/istismar vakalarında devletin durduğu yer nedir ve ne olması gerekir?
Devlet, çocuklara ve kadınlara yönelik şiddeti önlemekte sınıfta kalmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek ve gerici politikalar bu gerçeğin ispatıdır. Devletin durması gereken yer; çocukları, kadınları ve ezilenleri koruyan, şiddet ve istismarı önleyen bir sosyal devlet anlayışıdır. Ama mevcut düzenin bu dönüşümü gerçekleştiremeyeceği ortadadır.
Çocuğun şiddet sarmalının içinde hapsolması ileri vadede ne gibi sonuçlar doğuruyor? Bununun önüne geçmek için devletin ve sivil toplumun ve bireylerin üzerine düşen nedir? Sistematik şiddeti durdurmak ve bireysel vakalara indirebilmek için kamunun yol haritası ne olmalı?
Şiddetin içinde büyüyen bir çocuk, ya şiddeti öğrenir ya da kendini kurban olarak görür. Her iki durum da toplumsal olarak sürdürülemez bir geleceğe işaret eder. Çocuğu korumak için devletin, sivil toplumun ve bireylerin iş birliği içinde olması gerekir. Ama asıl çözüm, düzenin kökten değişmesinden geçiyor.
Uluslararası anlaşmalar ve Türk hukuk sisteminin şiddeti ve istismarı tanımlama biçimi aynı mı? Türkiye’de şiddete/istismara uğrayan biri hukuk sistemine başvurduğunda yaşadığı şey ne zaman şiddet/istismar olarak kabul ediliyor?
Uluslararası anlaşmalar, şiddet ve istismarı daha kapsamlı ele alırken, Türkiye’nin hukuk sistemi genellikle yetersiz ve uygulamada sorunlu. İstanbul Sözleşmesi tam da bu yüzden önemliydi. Türkiye’de birçok olayda şiddet, ancak ölümle sonuçlandığında ya da büyük bir kamuoyu tepkisi oluştuğunda ciddiye alınıyor.
‘İstanbul Sözleşmesi ise kadınlar ve çocuklar için güvenceydi’
Çocuğa ve kadına karşı şiddet ve istismar aslında sadece Türkiye’nin sorunu değil. Dünyada Avrupa dâhil pek çok ülke aynı sorunla baş etmeye çalışıyor. Dünya genelinde çocuğa yönelik şiddeti ve istismarı önlemeye yönelik çözüm odaklı politikalar üreten ve başarı kaydeden bir örnek var mı?
Geçmişte Sovyetler Birliği ve Moskova Çocuk Hakları Bildirgesi çok kıymetliydi. Bu alanında ilksel sayılabilecek birçok veri barındırıyordu. Zira bu çocuk hakları bildirgesi ile çocukların çalıştırılması kesinlikle yasaklanıyor ve sömürü, istismar gibi konuların önüne hem yasada hem de uygulamada geçiliyordu. Bugün ise İskandinav ülkeleri, çocuk haklarını koruma konusunda kapsamlı sosyal politikalar geliştiren başarılı örnekler arasında. Eğitim, aile danışmanlığı ve çocuk koruma sistemleriyle şiddetin önüne geçiliyor. Ancak bu sistemlerin başarısı, ekonomik eşitlik ve sosyal devlet anlayışıyla doğrudan ilişkilidir.
Türkiye’de çocuğu şiddetten ve istismardan korumaya yönelik mevcut yasalar neler? İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun çocuğun maruz kaldığı şiddeti ve istismarı önlemede etkisi ne oldu?
6284 sayılı kanun, şiddeti önlemede önemli bir adım olmasına rağmen yetersiz uygulanıyor. İstanbul Sözleşmesi ise kadınlar ve çocuklar için güvenceydi; ancak gerici politikalarla bundan vazgeçildi. Bu sözleşmeden çekilmek, şiddeti ve istismarı önleme noktasında büyük bir geri adımdı.
Adalet Bakanlığı tarafından yayımlanan 2023 Adalet İstatistikleri’ne göre yıl içinde Cumhuriyet başsavcılıklarında “Çocukların cinsel istismarı” başlığında açılan dosya endeksi 2015-2023 yılları arasında yüzde 94 artmış. Bu artışın esas nedeni ne? Cezasızlık algısı bu artışta ne kadar rol oynuyor?
Çocuk istismarı davalarındaki artışın en büyük nedeni, cezasızlık ve adalet mekanizmalarının işlevsizliği. Faillerin korunduğu, mağdurların yalnız bırakıldığı bir ortamda istismar vakalarının artması şaşırtıcı değil.
Türkiye’de çocuğa ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla atılacak ilk adım ne olmalı?
İlk adım, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek ve 6284 sayılı kanunun etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Ancak daha geniş bir çözüm için, toplumun eşitlikçi, laik ve sosyal bir düzen temelinde yeniden inşası gerekir. Şiddeti yaratan ve besleyen düzen değişmeden köklü çözüm mümkün olmayacaktır. Ne yazık ki bugünün gerçekleri mücadele etmeden mevcut haklarımızdan dahi yararlanamadığımız gerçeğini gösteriyor. Bu nedenle en başa kadınların vereceği mücadeleyi yazmak gerekiyor.