Share This Article
Pikalar, iklim değişikliği nedeniyle doğrudan tehlike altına giren ilk memeli türü. Hayatta kalabilmek için serin ve yüksek dağ habitatlarına ihtiyaç duyduklarından, iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı sıcaklarla başa çıkmak için, hızla dağ yamaçlarından yukarı çıktılar. Ancak küresel ısınmadan kaçabilecekleri hiçbir yer kalmadı.
Aktivist, yazar ve öğretim üyesi Prof. Dr. Ashley Dawson pikaların bu çaresizliğini, gezegenimizdeki hayvan ve bitki türlerinin kendilerini giderek daha sık içinde buldukları tükenme tehlikesine karşı dokunaklı bir benzetme olarak anlatıyor. “Peki ama küçük pikaların veya nesli tükenmekte olan diğer bitki ya da hayvan türlerinin kaderini neden önemseyelim?” Dawson, Soyların Tükenişi: Alternatif Bir Kapitalizm Tarihi adlı kitabında bu sorunun ve soruya verilecek cevapların neden elzem olduğunu kısım kısım anlatıyor.
Çevrecilik ve radikal politika birbirinden ayrı değil
Fikret Başkaya, İklim Krizi ve Ekolojik Yıkım adlı kitabında “İklim krizi ve ekolojik yıkımdan kim sorumlu?” şeklindeki bir soruya net olarak şu yanıtı veriyor: Kapitalizm. Marx’ın Kapital’inin kurduğu basamakları çıkıp bugüne uzanan Başkaya, “Başta ekolojik sorun olmak üzere, mevcut sorunların asıl nedeni doğrudan kapitalizm. Kapitalizmin insana ve doğaya zarar vermeden yol alamamasıyla ilgili…” diyor. Dawson da benzer bir ifadeyle bu noktadan yaklaşıyor meseleye:
Kapitalizm yayıldıkça gezegenin giderek daha büyük bir kısmını metalaştırır ve dünyanın çeşitliliğiyle verimliliğini yok eder. (…) bu yok oluş kapitalizm ve emperyalizm eleştirisinden ayrı olarak anlaşılamaz.
Dawson, Soyların Tükenişi: Alternatif Bir Kapitalizm Tarihi başlıklı kitabında sermayenin yaşamın tüm alanlarına yayılma ihtiyacını, müştereklere yönelik saldırısını ve her gün yaklaşık yüz canlı türünü nasıl yok ettiğini kapsamlı bir biçimde inceliyor.
Dawson’ın eseri, türleşme hızı, yok olma hızının gerisinde kaldıkça ortaya çıkan biyolojik temelin yok olması hayaletini belirginleştiriyor. Bu hayalet hem maddi bir gerçeklik hem de dünyaya ilişkin popüler algıları şekillendiren, genellikle eşitlikçi olmayan bir toplumsal düzeni meşrulaştıran kültürel ve küresel bir kriz. Dawson bu krize yanıt verebilmek için bilimi, çevreciliği ve radikal politikayı birbirinden ayrı tutma eğilimi gösteren sınırları aşmamız gerektiğini savunuyor.
Biyolojik çeşitliliğin yok edilmesinde insanlığın rolü
“Mevcut Felaketin Etiyolojisi” başlıklı ilk bölümüyle Antroposen kavramını tartışmaya açarak başlayan kitap, insanlığın Sanayi Devrimi’nden bugüne Dünya atmosferi üzerindeki belirleyici olan dönüştürücü etkisine atıfta bulunuyor. Ancak, insanlığın gezegen üzerindeki büyük ölçekli etkisini tarihlemek, biyolojik çeşitliliğin yok edilmesinde insanlığın rolünü tartışmak için 1800’den öncesinin de irdelenmesi gerektiğini belirtiyor.
Dawson, “Kapitalizm ve Yok Oluş” başlıklı ikinci bölümde meselenin asıl yüzünü ortaya seriyor:
Eğer insanlar tarih boyunca ekokıyımın kayda değer biçimlerine giriştiyse, bu ekokıyımın gerçekten küresel bir boyuta ve gezegeni tüketen bir yıkıcılığa ulaşması, ancak Avrupa’nın yayılması ve modern kapitalizmin gelişmesiyle olmuştur.
Yok oluşun kürk avcılığı gibi erken dönem defaunasyon biçimlerinden Sanayi Devrimi’yle birlikte ortaya çıkan balina avcılığı gibi kitlesel katliam olaylarına kadar kapitalizm ürünleri olan farklı yönlerini özetliyor. Ayrıca mercanların ağartılması ve istilacı türlerle alakalı yok olmanın yanı sıra Vietnam’da portakal gazı kullanımı gibi ekolojik muharebe ve Nil Deltası’nın kirlenmesi gibi kollateral ekokıyım da tartışılıyor.
“Anti-Yok Oluş” başlıklı üçüncü̈ bölüm felaket biyokapitalizmini, yani sermayenin yok olma krizine verdiği çeşitli politik, ekonomik ve çevresel tepkileri ele alıyor. Bu bölüm yalnızca kapitalist çerçeve içinde yok oluşun üstesinden gelmeye yönelik çabaların bariz başarısızlığını değil, aynı zamanda krize çözüm bulmak için sentetik biyolojiyi kullanarak yeni bir birikim turu açmaya yönelik artan eğilimi de vurguluyor. Son olarak “Radikal Koruma” üzerine bölüm, yok olma krizine yönelik çeşitli antikapitalist çözümleri, sosyal ve çevresel adalete dayanan yaklaşımları araştırıyor.
Biyolojik açıdan daha çeşitli bir dünya hayal etme ve inşa etme kapasitesi konusunda ısrarcı olmalıyız.
Tüm bunlardan sonra gördüğümüz, ne yazık ki, soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olanların sadece pikalar olmadığı. “İnsanlık, sebebi olduğu büyük bir küresel biyoçeşitlilik katliamının tam ortasında yaşıyor.” Yazının girişinde sorduğumuz soruyu şimdi şöyle sorabiliriz: “Küçük pikaların veya nesli tükenmekte olan diğer bitki ya da hayvan türlerinin kaderini değiştirmek için ne yapmalıyız?”
Dawson bu soruya yanıt olabilecek çözümü şöyle ifade ediyor:
Böylesine iflah olmaz derecede açgözlü ve nihayetinde yoksullaştırıcı bir sistem karşısında insanın daha adil, biyolojik açıdan daha çeşitli bir dünya hayal etme ve inşa etme kapasitesi konusunda ısrarcı olmalıyız.
Ashley Dawson, Soyların Tükenişi: Alternatif Bir Kapitalizm Tarihi, Çeviren: Samet Öksüz, İrene Kitap, 2024.