Share This Article
Futbol, dünyanın en çok izlenen sporu. Milyonlarca insanın hayatını yönlendiren en büyük faktör. Kimilerinin ailesinden, hatta kendinden önde geliyor. Bazıları için hayatta tutunduğu tek dal. Tüm kişiliğini ve karakterini ona göre şekillendiren insanlar var. En çok da Türkiye’de. Peki futbolun Türkiye’deki yeri her zaman en tepedeyken Türkiye’nin futboldaki yeri nerede? Çok aşağıda… Futbol endüstrisinin Türkiye’deki hacmiyle Türkiye’nin kulüplerinin başarı sıralamasının oranına baktığımızda Avrupa’da sonuncu sıralarda olduğumuzu görsünüz. Ve bunun nedeni, tabii ki siyaset.
200 milyon Avro değerinde bir takıma sahip olan Galatasaray, 30 milyon Avroluk bir İsviçre takımına iki maçta da oyun olarak ezilerek elendi. Şampiyonlar Ligi’ne erken veda eden Galatasaray, 30 milyon Avrodan da oldu. Bu yazıda teknik, taktik konuşmayacağız. Sistematik olarak başarısız olan Türk futbol kulüplerinin neden başarısız olduğunu irdeleyeceğiz.
2yaka, her pazar haftanın öne çıkanlarını e-posta kutunuza taşıyor.
TFF başkanı olmanın şartı: ‘Ben daha çok Erdoğancıyım!’
Türk futbolu, siyasetle her zaman iç içe oldu. Galatasaray’ın, Fenerbahçe’nin başbakan olmuş, bakanlık yapmış birçok başkanı var. 12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren‘in hülleyle Ankaragücü’nü 1. Lig’e çıkarması hâlâ akıllarda.
Türkiye’nin bir dönemine damga vuran (hâlâ da vurmakta olan) Mehmet Ağar, bir dönem Galatasaray kamplarında görüntü veren bir isimdi. Hiç unutmuyorum, 2008 yılında Galatasaray, Benfica deplesmanında Emre Aşık ve Ümit Karan’ın golleriyle maçı 2-0 kazanmıştı. Maçın ardından hafızalara kazanan olay ise basın mensuplarına röportaj veren Galatasaray’lı futbolcuların arkasından Mehmet Ağar’ın elleri cebinde boy göstererek geçmesiydi.
Fenerbahçe’de bir dönem Aziz Yıldırım’ın yan koltuğu Nisan 2007 muhtırasını veren dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a aitti. Hani Başbakan Erdoğan’la Dolmabahçe Sarayı’nda ikili görüşme yapan ve “Bu görüşme benle mezara gidecek” diyen, muhtıra verip emekli olduktan sonra hükümet tarafından zırhlı otomobil ile ödüllendirilen Yaşar Büyükanıt’a… Rıdvan Dilmen’ler, Mustafa Erdoğan’lar, Ahmet Ketenci’ler, Acun Ilıcalı’lar… Ararsanız birçok kişi bulursunuz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2014 yılında TFF Başkanı Yıldırım Demirören ile birlikte.
Beşiktaş derseniz, orada zaten başlı başına bir Yıldırım Demirören vakası var. 2011 yılındaki Şike Davası’nın ardından direkt olarak Erdoğan tarafından TFF Başkanlığı’na atandı. 2017 yılında Türkiye’nin başına gelmiş en kötü olaylardan olan Cumhurbaşkanlığı Referandumu öncesindeki bir futbol dünyası – siyaset buluşmasında TFF Başkanı olarak kürsüye çıkıp, “Güçlü Türkiye için ‘evet’ diyoruz” diyen adamdan ne beklersiniz ki? Ben yazarken utandım.
Peki Anadolu takımları? Sevgili dostlar, emin olun Anadolu takımlarının başkanları bile Ankara’dan belirleniyor.
TFF geçtiğimiz ay başkanlık seçimini gerçekleştirdi. Mehmet Büyükekşi ve İbrahim Hacıosmanoğlu yarıştı. İkisi de, “Ben daha çok Erdoğancıyım” yarışı içindeydi aynı zamanda. Hacıosmanoğlu kazandı. Trabzonspor başkanlığı döneminde hakemi stadyumdaki odaya kilitleyen, polisi yaklaştırmayan ve Erdoğan’ın bizzat aramasıyla hakemleri “salıveren” bu zat Türk futbolunun patronu oldu. Bu yöneticilerle futbolda ne başarısı bekliyoruz?
