Kilise saldırısı sonrası: IŞİD uyuyan hücre mi, ölü hücre mi?
Share This Article
Sarıyer İlçesi’ndeki Santa Maria İtalyan Kilisesi’nde pazar günü düzenlenen ayine yönelik saldırı sonucu Tuncer Murat Cihan hayatını kaybetmiş, tüm dünyanın gözü de Türkiye’ye çevrilmişti. Hemen akabinde saldırıyı hangi örgütün düzenlemiş olabileceğine dair spekülasyonlar, iddialar ve soru işaretleri bir bir manşetlerde yerini aldı, aslında herkesin ortaklaştığı bir fail vardı: IŞİD.
Ve zaten örgüt, çok geçmeden saldırıyı üstlendiğini duyurdu. Türkiye’deki uyuyan hücrelerin yeniden harekete geçip geçmediğine ilişkin tartışmalar da, endişeler de böylelikle yeniden dile getirilmeye başlandı. 2014 yılında kurulduğu günden bu yana IŞİD, Santa Maria İtalyan Kilisesi ile birlikte Türkiye’de toplam 12 saldırının faili olmuş oldu. Emniyet güçleri tarafından düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 34 şüpheliden 25’i tutuklandı. Peki endişeler bitti, yüreğimize su serpildi mi?
Hayır.
IŞİD yeniden mi canlanıyor?
10Haber’den Masum Gök, bundan yaklaşık bir ay önce IŞİD davasında beraat edenleri yazmıştı. Gök, dün de beraat edenlerden birinin Kilise saldırısında tutuklandığına dikkat çekti.
BirGün’den Timur Soykan da yakalanan kişilerin oturumu olduğunu hatta korsan taksicilik dahi yaptıklarını gündeme getirdi.
Türkiye’de IŞİD’den yargılanan kişiler süreç sonunda genellikle adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor. Yani aramızda kaç IŞİD’li olduğunu asla bilmeden “uyuduklarına” ya da “ölmüş” hücreler olduklarına inanarak yaşamaya devam ediyoruz. IŞİD Türkiye’de yeniden mi canlanıyor sorusunun net bir cevabı şimdilik yok ama sanıyorum en güzel fikri verecek dosya, gazeteci Hale Gönültaş’ın Artı Gerçek’te yayınlanan “Türkiye’deki IŞİD Dosyası” dizisi olur.
Biz de IŞİD’in dünyanın geri kalan yerlerinde ne derece “öldüğü” ya da “uyuduğu” sorunsalına mercek tutalım. 2014 yılında kurulan IŞİD, Ebu Musab el Zerkavi’nin kurduğu Selefi Cihatçı örgüt Tevhid ve Cihat’ın ardılı. Irak İslam Devleti diye başlayan, Irak Şam İslam Devleti olan ve ardından da “Hareketimizi sınırlamak için pis eller tarafından İslam Devletleri arasında çizilen sınırları geçtik. Şeyh Ebu Musab el Zerkavi’nin yolunu inşa ettiği devlet, bu devlettir” düsturuyla hızını alamayıp kendi kendini İslam Devleti ilan eden bu örgüt, güçsüzleştiği 2019 yılına değin başarılı oldu da.
İslam’ın Selefi yorumu esaslarına dayalı bir şeriat devleti kurma amacı taşıyan IŞİD, örgütlenme ve ilerlemede beş aşamalı bir yol haritasını takip etti. Bu yol haritası da IŞİD’in aslında “ele geçirdikleri topraklar geri alındığında yenilecekler” algısına şüpheyle yaklaşılmasına neden oldu. Keza, hicret, birleşme, “kafirleri” istikrarsızlaştırmak, konsolide olmak ve hilafet aşamalarını izleyen örgüt o dönemlerde ele geçirdikleri her yerde bu aşamalar sayesinde güçlü bir yapılanma kurmayı başardı. Bu en çok da eğitim alanında uygulandı.
IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde ilk giriştiği işlerden biri de kendi eğitim sistemini dayattığı okullar kurmak oluyordu. Daha önce de çokça haberlere konu olan bu okullarda, çocukların beyinlerinin yıkandığı hatta öğrencilere canlı bomba olma yönünde dersler verildiği de gündeme gelmişti. Gücünü kaybetmeye başladığını anladığı noktada IŞİD, zaten iyi bir şekilde kullandığı propaganda araçlarını çocuklar üzerinde yoğunlaştırmaya başladı. Küçük yaştaki çocuklara, inanmayanlara karşı cihat çağrısı yapan İslami şarkıları dinlettikleri içinde oyunlar olan uygulamalar üzerinden erişmeye çalıştı.
Peki bunları neden anlattım?
Afrika’daki pozisyonları gerilemedi
Santa Maria İtalyan Kilisesi’ne yönelik saldırı öncesinde IŞİD uluslararası medyanın gündemindeydi. Foreign Policy ABD’li üst düzey yetkililere dayandırdığı haberinde Washington’un Suriye’deki askerlerini çekmeye karar verdiğini yazdı. Bu iddianın ardından da IŞİD’in gerçekten bitip bitmediği, ABD askerlerinin çekilmesinin örgütün yeniden toparlanmasına hizmet edip etmeyeceği tartışmaları başladı.
ABD’de askerlerin evlerine dönmesini isteyenler elbette haklı ama IŞİD’e bakışlarının “toprak kaybettikleri an bittiler” gibi sığ olduğunu da eklemek lazım. IŞİD her ne kadar 2017 yılında Suriye ve Irak’taki geniş etki alanının yüzde 95’ini kaybetmiş olsa da özellikle Afrika’daki durumun çok da gerilemediğini ifade etmekte fayda var.
Katolik inancına göre kilisenin kutsallığına yapılan ihlal eyleminden dolayı kilisenin arındırılması ve yeniden takdisi ile Tuncer Cihan’ın ruhuna dua etmek için düzenlenen Kefaret Ayini öncesi kilise ve çevresinde polis ekipleri yoğun güvenlik önlemi aldı.
BBC Monitoring verilerine göre örgütün 2023 yılında üstlendiği saldırılar 2022’ye kıyasla yüzde 53 oranında düşmüş. Bu arada örgütün Afganistan’daki Horasan kolunun da üstlendiği saldırılarda ciddi bir düşüş var. Bu gerçekten büyük bir gerileme olsa da örgütün hala etkin olduğu yerlerde büyük kayıplara neden olduğunu söylemekte fayda var.
Şu anda Irak ve Suriye’de toplam 10 kadar kolu olan örgüt etkinliğini kaybetti. Ancak zamanında kontrolü altında tuttuğu bölgelerde kurduğu okullar, genç nesillerdeki etkisi bakımından da endişe yaratıyor. Örgütün “eğitim” adı altında uyguladığı beyin yıkama kurumlarının etkisi ve propaganda aracını gayet iyi kullandıklarını unutmamak gerek.
Asıl hedefin İstanbul’u fethetmek olduğu yazılmıştı
Özellikle de IŞİD’lileri en fazla yedi yıl hapse çarptırıp sonrasında adli kontrol ile serbest bırakan Türkiye’nin unutmaması lazım.
Hatırlarsanız, IŞİD tarafından yayınlanan Ebubekir el-Bağdadi’nin göründüğü 29 Nisan 2019 tarihli videoda Türkiye “‘vilayet” olarak gösterilmişti. Biraz daha geriye gidersek 2015 yılında IŞİD’in Türkçe yayınladığı dergi Konstantiniyye’yi de anımsarız.
Kefaret Ayini’ni, Vatikan’ın Ankara Büyükelçisi Monsenyör Marek Solczynski ve İstanbul Latin Katolik Cemaati Episkoposu Monsenyör Massimiliano Palinuro birlikte yönetti. Ayine İzmir Başpiskoposu ve Türkiye Katolikler Ruhani Reisi Monsenyör Martin Kmetec de katıldı. Ayine başka dinlerden temsilciler de katıldı.
Dergi, önsözünde asıl hedefin İstanbul’u fethetmek olduğu da yazılmıştı. IŞİD’in şeriat kurallarının uygulanmadığı devletlere yönelik saldırganlığı silahlı saldırıların yanı sıra yaydığı söylemleriyle de gerçekleşti.
Dolayısıyla IŞİD’in hücrelerinin ölüden ziyade uykuda olarak nitelendirilmesi daha makul görünüyor.