Share This Article
Marx için Hegel’i ayağa kaldırdı derler. Foucault için ise Marx’ı tamamlayıp anlaşılır kıldı diyenler var. İkinci ifadeye bir şüphe mimi koymak gerek. Hatta Foucault’nun adının geçtiği yerden kuşkuyu eksik etmemek lazım.
“Postmodern” kavramlaştırmasıyla bulandırılan suyun başında olan Foucault’nun ambalajı hayli parlak ve albenili söyleminin içeriği çok tartışmaya yol açtı. Hâlâ tartışılıyor. Elle tutulur bir sonuca varılabilmiş değil.
Foucault’nun yine tartışma yaratan “itaat” ve “denetim” söyleminin ise uzak ve yakın geçmiş ile günümüzü açıklamada belli bir noktaya kadar iş gördüğünü söylemek mümkün. Sermaye, üretim biçimleri ve ilişkilerine dair Marx’ın çözümlemelerini Foucault’nun disipline eden iktidar kavramıyla birlikte ele alan Richard Marsden, Sermayenin Doğası: Foucault’dan Sonra Marx’ta toplumsal yaşamdaki, kültürel ve politik krizleri anlamlandırmaya uğraşıyor. Sermayenin, toplumun genetik kodu olduğuna dair bir tezden hareket eden Marsden, Marx’ın iktidarın “nedenini”, Foucault’nun ise “nasılını” açıkladığını anlatıyor.
Foucault’nun Marx, Marksistlerin Foucault alerjisi
Marsden, sermayeyi ve insanların eylemlerini, sınırlayan ve mümkün kılan toplumsal ilişkilerin yapısını Marx ve Foucault üzerinden anlatmaya girişirken hayatî bir hatırlatma yapıyor:
Hipergerçeklik içinde gerçek ile kurgu, geçmiş ile şimdi iç içe geçer. (…) Postmodernite gerçekliğe dair bir filmin seti gibidir ve burada samimiyet dâhil her şey taklit edilebilir.” Bu hakikati göz önünde bulundurarak yol alan yazar; taklit, pazarlama ve arzu çağından bakarak “emek sürecinin kontrolünün” gelişimini ve ardından gelen itaat-denetim birlikteliğini çözümlüyor. Tabii Foucault’nun Marx, Marksistlerin de Foucault alerjisini gözden ırak tutmadan: “Marksistler postmodern, göreli, söylev analizcisi Foucault’yu hiç sevmez. Foucault destekçileriyse modern, ekonomist, devlet merkezli Marx’ı hor görür.
Mevcut gerginlik içinde Marsden, Marx’ın sermaye tarifi ile Foucault’nun sermayeyi elinde bulunduran ve kullananlar arasında tahakküm, denetim ve itaat aracılığıyla bir köprü kurulabileceğini söylüyor. Dolayısıyla yaratılan bölünmüş ve kısıtlanmış modern insanın açıklamasına girişirken Foucault’dan yardım alıyor:
Marx ve Foucault arasındaki ilişkiye dair argümanım basit biçimde ifade edilebilir. Marx ‘nedeni’; başka bir deyişle toplumsal eylemi kolaylaştırıp sınırlayan toplumsal yapının mecburiyetini açıklıyor ancak ‘nasıl’ kısmını yani sermaye hareketinin mekaniğini açıklamıyor. Foucault ‘nasıl’ kısmını yani gücün mekanizmasını açıklıyor ama o da ‘neden’ kısmını, iktidarın disipline eden güdüsünü veya amacını açıklamıyor. (…) Argümanım Foucault’nun şu beyanına dayanır: ‘Büyük oranda üretim gücü olan beden, güç ve egemenlik ilişkileriyle donatılmıştır… Beden yalnızca hem üretken hem de tabiyse faydalı bir kuvvet olur.’ Elbette üreten kuvvetler Marksist düşüncenin kilit kavramıdır. Üreten kuvvetler ile üretim ilişkileri arasındaki tezatlık, çoğunlukla kapitalist üretim biçiminin dinamiği gibi görülür. Bu durumda Foucault ile Marx arasında ve ‘disipline edici iktidar’ ile ‘üreten kuvvet’ arasında doğrudan doğruya bir bağlantı bulunur.
Fransız düşünür Michel Foucault 1975 yılında.
Modern toplumun hareket yasasının mekaniği
Üretim ve disipline eden iktidar arasındaki bağlantının, Marx ve Foucault yorumlarında, hatta kapitalizmi anlama yolunda işe yarayabileceğini savunan Marsden, konuya dair önemli bir not düşmüş:
Disipline eden iktidar emeği üreten güç veya ‘kuvvet’ şeklinde düzenler. Bedenin siyasal teknolojisine dair bu Foucaultcu-Marksist analiz apolitik gibi görünen teknik ve prosedürlerden güç bulur. Maliyet muhasebesi, endüstriyel ilişkiler ve insan kaynakları yönetimi şeklindeki pratik, gündelik faaliyetleri vurgular: Bunlar tam da üretim düzenlemesinin normal göstermesinden ötürü zararsız görünen pratiklerdir. (…) İktidarın mantığı ve değer yasasının disipline eden teknolojilerinin ve sermaye birikiminin genişleyip yükselen spirallerinin birbirinin içine geçtiğini ve birbirlerine karıştığını öne sürüyorum. (…) Foucault’nun disipline eden iktidar mantığına dair açıklamasıyla Marx’ın modern toplumun hareket yasası açıklaması karşılıklı biçimde birbirini destekler. Foucault bu hareketin mekaniğini izah eder.
Marx’ın ortaya koyduğu üretim ilişkilerinin Foucault tarafından bazen açık seçik bazen de örtük biçimde yorumlandığını söyleyen Marsdel’e göre kuşatıcı ve cezalandırıcı iktidar ile sermaye arasında güçlü bağlar bulunuyor. Bunu sağlayansa yazarın ifadesiyle Marx’ın başladığı fakat bitiremediği hukuk ve devlet eleştirisinin Foucault tarafından yapılması.
Marsdel, yorumladığı Marx’ın eser ve fikirlerine dair bazı açılımlara imza atıyor elbette. Bu sırada Foucault’nun söyleminden yararlanarak Marx’ın üretim ilişkileri analizini disiplin-iktidar kavram çiftiyle anlatmaya girişiyor; iktidar ve değer ile disipline eden teknolojinin ve kapitalin birbirine karıştığını, daha doğrusu bunların iç içe geçtiğini ortaya koyuyor.
Diğer bir ifadeyle Marx ve Foucault “sentezini” vurgulayarak ikilinin, hem uzak ve yakın geçmişin hem de günümüzün üretim ilişkileri mantığını açıkladığını belirtiyor. Kitabı okuyanlara da şüpheyi hiç elden bırakmamak ve postmodern kara deliklere girmemek için dikkatli olmak düşüyor.
Sermayenin Doğası: Foucault’dan Sonra Marx, Richard Marsden, Çeviren: Yunus Emre Ceren, Ayrıntı Yayınları, 352 s.