Bir garip başkanlık seçimi
Galatasaraylıyım; Galatasaray’ı ele alalım, çuvaldızı tüm takımlar kendine batırsın.
Galatasaray, Türkiye’deki spor kulüplerinden bir parça ayrılan bir camia. Ortada bir Galatasaray Lisesi olgusu var. Ana dinamo lise… Üye sayısı az, üye olmak zor, daha kapalı bir yapı. Bu nedenle camianın refleksleri Türkiye’nin genel reflekslerinden farklı.
Galatasaray’da eleştiri bitmez. En iyi olunan dönemde en sert eleştiri yapılır. UEFA şampiyonu olduktan sonra Faruk Süren görevde bile kalamadı. Bırakmak zorunda kaldı. Ünal Aysal bıraktı gitti. Dursun Özbek ilk döneminde o kadar kötü bir başkanlık gösterdi ki camia, taraftar ayaklandı. Sahibi olduğu Point Otel’i on binlerce insan her gün arayarak “Dursun istifa” diye bağırıp telefonu kapattı. Özbek, baktı başkanlık gidecek kendini kurtarmak için prestij olarak dipteki Fatih Terim’le anlaşıp baskın seçim kararı aldı; adını daha önce kimsenin duymadığı Mustafa Cengiz’e kaybetti.
Özbek’in ilk dönemindeki rezalet futbolun haricinde en akılda kalan olay Emlak Konut’la anlaşmalı olarak “değerlendirilen” Riva ve Florya arazisiydi. Galatasaray’ın tüm borçları bitecekti. 500 milyon Dolar dendi, bu para bir sabah uyandığımızda 500 milyon TL olmuştu. Peki, o dönem Dursun Özbek’in beraber iş yaptığı Emlak Konut’un başkanı kimdi? Sıkı durun, Murat Kurum. Hani 2024 Mart seçimlerinden Özbek’in yanağını okşayan Kurum. Neyse, devam edelim…
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek
Duygusal davranıp stratejik hatalar yaparak, teknik direktörlükten başka her şeyi yapmak isteyen Fatih Terim’i tam da geçmişle yaşayan, “adamcı” sevenleri bile kötü futbol nedeniyle eleştirmeye başladığı bir dönemde kovarak önündeki çelik yeleği çıkarıp atan Burak Elmas, sezonu bile bitiremeden başkanlıktan oldu.
Elmas’a karşı sadece birkaç oyla seçimi kaybeden, kaybettikten sonra kürsüye Elmas’la el ele çıkarak yumruğunu kaldıran Eşref Hamamcıoğlu ise yeniden aday oldu. Karşısında tam dört tane daha aday vardı. Hamamcıoğlu’nun kazanması garantiydi. Ancak daha sonra mahkemeye başvuru yapan eski bir Adnan Oktar’cı Galatasaray üyesi, yürütmeyi durdurma kararı aldırdı.
Hızlı kulisler, sıkı pazarlıklar, akşam yemekleri ve telefon trafikleri sonucunda iptal olan seçimde aday dahi olmayan eski başkan Dursun Özbek, iptal edilen seçimdeki başkan adayı Metin Öztürk’ü de yanına alarak yeni başkan adayı oldu. Özbek’in listesinde ise iki çarpıcı isim vardı: Son ana kadar Hamamcıoğlu’nun listesinde olan, camiada ağırlığa sahip Cemal Özgörkey ve Erden Timur.
Dursun Özbek son sandıktaki oylarla seçimi kazandı. 2017 yılında üst üste iki kere kaybeden Özbek, bu sefer yeniden döndü. Devasa bir bütçeyle bir kadro kuruldu. Icardi, Mertens, Torreira… Galatasaray, “Belki tutar” diye potansiyelli Yunus Demir’e bile 6 milyon Avro verdi. Öyle bir bütçe. Sonunda gelen şampiyonluk ve ikinci sezon. İkinci sezonun başındaki transfer dönemi aslında ilginç. Kulübün içinden, “Erden Timur ve yöneticiler arasında soğukluk var, Başkan Özbek seyirci” fısıltıları gelmeye başladı.
Galatasaray tarihinin en pahalı yıllık maaşları Zaha, Icardi, Ziyech gibi oyunculara verilmeye başlandı. Zaha o kadar fazla maaş alıyor ki, yıllık yaklaşık 8 milyon Avro… Düşünün, Galatasaray, Zaha’yı bu sezon için başka bir takıma kiralayamadı bile. Son gün Fransız ekibi Lyon’a kiralandı kiralamasına ama maaşının tamamını Galatasaray ödeyecek.
Özbek’in sözleri
Türkiye’de sermaye birikimi, “devlet” kurumundan bağımsız gerçekleştirilecek bir durum değil. Hükümetlerin kendi zenginini oluşturması son 20 yılda ciddi bir noktaya evrildi. Hatta sermaye öyle bir el değiştirdi ki, ülkede orta direk eridi gitti. Bu siyasetle içli dışlı zenginlerin en sevdiği oyuncağı ise futbol. Çünkü servetine servet katacak bir endüstri, sosyal statüsünü ulusal çapta büyütebilecek bir potansiyel var. Cirosu 100 milyon Avroluk bir kauçuk endüstri devisiniz. Sizi kim tanır? Ancak Beşiktaş Başkan Yardımcısı olursanız, hele bir de isimli bir oyuncuyu transfer edip onla uçakta poz verirseniz artık on binlerce insan adınıza marş yazar.
Her kulüpte olan şey Galatasaray’da da oldu ve olmaya devam ediyor. Sayın Erden Timur bir Müteahhit. Sektöründe bilinen bir isim. Daha sonra Mustafa Cengiz döneminde Galatasaray’ın forma sponsoru olup Emre Akbaba transferinin de parasını ödedi. Galatasaray taraftarının radarına girdi. Ülke çapında tanınmaya başladı. Daha sonra Burak Elmas döneminde Galatasaray Basketbol Şubesi’nin sponsoru oldu. Artık taraftarla iç içeydi. Stadyumun isim sponsorluğuyla kendisini tanımayan kalmadı.
Yukarıda anlattığımız derin Galatasaray soslu seçim sürecinde geçmişi başarısızlıklarla dolu Dursun Özbek’in seçimdeki en büyük kozu da Erden Timur’du.
Galatasaray’ın eski Sportif AŞ Başkan Vekili Erden Timur
Galatasaray siyasetine aşina olanlar bilir, başkan adayları doğru kozu listesine alırsa seçimi kazanır. Özhan Canaydın Lucescu ile şampiyon olmuş takımın başkan adayıyken, “Gönüllerdeki teknik direktörü getireceğim” dedi ve seçimi kazandı. Fatih Terim’li Galatasaray milyonlarca olar harcadı, hiçbir başarı kazanamadı. Gönderdikleri şampiyon hoca Beşiktaş’ın başında Galatasaray’ı yenip şampiyon oldu.
Duygun Yarsuvat, Ali Dürüst ve Abdurrahim Albayrak’la seçimi kazandı. Burak Elmas’ın Terim’le çalışacağını herkes biliyordu. Son dakika Cemal Özgörkey’in Eşref Hamamcıoğlu’ndan Dursun Özbek’in listesine transferi seçimi bir yerden aldı bir yere verdi.
Dursun Özbek, Eşref Hamamcıoğlu’na karşı yarıştığı seçimi son sandıkta kazandı. Ve aslında Timur ve Özbek arasındaki problem daha seçim kazanılmadan yaşandı. Erden Timur başkan yardımcısı olacaktı ve kendi çevresinden isimler de listede olacaktı. Ancak Dursun Özbek’in söz verdiği insan çok.
Önce başkan adayı olan, daha sonra seçim iptal edilince diğer aday Hamamcıoğlu ile televizyona çıkıp, “Yeni seçim sürecinde bu adaylar haricinde çıkacak bir adayı kabul etmiyoruz” deyip, Dursun Özbek’le anlaşıp listesiyle ona katılan Metin Öztürk ikinci başkan oldu. Özbek’in Timur’un çevresine dair kaba sözleri sonrasında Erden Timur desteğini çekmişti Özbek’ten. Ancak Özbek de zeki, seçimin kıl payı olduğunu biliyor. Timur’u Sportif AŞ. Başkanvekili yapacağına söz verdi; yaptı da… Kriz böyle atlatıldı.
Kulislerde son iki yıldır bir dedikodu dönüyor. O da şu: Dursun Özbek seçimi kazandığında futbol operasyonlarını yürütecek kişi Erden Timur değil, Cenk Ergün‘dü. Ancak çiçeği burnunda yönetimde Ergün’ün ilk icraatının 30 yaşındaki Sergio Oliveira‘ya yıllık 3 milyon Avrodan tam 5 yıllık kontrat vermesi ve Avrupa’da piyasası olan, genç Marcao‘nun 15 milyon Avroya Sevilla’ya satılmasının ardından Erden Timur‘un futbolda Cenk Ergün‘ü by-pass ederek tüm kontrolü üzerine aldı.
İki sezon üst üste şampiyonluğun ardından bugün Galatasaray’da ortalık toz duman. Sebebi ise Ortadoğu hastalığı: Çekememezlik.
Demirel’in meşhur lafıdır, “Başarının sahibi çoktur, başarısızlık yetimdir.” Galatasaray camiasının her iki yıllık başarı periyodunun ardından üçüncü yılında kendi iç çekişmelerinin kurbanı olması vakası, bu sezon da yaşandı. Erden Timur gönderildi, futbol operasyonu Cenk Ergün‘e emanet edildi. İbrahim Hatipoğlu‘nun da içinde bulunduğu tranferler, tam anlamıyla bir kaosa döndü.
Spor muhabirleri kullanışlı aparatlar mı?
Yeni anlaşmalar, önceki anlaşmaların sızdırılması, geç kalan transferler ve sağlıklı iletişimin kurulamaması ortalığı yangın yerine döndürdü. Bu yangının körüğü ise sadece Türk futbolunun değil, Türkiye dahil tüm dünya siyasetinin de kara belası olan Twitter.
Elon Musk, Twitter’ı 44 milyar dolar vererek satın aldı. Bunun sonuçlarını yaşayarak görüyoruz. Her parasını verenin mavi tik alabilmesi ve etkileşime dayalı gelir modeli nedeniyle onlarca gizli ajanda sahibi anonim hesap Twitter’ı ele geçirdi. Sadece Türkiye’deki değil, tüm dünya çapında paranın, gücün ve toplumun ilgisinin olduğu her konu manipüle ediliyor. Türk futboluna bakalım.
Kendilerine gazeteci diyen Galatasaray muhabirleri var. Gazetecilik haricinde her şeyi yapan kişiler. Gazeteciliğin o kadar etik değerleri aşındı, vicdanlar ve meslek onuru o kadar köreldi ki artık kendine gazeteci diyen bu şahıslar her gün kulübe, taraflarlara ve Türk futboluna operasyon çekiyor. Nasıl mı? Şöyle:
Çok takipçili bir “Galatasaray muhabiri” hesabımız var. Biz kulüp başkanına bir telefon uzaklıkta, ona yakın bir gazeteciyiz (!). Eski bir yöneticinin popülaritesinin bizim önümüze geçmesini istemiyoruz. O zaman ne yapıyoruz? O yönetici döneminde yapılan bir oyuncu kontratını bize yakın olan gazeteciye veriyoruz. O gazeteci inanılmaz gazetecilik faaliyetleri sonucunda bu belgeye erişmiş gibi belgeyi paylaşıyor ve eski yöneticiye dolaylı olarak, “Sen nasıl böyle ağır bir kontrat yaparsın” diyerek taraftarın önüne atıyor.
Geçtiğimiz hafta cuma günü Galatasaray Kulübünde futbol direktörü Cenk Ergün, görevinden istifa ettiğini duyurdu.
Bir örnek daha. Kulüpteki bir oyuncunun satılmasını isteyen bir yönetici var. Bu yönetici bu satıştan kendi payına düşeni de alacak. Ancak oyuncu gitmek istemiyor. Ne yapıyoruz? Elimizin altındaki Galtasaray muhabirlerine oyuncuya hakarete varan cümleler kurduruyoruz. Birkaç hikâye yazıyoruz ve oyuncuyu taraftarın önüne atıyoruz.
Peki bırakmak zorunda kalan yönetici ne yapıyor? O da diğer cepheye karşı aynı silahları kullanıyor. Twitter’daki çok takipçili hesaplarla yangınlar yapılıyor. Milyonlarca taraftar ise bu toz bulutu arasında doğru bilgileri süzüp, takımını desteklemeye çalışıyor. Yani ortada ne takımın öncelikleri var, ne de gazetecilik faaliyetleri. Olan her zamanki gibi ne oluyorsa renklere gönül verenlere oluyor.
Bir de Florya mevzusu var ki…
Dursun Özbek, 2015 yılında başladığı işi bitirerek Florya’dan çıkıp Kemerburgaz’a taşınmakta kararlı. O kadar kararlı ki medyaya ve camiaya Kemerburgaz tesislerinin ne kadar hızlı tamamlanmakta olduğunu göstermek için takımın bu sezonki kamp açılışını Kemerburgaz’da yaptırdı. Ancak Kemerburgaz tesisleri bitmediği için futbolcular seyyar tuvaletleri kullanmak zorunda kaldı. Nereden baksanız rezalet.
Özbek, Florya’nın Galatasaray içinden müteahhitlerin projeleriyle değerlendirilmesini değil, en iyi teklifi veren kuruma (muhtemelen Emlak Konut) satılması görüşünde. 2011 yılında ibra edilmedikten sonra kulübe küsen Adnan Polat ise bir anda projenin gayri resmi yürütücüsü olarak ortaya çıktı. Polat’ın açıklamasına göre Galatasaray’ın Florya projesinden kazanacağı minimum miktar 300 milyon dolar. Özbek, deve dişi gibi karaborsa suçlamalarında da kalkan olarak bu Florya projesini kullanıyor. “Galatasaray’ın kazanmasını istemeyen, Florya projesine taş koymak isteyenlerin yalanı” diyor. Süreç yargıya taşındı. Bu konuda Erden Timur’un, “Florya konusunda anlaşamadığımız bir gerçek” açıklaması da önemli.
Bunların hepsi aklımızın bir köşesinde kalsın ve şu an Galatasaray taraftarındaki güncel düşünceyi özetleyelim:
Erden Timur takımın son iki yıldaki şampiyonluklarının baş aktörüydü. Başkan onu yedi. Yerine Cenk Ergün’ü koydu ve tüm sistem çöktü.
Katılıyorum, ama olaylara geniş bir perspektiften bakmamız gerek. Bu sebeple işte bu noktada, Galatasaraylıların sanırım yüzde 90’ından ayrılıyorum.
Bu çarkı futbolseverler kırabilir!
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, mevcut yönetimin yanlışları Erden Timur’u ilahlaştırmamalı. Öyle değil çünkü. Hiçbir akçeli işe bulaşmamış olabilir. Yapması gerekeni yaptığı için hadi takdir de edelim. Çünkü pek yapanı göremiyoruz. Ancak geçtiğimiz sezon Galatasaray’ın yaptığı kontratlar korkunç. Zaha’ya 8 milyon, Ziyech’e 6 milyon, tutmayan Zaniolo kumarı, Tete’ye 4.5 milyon, neden alındığı bilinmeyen Ndombele ve Aurier…
Erden Timur bir müteahhit. Size soruyorum: Yıllık bütçesi en az 100 milyon Avro olan tekstil şirketinize CEO olarak bir gazeteciyi alır mısınız? İnşaat sektörü ve futbol sektörünün ne gibi bir benzerliği olabilir? Network’ün her şey olduğu futbol sektöründe, tanıdığın varsa bir telefonla oyuncunu sattığın sektörde bir başarılı iş adamından beklentimiz nedir? Bir oyuncunun menajer oyunu olup olmadığını nasıl anlarsınız? Bunların cevabı tecrübe ve bilgi birikimi.
Barcelona’nın sportif direktörü dünyaca ünlü eski oyuncuları Deco. Real Madrid‘in eski futbolcusu Santiago Solari. Milan‘ın başkan yardımcısı efsane futbolcusu Baresi. Bayern Münih‘in başkanı bile eski futbolcusu. 17 yaşından beri futbolun içinde olan figürler bu dev kulüplerin stratejilerini belirliyor. Menajerlerin huyunu suyunu biliyor, tanıyor, ona göre davranıyor.
Beşiktaş iyi bir yapılanmayla yönetime Samet Aybaba ve Feyyaz Uçar‘ı getirdi, eski Galatasaray kalecisi Friedel’i de futbol ekibinin yönetim kadrosuna kattı. Başarılı transferleri ortada. (Orada da Bahçeşehir Koleji’nin sahibi Hüseyin Yücel‘in bir rol çalma çabası var). Bir de Fenerbahçe’ye bakalım… Ali Koç sistemi öğrenene kadar ne rezalet transferler yaptı, kaç milyon Avro çöpe gitti.
Yazımız uzadı, bağlayalım. Türk futbolunun önünde iki dev engel var: Siyaset ve şahsi ikbal. Sezgin Baran Korkmaz gibi birinin bile “Kulüpleri soyuyorlar” dediği bir düzen bu. Futbolu, siyasetin güç devşirdiği bir mekanizmadan ve iş insanlarının şahsi PR’ları için kullandıkları bir oyuncak olmaktan çıkardığımız gün yeniden Avrupa ile yarışır noktaya geliriz.
Bunun ilk ve en önemli şartı, hangi takımı desteklediklerine bakılmaksızın tüm futbolseverlerin öncelikle kendi takımlarını eleştirmeleri ve bu bozuk sistemin bozuk gazetecilerine, yöneticilerine asla prim vermemeleri. Bu çarkları sadece futbolseverler kırabilir. UltraAslan gibi akçeli işlerin içine girip maşa olmuş taraftar grupları değil. Futbolseverler!